Hafta SonuKitapKöşe YazılarıManşetYazarlar

Emine Hanım’ın Romanı ve değersizleştirilen kadınlar: Aslı Alpar’la söyleşi

0

Çizer Aslı Alpar’ın anneannesi Emine Hanım‘ın yaşamından yola çıkarak hazırladığı Emine Hanım’ın RomanıKarakarga Yayınları’ndan çıktı. Yazılar, fotoğraflar ve çizimlerin harmanlandığı kitap bize İstanbullu zengin bir ailenin kızı olan Emine Hanım’ın babasından, eşinden ve toplumdan gördüğü cinsiyetçi baskıyı ve hayatı boyunca yaşadığı zorlukları torununun gözünden aktarıyor. Kitabın satırlarında ve Aslı Alpar‘ın içten çizimlerinde, okumasına izin verilmeyen, sevdiği kişiyle evlenmesine karşı çıkılan ve bu nedenle ailesinden şiddet gören, sonrasındaysa bir subayla evlendirilip mutsuz bir hayat süren Emine Hanım’ın gün geçtikçe nasıl içine kapandığını görüyoruz.

Alpar, kitabın girişinde, “Kaybolan, izleri silinen Emine Hanım’ın hayatı değerlidir; tıpkı cinsiyet eşitsizliğinden ötürü değersizleştiren tüm hayatlar gibi” diyor. Biz de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle, Aslı Alpar’la hem son kitabını hem de toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve kadınların değersizleştirilmesini konuştuk.

Esin İleri: Emine Hanım’ın Romanı’ndan başlamak isterim. Kitabın önsözünde, bu kişisel hikâyeyi kitaplaştırmanızın nedenini açıklarken, “Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım’ın bir romanı olsun dedim” yazıyor ve “cinsiyet eşitsizliğinden ötürü değersizleştirilen tüm hayatların” önemli olduğunu hatırlatıyorsunuz. Değersizleştirme konusunu biraz açabilir miyiz? Ne söylemek istersiniz bu konuda?

Aslı Alpar: Ailede, okulda, çalışma hayatında özetle bu sistemin her biriminde kadınlara öğretilen değersizlik bu bahsettiğim. Sanki herkes bizden, bedenimizden, kendimizden değerlidir. Memelerimiz çıkar kambur durmayı öğretirler, kanamaya başlarız gizlememizi söylerler, cinselliğimiz hakkında konuşmak, düşünmek zaten tabu.

Anneannesiyle büyüyen biri olarak, ben büyürken sadece onun yaşlanmasına tanık olmadım. Yaşlandıkça değersizleştiğine tanık oldum hatta aslında gençken bile hayatından başkaları için hep vazgeçtiğini dinledim ondan. Eşi, sosyal çevresi, ailesi, çocukları, torunları için istediği her şeyi ertelemiş ve istediği hiçbir şeye ulaşamamış bir kadın olduğunu gördüm.

Kitaba başlarken de Emine Hanım’ın yalnız olmadığını biliyordum… Biraz da o sebeple yazmaya başladım.

‘Anlattım, çünkü anlatılması gerekiyordu’ 

Memlekette “aile sırları” çok yaygın; “ruhsal sorunlar”, kürtaj gibi konular genellikle aile içinde ya da aileye bile aktarılmadan sır gibi saklanır. Sizin için kişisel olarak nasıl bir deneyimdi bu özel hikâyeyi paylaşmak? Bir aile ferdinin “özel hayatını” kitaplaştırmak, okuyucuya açmaya karar verirken çekinceleriniz oldu mu?

Kırılan kolu yen içinden çıkarmak, özel olanın politikliğini işaret etmek istedim. Kürtaj da anneannemin ruh sağlığı sorunları da hatta Sait bile elbette ailede biliniyordu. Ancak konuşulmuyordu, yok gibiydi, çünkü Emine Hanım da yok gibiydi. Anlatmak, onun var olduğunu hatırlatmak istedim.

Diğer yandan halen hayatta olan aile üyeleri nedeniyle çekincelerim oldu. Fotoğraf oynamalarının bir sebebi de bu çekinceler. Artık aramızda olmayan anneannemin hayatını anlatmak konusunda ise cesaretliydim çünkü anlatılması gerekiyordu.

25 Kasım haftasındayız, birçok etkinlik yapıldı, yapılıyor. Kadına Şiddetle Mücadele Günü için Kuşadası Belediyesi, Kuşadası Kent Konseyi Kadın Meclisi ve EŞİK tarafından hazırlanan billboardlarda ise Pınar Gültekin çiziminiz yer aldı. Çizimleriniz son derece politik ve toplumsal, bir o kadar da kişisel ve “sıcak”. Ayrıca, birçok LGBTİ+, kadın ve hayvan hakları hareketlerine çizimlerinizle destek oluyorsunuz. Bu mücadelelerin sizin için anlamı nedir? Bu mücadeleler içinde kendinizi nereye konumluyorsunuz?

Teşekkür ederim sözleriniz, değerlendirmeniz için. Bütün bir mücadeleyi önemsiyorum. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz ama tüm türler için sömürüsüz bir dünyanın geleceğin dünyası olduğunu biliyorum. Bu mücadelede heyecanımı kaybetmemek için de çabalıyorum.

Sadece lezbiyenler, gey, biseksüel, trans ya da intersekslerin hakkını savunmak ya da sadece maden işçilerinin haklarını savunmak yetmez. Saldırı topyekün mücadele de öyle olmalı diye düşünüyorum. Çizer, işçi, kadın, biseksüel, vegan biri olarak bu mücadelenin tam da içindeyim diye düşünüyorum.

Aslı Alpar.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sıklıkla çizimlerinize yansıtıyorsunuz. İstisnalar hariç, genellikle heteroseksüel erkeklerden oluşan çizerler dünyasında var olmanın zorluluklarından biraz bahsedelim mi? Meslek hayatınızda cinsiyet nedeniyle ayrımcılık yaşadınız mı?

Erkek çizerlerin dominasyonu var. Oğuz Aral’ın bıraktığı “usta-çırak” mirasını korumamış ondan sonra gelenler. Amatör günleri Aral’ın kurduğu ilişkiden çok uzak. Yerleşmiş bir komik anlayışı var dergilerde, onun dışındaki çalışmalara sıcak bakmıyorlar. Bunlar da bu dominasyonu korumuş olabilir diye düşünüyorum.

Kadın çizer mi var, derlerdi eskiden, neden dergide kadın çizer yok diye sorulunca. Eh kadın cinsiyetçi komiğin ilah olduğu bir dergiye neden gelsin ki… Mağduru olduğu bir komiği neden üretsin?… “Bizim okurumuz buna gülmez” diye çevrilen kadın çizerler biliyorum, onlardan biriyim. Okur kitlesini, ergen, hetero, cis erkek ilan edip esprileri de böyle yaparsan, tabi benim regl esprime gülünmeyebilir.

Benim okuduğum bir dönemin karikatür yayıncılığının ruh hali buydu. Bugün değişiyor, Bayan Yanı var, Leman da Uykusuz da değişiyor. Sosyal medyada, sokakta, duvarda hayatta mizah daha hızlı ve güzel gelişiyor. Kara mizah diye yutturulmaya çalışılan cinsiyetçi homofobik, transfobik komik yerini gerçek bir mizaha bırakıyor diye düşünüyorum. Çok güleceğiz…

Emine Hanım.

‘Türkiye’deki mizah, cinsiyet eşitsizliği konusunda sınıfta kaldı’

Özellikle mizah dergileri ve karikatürlerdeki eril ve ayrımcı dil çok rahatsız edici bir boyutta. Sosyal medyada tepki çekseler bile özür dilediklerini göremiyoruz. Çizerler ve karikatüristlerin kullandığı bu eril ve cinsiyetçi anlatım konusunda siz ne düşünüyorsunuz?

Özellikle 90’lardan sonra Türkiye karikatür yayımcılığı birçok farklı sebeple birlikte cinsiyetçi, homofobik, transfobik işleri nedeniyle de 70’lerdeki kitlesel okurunu kaybetti diye düşünüyorum. Mizahın egemene karşı, mağdurdan yana komik üretme çabası olduğunu savunuyorum. Antik Yunan’da tanrıların zayıfları ezmek için komiği kullanmasını saymazsak, mizah tarih boyunca güçsüzün yanında durmuş, güçsüzü egemene karşı güçlendirmiş, bu damardan çıkmış. Türkiye’deki karikatür dergi de güncel siyaseti takip etmiş, halktan yana durmuş, iktidarı hicvetmiş ama gelin görün ki cinsiyet meselesine gelince sınıfta kalmış. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini politik bir hadise olarak görmemiş, bu eşitsizlikte eril bir komiği sahiplenmiş, yıllardır tecavüz komiği üreten çizerler var.

“Aman, komik işte, bak, geç” denmez çünkü komik normalleştirir, en büyük üzüntünüze gülmeye başladığınız anda onu kanıksamışsınızdır, hatta mücadele aracıdır. Gezi’de insanların mizaha sarılması, çizerleri gölgede bırakması bundandı, korkuyu yenince gülmeye başlamıştık. Ancak komik egemenin dilini yeniden ürettiğinde mağduru güçlendirmiyor, aksine mağduriyeti sıradanlaştırıyor. Bu sebeple de eleştirmek zorundayız bu işleri. Yerlerine yenilerini koymak zorundayız.

Eleştirdiğimizde sık karşılaştığımız iki cevap var. İlki politik doğrucu olduğumuz ve komiği öldürdüğümüz. Terry Eagleton “Mizah” kitabında diyor ki “Bağırsaklar hakkında anatomik bilgi sahibi olmak, yemeğin tadını çıkarmaya engel değil.”

Bir diğer karşılaştığımız yanıt da “Zaten saldırı altındayız, sırası mı bunları konuşmanın?”. Evet tam da sırası. İfade özgürlüğüne yönelik saldırılar da cinsiyetçi komik de aynı özden besleniyor çünkü…

Nadiren “özür” diliyorlar ancak samimi bir özürden çok “yanlış anlaşıldık” deniliyor. Özür dilemenin anatomisini ve eleştiriyi kabul edebilmeyi her çizer öğrenmeli diye düşünüyorum. Kendime de sürekli hatırlatıyorum.

Anneanneniz Emine Hanım’la ilgili son bir soru sorarak bitirmek isterim. Kitapta vurguladığınız “cinsiyetçi dünya”ya sıkışıp kalan anneanneniz, eşinden kürtaj izni alamama endişesiyle üç kez kendi kendine düşük yapıyor. Bugün hâlâ her kadının kürtaj hakkını kullanabilmesi için mücadele ediyoruz. Eleştirdiğiniz “cinsiyetçi dünya”ya karşı sizin hayalinizdeki dünya nasıl, biraz anlatır mısınız?

Emine Hanım’lar istedikleri kişiye, cinsiyete, bedene âşık olsunlar. Aşk yaşasınlar, sevişsinler, orgazm olsunlar, bir işe girip çalışabilsinler, bedenlerine dair tek hak kendilerinin olsun, sağlık da dahil tüm temel haklarına erişebilsinler.

Önce kendilerini sevebilsinler…

Başlangıç olarak böyle bir dünya olabilir belki…

Çok yolumuz var.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.