Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Ekoeleştiri yazıları-1] Ekoeleştirinin 6N1K’sı

0

“Ekosistemlere verilen zararın boyutunu bilimsel olarak ortaya koyan verileri içeren yayın ve raporların, büyük kitleleri derinden etkilemediği ortadadır. İnsan bilincine doğrudan ulaşan ve etki bırakan hikayelerdir.” (Serpil Oppermann)

Ne?

Ekoeleştiri (ecocriticism), ülkemizde ve dünyada görece yeni ve çok kapsamlı bir edebiyat eleştirisi akımıdır. Edebiyat ve kültür metinlerini “edebiyat ile çevre, ekoloji ile kültür arasındaki ilişkileri” açısından inceler (1). Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünün, “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” şeklindeki kültür tanımı; her türlü metni edebiyatın, romanın içine alan ünlü Fransız felsefeci, göstergebilimci, edebiyat eleştirmeni, edebiyat ve toplum teorisyeni Roland Barthes’ı bu yönüyle de haklı çıkarır.

Nerede, nereden ve ne zaman?

Alev Alatlı, bir söyleşisinde “Dünya Nöbeti’nin artık Rus yazarlardan Amerikalılara” geçtiğini söyler. Bunu doğrulayan bir biçimde ekoeleştiri terimi ilk kez 1978’de ekolojiyi, “insanın dünyaya bakışında gezegenin bugününü ve yarınını ilgilendiren en önemli disiplin” olarak yorumlayan A.B.D.  vatandaşı William Rueckert, “Literature and Ecology: An Experiment in Ecocriticism (Edebiyat ve Ekoloji: Bir Ekoeleştiri Denemesi)” başlıklı makalesinde kullandı ve ekoeleştiriyi: “ekoloji prensiplerinin edebiyata uyarlanması” olarak tanımladı. Yani ekoeleştiri, daha çok Anglo-Amerikan edebiyat ve felsefe dünyasından doğdu

Nasıl?

Ekoeleştiri; yazar, araştırmacı ve şairlerin eserlerini çevre sorunları ve doğa bağlamında disiplinler arası bir bakış açısıyla inceler; ancak tüm ekoeleştirmenler ekoeleştirinin amacı, metodolojisi veya kapsamı konusunda hemfikir değildir. Ekoeleştiri, “yeşil (kültürel) çalışmalar”, “ekopoetik (ekolojist şiir)” ve “çevresel edebiyat eleştirisi” dahil olmak üzere bir dizi başka adlandırmayla bilinen ve genellikle çevrebilim, iklimbilim, fizik, kimya, biyoloji gibi temel doğa bilimleriyle, sürdürülebilir tasarım, biyopolitika, çevre tarihi, çevrecilik ve sosyal ekoloji gibi sosyal bilimler vb. diğer alanlarından beslenen çok kapsamlı bir yaklaşımdır (1).

“Ekoeleştiri yalnızca edebiyat eserlerinde doğanın nasıl yansıtıldığını incelemez; doğaya yüklenen simgesel anlamları, bu anlamların oluşturduğu düşünce kalıplarını; nehirlerin, denizlerin, toprak, bitki ve hayvan türlerinin insan kültürlerini nasıl şekillendirdiğini; dilin nasıl kullanıldığını, çevre sorunlarına nasıl yaklaşıldığını; metin(ler) içindeki değer yargılarını ve benlik kavramlarını da mercek altına alır”.

Ekoeleştiri, kültürel farklılıklara değer verir; çoğulcu bir anlayışı benimser; çevre ve sosyal adalet, toplum ve çevre sağlığı, çevre etiği ve kimlik sorunları, sınıf, cinsiyet, milliyet, coğrafya ilişkileri gibi konuları daha geniş bir bakış açısıyla ele alır. Cinselliği, queer cinsellik sergileyen hayvan ve insanları doğa(l)ın bir parçası gören ‘queer ecology’i, ekofobiyi (doğaya duyulan herhangi bir dayanakta yoksun mantıksız korku ve nefret) ve ırkçılık gibi türcülük eğilimine eleştirel yaklaşımları da ele alır ve tartışır. Doğaya hükmetme hakkı veren hümanist düşüncenin karşısına, insan ve insan olmayan varlıklar arasındaki sınırları silen posthümanizmi (insan merkezli olmayan hümanizm) koyar (1).

Neden?

Bill Mollison, “Dinde, sağlıkta, çiftlikte veya fabrikada monokültürcüden korkmak” gerekir” diye yazar (2). Ekoeleştiri akımının nedenini, erkek egemen; çocuk, kadın, yaşlı ve engellileri (savunmasız grupları), etnik ve dinsel azınlıkları dışlayan; yayalara düşman kaldırımlardan sosyal medyadaki yazışmalara ve sözde kalkınma için doğayı katleden vahşi kapitalizme teslim olmuş kendi ülkemizin insanında ve günlük yaşantısında bulabiliriz. Bu bakış açısını özellikle iktidar kanadındaki siyasetçilerin sıkça kullandığı ayırımcı, dışlayıcı, suçlayıcı dilde ve giderek bunları (nedenini) oluşturan her türlü insan kültürü, insan işleri ve düşünce kalıplarının (hümanizm, eğitim ve dinsel öğretiler vb.) yansıması olan her türlü sözlü, törensel ve yazılı metinde (yazılı-sözlü medya, film, hukuksal, bilimsel ve edebî) görebiliriz.

Kim?

Bu başlıkta, habercilik anlamındaki “Kim yaptı?” sorusundan daha çok, ekoeleştiriyi “Kim(ler) yapacak?” sorusuna yanıt vermeliyiz. Türkiye’de doğru dürüst edebiyat eleştirmeni ve eleştiri yazısı okuru yok iken sorunun kısa yanıtı doğal olarak kuramsal olacak: Biz ya da bütün dünyanın ekolojist-yeşil ve (aşırı) çevrecileri (EYÇ’leri).

Uzun yanıt ise; üniversite hocaları dahil bütün eğitimciler, bilimsel metin (araştırma, tez, rapor vb.) yazanlar-okuyanlar (bilim insanları; bilim ve EYÇ yazarları) ve edebiyatçılar (yazar, ozan, editör vb.) başta olmak üzere gerek edebi ve görsel (sinema, heykel, resim vb.) veya ses sanatlarında (sözlü müzik eserleri, şarkı sözleri vb.) gerekse medya, siyaset, kamu (açıklama, söylev, propaganda metni vb.) ve her türlü sanatsal, mimari, mühendislik vb. alanındaki herkes ekoeleştiri akımını bilmeli ve ekoeleştirinin değerlerine uygun üretim yapmalı; söz (vb.) söylemeli; yapmayanların, söylemeyenlerin ekoeleştirisini yapmalıdır.

*

  1. Oppermann S., (ed.), Ekoeleştiri Çevre ve Edebiyat, Phoenix Yayınevi, Ankara: Aralık 2012.
  2. Mollison B. Permakültüre Giriş. 2. Baskı. İstanbul: Sinek Sekiz Yayınevi, 2012:226.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.