Köşe Yazıları

Duygusal bir Çernobil yazısı

0

Bugün önce bir Milliyet gazetesi alın. Pelin Batu’nun Çernobil’in üç tanığı (ve mağduru) ile yaptığı söyleşiyi bulun. Orada 1986’da itfaiyeci olan Jurij Schumchenko’nun “Beni 13 Mayıs’ta yangınları söndürmek için bölgeye çağırdılar. İlk olarak bir bilim adamı öldü. Sonra oraya giren ilk 6 itfaiyecinin derileri soyuldu, hastaneye bile varamadılar.” dediğini okuyun. O zamanlar Çernobil’in 20 kilometre ötesindeki Pripyat kasabasında yaşayan Nina Janchenko’nun Rusya’da 1 Mayıs çok önemlidir. Binlerce insan, çoluk çocuk sokaklara dökülür. Faciayı bizden sakladıkları için o 1 Mayıs’ta da binlerce insan sokaklara çıktı, çocuklar radyasyona maruz kaldı.” sözlerine tanıklık edin. Çernobil’in radyasyon yayan yıkıntısı üzerinde uçarak felaketin üzerini kapatmaya çalışan helikopter pilotlarından biri olan Mykola Bakieiev’in “Beni faciadan birkaç ay sonra, Haziran’da bölgeye gönderdiler. Şanslıyım çünkü Nisan ve Mayıs’ta gönderilen arkadaşlarımızın çoğu öldü.” sözlerinin anlamını kavramaya çalışın.

Dün bir basın toplantısı nedeniyle bu insanlarla birlikteydik. Mykola Bakieiev bir soru üzerine tek hayalinin ordudan ayrılıp sivil pilot olmak olduğunu, ama Çernobil’den sonra sağlığını kaybettiği için emekli edildiğini ve bunu yapamadığını söyledi. Oğlu pilot olmuş şimdi, benim hayallerimi oğlum gerçekleştirdi dedi. Nina Janchenko da yeni doğan torununun sağlığından nasıl endişe ettiğini anlattı.

Nükleer enerji işte bu insan hikayeleri, en hafifleri bunlar olan acılar demek. Ve biz ancak hikayeleri daha tahammül edilebilir olan bu insanlarla tanışabiliyoruz bugün, çünkü hayattalar! Çernobil’de hayatlarını ve hayallerini kaybeden milyonlarca insana rağmen elektrik üretmek için nükleer enerji lazım, nükleer enerji iyidir diyenlere başka da ne söylenebilir bilmiyorum.

***

Birkaç yıl önce Svatlana Aleksiyeviç’in Çernobil kurbanlarının hikayelerini kendi ağızlarından aktardığı sözlü tarih çalışması Çernobil’den Sesler Türkçe’ye çevrildi. Daha ilk hikayeyi bile okumayı bitiremeden kitabı Jale’ye (Karabekir) verdim. O da okur okumaz sahneye uyarlamaya karar verdi. Tiyatro Boyalı Kuş’un 2007’deki Çernobil’den Sesler oyunu böyle doğdu. Çernobil’den Sesler oyununda o insanlar sahnede ete kemiğe büründüler. Radyoaktif serpinti nedeniyle ölen küçük kızını evinin kapısına yatıran babayla orada tanıştık. Boşatılan alanda yaşayan hayvanları radyasyon taşıdıkları için tek tek vuran, mermileri kalmayınca da hayvanları boş bir çukura dozerlerle boşaltan avcının çukurdan çıkmaya çalışan küçük köpeği anlatışını orada izledik.

Oyunda ölen itfaiyeci Vasily Ignatenko’nun eşi Lyudmilla sahnede anlatıyordu: “Odadan dışarı çıkıp koridorda ilerledim. Görevlileri göremediğim için, oturdukları kanepeye doğru yaklaştım. Hemşireye “Ölüyor,” dedim. Bana “Ne bekliyordun ki? 1600 röntgen almış. 400 zaten ölümcül dozdur. Nükleer reaktörün yanında oturuyorsun.” dedi. O benimdi, benim aşkımdı. Hepsi ölüp gittiğinde hastanede tadilat yaptılar. Bütün duvarları kazıyıp yer döşemelerini söktüler.” Oyunu defalarca izledim, hiçbir seferinde bu sahneyi boğazım düğümlenmeden seyredemedim.

Çernobil’den Sesler’deki tanıkların benzerleri birkaç gündür Türkiye’de. Bu insanların yaşamını, geleceğini, evini, çocuğunu, ailesini, işini ve hayallerini elinden alan nükleer enerjiyi, teknoloji hayranlığıyla, kalkınma tutkusuyla, enerji ihtiyacı masallarıyla, nükleer silah hayalleriyle savunan herkes, bu insanların çektiği acıların üzerinde tepiniyor demektir.

***

Dünyanın en karanlık “kurumu” “Uluslararası Atom Enerji Ajansı”nın (IAEA) web sitesini açın. Oradaki Çernobil bölümüne bir bakın. Türkiye’deki nükleer yanlısı “uzmanların” da utanıp sıkılmadan tekrarladığı yalanların resmi bilgiler olarak sergilendiğini göreceksiniz. Çernobil kazasından dolayı hepi topu 4000 kişinin ölmesi bekleniyormuş! Buna yangın sırasında ölen 50 çalışan ve itfaiyeci ile tiroid kanserinden ölen 9 (evet, yazıyla dokuz) çocuk dahilmiş!

Oysa bağımsız araştırmacıların raporlarından biliyoruz ki, kazadan etkilenen milyonlarca insan içinde Çernobil’den kaynaklanan kanser ve diğer hastalıklardan ölenlerin sayısı 1 milyona varabilir. (En iyimser tahmin 200 bin diyor). Zaten sadece Çernobil’deki yangını söndürmek, üzerine tonlarca kurşun dökmek, çevredeki radyoaktif olmuş toprakları ve ağaçları gömmek (evet gömmek!), yıkıntının üzerini beton bir lahitle kapatmak vb. işlerde çalışan tasfiye memurlarının sayısının 830 bin olduğunu, bunlardan şimdilik 125 bininin öldüğünü yerel kaynaklar ve uluslararası bağımsız raporlar söylüyor. Bunların içinde doğumsal anomalilerle doğan çocuklar, düşükler vb. yok bile. Tiroid kanserinden 9 çocuk öldü demenin ne kadar büyük bir ahlaksızlık olduğunu bilmem anlatabiliyor muyum?

Bugün Çernobil’in 27. yılı. Çernobil tanıkları bize bir kez daha Çernobil’in nasıl bir insani ve ekolojik felaket olduğunu hatırlattı.

Hiroşima’dan sonra atom bombasını savunmak neyse, Çernobil’den sonra nükleer enerjiyi savunmak odur.

You may also like

Comments

Comments are closed.