Köşe Yazıları

Devlet devletliğini…

0

Bazen kış ortasında bahardan kalma günler yaşanır. Güneş bulutsuz gökyüzünde arsızca gülümser, insanların hareketleri canlanır, bazı deniz kenarı kahvelerde sandalyeler dışarı çıkartılır, şaşkın badem ağaçları çiçeğe durur. Ardından bir soğuk hava dalgası gelir; fırtına, kar, buz derken ne olduğunu şaşıranlara eskiler “kış kışlığını yaptı”diye cevap verirler. Kışın henüz bitmediğini hatırlarsınız.

Devlet devletliğini yaptı: Hrant Dink davasının ardından söylenecek tek laf bence budur.  Zaten açılım politikası adıyla piyasaya sürülen umutlar KCK davaları, gazeteci tutuklamaları, öğrencilere ve çevre mücadelesi hareketlerine uygulanan şiddet nedeniyle inandırıcılığını çoktan yitirmişti. Bahar havası fazla uzun sürmemişti, kış kışlığına dönüş yapmıştı.

Hrant’ın avukatlarından Fethiye Çetin mahkeme kararının açıklanmasının ardından yaptığı açıklamada “Bu karar yerleşik bir geleneğin bozulmadığı anlamına geliyor. Nedir bu gelenek? Devletin siyasi cinayetler geleneği, devletin bir kısım vatandaşını düşmanlaştırma geleneği devam ediyor” diyerek devletin devletliğini yaptığını söyledi.

Devlet, devlet olma refleksini göstererek kendisi için kurşun sıkanlara, kurşun sıkmaya azmettirenlere, kurşun sıkanların önünü açanlara, kurşun sıkanlara arka çıkanlara sahip çıktı. Elemanlarını kaptırmadı. Bu dava vesilesi ile emniyet müdürleri, istihbarat daire başkanları, jandarma komutanları, valiler ve vali yardımcıları, içişleri ve adalet bakanları, savcılar ve yargıçlar, Ergenekon’dan olanlar ve olmayanlar bir kez daha kenetlendiler ve kolkola girerek devletin ne olduğunu bizlere bir kez daha gösterdiler. Kararlarını açıkladılar. Karar açıklandığında öfkelendik, üzüldük ama şaşırmadık.

Hrant Türkiye’nin tarihiyle yüzleşmesi, halklarının barışması için bir şanstı. Hrant’ı ortadan kaldırarak barış düşüncesini de yok edeceklerini sandılar. Hrant’ın sokak ortasında göz göre göre öldürülmesi toplumun vicdanının henüz körelmediğni görmemizi sağladı, umutlarımızı yeşertti. Bunu sadece bizler değil, devlet de gördü; belki en çok da bundan korktu. Hrant’ın ölümünün ardından vicdanının sesine kulak vererek cenazesini Cumhuriyet tarihinin en görkemli gösterisine dönüştürenler bu işin peşini kolay kolay bırakmayacaklarını göstermişlerdi.

Hrant’ın öldürülmesi Türkiye’de taşların yerinden oynamasına neden olmuştu. Mahkeme sürecinde bütün Türkiye Hrant’ı ölüme götüren süreçte neler olup bittiğini görme fırsatını buldu. Hrant mahkemesini bir farsa çevirenleri daha yakından tanıdı.

Şimdi sıra bizlerde. Devletin kendini koruma refleksine karşı vatandaşların da var olma refleksinin olup olmadığını gösterme fırsatı şimdi elimizde. Hrant’ın öldürülmesinin 5. yılında Devlet’in verdiği karara itirazı olanlar ortalığa dökülüp bu davanın vicdanlarımızda henüz bitmediğini, mahkemelerde de bitmemesi gerektiğini göstermek zorundayız. Devlet vatandaşlarının vicdanlarını hiçe sayarak kararlar alamaz, onları aptal yerine koyamaz.

Fethiye Çetin “..arınmak, yüzleşmek cinayetlere asla diyebilmek için bu dava eşsiz bir fırsattı, ama onlar kullanmak istemediler” diyordu. Devlet bu fırsatı kullanmak istemeyebilir, ama bizler, Türkiye’nin vicdanlı vatandaşları olarak yüzleşmek, arınmak ve cinayetlere asla demek için kararlı olduğumuzu Devlet’e göstermek zorundayız.

19 Ocak’ta Taksim’den Agos’a yürüyerek Türkiye’de hala vicdan sahibi insanların yaşadığını ve davanın bitirilmesi kararını ancak kendilerinin verebileceğini haykırmalıyız.

You may also like

Comments

Comments are closed.