Köşe Yazıları

Deprem enkazından çıkan kentsel dönüşüm rantı

0

23 Ekim’de Van’da gerçekleşen deprem Türkiye’nin deprem konusundaki durumunu da tekrar ve tekrar gözler önüne serdi. Sivil toplum oraya ulaşıncaya kadar, ikinci güne denk geliyor bu süre, deprem bölgesinde gerçekleşmesi gereken arama ve kurtarma işlemi başarısız oldu. Zaten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bunu “ilk gün başarısız olduk” şeklinde dile getirdi. İlk günlerde bölgeden gelen haberlerin ağırlıklı bir bölümü hiç yardım gitmeyen, kimsenin ilgilenmediği köylerdi. Sonra yavaş yavaş toplum devleti bir kenara itti ve yardım tırlarının direksiyonuna kendisi geçti. Belki de devleti de enkaz altından çıkardı.

Enkaz altından başka konular da çıktı. Bu konuların en önemlisi ise rant. Öğrendik ki, deprem aslında çok karlı bir yatırım aracına ve çok etkili bir silaha dönüşebilir. Örneğin, depremin ilk günlerinde, en gerekli zamanda, yardım gitmeyen insanların bir an önce gelen yardımlara ulaşmak için hareket etmesi; Türkiye’nin Batı kaynaklı olan medyasında bir yaygara kopmasına neden oldu. “Yağma!” diye. Üç gün önce enkaz altından çıkmış, karşısında hiçbir şekilde organize olamamış bir yapı gören insanların çadırlara ulaşmaya çabalaması yağma olarak nitelendirildi. (Gayet nezih bir kokteylde, bu başlıkları atan insanların minicik bir kanepeye ulaşmak için birbirlerini ezdiğini de görebilirsiniz!) Bu görüntüler ve nitelendirmeden kısa bir süre sonra, kamuoyunda yoğunlaşan tepkiler sonucunda 1999’dan itibaren toplanan deprem vergilerinin ne olduğuna yanıt geldi hükümet cephesinden. Duble yol olmuş vergiler. 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde AKP’nin en büyük seçim malzemelerinden bir tanesi olan duble yollar yani. Aynı medyaya baktığımızda hiçbir gazetenin “Yağma!” diye yaygara kopardığını göremedik tabii ki. (Bir kişi TRT’de konuyu vergilere getiriyordu ki, spiker alelacele yayını kesti.) 1999’dan beri milyarlar toplanıyor ve hala Kızılay Başkanı gülerek televizyonlarda Türkiye’nin toplam elli bin çadırı olduğunu söyleyebiliyor. Çünkü paralar seçim yatırımlarına gitmiş. İşte gerçek yağma ve depremden rant çıkarmaya bir örnek budur.

Depremden dört gün sonra başka bir durum ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan bir toplantıda şunları söyledi: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ile bir çalışma içine gireceğiz. Artık şehirlerimizde kaçak yapı, gecekondu, gerekirse yetkiyi tamamen Bakanlığımıza alacağız ve bu tür binalarını değiştirmeyen, yıkmayanlara sormadan kamulaştırmasını yapacak ve binaları yıkacağız. (…) Başta İstanbul, Ankara, İzmir, bütün bu gecekondular, kaçak binalar şimdiden haberini veriyoruz. Lütfen bu çağrılarımıza kulak versinler. Efendim işte ‘müteahhitlerle anlaşacağız, bilmem ne falan’ yok. Ramazan’da Ankara’da şöyle bazı gecekondu bölgelerini dolaştım. ‘TOKİ’ye veremeyiz, müteahhit arıyoruz’, artık müteahhit şu bu falan bekleyemeyiz. Hemen müdahalemizi yapacağız. Hem şehirlerimizi güzelleştireceğiz, hem de buraları sağlam güvenilir konutlarla donatacağız.”

Şimdi bu açıklamayı okuduktan sonra sözün sahibine dair ufak bir parantez açmak gerekli. Bu açıklamanın sahibi kim? Recep Tayyip Erdoğan. 1994 yılında İstanbul’a başkan olmuş, 2002 yılında da partisi tek başına iktidara gelmiş bir kişi. Yani sadece İstanbul özelinde konuşursak, son 17 senenin, 14 senesinde bir şekilde İstanbul’u yönetmiş kişi. Yıl 2011 olduğunda, İstanbul’da depreme dayanıksız binalar aklına geliyor. Normal mi?

Bir yollu izlersek normal. O yol başka bir taraftan akıyor. Adım adım izlenebilecek bir yol. (1) TOKİ Genel Müdürü Erdoğan Bayraktar, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde AKP’den milletvekili seçildi. (2) Seçildikten sonra, başına geçeceği bir bakanlık oluşturuldu. Bakanlığın adı, Erdoğan’ın da andığı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oldu. Ve şimdi de o bakanlık asıl görevine kavuştu. (3) Depremden sonra Başbakan hedefi açıkladı. Komutanı ise Erdoğan Bayraktar! Hedef nedir? Hedef, şehirlerin, dönüştürülemeyen, apartmanlaştırılamayan bölgelerini hemen apartmanlaştırmak. Yukarıda sorduğum soruya dönersem, bunun 17 sene sonra akla gelmesi normal mi? Evet normal! Bir kere deprem büyük bir şans. Yaşanan olağanüstü durum karşı sesleri bastırmak için büyük bir şans. İkincisi 17 sene önce böyle bir hedefe gerek yoktu. Şehirlerde zaten henüz boş olan, yapılaşmaya ve ranta müsait bölgeler çoğunluktaydı ama şimdi şehir(ler) tıkandı. Direnmeyen bölgeler zaten çoktan apartmanlaştı ve yaşayanları sürüldü, direnenlere ise ne olacağını Başbakan söylüyor: “Artık şehirlerimizde kaçak yapı, gecekondu, gerekirse yetkiyi tamamen Bakanlığımıza alacağız ve bu tür binalarını değiştirmeyen, yıkmayanlara sormadan kamulaştırmasını yapacak ve binaları yıkacağız.” Sanki depremde gecekondular yıkılırmış gibi!

Fotoğraf aslında çok net. Depremin, nasıl ranta dönüştürüleceğini, önümüzdeki yıllarda kentsel dönüşümün, depreme hazırlık adıyla nasıl kentleri şantiyeye çevireceğini ve buradan yaratılacak ekonomi ile sermaye akışı sağlanacağı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Deprem hızır gibi yetişiyor bir şekilde. Yerel ya da merkezi yönetim, eğer sizin yaşadığınız bölgeye göz koyduysa, bir şekilde sizi oradan atıp, TOKİ ya da reklam yıldızı müteahittlere vermek istiyorsa, kılıf hazır: Enkaz altında ölmek mi istiyorsunuz? Böyle böyle göz koyulan yerler ortaya çıkacaktır yakında. Bazıları çıkmaya başladı bile. Artık kimse, milyonlarca liraya satılabilecek apartman dairelerinin yapılacağı yerlerde, bedavadan(!) oturamayacak!

Sonra? Sonra olacaklar açık. Türkiye’nin gizliden gizliye yaşadığı krize bir şekilde ilaç olabilecek bir ekonomi, oradan gelecek rantın dönüştürülmesi, belki yeni duble yollar(!) ve yeni seçim malzemeleri. Deprem enkazından çıkan rant işte budur.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.