Değerler sistemi ve kooperatifler – Ahmed Pelda

Eğer şu anda olduğu gibi kooperatifler meselesine yaklaşılırsa zerre kadar yol alınamaz. Niyet ve amaç ne olursa olsun altyapısı iyi hazırlanmamış bir programlama ile yola çıkıldığında daha önceki uygulamaların çok da ötesine gidilemez. Sovyetlerde, doğu Avrupa’da Türkiye ve batı Avrupa’da uygulamalar oldu ama pek de tatmin edecek sonuçlar sağlayamadı. Ya da bir yerde bürokratik gücü diğer yerde kapitalist sistemi besler oldu. Benzer şekilde İsrail’deki kolhozlar da artık can çekişiyor. Şimdi hepsi artık özel sektöre devrediliyor. Üretim özellikleri, içeriği ve toplumsal şekillenişi tamamen farklılaşıyor.

Venezuella’da devletin çabaları, toplumsal ve sivil toplum hareketlerinin teşvikleri, destek amaçlı kullanılan petrol gelirleri ve benzer bir sürü çabaya rağmen kooperatifler tam bir sisteme kavuşamadı. Ekonominin gücünü taşıyacak organizasyon yeteneğini yakalayamadı. Daha da ötesi, bir takım kesimler arasında rüşvet, kayırmacılık ve rant sağlama zemini yarattı.

Birçok toplum, grup, devlet ve alternatif arayışında olanlar için ümitle başlayan bu süreç genelde kaosla bitiyor.

Demek ki ortada bir sorun var. Bu tespit edilmeden, neşter vurulmadan yeni bir çıkış yapmak çok zor görünüyor.

Biraz yakından inceleyince mühendislik, dizayn ve planlama konusunda çok sorun olduğunu sanmıyorum. Çünkü birçok ekonomik sistem, ülke, bölge ve sektörde farklı kooperatif çalışmalarına gidilmiş. Hemen her türlü teknik, finansal ve organizasyonel yöntem devreye sokulmuş. Ancak şirket olgusu veya devlete ait işletmelerin yanında etkin bir güç olamamıştır.

Kanımca ekonominin tanımından itibaren başlayıp uygulama alanına değin eksik bir tanımlama ve yaklaşım söz konusu.

Çok açık bilmeliyiz ki ekonomi sadece fiziksel üretim süreci olarak tanılanamaz. Bundan dolayı da salt mühendislik organizasyonlar, matematiksel kar zarar hesapları, finansal analizlerle bir sonuç elde edilmesi de zor olur. Bu anlamda işletmenin sahibinin halk veya çalışanlar olması, gelirin eşit veya ihtiyaca göre dağılması, yönetiminin meclisler biçiminde yürütülmesi, işletmesinin şeffaf olmasının belirleyici olduğunu söyleyemeyiz. Bunlar gerekli ama esas değil. Yani şekilseldir.

Ortada eksik olan değerler sistemidir. Siyasal sosyal, ekonomik ne olursa olsun insan eyleminin olduğu bir yerde bir değerler olgusu vardır. Bunun göz ardı edilmesi, ekonomik alanda da işletmenin, çalışmanın, yaşamın ruhuna dönüşmemesi durumunda başarı şansı azdır. Ya da tersine bir değerler sistemine sahip olsanız ve o sizin yaşamınıza yön veriyorsa bireysel anlamda bir şirketin sahibi olsanız dahi, fonksiyonu ve çalışmalarıyla toplumsal hizmeti daha büyük olur. Doğrudan ve dolaylı kazanımları çok daha anlamlı olur.

Çünkü üretim araçları, alet ve makine üretimi insan eylemidir. Hem üretim süreci hem de tüketim süreci aynı zamanda insan ilişkilerinin şekillendiği bir hat, bir dizgedir. Bu beraberinde toplumsal, kültürel şekillenmeyi de getiriyor. Sınıfsal farklılaşmalar, gelir dağılımı ve fonksiyonu böylesi bir dönemde belirgin hale gelir. Daha da ötesi siyasal, düşünsel aktörlerde mevcut şartları göz önünde bulundurarak hareket alanlarını belirler.

Yani bir yandan fiziksel mal üretimi, diğer yandan değer üretimi söz konusu. Şu ana kadar bunu en iyi yapan da kapitalizm olmuştur. Örneğin bireyin fiziksel ve düşünsel eyleminin sonucunda elde edilen kar toplumsal anlamda başarı olarak tanımlanıyor. Bu başarının sahibi elde ettiği kar ve onun içselleştirdiği parasal güç ile imajını daha da güçlendirecek eylemler yapar. Politik anlamda bir pozisyon sağlar, kültürel anlamda etkinliklerde katılım ve destekte bulunur. Yanı sıra imaj, reklam, giyim, konut, araç kullanımı yani tüketim özellikleriyle de bir model oluşturarak bütünlüklü bir hedefe ulaşır.

Tabii ki bütün bunları yaparken, bir sürü zor ve gasp yolunu kullanır. Ama burada tartıştığım bütün bunları yapmasını sağlayan değerler sistemidir.

Sevgi, aşk, iyilik etmek, bir değer uğruna canını vermek, fedakarlık, dayanışma içinde bulunmak ya da benzer birçok değer ve kavram vardır ki, insana has özelliklerdir. Daha da ötesi akli boyutuyla bir toplumun içinde bulunduğu şartlar, gereksinimleri, örgütlendirilmesi ve bunun üzerinde şekillenen ruhi yapılanmanın getirdiği değerler ve onun nimetleri mevcut.

İşte bunlar dikkate alınarak ayrım noktası oluşturulmadan hangi ekonomik mekanizmayı oluşturursanız oluşturun hakim olan sistemin araçlarına benzemenin ötesine gidilemez. İşe önce bir mental değişimle başlamak ve yoğun eğitim süreçlerini örgütlemekle el atmak çok çok önemli olacaktır.

Ahmed Pelda – Özgür Gündem

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR