Köşe Yazıları

Davalar, benzerlikler ve hukuksuzluk

0

Türkiye’de medyaya uzun süre konu olacak kadar geniş kesimleri ilgilendiren davalar artık başından sonuna bir olgu haline geldi. Belirli prosedürleri izliyor sanki bu davalar. Tüm davaları inceleyip, bakınca belirli benzerlikler kendisini gösteriyor.

Başlangıç olarak konu ilk önce ortaya atılıyor ve altı yavaş yavaş doldurulmaya başlanıyor. Bu noktada, daha ne oluyor, nedir acaba derken karşımıza büyük bir medya yönlendirmesi çıkıyor. “Bilgi”, “belge”, “delil” bombardımanı altında bir başlangıç yapılıyor. Bu başlangıcın etkisiyle de kamuoyu bu konuyu tartışmaya başlıyor, saflar, sonra çok değişecek de olsa, belirginleşiyor. Denklemin içine siyasetin girmesi de, doğruyu yanlışı bir tarafa itip, safları siyasi görüşe göre de şekillendirebiliyor. Ne olursa olsun burada yönlendirme başarılı oluyor.

Burada bir ayrıma girmek gerekli. Kamuoyu Türkiye’de çokça bir bütünmüş, her konuda fikrini belirtirmiş gibi algılanıyor ve kullanılıyor. Fakat bu doğru değil. Kamuoyunu aktif ve pasif olarak ayırmak gerekir. Pasif kamuoyu zaten destek ya da tepki konusunda pek kendini göstermiyor. Bu konular üzerine düşünüp tartışmak için ne zamanı, ne de isteği var. Pasif kamuoyuna karşı sayısı az ama sesi gür olan aktif kamuoyu ise destek ya da tepki konusunda kendisini gösteriyor. Tüm bu saflaşmalar, tartışmalar hep aktif kamuoyunda yaşanıyor, hedef ise pasif kamuoyunun etkilenmesi.

Bu paragraflık parantezden sonra adımlara devam edersem, ikinci adımı aktif kamuoyunun kendine gelişini oluşturuyor. “Biz heyecanlandık, saflaştık ama acaba durum böyle değil mi?” soruları gelmeye başlıyor. Ya o haber bültenlerinde söylenenler, tartışma programlarımda ve köşelerde durmadan aktarılanlar doğru değilse? Olan biten sorgulanmaya başlıyor, ilk rüzgar geçtikten sonra bakıldığında ortada olan yanlışlar daha rahat görülüyor.

Bu kendine geliş hemen üçüncü adımı getiriyor. Burada da hemen hemen her davada karşımıza çıkan benzer kişiler/kuruluşlar devreye giriyor. Temel tez şu: “Sulandırmak!” Hangi dava için, “X davası/soruşturması sulandırılıyor!” denmeye başlanırsa, bilin ki yönlendirme cephesinde işler iyi gitmiyor. Medya mensubu ya da doğrudan medya olan bu kişiler/kuruluşlar kamuoyunu yönlendirme görevini üstlenip ortaya çıkıyorlar. Öyle ki, aynı kişinin bir kanalda Ergenekon, bir kanalda Devrimci Karargah, başka bir kanalda şike ve en sonunda başka bir kanalda da KCK adına aynı görevi yaptığını zamanlar oluyor. Yöntem aynı, sahneye çıkış zamanı farklı olsa da, sahneye çıkış için geçmesini bekledikleri an aynı. Bu noktada başka bir teknik de davaları karıştır, kafaları karıştır tekniği. Örneğin siz şike konusunda kafanıza yatmayan bir fikri mi paylaştınız, hemen sizi alıp Ergenekon’a ya da başka davalara atıveriyorlar. Zaten bu kolay geçişlilik durumu ortada hukuk anlamında da neler olduğunu sorgulatmaya yetiyor ve artıyor bana kalırsa.

Bu adımda başka bir durum da yaşanıyor. Üzerinde gizlilik kararı olan iddianameler ortaya çıkıyor. Ya da iddianameden olduğu söylenen bilgiler ortaya saçılıyor. Sonra iddianameler ortaya çıktığında bu kişilerin/kuruluşların söylediklerinin yalan olduğu da ortaya çıkıyor ama geçmiş zaman kim hatırlayacak? Kamuoyu da zaten o dönemde o kişilerin/kuruluşların ağzına bakıyor. “İçerden” bilgi veriyorlar, daha ne olsun! “İçerden olma” birilerine “iliştirilmiş” olma sıfatları onları daha geniş kesimlere ulaştırıyor. Yönlendirme işlemi daha başarılı bir şekilde gerçekleştiriliyor böylece.

Fakat bu adım, doğal olarak karşı tepkiyi de getiriyor. Sürekli konuşan, her konuda konuşan ve kaynağı belirsiz bilgilerle yönlendirme yapan kişiler/kuruluşlar aynı zamanda hem birbirleriyle çelişen hem de gerçekle çelişen bilgiler de ortaya atıyorlar. Bu noktada önemli olan ikna etmek. Kim nasıl ikna olacaksa da ona göre konuşmak. Yine ilk başta inandırıcı gibi gelen, “Savcı bunu söyledi, avukatlar/sanıklar itiraf etti”ler kamuoyunda tartışıla tartışıla çürütülüyor. Ortada elle tutulur bir düzlem olmadığı için ise tartışma hiç bitmeden devam ediyor. Son günlerin büyük bir davasında iki hafta içerisinde davanın temelini oluşturmak için sürekli birileri itiraf etti örneğin. Sonra öğrendik ki, bir itiraf yok. Fakat büyük bir medya gücü ile her gece olmayan itiraflar etrafında konuşmak, ikna etmek açısından yetiyor ve hatta artıyor!

Sonra bir şekilde, bir zaman sonra iddianame ortaya çıkıyor. Bu artık adımların en sonuncusu. Bundan sonra adımlar ufak ufak da olsa kendini tekrarlıyor, döngüye giriyor. İddianamenin ortaya çıkması ile bir anda her şey ortaya çıkıyor. Didik didik ediliyor. Kamuoyunu yönlendirmekle görevli kişilerin söylediklerinin doğru olmadığı, kimi zaman ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalıştıkları ya da kimi zaman olanların tamamen bir ilizyondan ibaret olduğu ortaya çıkıyor.

Örneğin daha Cuma günü tüm tutukluları serbest bırakılan Ankara Hopa Protestosu Davası’nı düşünün. Bir takım öğrenciler, arka arkaya yazılmış ve tek haline getirilmiş bir örgüte üye olmakla suçlandılar. Ya da şike soruşturmasına bakınca öyle ifadeler var ki, insan kendi yaşadığı hayatı, tribünden izlediği maçı sorguluyor. Söylenen gerçek mi diye ya da böyle bir örgüt hiç olmuş mu diye bakılmıyor bile. KCK Davası’nda Büşra Ersanlı’nın başına gelenleri, Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in başına gelenleri, Cihan Kırmızıgül’ün başına gelenleri bir düşünün. Büyük bir yönlendirme kampanyası, tartışmalar, iddianame, tartışmalar, tutarsızlıklar, tartışmalar ve yavaş işleyen adalet…

Sonuç aslında son kelimelerde. Yavaş işleyen adalet kısmında. İstatistik veriliyor. Türkiye’de davaların %50’den fazlası beraatla sonuçlanıyor diye. Hapishanelerde olanların da büyük bir bölümü daha yargılanıyor olduğuna göre, hapishanelerdekilerin büyükçe bir kısmı da aslında beraat edecekleri zamanı bekliyorlar. İlerde bu tip bir istatistiği de sanırım bu geniş kesimleri ilgilendiren davalar için yapmak gerek. Orada rakamların daha da yüksek çıkacağı bir gerçek. Fakat şimdilik sadece karşımızda kamuoyunu yönlendirmeye çalışan bir blok var. İliştirilmişiyle de, iliştirildikleri yerle de.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.