Yeşeriyorum

12 Eylül: 2 senenin ardından biz neyi tartışıyoruz?

0

12 Eylül, 1980 yılında yaşadığımız darbe nedeniyle yakın tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birincisi iken 2010 referandumu ile iki senedir bir başka anlam daha kazandı. Birinci 12 Eylül demokrasiden yana en ufak derdi olan milyonlarca insanı ortak bir duyarlıkta birleştirirken, ikincisi kendini demokrasiden yana sayanları tam anlamıyla iki kutuba ayırdı.

Öyle ki, referandumda farklı pozisyon alan kesimler birbirlerini aymazlıkla, cahillikle ve hatta giderek ihanetle suçlamaya başladı, iki kutup arasında diyalog yolları tükendi ve tartışmanın düzeyi öyle bir noktaya taşındı ki bugünden sonra kimin doğru, kimin yanlış olduğunun hükmünün verilmesi bir yana, anlamı da kalmadı. Tabii ki bu durumdan, iktidar blokunun dışındakilerin bu bölünmüşlüğünden, bu diyalogsuz ortamdan en kazançlı çıkan siyasi iktidar oluyor.

***

AKP medyayı ve  iktidarın bütün olanaklarını kontrolü altına aldığı üçüncü hükümet döneminde gücünün sarhoşluğuna kaptırmış kendisini. Otoriterleşmenin dozunu artırmakla kalmıyor, bu dikensiz gül bahçesinde toplumu istediği gibi muhafazakârlaştırma yoluna gidiyor. Kürt sorununda açılım politikalarını terk edip şiddeti tek geçerli dil olarak ilan ediyor, dış politikada sıkıştığı çıkmaz yoldan kurtulamadığını gördükçe direksiyon hâkimiyetini kaybeden şoför gibi kullandığı otobüsle birlikte savruluyor.

AKP ilk iki hükümet döneminde toplumda başarılı yönetim algısı yaratmıştı. Ekonomi tıkırında görünüyordu. Senelerdir yapılmayan bazı reformlar sayesinde ve kamu kaynaklarını seferber ederek yaptıkları duble yollar, göz boyayan sağlık politikaları, her ile ulaşan havayolu taşımacılığı gibi icraatçi görüntünün de yardımıyla alternatifsiz bir durumdaydı. Her seçimden daha sağlam bir sayısal destekle çıkarken özgüveni pekişiyor, muhalefeti iyiden iyiye pasifize ediyordu. Oysa son zamanlarda işler pek iyi gitmiyor. En azından AKP’nin vermekte başarılı olduğu iyi yönetim algısı her gün yeni bir olayla sarsılıyor ve soru işaretleri büyümeye devam ediyor. AKP’nin demokrat görüntüsü zaten inandırıcılığını çoktan yitirmişti, üstüne bir de gündelik hayatı yönetmekteki beceriksizliği her gün yeni bir örnekle gözler önüne serildikçe AKP’nin hırçınlığı ve saldırganlığı saklanamaz oluyor.

***

Bugün demokratik bir muhalefet hattının örülmesi acil bir gündem maddesi olarak kendini dayatıyor.  Etkin bir muhalefetin olmaması hem AKP’yi yakın siyasi tarihimizde benzeri görülmeyen bir rahatlığa ve tehlikeli bir kibire sürüklüyor, hem de seçeneksizlik AKP’den kurtulunamayacağı duygusu yaratarak kitleleri yılgınlığa sevk ediyor.

Erkene çekilecek yerel seçimler 2014’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de provasını oluşturacak. Bu seçim atmosferinde ümit yaratacak bir demokratik muhalefet hattı ülkenin siyasi ortamındaki her şeyi değiştirebilir. Öncelikli olarak da AKP’nin kader olmadığını göstermek, muhalefet odaklarını hareketsizliğe mahkum eden yılgınlıktan kurtarmak yolunda bir adım olabilir.

AKP’nin dış politika ve Kürt sorunundaki politikalarının iflasını bütün toplum görüyor. Merkezi sınav fiyaskolarından, Afyon patlaması sonrası yönetimin sergilediği acze kadar bir dolu olgu AKP’nin başarılı yönetim cilasının dökülmeye başladığını gösteriyor.

AKP’yi sarsacak muhalefet hareketini esas olarak AKP’nin kendini en başarılı gösterdiği alanda ekonomi politikalarını teşhir edip, alternatiflerinin var olduğunu göstererek başarılı kılabiliriz. Doğayı hoyratça tahrip eden  sorumsuz kalkınma anlayışının yerine yaşamın sürdürülebilirliğini savunabiliriz. İthalata dayalı tarım politikaları yerine küçük aile işletmelerinin desteklenmesi, büyük sanayi grupları yerine KOBİ’lere daha fazla imkân sağlanması, sadece büyük şirketlerin çıkarları üzerine inşa edilen enerji politikaları yerine rüzgar gibi, güneş gibi bedava kaynakların teşvik edilmesi yoluyla daha eşitlikçi, daha adil bir ekonomi modeli önerebiliriz. Kentlerin sınırlı bir kesim için rant kaynağı olmadığını daha yüksek sesle dile getirebilir, herkes için daha yaşanabilir kentler talep edebiliriz. Kent yönetimlerinin daha katılımcı, daha demokratik olabileceğini gösterebiliriz. Önümüzdeki yerel seçimler bunun için gerçek bir fırsat.

***

Aradan geçen iki seneye rağmen12 Eylül referandumu tartışmaları asıl görevi sistemin temel unsuru olan AKP iktidarının alternatifini ortaya koymak olması gereken  demokrasi unsurlarının bütün enerjisini tüketip aralarındaki farklılıkları düşmanlık çizgisine götürmeye devam ediyor. Taraflar birbirlerini anlamaya çalışmak yerine pozisyonlarını daha sağlamlaştıracak bir dile saplanıp kaldılar.

Önümüzde topluma egemen olan yılgınlık  hissini dağıtmak için eşsiz bir fırsat var. AKP’nin sonunu hızlandırmak için farklılıklar üzerinden değil, birleştirenler üzerinden oluşturulacak bir demokratik muhalefet hattı için silkinip, bugünden harekete geçmek gerek. Bunun ilk adımı da hiç kimseye bir fayda sağlamayan 12 Eylül  referandumu tartışmalarını bir kenara koyarak gün geçtikçe daha fazla otoriterleşen, daha fazla muhafazakarlaşan ve pervasız kalkınmacı politikaları ile toplumsal eşitsizlikleri keskinleştiren AKP’yi geriletmek ortak hedefi için farklılıklarımızı zenginlik olarak gören bir yepyeni bir siyasi yaklaşımı benimsemek olsa gerek.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.