Köşe Yazıları

Birlikte var olmak ya da tek tek yok olmak

0

Geçtiğimiz haftalarda Honduraslı bir başka çevre aktivisti daha öldürüldü. Doğanın ve yerel halkların savunucusu Lesbia Yaneth Urquía evinden bisikletle çıktıktan sonra kendisinden haber alınamamıştı. Ertesi gün üç çocuk annesi aktivist bisikletiyle birlikte bir çöplüğe terk edilmiş olarak bulundu. Aradan geçen on günün sonunda üç kişi katil zanlısı olarak yakalandı. Zanlıların sorgulamaları devam ediyor. Bu cinayeti bizzat işleyenlerin yakalanıp adalete teslim edilmesi kadar, doğayı katleden ve toplumun geleceğini karartan projeleri yapıp gerçekleştirenlerin de tespit edilmesi gerekli.

Nehirler ve yerel halklar

Urquía, Honduras Yerli Halkları Konseyi (COPINH) aktivistlerindendi. O da tıpkı 3 Mart 2016’da evinde vurularak öldürülen COPINH lideri ve 2015 Goldman Çevre Ödülü sahibi Berta Caceres gibi Lenca yerlilerinin yaşam alanı olan topraklara hayat veren Gualcarque Nehri üzerinde planlanan 4 adet HES projesine karşı mücadele veriyordu.

Berta Caceres

Berta Caceres

Caceres’in ölümünden iki hafta sonra arkadaşı aktivist Nelson García da güvenlik güçlerince öldürülmüştü. García, yerlilerinin topraklarına zorla el koymaya çalışan devletin güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada hayatını kaybetmişti. Nehirler Lenca halkı için hayatlarının doğrudan bağlı olduğu kutsal varlıklardı. Ancak neoliberal kalkınma paradigması kutsal mutsal dinlemiyordu. Nitekim Çin’in en büyük şirketlerinden biri olan mühendislik ve inşaat firması Sinohydro, Dünya Bankası Uluslararası Finans Kurumu ve Honduras’lı şirket Desarrollos Energéticos (DESA) Lenca halkına haber bile vermeden nehrin üzerinde dört adet HES planalamaya 2006’da başlamıştı. Bu projelerin inşaatlarına ise 2012’de başlarken, nehirdeki suyun akışı 2013’te kesilmişti. İşte o gün Lenca halkı yaşam alanlarını ve kültürlerini ortadan kaldıracak bu projelere karşı barışçıl bir mücadeleye başlama kararı verdi.

Barışçıl protestolara karşı kurşunlar

Gualcarque Nehri’nin insanları şiddete başvurmadan kültürlerini ve topraklarını korumaya çalışırken, söz konusu şirketlerin ve devletin terörüne maruz kaldı. 2013 Mart ayında bir baraj ofisinin önünde yapılan protestoya katılan bir başka COPINH aktivisti Tomas Garcia’nın ellerinde pankartlarından başka bir şey yoktu. 300 kişinin gözleri önünde barışçıl bir protestoyla sadece yaşam hakkını savunan bir adama üç kez kurşun sıkacak kadar gözü dönmüş kolluk güçlerinin ellerinde ise silahlar vardı. Yedi çocuk babası Garcia, Honduras Hükümeti’nden 1995 yılında kendisinin de imzaladığı ILO 169 Konvansiyonu’na (1989) uymasını ve yerli halkların kendi topraklarındaki projelerden haberdar edilerek onaylarının anılmasını sağlamasını istiyordu. Honduras’ta onurlu bir yaşam için bazen ölümü göze almak gerekiyordu.

İngiltere merkezli bir STK olan Global Witness’ın yayınladığı Ölümcül Çevre adlı rapora göre son on yılda Honduras çevreciler için en tehlikeli ülkelerden biri haline geldi. Sadece 2010 ile 2015 yılları arasında 100’den fazla çevreci yaşam alanlarını yok eden baraj ve HES gibi hidrolik projeler, madencilik faaliyetleri, ağaç kesimleri ve yoğun tarım projelerine karşı seslerini yükselttikleri için öldürüldü. Tabi medyaya yansımış bu ölümler var olan şiddet piramidinin sadece en tepesinde olanlar. Ölüm nedeni belli olmayan, yaralanan, topraklarını kaybettikleri için göçe zorlanıp yoksullaşan ve tehdit altında yaşayan insanların sayısı bu verilere dâhil değil.

Honduras’ın kuzeyinde madencilik karşıtı oldukları için öldürülen üç Tolupán yerli halkı lideri (Kaynak: globalwitness.org)

Honduras’ın kuzeyinde madencilik karşıtı oldukları için öldürülen üç Tolupán yerli halkı lideri (Kaynak: globalwitness.org)

Bu sadece Honduras’ın meselesi değil

Elbette ki bu cinayetler Honduras’a özgü değil. Örneğin Brezilya çevreci cinayetleri konusunda birinciliği başka bir ülkeye bırakmıyor. 2015 yılında tüm dünyada öldürülen çevreci aktivistlerin sayısı 185 iken bunun 50’si bu ülkeden geliyor. Geçtiğimiz Haziran ayında yapılmasın diye mücadele ettiği barajda cesedi bulunan Nilce de Souza Magalhães bunlardan sadece biriydi. 7 Ocak 2016’dan bu yana kayıp olan Magalhães, halkının tek geçim kaynağı olan Madeira Nehri’nin yönünün değiştirilmesi sonucu susuz kaldıklarını, elektriksiz ve susuz yeni yerleşim yerinde yaşamaya zorlandıklarını anlatmaya çalışıyordu. Ancak susturuldu ve cansız bedeni düşmanı olduğu barajın sularına atıldı. Doğal zenginlikleriyle bilinen Brezilya muazzam bir toprak ve su gaspına maruz kalıyor. Ülkede yerel ağaçlar kesiliyor, sulak alanlar kurutuluyor ve yerlerine kereste üretimi için ağaç tarlaları, endüstriyel tarım alanları ve kentsel projeler kuruluyor. Tüm bu büyük projelerin var olabilmesi için de başta hidroelektrik olmak üzere enerji ihtiyacı artıyor.

Global Witness’a göre 2015 ile 2016 yıllarının Haziran ayları arasında bütün dünyada haftada üç çevreci öldürüldü. Bu sayı bir önceki yılın verilerinin iki katından fazla. Çoğumuzun sandığının aksine çevresel şiddet sadece gelişmekte olan ülkelerin sorunu değil. ABD’li çevre aktivist Leroy Jackson’un yol kenarında ölü bulunması; Arkansaslı Greenpeace aktivisti Pat Costner’ın tehlikeli atıkların yakılmasına muhalefeti nedeniyle tehditler almasının ardından 1991 yılında evinin yakılması; Proctor & Gamble’a ait bir kâğıt fabrikasının nehre atık su pompalamasına muhalefeti nedeniyle 1992’de üç erkek tarafından dövülen, işkence edilen ve tecavüze uğrayan Floridalı Stephanie McGuire ve 2014’te Fransa’da Tescou Nehri üzerine baraj yapılmasını protesto etmek amacıyla yapılan gösterilerde polisin attığı patlayıcı maddeyle hayatını kaybeden 21 yaşındaki Rémi Fraisse gibi vakalar “gelişmiş” ülkelerde olup biten şiddetin kurbanlarından bir kaçı yalnızca.

Hidrolik projelere karşı çıkanlar terörist ilan ediliyor

108

Ölümcül Çevre raporuna göre 2015’teki su meselesiyle ilgili mücadele veren 15 aktivist cinayete kurban gitmiş. Bir 60 kadar aktivist de su varlıklarını kirleten ve tüketen madencilik faaliyetlerine karşı çıktıkları için öldürülmüş.

Caceres’in öldürülmeden önce söyledikleri, devletlerin ve şirketlerin yarattığı şiddet piramidinin en üst noktasına gelmeden önce yaşam savunucularının yaşadığı psikolojik baskıyı da gözler önüne seriyor. “Takip ediyorlar. Mahkemeye veriyorlar. Sadece beni değil ailemi de öldürmekle tehdit ediyorlar, kaçırıyorlar. Her gün yaşadığımız şey bu”.

Buna rağmen bu insanlar devlet düşmanlığıyla ve terörist olmakla suçlanıyor. Devletin projesine karşı çıkmak kalkınma karşıtı olmakla eş tutuluyor. Peki, bu doğa ve toplum düşmanı projeler kimi kalkındırıyor? Kalkınmanın çevresel ve toplumsal maliyetleri neden hiç hesaba katılmıyor? Bu soruları sormak bile vatan hainliği olarak kabul ediliyor.

Türkiye’de de durum çok farklı değil

Nitekim Türkiye’de de bu söylemin benzerleri fazlasıyla mevcut. Üstelik 2023 Kalkınma Hedefleri’ne bakılırsa çevrecilere yönelik şiddet yakın gelecekte daha da büyüyecek gibi görünüyor. Yırca, Alakır, Cerattepe, Bergama ve Hasankeyf gibi pek çok yerde insanlar sadece topraklarını ve yaşamlarını, kendilerine sorulmadan dayatılan projelere karşı savunuyor. Cumhurbaşkanının, başbakanın ve bakanların her enerji veya su tesisi açılışı töreninde yaşam savunucularını azılı birer teröristmiş gibi göstermesi, bu insanlara uygulanacak olan şiddetin meşrulaştırılmasından başka bir şey değil. Cerattepe’ye altı farklı ilden binlerce kolluk gücü yığmak tam da bu şiddetin ispatıdır. Kalkınmayı kaç cana mal olursa, ne kadar doğa kıyımına neden olursa olsun yapacağını açıklayanlar, bu gidişata itiraz edene “teferruatsınız” diyenler bu şiddetin failleridir.

Çevre cinayetleri hepimizin meselesi

Doğa varlıklarının üzerindeki baskılar büyüdükçe, doğayı korumaya çalışan yaşam savunucuları devlet ve sermayenin saldırılarına daha da açık hale geliyor. Unutmamak lazım ki bu insanlar sadece kendi hayatları için değil, hepimizin geleceği için de mücadele ediyor. Caceres’i, Urquía’yı, García’yı ve daha binlercesini çocuklarının geleceği için ölümü göze almaya iten koşullar hepimiz için geçerli. Çünkü orman, toprak ve su yoksa hayat da yok. Ve bu mücadele artık hep birlikte var olmak ya da teker teker yok olmak meselesi.

109

 

 

Akgün İlhan

You may also like

Comments

Comments are closed.