Bir Türkiye gerçeği: Mala geleceğine cana gelsin!

Dün yine bir insan dev bir şantiye alanına dönen İstanbul’da kamyonun altında kalarak hayatını kaybetti. Bu seferki kurban Sultangazi’de yolun karşısına geçmek isteyen 17 yaşındaki Berfin Kantarkıran adlı lise öğrencisiydi.

Aşırı hızla gittiği söylenen kamyon şoförü genç kızı gördüğü anda frene bassa da fayda etmedi. Frenin etkisiyle takla atıp devrilen kamyonun şoförü de ağır yaralandı. Korkunç kaza kimi medya kanallarında “katil kamyonların son kurbanı” ve “hafriyat kamyonu dehşeti” gibi başlıklar altında servis edildi. Evet, yaşanan elim olayın kazadan çok cinayete benzediği kesin. Ancak katil kamyon sürücüleri mi, yoksa onların aşırı hızla gitmelerine neden olanlar mı? İşte tartışılması gereken esas mesele bu.

Aşırı hızla gittiği söylenen kamyon şoförü genç kızı gördüğü anda frene bassa da fayda etmedi

Bu ne ilk vaka, ne de son olacak gibi…

İstanbul’da bu durumlara maalesef alıştık. 2016’da 19 insanımız hafriyat kamyonları altında kalarak hayatını kaybetti. Türkiye genelinde bakacak olursak 2016 yılında inşaat ve yol işkolunda 442 işçi, taşımacılık işkolunda ise 265 işçinin hayatını kaybettiklerini de unutmayalım . Örneğin 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Şule İdil Dere de bir yılı aşkın bir süre önce Kadıköy’de hafriyat kamyonu çarpması sonucu hayatını kaybetmişti.

TBMM’ye konuyla ilgili üç soru önergesine verilmesine rağmen herhangi bir cevap alınamadı. Davanın açılmasının gecikmesi üzerine HSYK’nın başlattığı soruşturmaya rağmen bugüne kadar dava da açılamadı. Çünkü İstanbul Valiliği, 45 günlük yasal cevap verme süresini aşarak sorumluların yargılanması talebine cevap vermedi. Bu nedenle de hiçbir sorumlu yargılanamadı.

23 yaşındaki üniversite öğrencisi Şule İdil Dere de bir yılı aşkın bir süre önce Kadıköy’de hafriyat kamyonu çarpması sonucu hayatını kaybetmişti.

Mala geleceğine cana gelsin…

Peki, bu kamyonların acelesi ne? Nedeni basit. Proje yatırımcıları projelerini daha hızlı bitirmek istiyor. Bu hızı yakalayabilmek için de şoförleri primle ödüllendiriyorlar. Kamyon sürücülerinin şehir içinde ara sokaklarda bile tam gaz gitmelerinin nedeni sefer sayısına göre aldıkları primler.

Geçtiğimiz senenin (2016) rakamlarıyla konuşacak olursak, bu inşaatlarda çalışan bir şoför 1300 TL sabit maaş üzerine günde kaç sefer yaparsa ona göre para alıyor. Beton karıştırıcılarının acelesi ise taşıdıkları hazır betonu inşaat sahasına en geç 2,5 saat içinde yetiştirmek zorunda olmalarıyla ilgili. Aksi takdirde karıştırıcıdaki beton katılaşıp, kullanılamaz hale geliyor. Ana yollar yerine kestirmeden gitmek isteyen şoförler, işte bu sebeplerden kasislere ve trafik ışıklarına yakalanmadan daracık sokaklara girip hız sınırlarını aşıp kendilerinin de yaralanıp öldüğü kazalara neden oluyor.

Avrupa Hazır Beton Birliği ve Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık

İnşaatlarda çalışan bu araçlarla ilgili Avrupa Hazır Beton Birliği ve Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık ne demişti hatırlayalım. “Bu araçların şehir içinde dolaşmasını engelleyen bir yasa yok. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde bu araçlar ambulans ve itfaiye statüsündedir. Geçiş üstünlükleri vardır “. Bu geçiş üstünlüğü maalesef artık insan hayatının da üstünlüğü aşmış durumda. Projelerin ne pahasına olursa olsun bir an önce tamamlanmasından başka bir şey yok hedefte.

Yatırımcılar az zamanda daha çok proje yapıp daha çok para kazanma derdinde bu belli de, vatandaşının yaşam hakkını korumakla görevli hükümet yetkilileri neler yapıyor? Cevabı bulmak için mega projelerin kurulma süreçlerini her fırsatta kısaltmaya çalışan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın müdahale ettiği onlarca projeden sadece bir kaçına bakalım.

*Geçen sene Tuzla Sedef Tersanesi’nde “Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi Anadolu’nun İnşa Başlangıç Töreni“nde konuşan Erdoğan 5,5 yıl olan proje süresini pazarlıkla 4 yıla çekmemiş miydi?

*Dünyanın 3. en yüksek barajı olacak Yusufeli Barajı’nın temel atma törenine barkovizyonla canlı bağlanarak “Barajı 7 yılda bitirmek size yakışmaz. 5 yılda biter” deyip, süreyi pazarlıkla 5,5 yıla indiren Erdoğan değil miydi?

*İstanbul-İzmir otoyolunun temeli atılırken pazarlık yaparak süreyi 2 yıl kısaltan yine Erdoğan değil de kimdi?

Para tatlı ve emir büyük yerden geldikten sonra bu yatırımcıların hızını kim durdurabilirdi?

Peki, ne olacak bu işin sonu?

İşte bu yüzden kaybedilen hayatların yükünü kamyon sürücülerinin üzerine yıkmak gerçek sorunun üstünü örtmek anlamına geliyor. Canlara mal olan bu kazalarda ölen de işçi, öldüren de. İşçilerin örgütlenip daha insani sürelerde ve insani koşullarda bu prim tuzağına düşürülmeden çalışmaları gerek. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan MÜSİAD Genel Kurulu’nda “Olağanüstü Hal girişimcilerin yatırımcıların önünü mü kesiyor, yoksa önünü mü açıyor. İşçinin grev tehdidini artık yasalarla engelledik” dedikten işçi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri nasıl gerçekleşebilir?

Sağ kalanlar da betonun altında kalıyor…


İşin başka bir yönü de inşaat kamyonu altında kalmayanların, yani sağ kalanların hali. Türkiye’de inşaatlarda kullanılan beton miktarı senede yaklaşık 107 milyon m3 iken İstanbul’da 20 milyon m3’ü buluyor. Demek ki Türkiye’deki betonun neredeyse beşte biri tek bir şehirde, İstanbul’da tüketiliyor. İşte İstanbul’un beton cehennemine dönüştüğünün en net ispatı bunlar.

Dünyada kişi başına düşen yeşil alan miktarı sıralamasında en son sıralarda yer alan İstanbul’a daha çok halka açık park gerekirken habire rezidans yapılması bu yüzden yanlış. Nüfusu (resmi 2016 verilerine göre 14,8 milyon olduğunu kabul edersek) dünyanın 150 ülkesinden büyük olan bu şehre daha fazla nüfusu çekecek 3. Havalimanı, 3. Köprü ve Kanal İstanbul gibi yapılaşma projeleriyle betona boğmak bu yüzden delilik. Deprem kuşağında yer almasına rağmen sahil şeritlerin betonla doldurulması işte bu yüzden yangına körükle gitmek demek. Her yerin beton olduğu İstanbul’da şiddetli olmayan yağmurlarda bile ortalığı sellerin götürmesi işte bu yüzden. Kamyonların altında kalmasak ta betonların altında kaldığımız bir gerçek. Birkaç yatırımcı ve onların mallarını, yatırımlarını koruyan yetkililer ceplerini doldururken kararan bizim geleceğimiz.

Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’un fethine ithafen 1453 kamyonun gösterişli bir geçit töreni yapıp Guinness rekoru kırmaya çalıştığı bu şehirde, bu gidişle esas rekoru inşaat cinayetlerinde ve kentsel yıkımda kıracağız

Son notlar

[1] İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (2016). İş Cinayetleri 2016.

[1] Hürriyet (7 Mayıs 2016). Beton mikserlerinin dehşet saçmasının sebebi tamamen ekonomik. http://www.hurriyet.com.tr/beton-mikserlerinin-dehset-sacmasinin-sebebi-tamamen-ekonomik-40241657

[1] Haberler.com (30 Nisan 2016). Erdoğan, Sıkı Pazarlık Yapıp Gemi Projesini 4 Yıla Çekti. https://www.haberler.com/erdogan-siki-pazarlik-yapip-projeyi-4-yila-cekti-8397360-haberi/

[1] F5 Haber (27 Şubat 2013). Bakan Eroğlu’dan baraj duası. https://www.f5haber.com/haber3/bakan-eroglu-ndan-baraj-duasi-haberi-3712704/

[1] Milliyet (28 Ekim 2017). Erdoğan’dan büyük yol pazarlığı. http://www.milliyet.com.tr/erdogan-dan-buyuk-yol-pazarligi-siyaset-1307281/

[1] Yarın Haber (3 Haziran 2017).  Erdoğan: Terörist olmayan için OHAL yok, grev tehdidini engelledik. http://yarinhaber.net/guncel/54585/erdogan-terorist-olmayan-icin-ohal-yok-grev-tehdidini-engelledik

 

Akgün İlhan

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

Güzelliğe, iyiliğe açık kalmak için Açık Radyo

Kötülüğün eşiği aşıldı. Elimizdekileri kaybetmememiz ve kötülüğe karşı durabilmemiz için Açık Radyo açık kalmalı. Sesimize ve sözümüze sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalı, dayanışmayı büyütmeliyiz.

Açık Radyo’suz olmaz!

'Hüznün fiziği'nin diyalekti açısından bakarsak en derin hüzünler en coşkulu ve en mutlu adımları getirecektir. Tabii yaşama ve mücadeleye olan inancımızı yitirmemişsek...

EN ÇOK OKUNANLAR