ManşetTarım-Gıda

Antibiyotik dirençli GDO genler nehirlerde!

0

Claire Hope Cummings imzasıyla FoodDemocracyNow sitesinde yayınlanan haberi, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Oya Yalçın‘ın imzasıyla sunuyoruz.

***

Bugün Dünya Su Günü. Birleşmiş Milletler, taze suyun önemine dikkat çekmek amacıyla senede bir günü suya ayırdı. Böyle yapmakta da çok haklı çünkü bugün büyümekte olan dünyamızda suyun niteliğini ve niceliğini korumak kousundaki çabalarımızda çok geride kaldık.

İnsanlığın suyun nereye gideceği konusundaki sakar su tesisatçılığı girişimlerini bir yana koyarsak, suyun kalitesini garantileme sorunu dünya üzerindeki yaşamı tehdit etmekte.

Suyu atıkları taşımak için kullanıyoruz ve bu anlamda hala Ortaçağ’da sayılırız. Çiftliklerden, fabrikalardan, şehirlerden ve hatta insandan çıkan tıbbi atıklar göllerimizi, nehirlerimizi, derelerimizi kirletiyor ve denize sızarak okyanuslarımızda ölü bölgeler oluşturuyorlar. Şimdi ise su kirliliğinin yeni bir formuyla karşı karşıyayız: Sudaki bakterilerde antibiyotik direniş gösteren rekombinant genler.

Çin’deki araştırmacılar test ettikleri her nehirde ilaçlara direnç gösteren rekombinant DNA buldular; bu moleküller genetiği değiştirilmiş organizmalardan üretilmiş parçalara aitler.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar, antibiyotik dirençli genlerden üretiliyorlar. Ve bu bakteri şu anda nehirlerdeki yabani bakteriler ile genetik bilgisini değiştirmekte. Çalışmanın da gösterdiği gibi bakteri şimdiden şehrin su siteminde mevcut ve bu “mikrop(lar) için avantajlı üreme şartları” sağlıyor.

Antibiyotik direnci günümüzde halk sağlığı için bir numaralı tehdit. Çin’de yürütülen araştırmalar, antibiyotik dirençli bu genlerden Pearl, Yangtse, Yellow ve diğer üç ana nehirde buldu. Ve tahminlerince bu su kanalları- bir sonuç olarak- “insanlardaki antibiyotik direncin nedenini” de gösteriyor.

Gen aktarmalı (transgenik) kirlilik çoktandır tarımda mevcut. U.C. Berkeley profesörü Ignacio Chapela, Meksika’daki yerli mısır çeşitleri içinde genetiği değiştirilmiş mısırın varlğını tespit eden ilk bilimciydi. Gen aktarımlı (transgenik) gen akımında bir otorite kendisi. Chapela, “Transgenik organizmalardan kaçan DNA’nın nehirlerde serbest yaşayan bakteri genomu içinde bir bileşen haline gelmesi”ni endişe verici bulduğunu söylüyor.

Chapela bu araştırmanın sadece Çin’de yapılıp onaylandığını yani “kimsenin bu bulguları diğer her yeri kapsayacak şekilde genişletemeyeceğini” söylüyor. Ama ekliyor; madem ki test ettikleri her yerde antibiyotik dirençli transgenik bakteri buldular, bunun genel bir durum oılduğunu kabul edebiliriz- özellikle de transgenenetiğin çevreye büyük ölçüde yayıldığı Amerika’da.

 

 

Çin’deki transgenik DNA kaynağını bilmiyoruz. “Tarımsal alanlardan kasıtlı olarak yayılmış olabilir ya da sınırlı alanlardan (laboratuvar, endüstriyel birim) yanlışlıkla yayılmış da olabilir.” diyor Chapela. Ama onun endişesi bu bulguların buzdağının görünen yüzü olması yönünde. Bu kirlilikten kaynaklanan pek çok bakteri ve gen oluşumu olabilir. Bilemiyoruz.

Geçen yüzyıl boyunca artan kimyasal su kirliliğinin pek çok formunun tam içeriğini ve etkisini hala bilmiyoruz. En azından kimyasal kirliliği ıslah etme konusunda bir şans var. Ama yaşayan sentetik organizmalar süresiz olarak DNA’larını değitirmede özgürler ve özellikleri bir daha geri getirilemeyecek şekilde değişebilir.

Her insan su olmadan öleceğini bilir. Su sadece kullanım alanlarından ibaret değildir. Su yaşamın kendisidir. Vücudumuzun en temel yapısı bile sudan oluşmakta: Beynimizin % 70’i su. Kaslarımızın ağırlığının % 75’i su ve ciğerlerimizin %90’ı da. Kan dolaşımımızda akan suyu, nehirlerimizde akan sudan ayıramayız.

John Muir’nin çok eskiden söylediği gibi “ biri doğadaki en ufak bir şeyi çekerse, arkasından doğanın tamamı gelir.”

Kimyasalları filtreleme ve onlarla savaşma yolundaki pahalı girişimlerimiz sadece kısmen yararlı. Rekombinant DNA teknolojisini düzenleme çabalarımız ise gen kirliliğini engellemeye yetmedi. Temiz su kaynaklarını sürdürülebilir kılmanın tek yolu suyu olduğu gibi anlamak: bir meta değil, canlı toplulukların yaşam sistemi olduğunu idrak etmek. Su yaşayan bir şey ve bu yüzden de saygıyı hak ediyor. Tıpkı insanların bol miktarda taze ve temiz suyu hak etmesi gibi.

 

Claire Hope Cummings “Uncertain Peril, Genetic Engineering and the Future of Seeds” in yazarı. 2009’da American Book Award’ı kazandı.

 

Yeşil Gazete için çeviren: Oya Yalçın

Yazının özgün hali (ingilizce) için tıklayınız.

(Food Democracy Now.org, Yeşil Gazete)


 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.