Köşe Yazıları

Adil bir su ve kuraklık politikası nasıl olmalı?

0

Türkiye zaten fazla yağışlı bir iklim kuşağında yer almıyordu, iklim değişikliği ile gelecekte daha da az yağış alan bir ülke haline gelecek. Bunu değiştirebilmek artık bizim elimizde değil. Buradan çekip gitme retoriğine de girmek istemediğimize göre burada ve bu sorunla yaşamak zorundayız. Bu nedenle de geleceğimiz suyun adil paylaşılmasına bağlı.

Suyun ticarileşmesi, plastik şişelerdeki içme suyuna musluk suyundan 500 kat daha fazla para vermek zorunda kalıyor olmamız gibi konular tabii ki üzerinde uzun uzun konuşulması gereken problemleri önümüze getiriyor, ancak benim değinmek istediğim konu bunlardan biraz daha farklı.

Suyu az olan bir ülkede yaşıyoruz. Eğer nüfusumuz bu hızla artmaya devam ederse iklim değişikliğiyle birlikte su fakiri olan bir ülke haline geleceğiz. Bu sebeple az suyumuzu en verimli şekilde kullanmak üzere politikalar geliştirmek ülkemiz için öncelik taşımaktadır.

Bu planlamayı yapabilmek için ilk bilmemiz gereken şey ne kadar suyumuz olduğudur. Şu anda devlet içerisinde sudan sorumlu tek bir kuruluş olmadığından ve çok sayıdaki kuruluşların her biri de sadece kendilerini sudan sorumlu olarak kabul ettiğinden su kaynaklarımızın gerçekten ne büyüklükte olduğunu öğrenmemiz çok güç. Mesela, 2014 yılı Mart ayının başında İSKİ verilerine göre İstanbul’a temiz su veren barajların doluluk oranı %29, DSİ verilerine göre ise %25’tir. Susuzluk çeken İstanbul için aradaki bu fark yaklaşık yirmi günlük su ihtiyacına denk gelmektedir. Dolayısıyla su politikası düzenlemeden önce ilk yapılacak olan hepimizin güveneceği ve kabul edeceği bir şekilde su potansiyelimizi belirlemektir.

İkinci önemli adım, değişen iklimle birlikte bu su potansiyelinin nasıl değişeceğini hesaplamaktır. Gerek dünyada gerekse ülkemizde yapılan çalışmalar bölgemizin su potansiyelinin gelecek 50 yıl içerisinde %20-30 azalacağını göstermektedir. Bu sebeple yapılacak planlama eldeki suyun da azalacağını hesaba katan cinsten olmalı.

Üçüncü önemli adım ne kadar suya ihtiyacımız olduğunu belirlemektir. Bu aslında önceki iki adımda

n çok daha zor yönetilir bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Problemi şu şekilde ortaya koyabiliriz: Bugün Konya Ovası’nda önemli miktarda şeker pancarı üretilmektedir. Konya Ovası’ndaki su ihtiyacını orada üretilmesine gerek olmayan ve fazlasıyla suya ihtiyaç duyan şeker pancarı üzerinden mi belirleyeceğiz yoksa çok daha az suyla yetişen ancak çiftçiye şeker pancarı kadar para kazandırmayan buğday üzerinden mi? Bu nedenle su ihtiyacımızı tek bir kalem olarak belirlemektense o sene beklenen yağış miktarına göre en iyi senaryo ile en kötü senaryo arasındaki tüm alternatifleri değerlendirmek gerekmektedir.

Ama en önemlisi, bu değerlendirmenin yapılabilmesi için tüm paydaşların bir araya gelerek konuyu tartışmaları ve bu tartışma sonucunda su hakkına sahip herkesin kabul edeceği bir çözüm planına ulaşılması gerekliliğidir. Bugüne değin ülkemizde yapılan planların çoğunun paydaşlar tarafından içselleştirilmelerini bırakın görüşleri bile alınmadan yapıldığından özellikle su ve kuraklık konusunda planlanan tüm eylemler sadece plan aşamasında kalmıştır. Bu nedenle birbirinden uzak mekanlarda yaşasalar da aynı nehrin suyundan faydalanan tüm paydaşların karara katılmaları gerekmektedir. O kaygısı ile nehrin doğduğu yerdeki suyun tamamını deri endüstrisine, sonra ortalarında gene aynı suyu tekstil endüstrisine sonra da denize ulaştığı yerde tarım yapan çiftçilere söz veremezsiniz. Deri endüstrisi de tekstil endüstrisi de çiftçi de aynı masaya oturup aynı suyu paylaşmak zorundadır.

Kuraklık konusunda ise durum biraz daha yönetsel bir boyut taşımaktadır. Burada iki aşamalı bir çalışma yapılması bizi sonuçlara daha hızlı ulaştırabilir. Bunların ilki eldeki verileri kullanarak beklenen kuraklığın seviyesini belirlemektir. Eğer beklenen kuraklık şiddetli ise alınması gereken önlemler de buna bağlı olarak çok daha sert olmak zorunda kalacaktır.

Kuraklığa karşı alınacak önlemlerin planlamasında atılması gereken ikinci adım da ihtiyaçları bir öncelik sırasına koymaktır. Bu öncelik sırasında tartışmasız olarak ilk sırada insanların içme ve kullanma suyu gelmektedir. Bölgelerin sosyoekonomik yapılarına göre geri kalan ihtiyaçlar da kuraklığın şiddetine göre değerlendirilmek zorundadır.

Bugün için barajlarımızdaki su miktarı yazı geçirmemize yetmeyebilecek de olsa devlet kuraklık ö

nlemleri alma yolunda bir adım atmamaktadır. Özellikle İstanbul’da su, her şey normalmişçesine harcanmaya devam edilmektedir. Oysa Marmara Bölgesi şu anda şiddetli kuraklık yaşamaktadır. Bu şiddetli kuraklık için gerekli önlemlerin alınıp acil su planlamasına gidilmesi gerekmektedir. Seçim döneminde bulunmamız bu önlemlerin alınmasını güçleştirmekle birlikte imkansız kılmamaktadır. Ancak bu konuda bir planımız olmadığından yapılan şey, arıza bahanesiyle büyük bölgelere verilen suyu uzun süre kesip zorunlu tasarruf mekanizmasını işe koşmaktır. Bunun ne derece efektif bir yöntem olduğunu gelecek yaz ayları bize gösterecektir.

Levent Kurnaz

Levent Kurnaz

Levent Kurnaz

 

You may also like

Comments

Comments are closed.