Harun Karadeniz’den Abdullah Demirbaş’a gizli ölüm cezaları! – Ergun Babahan

Hep kendimiz gibi düşünenlerin davalarının peşine düştük.

Solcuysak solcunun, ülkücüysek ülkücünün, dindarsak dindarın hakkını savunduk.

İnsan hakkını öğrenmemiz zaman aldı ve hala öğrenemedik.

Açıkçası yıllarca devletin doğrudan hedefi solcular olduğu için insan hakları kavramıyla solculuk bir bakıma eşitlendi.

Oysa aynı mahallenin çocuğuyduk.

Aynı yoksulluğu paylaşıp büyümüştük.

Sonra hayat bizi sınıflandırdı veya kendimiz kendi yolumuzu seçtik.

Ve bu tercihimizden dolayı cezalandırdı devlet bizi.

Kimimiz öldük.

Ya Mahir gibi kuytularda, ya Deniz gibi darağaçlarında ya da Harun gibi gizli idam kararıyla.

Harun Karadeniz parlak bir gençti.

Okumadıysanız tavsiye ederim, “Eğitim Üretim İçindir” kitabı günümüzü bile aşan bir nitelik taşır.

Harun Karadeniz polise taş attığı için tutuklandı.

Bugün de parasız eğitim istediği için tutuklanan ve aylardır cezaevinde yatan öğrenciler var.

Harun Karadeniz cezaevinde ölümcül bir hastalığa tutuldu.

1971 Muhtırası’nın ardından gelen faşizmin en azgın günleriydi.

Doktorların, ‘’Tedavi olmazsa ölür’’ raporlarına rağmen yurtdışına çıkmasına izin verilmedi.

Öleceğini bildiğiniz insanların tedavisine engel olmak aslında ölüm cezası vermektir.

Harun Karadeniz’e bu yapıldı ve ilk önce kolunu kaybeden bu yurtsever genç 1975 yılında hayatını kaybetti.

Sadece o zamanın generallerinin canı öyle çektiği için.

“Boru değil, hayattı” söz konusu olan oysa çok sayın generaller.

Bugün, haklı olarak, Kuddusi Okkır’ın tedavi göremediği için ölümüne kıyamet koparanlar o zaman gizliden gizliye sevindi.

O zaman sessiz kalırsa, şanslı bir hergele olabileceğini biliyordu.

Şanslı hergele olmanın ilk şartı, gücü sahiplerinin istekleri doğrultusunda kullanmaktır.

Şanslı hergele sevindi…

Çünkü ölen bir komünistti.

O zaman belki Petrus şarabı yoktu ama kaçak gelen viskiler, sigaralar vardı.

Onları tatmak için ölümüne göz yumuldu.

Dün Kuddusi Özkır’ın ölümünde yeri göğü inletenler bugün suskun.

Çünkü bugün de ölüm tehdidiyle karşı karşıya olan insan bir Kürt, daha da ötesi bir BDP’li.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinin Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş.

Çok ciddi sağlık sorunları var ama mahkeme “Kaçar” gerekçesiyle yurtdışına çıkışına izin vermiyor.

Ergenekon, Balyoz, Kuddusi Özkır için yeri göğü inleten Doğan Medyası tayfası bu gerçeği görmüyor.

Çünkü darbecinin tedaviye hakkı vardır veya BDP’li Kürt’ün yoktur diye inanıyor.

Şanslı hergele olmak böyle bir şey.

Bir insan, Türkiye’nin yargı sistemi eliyle ölümle karşı karşıya bırakılıyor.

Ölüm cezasının kalktığı ülkemizde insanlar düşünceleri, siyasi faaliyetleri, etnik kökenleri nedeniyle gizli ölüm cezalarına çarptırılmaya devam ediyor.

Özetle uzun ince bir yolda fazla mesafe alamamışız.

Ne diyelim?

‘’Kör olasın demiyorum ama kör olma da gör beni’’ diyelim…

Anlayan anlar…

Ergun Babahan – Star

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR