Çevre ve Şehircilik Bakanlığı: Doğa Katliam Stratejisi 2. Perde

Korumacı ve denetçi bir rolü olması gereken, geçmişte de bu yönde faaliyet yürüten Çevre Bakanlığı üzerinde kirli oyunlar oynanıyor.

Aslında kirli dedim de, hakkını vermek lazım, saman altından su yürüten akıllı oyunlar bunlar.

AKP hükümetinin kalkınmacı yaklaşımının doğayı kaynak olarak gördüğünü, inanılmaz bir çevre katliamı yaptığını hepimiz biliyoruz. Suyu, ormanları, yer altını, yer üstünü.. Piyasa ekonomisinde para eden herşeyi paraya dönüştürmek için her yolu mübah gördükleri aşikar.

O yüzden bu yazı, biraz geç bir yazı,. Aklımda uzun süredir döndürdüğüm bir durum hakkında. Biliyorum, jeton biraz geç düştü, biraz köşeli. Ama yazmadan da edemedim.

2007 seçimlerinden hemen sonra, hepimizin başlangıçta çok da dikkat etmediğimiz bir gelişme oldu. Devlet Su İşleri, Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlandı.

Sadece bu da olmadı, eski DSİ Genel Müdürü, Veysel Eroğlu Çevre ve Orman Bakanlığı’na getirildi. Tüm DSİ üst düzey bürokratları, ÇOB üst düzey bürokratı oldu bir anda.

Yani suyu kaynak olarak gören, icracı bir kurumla, çevre ve doğa korumadan sorumlu denetçi bir kurum birleştirildi. Üstüne üstlük, icracı kurumun bir çok sorumlusu bir anda denetçi kurumun üst düzey yetkilisi oluverdi.

Sonra gelsin HES projeleri, gitsin HES projeleri… İcracı kurum DSİ projeyi hazırlayıp, denetçi kurum bürokratı maskesi giyen Bakan Veysel Eroğlu’ya sunuyor, proje anında onaylanıyordu. ÇOB’nin tüm doğa koruma yaklaşımı kayboldu. Su kaynakları özel şirketlere kurban edildi, halen de edilmeye devam ediyor. AKP’nin sözde “HES Atılımı” aslında özetle bir denetçi bakanlığın içinin boşaltılması ve yapısının bozulması ile başladı. Çevre ve Orman Bakanlığı figüran oldu. Bir dayanağı olmayan ÇED onaylarını verir, olumsuz ÇED raporlarına rağmen inşaatların devamını sağlar oldu.

Hiç denetçi ile icracı aynı yerden olur mu? Oluyor işte… elimizdeki nurtopu gibi binlerce hes projesi bu yapının eseri.

Şimdi de benzer oyunu oynuyorlar. Bu stratejinin ekmeğini çok yemiş olacaklar ki, 22 Temmuz 2011 seçiminden sonra Çevre ve Orman Bakanlığı 2 ayrı bakanlığa bölündü: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı , Orman ve Su İşleri Bakanlığı.

Dünya’da bir örneği daha olmayan, birbirinden farklı konular olarak değerlendirilen, farklı uzmanlıklara ihtiyaç duyulan Çevre ve Şehircilik bir araya getirilerek bir bakanlık kuruldu.

Buradan, AKP’nin doğal kaynaklar üzerindeki yeni dönem planlarını okumak pek mümkün. Yine denetçi rolü olan çevre bakanlığı, icracı bir yapı olan şehircilikle birleştirildi, ve ne tesadüf ki eski TOKİ Başkanı da bu bakanlığın başına geçirildi.

Şimdiden, doğayı hiçe sayan, çevreyi katleden şehircilik projeleri duymaya, kentsel dönüşüm adı altında katliamları görmeye hazır olalım derim ben. AKP yine kalkınmayı bahane ederek çevreyi yok edecek, ama şimdiki gündemleri şehirleşme adı altında inşaat şirketlerine doğayı peşkeş çekme.

Bir sonraki AKP döneminde de Çevre ve Madencilik Bakanlığı kurulursa hiç şaşırmayalım. Ya da Çevre ve Ulaştırma Bakanlığı … malum İstanbul daha nice köprülere, ülkemiz de daha nice duble yollara ihtiyaç duyacak. Kalkınmamız gerek kalkınma… Adalet mi?, Doğa mı?, Çevre mi?, onu da başkası umursasın artık.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

Güzelliğe, iyiliğe açık kalmak için Açık Radyo

Kötülüğün eşiği aşıldı. Elimizdekileri kaybetmememiz ve kötülüğe karşı durabilmemiz için Açık Radyo açık kalmalı. Sesimize ve sözümüze sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalı, dayanışmayı büyütmeliyiz.

Açık Radyo’suz olmaz!

'Hüznün fiziği'nin diyalekti açısından bakarsak en derin hüzünler en coşkulu ve en mutlu adımları getirecektir. Tabii yaşama ve mücadeleye olan inancımızı yitirmemişsek...

EN ÇOK OKUNANLAR