Yazarlar

21 Aralık’ı umutla beklemek

0

“21 Aralık ve Sonrasında Hayatta Kalma Kılavuzu” da diğer yazımızda, tüm okuyuculara bedava!

Kılavuzdan önce bu yazıyı okumanız, kılavuzu anlamanız için önem arzedebilir. Ben olsam riske girmez, önce bunu okurdum. Kıyamet yani sonuçta, söz konusu olan.

 

ABD’de bu sezon gösterime giren bir dizi var, “Revolution” adında.

Elektriğin bir gün ve birden bire gidişinden sonra yaşananları anlatıyor dizi.

Medeniyet(dediğimiz kafes)in nasıl çöktüğünü, toplumsal ve ekonomik ve tabi ki politik yapının nasıl değiştini falan…

Her gün kazandığı parayı safi istiflemek için 50 kişi çalıştıran adamın, iki tane odunu istiflemekten acizliğini gösteriyor. Ateş yakmayı bilmenin, ölümle yaşam arasındaki çizgiyi çektiğini anlatıyor.

Zaten jeneriğinde özetle şöyle diyor: “Elektrik gitti. Şanslı olanlar kırsala kaçtı, diğerleri s.çtı.”

Aslında dizi tam bir Holywood yapımı. Yapımcısı da çok tanıdık: J.J. Abrahams.

Hani şu 6-7 sene boyunca herkesi kıvrandıran, meraktan coşmalara, heyecandan zıplamalara sürükleyen, sonunda da gelmiş geçmiş en dandik finalle kudurtan Lost dizisinin ünlü yapımcısı.

Revolution’da da var böyle bir kolpa damar.

Ama yine de işe yarar bir dizi, bugün sahip olduğumuzu sandığımız ıvır zıvır eşya ve “yeteneğin” aslında beş para etmez olduğunu “genel izleyici”ye gösteriyor zira.Bu anlamda “anaakım” için bir “Medeniyetin Saçmalığı 101” dersi işlevi görebilir belki, zıvanadan çıkmazsa.

Şimdiden ABD’de önemli bi’ tartışma başlatmış hatta; “Yau elektriğe ne kadar da bağımlıyız hakikaten, di’ mi?” diyorlarmış insanlar, forumlarda falan.

Ama -bence- çok daha önemlisi, şu yaşadığımız dünyanın bizi sürüklediği varoluşsal yokluğa güzel örnekler veriyor arada.

Öyle bi’ yokluk ki bu, yaşatmıyor. Yaşadığımızı farketmemizi, haliyle yaşamamızı engelliyor.

Öyle bi’ yokluk ki bu, 21 Aralık kıyametini iple çektirtiyor.

***

Hadi topluca itiraf edelim: Yarını, 21 Aralık’ı büyük bir umutla bekliyoruz. “Medeniyet çöker inşaaalllah! İnsanlar ölmesin tabi ama böyle bi’ karışsın ortalık, her şey birbirine girsin” diye dua ediyoruz, kendimizden bile saklasak da.

Çünkü o zaman, mağduru olduğumuz tüm bu angaryalar ve anlamsızlıklar, çaba göstermemize gerek kalmadan yok olup gidecekler.

Çünkü heyecansızlık ve hareketsizlik ve amaçsızlığa doğası gereği mahkum kalabalık(=modern toplum) bizi de içine alarak büyüdükçe, karşı çıkıp ayrılmak o kadar zorlaşıyor. Ve ama bunu yapma isteği de bi’ o kadar büyüyor.

“50’sinden sonra çobanlığa başladı”, “Ferrari’yi sattı – bilge oldu”, “Emeklilikten sonra köyüne döndü” haberlerini, kitaplarını, muhabbetlerini bu yüzden daha da sık duyuyoruz.

İki kadeh rakının sonrasında muhabbet buraya gelmiyor mu hep?

Şimdilik “bi’ şeyleri halletmeden olmaz be abi” durumundayız. Ama gidebilenleri, kalabalıktan ayrılabilenleri, özgürlüğüne kavuşabilenleri gördükçe (ya da yarın kıyamet kopup medeniyet çöktüğünde) 50 yaş üstünü beklemeyeceğiz özgür olmak ve yaşadığımızı farketmek için.

Şimdilik “Sıradan ve kalabalıktan çıkmak tek başına çok zor” diyoruz. “Kalabalığı hep beraber dağıtmak zaten imkansız, tek başıma kalırım” diye kabulleniyoruz. “Kalabalığın ortasına kocaman ve kızgın bi’ boğa girse de dağıtsa herkesi, en güzel bi’ şey olur!” diye umutlanıyoruz. “İnsan oluruz işte o zaman, özgür oluruz!” diye heyecanlanıyoruz.

21 Aralık o yüzden umut demek bir çoğumuz için.

***

21 Aralık muhabbetinde en çok heyecanlananlar, en fazla “yarı-şaka” kıyamet geyiği yapanlar genç-orta yaşlı arası, şehirli, öğrenciliğin muhabbetinden çıkalı “anısını hala anlatacak kadar yeni, gündelik yaşamında tamamen kopmuş kadar eski” olan genç-yaşlılar .

Sebebi basit: Özgürlük ve o derece sıradan olmamanın anısı hala taze bu dimağlarda, ve ama “hayatın gerçekleri” denen saçmalıklar yığınına da hızla gömülüyorlar. 3-5 gram heyecan kalmış ruhlarında, ama umutları hızla çözülüyor.

21 Aralık’ın hele de onlar için büyük bir umut olması bundan. Özgürlükten mahpusluğa giden koridorun ortasında, 21 Aralık bir ışık, bir umut oluyor onlara.

Yaşamında anlamlı bir anlam olduğunu düşünenlerin -ki bunlar çoğunlukla insan hakları, demokrasi, ekoloji mücadelesi falan verenler-  21 Aralık karşısında pek heyecanlanmaması da bundan. Onlara her gün mücadele, ve haliyle hayat her gün anlamlı zira. Öte yandan yarın medeniyet çöktüğünde amaçlarına da ulaşmış olacaklar, bütün sorunların kökü kurumuş olacak zira.

***

(Diziyi izlememiş olanlara ufak bi’ oyunbozanlık olacak – Dikkat Spoiler)

Bu arada, Revolution’da kıyamet-sonrasının karizmatik, güçlü, otoriter yüzbaşısı,  medeniyet çökmeden önce sıradan bi’ memurmuş meğer. Kendisini sürekli taciz eden komşusuna sesini bile çıkaramayan, sömürüldükçe içine atan, gözlerindeki yaşam parıltısı çoktan gitmiş olan bi’ baba aynı zamanda.

Medeniyet çöktükten sonraki ilk icraati, yemeğini çalmaya gelen komşusunu döve döve öldürmek oluyor. Ve o an yeniden yaşamaya başlıyor: Oyuncu (Giancarlo Esposito) başarılı baya’, o ışığın gözlere geri gelişini görüyoruz bariz.

(Diziyi izlememiş olanlara ufak bi’ oyunbozanlık olacak – Spoiler bitti)

***

Öldürme falan, Amerikan dizisi olduğu için tabi. Böyle şeylere hiç gerek yok kıyametten sonra, akıllarda olsun.

Ve hatta kıyamet sonrası ilk dönemde işbirliğinin çatışmadan çok daha mantıklı bir strateji olduğu da konu hakkında yapılmış araştırmaların sonuçlarında net olarak ortaya konmuş durumda.

Kıyamet sonrası orta ve uzun dönemde kitlesel çatışmaların yaşanma ihtimali ise, toplumsal ve ekonomik yapının nasıl kurgulanacağına bağlı olarak değişiyor.

Buradaki modelleme şöyle: Şimdi olduğu gibi tahakküm üzerine bi’ toplum kuracaksanız, tahakküm mekanizması son derece güçlü, kabullenilmiş ve hatta yalan-dolan-yanıltmalarla (eğitim sistemi aracılığıyla olmayan düşmanlar, tehlikeler, korkular yaratmak, misal) istenilen bir durum haline getirilmediği sürece çok ciddi çatışmalar yaşanma ihtimali artıyor.

Konunun uzmanlarına göre, bu derece sağlam bir tahakküm ve yalan mekanizmasını sanayi ve merkezi iktidar olmadan kurmak yüzyıllar sürebilir.

Diğer taraftan, herkesin birey olarak değerli olduğunu hissettiği ve gözlemlediği, kimlik, karakter ve seçimlerine saygı duyulduğunu bildiği; karar alma süreçlerinde doğrudan etkisi olduğunu gördüğü; kısacası barış ve adalet temelli, korkmadan yaşayan bir toplumun etkin ve muktedir bir paydaşı olduğunu hissettiği komünlerin hayatta kalma ve sürdürülebilirliği garanti altına alma noktasında çok avantajlı olduğu noktasında bir görüş birliği var.

21 Aralık sonrası, bunu da akılda tutmakta yarar var.

Kılavuz diğer sayfada

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.