Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[2021’in ardından] Orman yangınları, sel ve taşkınlar, COP26 orman bildirgesi…

0

Pek çok platformda pek çok kişi tarafından dile getirilir; ülkemiz o kadar hareketli bir ülke ki, normal bir ülkeden bir yılda yaşanabilecek miktarda olağan dışı olay bizim ülkemizde bir haftada, hatta bazen tek bir günde bile yaşanabiliyor. 2021 yılı da bu açıdan çok fazla şaşırtmadı bizi. Yıl bitiyor ama olaylar bitmek tükenmek bilmiyor. O nedenle geriye dönüp bakınca, herhangi bir kaynağa bakmadan sırf zihnimizi yoklayarak bile ‘vay be!’ dedirten ne çok olay yaşadığımızı görüyoruz. O nedenle tam anlamıyla bir ‘akılda kalanlar’ yazısı, köşe yazısından çok kitap olur. Ben sadece ormanlarla sınırlı kalacak şekilde birkaç önemli olayı hatırlatmakla yetineceğim.

Orman yangınları 2021’e damga vurdu

Orman meseleleri arasında ve hatta belki de tüm ülke gündemi içerisinde 2021’e damga vuran konu orman yangınlarıydı. Ben bu yazıyı yılın bitmesine 7-8 gün kala yazıyorum. Umarım daha kötü bir olay yaşanmaz.

Temmuz’un sonunda başlayıp ağustosun ortasına kadar süren orman yangınlarında yaklaşık 130 bin hektar orman alanı zarar gördü. Diğer alanlarla birlikte zarar gören toplam alan miktarı 170 bin hektara dayandı. Türkiye’de bu çapta orman yangınlarına, yangın kayıtlarının tutulduğu dönemde yalnızca 1945-46 yıllarında şahit olunmuştu ki, o yılların yangın dinamikleri şimdikinden çok farklıydı.

Ben ve benim gibi ülkenin ormancılık meselelerine objektif ve akılcı perspektiften bakabilenler, bu sene orman yangınlarının çok can yakacağını yangınlar başlamadan önce de biliyorduk. Nitekim bu kaygımı bu köşede 12 Haziran tarihinde yazdığım ‘Son Orman Yanmadan’ başlıklı yazımda paylaşmıştım. Haklı çıkmaktan en büyük üzüntü duyduğum konulardan biridir bu, keşke yanılsaydım. Fakat yaşananlar benim tahminlerimin bile ötesine geçti ne yazık ki.

Orman yangınlarının bu derece büyük olmasının arkasında iklim krizi, ormancılık organizasyonundaki sorunlar, uygulanan ormancılık politikalarının ormanları bir ekosistemden çok ekonomik amaçlara hizmet eden bir üretim tesisine ve herkesin elini kolunu sallayarak istediğini yapabildiği arazi parçalarına, adeta Osmanlı’daki cibal-i mubaha‘ya (serbest dağlar) çevirmiş olması gibi pek çok etken yatıyor. Bunlar o dönemde bolca yazıldı, konuşuldu. Burada yeniden bilgi yüklemesi yapmak gibi bir niyetim yok. O döneme ilişkin yazılanlar ve TV programları hepimizin elinin altında nasıl olsa. Fakat tek bir şeyi tekrar tekrar vurgulamak istiyorum. Çıkan yangınları söndürme konusunda harcanan/harcanmayan enerjinin bir bölümü bu yangınların çıkmasını engellemek konusunda harcanırsa, ormancılık politikaları çağın gereklerine uygun hale getirilirse ve ormancılık örgütündeki çarpıklık ve eksiklikler düzeltilirse insan etkisiyle çıkan (her 10 yangından dokuzu insan etkisiyle çıkıyor) her iki yangından en az birinin engellenebileceğini düşünüyorum. En az!

COP 26 ve orman bildirgesi

 Yılın sonunda doğru Glasgow’da toplanan 26. Taraflar Konferansı çoğunluğa göre başarısızlıkla sonuçlandı. Pek çok ülke (12 Kasım 2021 itibariyle 141 ülke ile birlikte Türkiye’nin de altına imza attığı orman bildirgesi, tam adıyla söylemek gerekirse ‘Ormanlar ve Arazi Kullanımı Liderler Bildirgesi’ COP 26 denilince ilk akla gelenlerden. Yasal bağlayıcılığı olmayan bir niyet belgesinden başka bir şey olmayan bildirgenin en dikkat çeken kısmı 2030 yılına kadar orman azalması ve orman bozulmasının durdurulması ve tersine çevrilmesi taahhüdüydü. Ancak metin dikkatlice okunduğunda bu taahhüdün iki önemli ayrıntısı vardı. Birincisi liderler ‘durdurmayı ve tersine çevirmeyi’ değil ‘durdurmak ve tersine çevirmek için çalışmayı’ taahhüt ediyorlar. Yani, daha açık ifadeyle, dünyayı yöneten liderler ‘durduracağız’ bile diyemiyorlar, adeta durdurmayacaklarını bildiklerinden, şimdiden kılıf hazırlıyorlar.

İkinci önemli ayrıntı ise bu taahhüdün sürdürülebilir kalkınmayı sağlama koşuluna bağlanmış olmasıydı. Hepimiz biliyoruz ki işin içine sürdürülebilir makyajı eklenmiş olarak da olsa kalkınma koşulu girdiğinde, bu açıkça ipe un sermek demek oluyor. Zaten biz bu tür (sözde) iyi niyet bildirgelerinin pek de bir işe yaramadığını geçmiş deneyimlerimizden, örneğin 1992 Rio’da imzalanan ve süslü sözler içeren Orman Prensipleri adlı bildirgeden gayet iyi biliyoruz. Nitekim daha bu son imzanın mürekkebi kurumadan, Kasım ayı sonunda TBMM’ye iktidar partisi milletvekillerince sunulan ve orman alanlarında midye ve istiridye üretmek amacıyla tesisler kurulmasına da izin veren Orman Yasası değişikliğinin yine bir torba yasanın içerisine sıkıştırılmasıyla, ‘lafı bırak icraata bak’ düsturumuzun ne kadar doğru ve yerinde olduğunu bir kez daha anlamış olduk.

Seller, taşkınlar ve ormanlar

 Daha yangınlar tam olarak sönmeden, Batı Karadeniz’de özellikle 11 Ağustos’ta gerçekleşen şiddetli yağışlar sonucunda meydana gelen sellerde Kastamonu, Bartın ve Sinop illerinde 82 kişi yaşamını yitirirken 200’den fazla kişi yaralanmış ve büyük ekonomik zararlar meydana gelmişti. Hükümet yetkilileri tarafından diğer afetlerde olduğu gibi sellerin de kaçınılmaz bir kadermiş gibi gösterilmeye çalışılmasına rağmen aklı başında herkes gerçek nedenleri biliyordu. Üst yağış havzalarındaki ekosistem bozulmaları ve özellikle ormanların tahrip olması ile akarsu yataklarında gerçekleşen yapılaşmaya yetkililer tarafından bile bile göz yumulması yaşanan felaketin asıl nedenlerinden en önemlileri.

Fakat Ayancık’ta hem can kaybını hem de maddi hasarı artıran öylesine bir etken daha gözlendi ki, akıllara durgunluk verir.  Orman işletmesi odun deposunu kaçak bir şekilde akarsuyun taşkın yatağına yapmış ve selle birlikte taşınan tomruklar ilçedeki köprüleri tıkadığı için taşan suların yarattığı zarar kat kat artmıştı. İyi kötü orman mühendisliği eğitimi almış her ormancı o deponun oraya yapılmaması gerektiğini bilirken ne olmuştu da depo için yer seçiminde böylesine vahim bir hata yapılmıştı. Sonra gazeteci İsmail Saymaz’ın yaptığı haberle öğrendik ki, ilçe kaymakamı orman işletmesinin yaptığı depoyu kaldırmak istemiş ama yöre halkı ‘kaymakam ekmeğimizle oynuyor’ diye tepki gösterince ilçeden tayinini istemek zorunda kalmış. Yani, çok söz söylemeden ifade etmek gerekirse tuzu da kokutmuş bu çarpık sistem.

Validebağ için ‘Ekosistem Tabanlı Yönetim Planı’

İstanbul’un göbeğinde, Üsküdar ile Kadıköy’ün sınırında, böylesine betonlaşmış ve yeşil alan yoksulu bir kent için bulunmaz bir nimet olan Validebağ Korusu’nda Üsküdar Belediyesinin rant girişimleri devam ederken, kendini koruyu korumaya adamış sivil toplumun mücadelesi dünyada bir ilk sayılabilecek bir uygulamayı hayata geçirdi. İstanbul Planlama Ajansı tarafından Ağustos’ta yapılan Validebağ Korusu Çalıştayı’nda dile getirilen ‘Ekosistem Tabanlı Yönetim Planı’ olmadan koruda hiçbir şey yapılmamalıdır önerisini sahiplenen sivil toplum, zorunlu harcamaların bütünüyle kendilerince karşılanacağı ve plan hazırlama sürecinin tamamıyla gönüllü araştırmacılarla yürütüleceği bir süreci Kasım ayında başlattı. Yaklaşık bir yılda tamamlanması hedeflenen plan, belki de bütünüyle sivil girişimle gerçekleştirilmiş ilk ekosistem tabanlı yönetim planı olarak tarihe geçecek.[1]

Diğer her şey bildiğiniz gibi

Ne yazık ki 2021 yılında ülke ormanları ve ormancılığının geleceği için umut veren herhangi bir şey yaşanmadı. Orman ekosistemleri bin bir çeşit nedenle ormanın sırtından para kazanmak isteyenlere dağıtılmaya devam edildi. Yukarıda da söylediğim gibi, bu nedenlere bir yenisini ekleyecek yasa değişikliğinin adımları da atılmaya başlandı. Ülkenin dört bir yanında ormanını, toprağını, suyunu, doğasını korumak isteyen insanlar yerel bazda örgütlenerek bu ‘wild wild west’ sisteme karşı varını yoğunu ortaya koydu. Avcılar arsızlıklarına, hırsızlar yolsuzluklarına devam etti. Toplumun büyük bir kısmı her şeyin farkına varıp böyle gitmez derken bir kısmı da mışıl mışıl uyumayı sürdürüyor. Bakalım 2022 kimleri uykusundan uyandıracak. Bekleyip göreceğiz.

*

[1] Kısa bir araştırma yaptım ve dünyada benzer bir çalışmanın kaydına rastlamadım. Fakat kesinlikle başka bir çalışma yoktur diyebilecek kadar kapsamlı bir araştırma yapmadan iddialı sözler söylemek istemiyorum.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.