ManşetYazarlar

Yeşiller’in kurulamayış hikayesi

0

Türkiye’de siyasi partiler konuşulurken mutlaka ama mutlaka söylenen bir klişe vardır: Türkiye’de çok fazla siyasi parti var! Bakınca gerçekten de var. Şu anda faaliyette olan 108 siyasi parti var. Peki, biz nasıl Yeşiller Partisi’ni kuramıyoruz? 108 taneye kadar mı yer varmış? Kimsenin başına gelmeyen bizim başımıza nasıl geldi?

Klişelerden başladık, klişelerden devam edelim. Ankara denildiğinde akla gelenlerden bir tanesi de bürokrasidir. Bürokrasi ve onun uzun, karanlık, kimi zaman insanı dönüp dolaşıp başladığı yere getiren koridorları.

Son olarak da Aziz Nesin’den bahsedelim. Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz! Yeşiller Partisi de Ne kurulur… Ne kurulmaz…

‘Siyasi parti kurmak Anayasal haktır’

Hepsini birleştirip biraz ciddiye dönebiliriz. Türkiye’de siyasi parti kurmak Anayasal bir hak. Kolaydır, zordur o bizi ilgilendirmez. Bir hak ve nasıl kullanılacağı yazılı kurallarla belirlenmiş. Belgelerinizi, tüzüğünüzü, programınızı toplarsınız; topladığınız belgeleri yasada belirtilen yere teslim edersiniz; teslim alanlar bakarlar belge belge mi diye; sonra da teslim aldıklarına dair bir “Alındı belgesi” size verirler. Sonra belgelerinizi yine yazılı kurallara uygun şekilde Yargıtay başta olmak üzere gerekli kurumlara yollarlar. Belgelerinizde eksik varsa teslim ettiğiniz İçişleri Bakanlığı bununla ilgilenir; tüzüğünüzün ya da programınızın içinde yazanlarda “fazlalık” varsa onunla da bu metinlerin gittiği yer ilgilenir. İlki fiziki, ikincisi ise biraz daha politik bir incelemedir.

Bizim başımıza ne geldi? Biz politikadan geçtik ama fizikten kaldık. Bürokrasi bizi fizikten bıraktı. Bir birim düşünün. Hiçbir şekilde ulaşılamıyor. Ücra bir köşede de değil. TBMM’ye 100 metre, Genelkurmay’a 200 metre ama içinde kimse yok. Aylardır bir kişi asaleten orada telefon açamıyor. Zaten her 100 aramanızdan da 1 tanesi şans eseri açılıyor. Avukatlar giremiyor, parti eş sözcüleri giremiyor. Böyle bir devlet yapılanması olabilir mi? Yine klişeye başvuralım. Lafa gelince devamlılığın esas olduğu binlerce yıllık devlet geleneği Ankara’nın merkezinde bir telefonu açamıyor! Gizli bir yer değil bakın. Tüm vatandaşlara açık olması gereken, hiçbir özel “eş-dost” ricasına gerek duyulmadan girilmesi, ulaşılması gereken bir yer burası. Tapu Dairesi gibi… Hastane gibi…

Altı aylık bekleme

21 Eylül’de Anayasal hakkımızı kullanmak için yola çıktık. 23 Mart oldu hala Anayasal hakkımızı kullanmak için bekliyoruz. Arada Anayasa Reformu söylentileri çıktı. Herhalde mevcut Anayasa’da problem olan bu hak değildir. Yenisinde bunu çıkarmak için uğraşmayacaklardır. Peki, en temel Anayasal hakkımızı bile kullanamazken bu reform sözlerine kim nasıl inansın?

Başa dönelim. Yeşiller Partisi’nin, Yeşiller’in klişelerle işi yok. Klişelerle işi olsaydı zaten yüzde 50 kadın kotasıyla, eşsözcülük sistemiyle, genç yöneticileriyle küresel bir siyasetin içerisine girmezdik. Bürokrasinin karanlık koridorları halka kapanmasın; Anayasal haklar rahatça kullanılsın; Türkiye daha demokratik bir yer olsun; gençler ümitsizlikten yurtdışına gitmek istemesin, gitmek isteyen de ekonominin halini görünce iyice ümitsizliğe kapılmasın diye yola çıktık. Çağdaş bir yaşam kurmak için yola çıktık. Bürokrasinin, ne yaşar ne yaşamazların, keyfiyetin ülkesi olmamak için siyaset yapma hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz. Türkiye’de Yeşiller Partisi olacak. İleride de bugünleri Türkiye’deki demokrasi mücadelemizin kendimize dair en önemli başarılarından biri olarak anacağız.

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.