Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Yeşil yıkama bu suçları temizler mi? (Hayır!)

0

Yeşil Yıkama/Yeşil boyama, tanım yapacak olursak bir markanın öyle olmadığı halde yeşil/sürdürülebilir olduğu algısı yaratmaya çalışmasıdır. Zamanımızın en hızlı moda markalarının  “sürdürülebilir seri”ler çıkartıp, yılda çıkardığı 40 serinin, 3-5 parçalık bir tanesinin “sürdürülebilir” olduğunu iddia etmesi ve marka imajını yeşil göstermek için reklamlarında bunu kullanması moda dünyasındaki en yaygın yeşil yıkama örneklerinden.

Bu sürdürülebilir serilerin her birinin sürdürülebilirlik iddiası farklı şeylere dayanabiliyor. Bazen kumaşlarında tencel, cupro, organik pamuk gibi kumaşların olması, bazen bu 3-5 parça için geri kalan yüzlerce parçadan %20 daha az su tükettiklerini iddia etmeleri, kimi zaman da geri dönüştürülmüş plastik kullandıkları için “yeşil” olduklarını öne sürmeleri için yeterli oluyor. Özel seri çıkarmanın yanında moda dünyasında en çok kullanılan yeşil yıkama yöntemlerinden biri de marka imajını “yeşil” olarak öne sürmek oluyor. Eski kıyafetleri geri toplamak (3. Dünya ülkelerine göndermek için), ambalaj atıklarını toplayarak plastikten çocuk parkı yapmak, sanki yeşil adımlar atılmaya başlanmış da devam edecekmiş gibi reklam kampanyaları düzenlerken tüm tedarik zincirini olduğu gibi korumak bunlara birer örnek.

‘Doğal malzemeler’ gerçekten doğal mı?

Yılda 40 seri ürün çıkaran hızlı moda markaları, bunlardan birkaç parçalık bir tanesinin sürdürülebilir olarak iletişimini yaparak geri kalan 39 seri içindeki yüzlerce kıyafetin kirli ve etik olmayan üretimini gözlerden uzaklaştırmaya çalışıyor. Böylece de bu tek bir sürdürülebilir seri gerçekten sürdürülebilir olmaktan çok uzakta, gerçek bir göz boyama için yapılmış, reklam ve iletişimin tüm olanaklarını kullanarak tüketicilerin algısını etkilemek, yanlış yönlendirmek için hazırlanmış oluyor.

Yeşil olmayan markaların yeşil olmayan serilerinin yeşil reklamlarına ayırdıkları dev bütçelerle yanıltıcı iletişim çalışmaları yapılıyor. Doğal arka planlarla yapılmış etkileyici reklam çekimleri, broşürlerde anlaşılmaz uzun metinlerle sürdürülebilirlik tanımları ve elbette içine bolca pembe yıkama, gökkuşağı yıkama, blackwashing (siyah yıkama diye çevirebiliriz) eklenerek sürdürülebilirlik algısı yaratılmaya çalışılıyor. İngiltere’de üzerinde feminizmi destekleyen yazılar olan tişörtlerin göçmen kadınlar tarafından “sweatshop” koşullarında yapıldığının ortaya çıktığını birçok kişi hatırlar.

Yeşil yıkamanın yanıltıcı örnekleri birçok sektörde mevcut, örneğin kozmetikte en çok karşılaştığımız “%97’si doğal malzemelerden” etiketleri, %95’i zaten su olan ürünlerde, kalan %2’de de doğal malzemelerin işlenmesiyle elde edilen kanserojen sürfaktan SLS gibi malzemelerden oluştuğu halde, etikete %97’si doğal malzeme yazmak teoride yalan değil. Fakat yeşil plastikten ambalaja yapıştırılan bu etiketle oluşturulan algı bir kandırmaca.

Moda sektöründe de markaların tedarik zincirleri şeffaf değilken yeşil yıkama kampanyasının afişlerine doğal kaynaklardan elde edilen özel seri yazmaları kandırmaca, yılda yüzbinlerce ton polyester kullanılırken ve bunu azaltmak için hiçbir adım atmazken ürünlerin üzerine yeşil yapraklı desenler basmaları kandırmaca, güvencesiz kadın ve göçmen emeği sömürüsü üzerine kurulu bir endüstrinin “renkli” kadın modellerle yaptığı reklam çekimleri kandırmaca, plastik kullanımına ya da kimyasal boya içeriklerine dair hiçbir değişim çabası olmayan markaların reklam kampanyalarına plastik seferberliği, yeşil isyan, (Yeşil Devrim!) gibi yanıltıcı isimler vermeleri kandırmaca, içindeki ağır kimyasal ürünleri üretmeye devam ederken yeşil renkte üretilen ambalajlar ve bunları denizden toplama kampanyaları birer kandırmaca.

Üstelik son yıllarda yeşil yıkamada yeni bir seviye görüyoruz: Markalar artık sürdürülebilir olma iddialarının altını göstermelik şeylerle doldurmaya bile gerek duymuyorlar. Sahte logolar bunun en bilinen örnekleri. Arkasında bir araştırma, denetleme, sertifika desteği olmadan en açık tabiriyle “uydurulmuş” logolarla ürünlerine yeşil, onaylı, %100 doğal, bio, biyoçözünür, vegan gibi etiketler ekleyen markaların sayısı hiç de az değil. Bu etiketleri internetten ücretsiz olarak indirebiliyorsunuz, yüzlercesi var ve elbette yeşil renkte.

Kardashian’lı ‘yeşil’ imaj!

Sahte yeşil yıkamaya en güncel örneklerden biri de geçtiğimiz hafta İngiliz hızlı moda markası Boohoo’nun “sürdürülebilirlik elçisi” olarak reality-show yıldızı Kourtney Kardashian ile anlaştığını duyurması oldu. Bu açıklamayı yapan marka Boohoo, 2019 yılında İngiltere Parlamentosu Çevre Denetim Komitesi tarafından en az sürdürülebilir moda markalarından biri ilan edilmişti ve işçi sömürüsü de belgelenmişti. Elçi olarak anlaştıkları Kourtney Kardashian ise, arabayla 40 dakikada gidilebilecek yolu özel jetiyle 17 dakikada giden kardeşinden pek de farklı bir hayat sürmüyor. Sürdürülebilirlikle bildiğimiz tek ilgisi yine başka bir hızlı moda markasıyla yaptığı iş birliğindeki seriye 2 adet vintage kot ceket eklemesi ve bir röportajda cümle içinde “hızlı modanın dünyaya etkilerinden endişelendiğini” kullanmış olması.

Yeşil ya da sürdürülebilir olmakla alakası olmayan markanın; yeşil olmakla yine alakası olmayan bir ünlüyle yeşil bir anlaşma yaptığını iddia ederek bu haberlerden elde ettiği sahte imaj, 2022 dünyasına ait gerçekliği ortaya koyan bir yeşil yıkama örneği.

Peki markalar bunu nasıl yapabiliyorlar? Üzülerek söylemek gerekirse buna izin veriliyor. Devletlerin yaptırımları, denetimleri, gerçekten iyileştirmekten çok uzakta. Çoğunlukla çevre ve insanlık suçları 3. Dünya ülkelerinde işleniyor, bu da çoğunlukla Avrupa ve Amerika şehirlerinde yaşayan kişilerin daha ucuza daha çok tüketmesini sağladığı için bu sistemin devam etmesi için herkes elinden geleni yapıyor. Bangladeş’teki Rana Plaza faciasından sonra tekstil işçilerinin koşullarını iyileştirmek üzere imzalanan ve 6 yıl geçerliliği olan anlaşma Accord, süresi dolduğunda neredeyse yenilenmeyecekti, çünkü moda markalarının maliyetlerini arttırıyordu ve 3. Dünya ülkeleri hükümetleri daha ucuza işçi çalıştırmakla daha çok moda markasını ülkesine çekmeye çalışıyor. Uluslararası kampanyalarla bu kez görmezden gelinmesi engellendi ve anlaşma değişikliklerle uzatıldı, peki ama sonra?

Tablo karanlık gibi görünse de burada dikkat çeken bir durum var: Markaların çaresizce sürdürülebilir görünmeye ihtiyacı var. Çünkü tüketiciler bunu talep ediyor.

Tekstil ürünlerinin üretim süreçleri, işçilerin çalışma koşulları, kullanılan kimyasallar, tedarik zincirleri ve tüm sektör hakkındaki bu bilgiler daha etik, sürdürülebilir tekstil ürünleri talep etmemizi kolaylaştırıyor. Ama bizi asıl konudan uzaklaştırmasına, aşırı tüketimi gölgelemesine izin vermemeliyiz. Asıl soru; bu kadar çok tekstil üretimine ihtiyacımız var mı?

 

 

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.