İklim krizine karşı en savunmasız ülkelerden birinin dünyanın en kârlı endüstrilerinden moda endüstrisinin en çok sömürdüğü ülkelerden biri olması tesadüf değil. Bangladeş gibi ülkelerin hem yoksulluk ve sömürü hem de iklim krizinin aşırı sonuçlarıyla mücadele ediyor olması ikisinin de sebebinin aynı olmasından kaynaklanıyor. İklim krizine yol açan aşırı tüketim, üretim, kapitalizm, aynı zamanda yoksulluğun ve eşitsizliğin de altında yatan en önemli sebep.
Bangladeş’te geçtiğimiz hafta yaşanan selde ölen insanlarla Rana Plaza enkazında ölenlerin, birkaç ay önce eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı ayaklandıkları için öldürülen öğrencilerin arasındaki bağ; ucu üzerimizdeki giysilere kadar uzanan bir bütünün parçalarından oluşuyor.
Sektör büyük, işçilerin kazancı küçük
Küresel giyim endüstrisinin büyüklüğü 2021 yılı verilerine göre 1,7 trilyon dolar ve 60 milyon insan çalışıyor. Bangladeş’te 4 milyondan fazla doğrudan ve 15 milyon kadar dolaylı olarak çalışan tekstil işçisinin büyük çoğunluğu kadın ve asgari ücretin altında güvencesiz çalışmak bir sektör ve ülke normali. Bangladeş’teki yoksulluktan beslenen bu çalışma koşullarının sağladığı ucuz üretim dünyanın en büyük şirketlerinin üretimlerini burada yaptırmasını sağlıyor ve ülkeyi Çin’den sonra dünyanın 2. büyük hazır giyim ihracatçısı konumuna getiriyor. Sektör ülkenin ihracatının %80’ini karşılıyor ve Gayri Safi Yurt içi Hasılasına katkısı %11.
Küresel şirketler Bangladeş’teki ucuz üretim sayesinde büyük kârlar elde ederken işçiler ağır şartlar altında yoksulluk, şiddet, taciz, sömürü ve hayati tehlike altında çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu koşulların normalleştiği bir ülkede baskıcı bir yönetimin bulunması da şaşırtıcı değil elbette. Şirketlerin bu koşulları dayatabilmesinin önünü devletin uygulamaları açıyor. Geçtiğimiz aylarda eşitsiz uygulamalara karşı başlayan öğrenci ayaklanması şiddetle bastırılmaya çalışıldı ve 300’den fazla kişi polis tarafından öldürüldü. Bu kez şiddet ülkeyi 15 yıldır yöneten başbakanın istifa ederek ülkeden kaçmasıyla sonuçlandı ve öğrencilerin de adayı olan Muhammed Yusuf yeni başbakan oldu, geleceğin ise ne getireceği belli değil.
İklim değişikliğine karşı en savunmasız ülke
Öte yandan Bangladeş’te geçtiğimiz hafta yaşanan selde 71 kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yerlerinden oldu ve hastalık riskiyle karşı karşıya. Küresel İklim Risk Endeksi‘ne göre “felaketlere ve iklim değişikliğine karşı en savunmasız” ülkeler arasında yer alan ülkede sellerin devam etme riski de yüksek. Su seviyelerinin çok yavaş bir şekilde düşmesi, yağışlar devam ederse sellerin devam etme olasılığını artırıyor.
Tüm bu yaşananlar birer tesadüf ya da kötü talih değil eşitsiz ve sömürüye dayalı bir sistemin sonucu. Hâl böyle olunca elbette kârı ucuz iş gücüne dayanan küresel tekstil endüstrisinin gözü ülkede. Adalet arayışı, can kayıpları endüstrinin gözünde fabrikaların kapanması, seller ve başka sebeplerle lojistik süreçlerin sekteye uğraması, üretimin yavaşlaması ve neticede kâr azalması olarak hesaplanıyor. Protestoların verdiği “zararın” “back to school” ve arkasından gelen “holiday season” ürünlerinin üretim ve nakliye zamanına denk gelmesine dair negatif yorumlar ekonomi sayfalarında yer alıyor.
Zarar da üreticiye yıkılıyor
Uluslararası müşterilerin bir kısmının siparişlerini iptal ettiği ya da telafi edilmesini istediği raporlanıyor. Teslimat için her zamanki gibi gemiyle değil de acil ve pahalı bir şekilde uçakla yollanması konusunda ısrar ettikleri bildirilmiş. Bu müşteriler zararın tamamını Bangladeş’teki üreticilerin karşılamasını talep ediyor.
Bangladeş Giysi Üreticileri ve İhracatçıları Birliği (BGMEA) son zamanlarda kapanmalar ve iletişim kesintileri nedeniyle önemli miktarda mali kayıp yaşandığını bildirdi. Birlik başkanı Khandoker Rafiqul Islam, bu yıl hedeflenen 45 milyar dolar ihracat hedefinin muhtemelen gerçekleşmeyeceğini açıkladı. 5 gün içinde toplamda 4 milyar dolarlık siparişin kaybedildiği ve 800 milyon dolarlık zarar oluştuğu tahmin ediliyor.
Tüm bu krizlerin faturasının zincirin en altına kesildiğini tahmin etmek güç değil. Her türlü zararı karşılayabilecek kaynağa ve imkânlara sahip uluslararası firmalar tüm faturayı Bangladeşli üreticiye, onlar da işçilere kesiyor. Böylece moda endüstrisi yaşanan herhangi bir olumsuzluktan etkilenmeden kârını koruyabiliyor.
Yapılacak çok şey var
Bangladeş’teki hükümet baskısı yıllarca endüstrinin de faydasına işledi, geçen ay yaşanan şiddetli polis müdahaleleri tekstil işçileri adil ücret talebiyle eyleme geçtiğinde de devreye sokulmuştu. Yeni yönetimin ise atacağı adımlar, izleyeceği politika çok önemli sorulara cevap verebilecek mi bilinmiyor.
Mikro kredi uygulamasıyla Nobel ödülü alan yeni başbakanın uygulayacağı politikalar tekstil işçilerinin ve halkın yaşam ve çalışma koşullarını daha da zora sokacak mı? Accord devam edebilecek mi? Endüstri devlerine kâr ve bağlılık karşılığında işçi hakları yok sayılacak mı? Çocuk işçilerin sömürüsüne, tacize dur denilecek uygulamalar hayata geçirilebilecek mi?
Bu ve benzer soruların gerçekliği karşısında batılı ülkelerdeki “yeni sezon giysilerin fiyatı artacak mı” sorusu eşitsizliği net bir şekilde ortaya koyuyor.
Markalar son moda giysileri ve en yeni grafik tasarım trendlerini uyguladıkları sürdürülebilirlik raporlarıyla vitrinlerde boy gösterirken endüstrinin arka planında ucu herkese dokunan bir sistem yatıyor. Bu noktada da tüketicinin talep oluştururken yapacağı seçimler büyük önem kazanıyor.