Dış Köşe

Sur’da büyülü gerçeklik: Parasız yaşam mümkün, avludaki taşlara dokunmadan değil – Cihangir Balkır

0

Bu yazı zete.com/ dan alınmıştır

Üçüncü grup olarak Haber Nöbeti’nin ikinci gününde Diyarbakır’da uyandık. Dün yapılan işbölümüne göre herkes çalışacağı basın kurumunun yolunu tuttu. Jin Haber Ajansı’nda çalışacak ben ve Mehveş Evin daha şanslıyız, haber toplantımız 08.30’da başladı. Duyduğumuza göre 07.30’da başlayanlar da varmış.

4

Yaklaşık 10 kişilik haber toplantımızda muhabirler takip edecekleri haberleri anlattı. En çok konuşulan haber, Sur’un yasaklı bölgesindeki dört aylık bebek Elif Sur oldu. Sabah 10’da çıkıp akşam 6’da döndüğümüzde bu haberin yapıldığını ve birçok yere dağıtıldığını gördük.

3

Toplantının devamında Amedspor’un imza günü etkinliğini izleyecek ajansın spor muhabiri Medine ile aynı planı yaptığım için beni Medine’nin peşine verdiler.

Medine ile ilk olarak Sur’a gidecektik. Sur’a değil de başka bir yere gitsek sanırım Medine’yi bu denli tanıyamazdım. Medine’nin anlattığına göre ajanstaki arkadaşları Sur’a yalnız gitmesini ‘yasaklamışlar’, ne var ki Diyarbakır’da yasaklar kolay çiğneniyor. Ayrıca bugün için beni tehlikeye atmaması için de uyarmışlar Medine’yi.

İkinci el kıyafet değil, paylaşılan kıyafet

İlk durağımız Sur Belediyesi. Belediyenin kadın politikaları birimi mevcut. Burada eğitimden sorumlu Fatma Gülçiçek, yapılan yardımları özetliyor. En çok soba, battaniye, mama, bebek bezi yardımı yapıldığını söylüyor. Dünden beri bebek mamasının gündem olduğunu görüyorum. Neden bu kadar önemli diye sordum. Annelerin büyük çocuklara da mama vermek istediğini çünkü mamanın güvenli ve sağlıklı bir besin olarak algılandığını aktarıyor Gülçiçek. Bir başkasından çatışmaların ardından annelerin sütten kesildiğini onun için mama talebinin çok olduğunu duyuyorum.

Gülçiçek, bir diğer zorluk olarak, yardım alanların bağışlanan kıyafetleri istemediğini anlattı. ‘’Biz savaş mağduruyuz. Bize ikinci el giysi mi vereceksiniz’’ tepkisiyle karşılaşmışlar. Gülçiçek bu zorluğu şu cümlelerle aştıklarını söylüyor: ‘’Bunlar bizim iki kıyafetimizden biri. Paylaşıyoruz.’’ Kullanılmayan bir eşya yerine, üzerinden çıkarıp verdiğin bilgisi bir kıyafeti ikinci elden alıp birinci ele taşıyormuş.

Mahalle meclisleri ve komün hayat

Belediyeden sonra Sur’un dar sokaklarına dalıyoruz. Kıvrımlı ve dar sokakları gösterebilmek için sıklıkla fotoğraf makinesine davranıyorum ama bir yerden sonra her tarafta böyle sokaklar olduğunu fark edip hepsini çekmeye çalışmayı bırakıyorum.

Medine’nin belirlediği üzere rotamız mahallelerin ‘halk meclisi’ olarak bilinen mahalle dernekleri. İlki İskerderpaşa Mahallesi Eşit Özgür Yurttaş Derneği. Burası oldukça sakin. Akşam tekrar gittiğimizde göreceğimiz üzere hava kararmaya yakın hareketleniyor, ancak yine de aktif bir tartışmaya denk gelemedik. Burada konuştuğumuz kişiler röportaj vermekten kaçınıyor, daha sonra konuştuğumuz onlarca insan gibi. Her şeyi anlatıyorlar ama görülmek istemiyorlar. Bir erkek, daha üç gün önce gözaltından çıktığını söylüyor. Bir kadın ise her basına açıklamalarında hedef haline geldiklerini; mahalle meclisinin dört, kendi evinin beş kez polislerce basıldığını söylüyor. Evde geliri olan kimse yok. Nasıl geçiniyorlar sorusuna bir kez daha ‘dayanışma’ cevabını veriyorlar. Mahallede komün usulü yaşandığını söylüyorlar.

Gelir yok

Şu sorunun peşine düşüyorum: İşsizlik had safhadayken ve de resmi kurumlardan bu kadar az yardım varken Sur’dan çıkan ya da hala evinde kalan insanlar yaşamına nasıl devam edebiliyor? Sur’un İskenderpaşa ve Lalebey mahallelerinde konuştuğumuz yaklaşık 50 kişiden sadece bir kadından eşinin çalıştığını duyduk. Esnaf olanlar dükkanlarını açmaya başladıklarını ama hiç iş yapamadıklarını söylüyor. Günün özeti: Hayatta kalma mücadelesi o kadar kanıksanmış ki, bu yoksulluğun bahsi sormadan açılmıyor. Herkes evinin aldığı zararı anlatıyor ilk önce. Anladığım, parasız yaşamanın bir yolunu bulmuş Surlular ancak evlerin harap olması onlar için hayati bir sorun.

”Bu taşlara dokunmadan yaşayamam”

5Yasak süresince Sur’dan çıkıp yakın akrabalarına giden dört çocuklu bir kadın, döndüğünde evinin içine girildiğini, eşyalarının dışarıya atıldığını, kapılarının söküldüğünü, camlarının kırıldığını, evin içinde bacasız bir sobanın yıkıldığını görmüş. Evini bize de gezdirdi. Birçok Sur evi gibi, yaklaşık 30 metrekarelik avluya bakan birkaç evden biri. Diğer evler de harap edilmiş. Sur’da doğup büyümüş olan kadın, hasardan yakınırken ‘’Malı mülkü ne yapayım’’ diye ekliyor. ‘’Anılarımızı çalıyorlar. Ben bu taşlara dokunmadan yaşayamam.’’ Sormasak söylemeyecek, eşi çalışmıyor. Evine dönmek zorunda. ‘’Kiraya çıksak, faturaları da hesaba kattığımızda masrafımız 1000 lirayı bulur, nasıl verelim’’ diyor. Sur’un içinde evler ucuzken çevresinde ev kiraları artmış. Bir rivayete göre, yaklaşık 20.000-25.000 kişi, başka bir iddiaya göre 4000 aile çıkmış Sur’dan.

Belediyeye de eleştiri var

Daha sonra Lalepaşa mahallesine geçtik. Buradaki halk meclisi kapalıydı. Burada da hasarlı evler çok. Kimileri polislerce tahrip edilmiş kimileri ise bombalarla yıkılmış.

Belediye ve halk meclisine veryansın eden bir kişiye de rastlıyoruz. ‘’Halk meclisinden gelip ‘Evinizi terk etmeyin’ dediler. Biz kaldık ama onlar kaçıp gitti’’ diyor. Belediyeyi ise, yardım istemeye gittiğinde kovulduğunu söyleyerek suçluyor.

”Bir yıldır kira ödeyemiyorum”

Bir yıldır kira ödeyemediğini söyleyen bir kadın ise, ev sahibinin duruma tepkisini sorduğumuzda ‘’Sağolsun, ama durumun da farkında. Ne desin ki’’ cevabını veriyor. Çocuklarını gösterip şöyle devam ediyor: ‘’Çocuklar büyük olsa neyse de, çocuk işte ‘yok’tan anlamıyor.’’ Kaymakamlık’tan yardım istediğini de anlatan kadın, kaymakamlığın üçüncü katındaki AKP ofisine gittiğini, burada kendisine Sur Belediyesi’ni AKP kazansaydı durumun şimdiki gibi olmayacağını söylediklerini aktarıyor. Sizin AKP’ye oy vermediğinizi nereden biliyorlar peki, diye sorduğumda, arkadaki büyük bir çocuk araya giriyor: ‘’Abi sen de öyle bir şey dedin ki, buradan AKP’ye bir oy bile çıkmamış’’ diye cevap veriyor. Yardım için yapılan başvurudan da bir şey çıkmamış. Telefonunu almışlar ancak arayan yok.

”PKK evimi yıktı” demeleri isteniyor

6Kaymakamlıktan yardım alan kimse var mı diye sıklıkla soruyorum. Sur’un içinde kimseye rastlamadım. Başvuru yapan da yok denilecek kadar az. Nedenini sorduğumda, ‘’Yardım bekleyen insanlardan ‘Evimi PKK yıktı’ diyen bir kağıda imza atması isteniyormuş’’ cevabını alıyorum.

Hemen önümüzden giden bir ekip, evleri gezip kırık kapı ve pencereleri tamir için tespit yapıyordu. Sur Belediyesi için çalışan ekip, duyduklarını aktarırıken, Valilik veya Kaymakamlık ekiplerinin kendilerinden sonra evleri gezip yine kapı ve penceleri tamir edeceklerini söylediklerini anlatıyor. Bu durumu belediyenin çalışmasının üstüne yatma çabası olarak lanse eden bir memur, bu gruplardan birinin, bir kadına tahrip edilen evi gösterip ‘’Ablacığım Kürt yapmış’’ dediğini, kadının ‘’Ben de Kürtüm’’ demesi üzerine ‘’O zaman terörist yapmış’’ dediğini öne sürüyor.

Sadece gazeteciler giremiyor

7Bir ara Sur’dan çıkıp Amedsporlu futbolcuların imza gününe gidiyoruz. Giderken Belediyenin yardım dağıttığı sokağa da uğruyoruz. Daha önce Sur’un içinde dağıtılıyormuş ancak ardından buraya ‘sürülmüşler’.

İmzalı bir formayı kapıp yine Sur’a döndüğümüzde Urfa Kapı’dan giriyoruz. Sanırım Medine’yi geç de olsa tanıyorlar. Kontrol noktasını geçmişken arkamızdan sesleniyorlar, geri dönüyoruz. Medine’nin çantasına bakıyorlar. Kamerayı sormalarıyla ‘-Gazeteciyim’, ‘-Amirim, gazetecilermiş’, ‘-Gazeteciler sadece Dağ Kapı’dan alınıyor’ sözleri ardarda sıralanıyor. Sarı basın kartı normalde girilemeyen yerlere girişe yararken; ‘Gazeteciyim’ cevabı burada vatandaşın girebildiği yere girememeye neden olan ‘parola’. Dağ Kapı’ya doğru yürüyoruz ancak biraz ilerdeki Çift Kapı’dan sorunsuz giriyoruz.

Yerel basına konuşmak başa bela

9Sıkışık sokakların arasında boş parseller de mevcut. Buralarda tandırlar var. İnsanlar ekmeklerini burada kendileri yapıyor. Sur’da yaşamanın daha ucuz olduğunu gösteren bir durum. Aileler yokken çocuklar burada ateş yakıp oyun oynuyorlar. Çocuklara ‘Ateşle oynamayın’ diyen yok sanırım.

Tandırın biraz ilerisinde birkaç kişi oturuyor. Medine gün boyu fazlaca kadınla röportaj yapamadığı için mikrofon uzatmak istiyor ancak kadınlar samimi ve güleryüzlü bir şekilde Medine’nin ısrarını reddediyor. Benim konuştuğum erkek de röportaj vermek istemiyor. ‘’Konuşmamın hiçbir anlamı yok, yoksa bütün gerçekleri anlatayım sana.’’ Yerel basını en iyi polis takip ediyor. Basına konuşmak sadece başını belaya sokmaya yarıyor diye düşünüyorlar.

Kalp kırılmıyor değil

8

Hava kararmaya başlayınca Sur’un sokakları daha az tekin yerler oluyor. Akşam ezanı ile Sur’dan çıkıyoruz. Günün büyük bir kısmını yoğun çatışma sesleri arasında, evi harap olmuş yahut yardım almadan tencere kaynatamayan insanlarla konuşarak geçirdik. Ardından yasaklı mahallelerde sivillerle birlikte yine bir bodrumda mahsur kalan DİHA muhabiri Mazlum Dolan’la ilgili yeni haberleri gördük.

Ne var ki günün sonunda, Medine benimle değil de sadece iki dakika gördüğü Hayko Bağdat’la fotoğraf çektirince kalbim kırılıyor. Tam bu nedenle Sur’u Yüzyıllık Yalnızlık’taki Macondo’ya benzetiyorum. Çokça sıkıntı içinde acı çeken insanların haberini değil de büyülü gerçekçilikle bezeli bir hikayeyi anlattığımı hissediyorum.

Bu yazı zete.com/ dan alınmıştır

2-Cihangir-Balkır

 

 

Cihangir Balkır

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.