Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Suçlu kim? Sokakta yaşayan hayvanları korumaya çalışanlar mı yoksa kamu kurumları ve yöneticiler mi?

0

Sokakta yaşayan köpekler ile yüzyıllara dayanan bir ortak yaşam kültürümüz var. Osmanlı döneminde sokakta yaşayan köpekleri hayırseverlerin koruduğunu, köpeklerin özellikle İstanbul’un bir parçası olduğunu söyleyebiliriz. Ahali tarafından özen gösterilen canlılar olarak karşımıza çıkan, şehirlerde çöpleri (henüz plastik ortaya çıkmadığı için çöplerde sadece organik atıklar bulunuyordu) yiyerek, esnaf ile iç içe yaşayarak hayatlarını geçiren köpekler Osmanlı’nın modernleşme çalışmaları esnasında istenmeyen konumuna geldi ve şehirlerden uzaklaştırıldı.

Bunun en kanlı ve örgütlü örneği 1910 Hayırsız Ada katliamıdır. İstanbul’dan toplanan 80 bin köpek ıssız bir ada olan Sivriada’ya götürülüp ölüme terk edildi. Bu katliam tabii ki son olmadı. Cumhuriyet kurulduktan sonra da yıllar boyunca köpekler yerel idareler  tarafından yok edilmeye çalışıldı. Belediyelerin “itlaf ekipleri” sokak ortasında hayvanları zehirler, toplar ve bilinmeze götürürdü, belediyelerin bütçelerinde zehir kalemi bulunurdu.

2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe girdi ve belediyelerin hayvanları öldürmesi yasaklandı. Yasanın 6’ncı maddesine göre belediyelerin sorumluluğu aldıkları hayvanları kısırlaştırıp tedavilerini yaptıktan sonra aldıkları noktaya geri bırakmaktı. Ancak bu ülkede yasa yapmak ile hiçbir şey değişmiyor, kamu kurumları bu yasalara uymuyor, yasa koyucular bile kendi hazırladıkları yasalara uymuyorlar. İşin özü yasa çıktı ama ölümler, bilinmeze gönderilmeler, cezasızlıklar bitmedi.

Sürekli değiştirilmek istenen madde

6’ıncı madde sürekli değiştirilmek istendi. 2011 yılında yasa değişikliği Meclis gündemine geldi, hazırlanan yasa teklifinin amacı sokakta yaşayan hayvanların toplanması idi. Teklifte besleme yapılacak, nerede olduğu belli olmayan doğal yaşam parklarından bahsediliyordu. Biz bunun hayvanlar için bir kıyım olacağını söyleyerek teklife karşı çıktık. Kamuoyu tepkisi sebebi ile yasa teklifi rafa kaldırıldı. 2014 yılına geldiğimizde yasa tekrar ortaya çıktı ve Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Yine amaç sokakta yaşayan hayvanların toplatılmasıydı. Aynı dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi hiçbir yönetmeliğe uymayan, 20 bin köpek kapasiteli, şehrin çok uzağında bir tecrit merkezi olan ve toplama kampını andıran  Kısırkaya Hayvan Bakımevi’ni kurdu. Bu tesis hükümetin planı olan köpeksiz sokaklar için kullanılacak ve binlerce hayvanın ölümüne sebep olacaktı. Bu yüzden aktivistler olarak hemen bir kampanyaya başladık ve tesis yönetmeliğe uymadığı için iptal davası açtık. Davayı kazandık ancak tesis hala çalışıyordu ve kamu zarara uğratılmıştı. Karardan sonra başta dönemin belediye başkanı olan Kadir Topbaş olmak üzere kamuyu zarara uğratan yöneticilerin görevi kötüye kullanmaktan yargılanmasını istedik. Kamu çalışanlarının yargılanması için valilikten olur alınması ve soruşturma engelinin aşılması gerekiyordu.  Davayı pek çok hak savunucusu ile birlikte yürüttük, ancak resmi olarak müşteki bendim. Savcı ile görüşmeye gittiğim bir gün, bana “Hayvanlar için güzel bir şey yapıldığını, neden buna engel olduğumuzu” sordu. Savcı idare mahkemesinin bizi haklı bulduğunu, tesisinin hiçbir düzenlemeyi umursamadan kurulduğunu biliyordu ancak yine de İBB’nin yaptığı bu tesisin yararlı olduğunu düşünüyordu ya da böylesi işine geliyordu. Tabii ki görevi kötüye kullanmaktan kimse yargılanmadı, sekiz ay sonra takipsizlik kararı verildi.

Şehrin dışındaki tecrit merkezi; Kısırkaya Hayvan Barınağı.

Yasa çıktı ama…

2018 yılına geldiğimizde Adalet Bakanlığı yeni bir yasa teklifi hazırladı. Teklif bizler ile paylaşılmasa da gelen kulis bilgileri cezaların yetersiz olduğu yönündeydi. Yine kamuoyunun tepkisi ile bu teklif yasalaşmadı. 2019 yılında Meclis Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu kuruldu, Komisyon 2019’un ekim ayında tavsiye raporunu yayımladı. Beş partinin üzerinde anlaştığı bu rapor 6’ncı maddenin korunmasını öneriyordu. Temmuz 2021’de yasa çıktı: Raporun önerilerini tamamen umursamayan bir şekilde hazırlanmıştı, önerilen maddelerden hiçbiri yasalaşmadı.

Yeni yasaya göre 25 bin nüfusun üstündeki belediyeler bakımevi kurmak zorunda, 25 binin altında kalan yerlerde ise hayvanlar en yakın bakımevine götürülecek. Bu fiili olarak 6’ncı maddenin delinmesi anlamına geliyor, çünkü belediyelerin kendi bölgelerindeki hayvanları başka bölgelere göndermesinin önünü açıyor. Yıllardır birbirinin sınırlarına hayvan atan belediyeleri bildiğimiz için bu maddenin neye hizmet edeceğini anlayabiliyoruz. Türkiye’de  1003 belediye varken sadece 256 tanesinde bakımevi bulunuyor ve bu bakımevlerinin durumu gerçekten içler acısı.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken belediyeler usulsüz toplamalar yapmaya ve hayvanları yok etmeye devam ettiler

Ülke suç mahalli gibi

Ülke bir suç mahalli, hayvanları korumakla yükümlü kurumlar katliamlara sebep olan açıklamalar yapıyor.

Son bir senede ise devletin en başında bulunan Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri yasaya aykırı bir şekilde hayvanların toplatılması çağrısı yapıyor. Sorunu yıllardır hiçbir görevini yerine getirmediği için derinleştiren belediyeler değil, hayvanlar ve hayvan korumacılar suçlanıyor, şiddete maruz kalıyor ve alay konusu oluyor. Amerika’da bulunan bir ip adresi ile açılan Havrita uygulaması ile hayvanların yerleri tespit ediliyor ve bazı bölgelerde zehirlemeler yapılıyor. “Başıboş köpek sorunu” isimli sayfa, hayvanları öldürme, silahlanma çağrısı yapıyor. Bunun n sonucunda pek çok kişi saldırıya uğradı, 3 kişi öldürüldü ve sayısını bilemediğimiz belki yüzlerce köpek yok edildi. Yaptığımız hiçbir şikayet ise işe yaramıyor bu sayfa ve uygulama hala aktif ve nefret saçıyor.

En son Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik, bir tweet atarak “Sevgili dostlar, yedi aylık çalışmadan sonra “Evsiz Hayvanları Koruma ve Yaşatma Platformu” kuruluyor. Artık “sokak hayvanları” demek yok. “Evsiz hayvanlar” için çaba göstereceğiz” dedi. Öncelikle evsiz hayvan diye bir tanım yok, tüm dünya hayvanların evi, hayvanlar şehirleri bizimle paylaşıyor, onlarla ortak bir yaşam kültürümüz var.  Kaldı ki bunun hayvanların toplatılması ve tecrit edilmesi anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz. Bu yer kurulursa hayvanların “öğütüldüğü” bir yere dönüşecek, tıpkı diğer bakımevleri gibi. Bakımevleri denetlenmiyor ve hayvanlar kendi pisliklerinin içinde, aç, hastalıklar ile boğuşarak, şiddete maruz kalarak ölümü bekliyor. En son Bartın sel felaketinde de gördüğümüz gibi hayvanlar afet durumlarında barınaklarda bırakılıyor ve kaçamadıkları için boğularak ölüyorlar. Hayvanların yeri bakımevleri olamaz, onlar sokak sakinleridir. Köpekleri yok etmeye verilen uğraş tedavi ve popülasyonun kontrol alınması için harcansaydı çoktan bu problem çözülürdü.

Elazığ Belediyesi’nin kentin dışına, dağlık araziye kurduğu ‘barınak’ta çok sayıda hayvanın açlık ve susuzluktan öldüğü ortaya çıktı.

Bir örnek ile bitirmek istiyorum. Elazığ Belediyesi barınağında yaşanan ihlallerden sonra bir savcının işini yapması sonucu “soruşturma izni” alınabilmiş ve dava açılmıştı. Aylarca süren dava sürecinde şikayetçi olan kişi tehdit edildi ve korktuğu için davadan çekildi. Pek çok derneğin ve aktivistin  takip ettiği davanın sonunda yüzlerce hayvanı ihmal yüzünden öldüren yöneticilere alt sınırdan altı ay ceza verildi. Ancak ceza bozuldu, işini yapan savcının yeri değiştirilirken, barınağın yöneticisi veteriner terfi ettirildi.

İktidarın kurduğu bu sistemde “yedirmeyiz” anlayışı sebebi ile suç işleyen, yüzlerce hayvanın acılar içinde ölmesine sebep olan kişiler korunuyor, hatta arkaları sıvazlanıyor. Bu yapı değişmediği sürece yasaların varlığı bir anlam ifade etmiyor, çünkü bu yasalara uyulduğunu denetleyen bir yapı yok. 14 Temmuz 2021’de Hayvanları Koruma Kanunu değişti ve bazı fiiller suç kapsamına alındı. Ancak hala hakimlerin eski yasaya göre işlem yaptığına, savcıların yeni düzenlemelerden haberdar olmadığına, cumhurbaşkanının yasaya aykırı söylemlerde bulunmasına ve belediyelerin bunun üzerine her usulsüzlüğü yapmasına şaşkınlık ile şahitlik ediyoruz. Demem odur ki sistem kokuşmuş durumda ancak bunun suçlusu bir köşede yaşam mücadelesi veren hayvanlar değil, sorumluluğunu yerine getirmeyen, denetlenmeyen kamu kurumları, katliam çağrısı yapan ve yasayı yok sayan yöneticilerdir.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.