Köşe YazılarıYazarlar

Sokak sanatı ve “işsizlik hakkı”

0

Bilmem hatırlar mıyız? Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Acun Ilıcalı, genç bir magazin gazetecisi olarak dünyayı dolaşır, bize de oradaki yaşamlardan örnekler sunardı.  O görüntülerden aklımda en çok kalanlar özellikle şehir merkezlerindeki sokak müzisyenleri ve performans sanatçıları olmuştur. Bu görüntüler neo-liberal politikaya sahip ülkelerde özgürlüğün de simgesi gibiydi. Eminim böyle düşünen tek kişi değilimdir.

O yıllardan bu yana, Türkiye’de de sokakta performans gerçekleştiren sanatçıların sayısı artmaya başladı. Gözümüze hoş gelen ve beton şehirleri yaşanabilir alanlara dönüştüren bu sanatçıları sempatiyle izliyoruz.  Ancak bu kişiler aslında kanun dışı işler çeviriyorlar!

Geçtiğimiz günlerde Malatya’da, sokakta müzik yapan turist gençlere, zabıtaların tavrını sosyal medyadan utanarak izledik. “Haydi kalabalık etmeyin. Haydi… Haydieyggh”

Hemen arkasından Ankara’da, parkta müzik yapan liseli gençlerin karakola götürüldüğünü ve ceza kesilmiş olduğunu öğrendik.

Bu görüntüler hukuki yönden, polislerin, amirlerinden kalabalıklara, her ne şekilde olursa olsun müdahale etme emri aldıkları gerçeğini gösteriyor. Çıtkırıldım devlet özgürlüklerden korkuyor.

Hani ileri demokrasi, daha fazla özgürlük deniyor ya… Palavra. Öyle ki herhangi bir insan için, herhangi bir sakınca içermesi imkansız olan bu etkinlikler, (bana öyle geliyor ki) kapitalizmin vahşiliğini anımsattığı için ortadan kaldırılmak isteniyor. Baskıya maruz kalıyor, denetlenmeye çalışılıyor, korku ve gözdağı veriliyor.

Kültürel yönden ise durum daha vahim. Bu olaylar yaşandığından beri, konuya ilişkin birşeyler yazma amacındaydım. Konunun derinliğini ise yalnızca küçük bir köşe yazısına nasıl sıkıştıracağımın hesabındayken, yeni çıkan bir kitap yardımıma yetişti.

Ivan Illıch’in, “İşsizlik Hakkı – The Right to Useful Unemployment And Its Professional Enemies” isimli eseri, Deniz Keskin çevirisiyle,  Yeni insan Yayınevi’nden Türkçe’ye kazandırıldı. Henüz okumadım ama yeşil düşüncenin de kendisinden beslendiği, radikal toplum bilimci Ivan Illich’in yine harikalar yaratmış olabileceğini kestirmek güç değil. Eminim bu kitap,  tv ekranının ardında kalan ve banttan yayınlanan sanat kliplerine nazaran, verdikleri emeği hemen oracıkta, önümüzde gördüğümüz sokak sanatçılığının nasıl olur da yasak olabildiğinin, hem kültürel, hem ekonomi-politik yönden yanıtlarını veriyor ve hem de çok daha fazlasını anlatıyordur. Kitabın tanıtımı bile bu konuda bazı ipuçları veriyor;

Günümüzün toplumunda bir patron tarafından emredilmiş olmadığı sürece hiçbir çaba üretken sayılmıyor ve ekonomistler de bir şirketin, gönüllü kuruluşun ya da çalışma kampının kontrolü altında olmayan insanların nasıl olup da gayet işe yarar olabildiklerini açıklamakta güçlük çekiyorlar. Bir iş yalnızca standartlara uygun şekilde belgelenmiş olan bir ihtiyacı karşıladığına hükmedecek bir profesyonel kurum tarafından planlandığı, takip edildiği ve kontrol altında tutulduğu sürece üretken, saygın ve yurttaşlara layık bir iş olabiliyor.

Gelişmiş bir sanayi toplumunda işsizliği özerk ve faydalı çalışma hali olarak değerlendirmek, hatta hayal etmek imkansızlaşıyor. Toplumun altyapısı öylesine bir şekilde düzenlenmiş ki üretim araçlarına erişmenin tek yolu ücretli işler ve devlet devreye girdikçe kullanım değeri üretiminin üzerindeki bu meta üretim tekeli daha da baskıcı oluyor.

Bir çocuğa yalnızca diplomanız varsa bir şey öğretebilirsiniz, kırılmış bir kemiği yerine ancak bir klinikte oturtabilirsiniz. Ev işleri, el becerileri, geçimlik tarım, radikal teknoloji, birbirinden öğrenme ve benzeri faaliyetler yalnızca aylaklar, üretken olmayanlar, çok yoksullar ve çok zenginler için mümkün hale gelmiş durumda.

 

Okuyup, bize dayatılan gerçeklikleri kritik etmek, paylaşmak, kendimizden utanmak, toplumumuzdan utanmak, yeniden üretip, dönüştürmek üzere…

Muhabbetle…

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.