Şirvan Madenköy’de neler oluyor? Ya maden, ya hayat!

Siirt’in Şirvan ilçesine bağlı Madenköy’de 2006 yılından bu yana devam eden bakır madenciliği faaliyetleri can yakıyor. Geçtiğimiz hafta Madenköy madencilerin işten çıkarıldıkları için yaptıkları oturma eylemi ve halkın içme suyu da dâhil olmak üzere her türlü ihtiyacını karşıladığı tek su varlığı olan deredeki madencilik kaynaklı kirlenmeyle gündeme geldi.

Köy değil maden sahası

Maden ocaklarının kurulduğu yerlerde sönen ocaklardan sadece biri Madenköy. Bu köyün kısa hikâyesiyle, madenciliğin uzun ve acılı hikâyesini özetlemek mümkün.

Geleneksel olarak tarım ve hayvancılıkla geçinen köyde madencilik araştırmaları yarım yüzyıl önce başlamış. 1969 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan maden, 2004 yılında Ciner Grubu’na bağlı Park Holding altında faaliyet gösteren Park Elektrik Üretim Madencilik AŞ’ye devredilmiş. 2006 yılından itibaren de çalışmalar aktif hale gelmiş.

İşte o günden bu yana köyün toprağı, suyu ve havası hızla kirleniyor. İşletmenin atıksu arıtma tesisi olmadığı için kirli su olduğu gibi dereye akıtılıyor.  Dere boyunca uzanan ceviz ağaçları ve söğütler kuruyor, sudan içen koyun ve keçiler telef oluyor, insanlar hastalanıyor ve işçiler maden ocağının göçüğü altında kalıp ölüyor.

Dere içinde canlı bir hayvan bile kalmamış. Bu şartlar altında tarım ve hayvancılığın imkânsız hale gelmesiyle göç edenlerin sayısı artıyor. Ve artık burası yaşayan bir köy olmaktan hızla uzaklaşıp, madenci ailelerinin yaşadığı bir maden sahasına dönüşüyor.

Tüm itirazlara rağmen ille de maden!

Ortada mağdur köylülerin İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvurarak yazılmasını sağladığı 2010 tarihli bir rapor var[i].

Bu raporda bakır madeni işletmesinin köyün orta yerinde kurulduğu; madenden çıkarılan molozların köyün her tarafına döküldüğü ve maden çalışması sırasında yıkanan hammaddeden çıkan atıksuyun köyün tek su kaynağı olan dereye akıtıldığından bu sudan içen hayvanların öldüğü belgelendi. Maden ocağında kullanılan dinamitlerin patlamaları sonucu birçok köylünün evinde derin yarıklar oluştuğu ve camlarının kırıldığı da tespit edildi.

Ancak Çevre ve Enerji Bakanlığı’na ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusu yapılarak gönderilen raporun yazılmasından bu yana 7 sene geçmesine rağmen sayılan olumsuzlukları gidermeye yönelik herhangi bir adım atılmadı. Hatta can kayıplarının olduğu kazalar bile yaşandı.

Maden ocağı değil işçi mezarlığı…

Madenköy’de yaşanan kazaların en fenası 2016 Kasım ayında heyelan sonrası 16 işçinin göçük altında kalarak yaşamını yitirdiği kaza. Heyelanın yaşandığı gün dinamit patlatılmış ve ocakta büyük yarıklar oluşmuştu. İşçiler bu durumu yetkililere bildirmesine rağmen hiçbir önlem alınmadı. Göçükten bir hafta ve bir gün önce aşırı yağış da olmuştu. Toprağın aşırı yağış sonrası suya doyarak yumuşaması ve iş yerinde patlayıcı kullanılması ile heyelanın tetiklendiği ortaya çıktı.

Aynı madende 25 Temmuz tarihinde yani cana mal olan kazanın 4 ay öncesinde de başka bir heyelan meydana gelmiş, 6 kamyon ve 2 iş makinesi göçük altında kalmıştı. Hatta bu kazalardan 5 sene önce yine Ciner Grubu tarafından işletilen Maraş Afşin’deki Çöllolar kömür madeni’nde 6 ve 10 Şubat 2011’de heyelan sonucu meydana gelen iki ayrı göçükte 11 maden işçisi hayatını kaybetmişti[ii]. Ancak bundan hiçbir ders çıkartılmadı. Şirketin masraftan kısmak adına hiçbir önlem almamasının bedelini kelle koltukta madene inen işçiler hayatlarıyla ödedi.

Türkiye ölçeğine baktığımızda ise çok daha büyük sayılar karşımıza çıkıyor. 2002-2016 yılları arasında 18 bin 67 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetmiş. 73 bin 500 kişi de “iş göremez” hale gelmiş. Bu sayılar Türkiye’yi iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sıraya yükseltmiş durumda. Türkiye’deki iş cinayetlerinin en fazla görüldüğü sektör, inşaattan sonra madencilik.

Önce topraklarından oldular, şimdi de işlerinden

Şimdiyse Madenköy’deki maden işçileri başka bir sıkıntıyla karşı karşıya. Yaklaşık iki ay önce açık işletme sahasında taşeron firma bünyesinde çalışan 450 işçinin işten çıkarıldığı, iki gün önce de ana firma bünyesinde çalışan 142 işçinin daha işten atıldığı biliniyor.

İş bırakma eylemi yapan işçiler, bir ay içinde tüm madencilerin işten atılacağını söylüyorlar. Çıkartılan madencilerin yerine 300 civarında Çinli ve Kırgızistanlı işçinin alınacağı söyleniyor.

Bölgede büyük bir göç yaşanıyor

İHD Siirt Şubesi başkanı Zana Aksu, sadece Madenköy değil, bölgede de madencilik dışında da yaşanmakta olan başka bir soruna dikkati çekiyor.

Aksu’nun bahsettiği sorun Siirt ile Şırnak arasında 6’sı bitmiş, 10’u devam etmekte olan 16 baraj inşaatı[iii]. Bunlardan bazıları Türkiye’nin literatüre kazandırdığı “güvenlik barajları”.

Aksu bu barajlardan ani su bırakılması sonucu hayatını kaybeden insanlar olduğu gibi tarımsal alanların sular altında kalması ve barajlara da bağlı değişen iklimin Siirt fıstığı, nar ve ceviz gibi geleneksel tarımsal ürünlerin veriminde çok büyük düşüşe neden olduğunu belirtiyor. Çatışmaların da yaşandığı bölgede tek geçim kaynağı ortadan kalkınca göç hayatta kalmak için tek çare haline geliyor.

Şirvan’ın her yerinde maden cevherleri olduğunu belirten Aksu’nun da dediği gibi insanlara “Ya madende çalışacaksın, ya da buradan göç edip gideceksin” deniliyor. Büyük şehirlere göç emek zorunda kalan insanların yoksulluğu katlanarak artıyor.

Bu hepimizin meselesi

Sonuç olarak tümüyle sahipsiz kalan topraklar şirketlerin ve onların koruyuculuğunu yapan devletin ellerine teslim edilmiş oluyor. Bu sadece Şirvan’ın sorunu değil elbette. İzmir’de Efemçukuru’ndaki altın madenciliğinden, Soma’daki kömür madenciliğine kadar onlarca nehri kirleten, binlerce işçinin ölümüne neden olan ve milyonların geleceğini karartan madencilik faaliyetleri Türkiye’nin her yerini kanatıyor.

Bu sadece Türkiye’nin değil dünyanın da meselesi de aynı zamanda. Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki elmas madenciliğinden Kanada’daki uranyum madenciliğine kadar binlerce nehri kirleten, milyarların geleceğini yok eden maden çalışmaları dünyanın toprağını alt üst ediyor.

Bir kaç sanayici para kazansın diye yaşam kaynaklarımız kirleniyor ve tükeniyor. Sadece kırsal kesim değil, hepimizin geleceği işte böyle karartılıyor. Geleceğimizi şirketlerden ve onların sözcülüğünü yapan devletlerin elinden alma zamanı geldi de geçiyor…

Son notlar

[i] İHD (2010). Siirt ili Şirvan ilçesi Maden Köyü araştırma ve inceleme raporu http://www.ihd.org.tr/siirt-ili-sirvan-ilcesi-maden-koyu-arastirma-ve-inceleme-raporu/#

[ii] Birgün (23 Ekim 2015). Göçükte yaşamını yitiren 9 işçi dört yıldır toprak altında: ‘Cenazelerimizi verin!’. http://www.birgun.net/haber-detay/gocukte-yasamini-yitiren-9-isci-dort-yildir-toprak-altinda-cenazelerimizi-verin-93242.html

[iii] Su Hakkı radyo programı kaydı (24 Ocak 2017). http://www.suhakki.org/2017/01/17783/#.WIuJKfmLTIU

 

Akgün İlhan

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR