Köşe Yazıları

Seçimler yaklaşırken siyasal propaganda

0

Sam Amca’nın “Sizi istiyorum” diyen görüntüsü, Goebbels’in propaganda makinası, Sovyetler’in hala güncelliğini koruyan afişleri, Demokrat Parti’nin “Yeter Söz Milletindir” diyen eli, Karaoğlan’ın dağlara yazılan “Toprak işleyenin, su kullananın” sloganı, Mitterand’ın “Sakin Güç”ü, bir magazin figüründen neredeyse siyasi başarı çıkartacak olan Cem Uzan’ın kampanyası ve Obama’nın hem müziği hem de dansı değiştiren sosyal medya kampanyası…

Bunlar insanları bir konuya ikna etmek, bir konuda yüreklendirmek ya da fikirlerini değiştirmek için kullanılan başarılı propaganda örneklerinden sadece bir kaçı. Seçim hakkının olduğu ilk andan itibaren ortaya çıkan ve yine seçim hakkı var olduğu sürece de yeni yeni örneklerle genişleyecek olan bir alan siyasal propaganda. Tabii ki iyi örnekler genişlerken, kötü örnekler de artacak. Birileri kazanacak, birileri kaybedecek. Bazen de bu örnekler başarılı olduğu için insanlık kaybedecek. Fakat siyasal propaganda hep oldu ve hep olacak. Sadece biçim, araç ve platform değiştirecek.

Artık Sam Amca’nın ya da Demokrat Parti’nin tek bir görselle elde ettiği başarıyı elde etmek mümkün değil. Sovyetler’in her biri sanat eseri olan afişlerinin duvarları süslemesinin ya da Goebbels’in tekniklerinin de bir geçerliliği kalmadı. Hatta ve hatta Obama’nın tüm yapıyı değiştiren kampanyası bile sekiz yıl sonra Trump’ın daha da ince düşünülmüş kampanyası karşısında Clinton’a yetmediğini gördük. Hala da bu durumu konuşuyoruz. Bu konuda her nokta çok hızlı değişiyor ve dünün yenilikçi hareketi, bugünün eski ve güzel bir örneği olabiliyor. Obama’nın kampanyası üzerinden sadece 10 sene geçti.

Peki, bugünün nabzını nasıl tutabiliriz, bugünü anlayıp doğru siyasal propagandayı nasıl oluşturabiliriz? Öncelikle siyaset dünyasını ve dolayısıyla propaganda ve sosyal medya ilişkisini etkileyen bir kaç önemli köşe taşı oldu son yıllarda. Bu köşe taşlarını yerli yerine oturtmazsak ne Brexit’i ne de Trump’ı anlayabiliyoruz. Hatta Avrupa’da yükselen popülist sağ hareketler ile klasik partiler arasında oluşan farkı açıklarken bile bu köşe taşlarına ihtiyacımız var. Nedir bunlar? İlki Oxford tarafından 2016’da (Trump’ın seçildiği yıl) yılın sözcüğü seçilen Post-Truth kavramının ortaya çıkışı. İkincisi ise yeni yeni ayrıntıları ortaya çıkan Facebook’un kurucusunu ifade vermeye kadar götüren Cambridge Analytica Olayı ile ortaya çıkan seçmen davranışlarının sosyal medyayı kullanarak ne kadar da incelikli olarak etkilenebileceği olgusu.

Post-Truth kelimesini Türkçe’ye çevirmeye çalıştığımızda ya “takır tukur” bir kelime öbeği ile karşılaşıyoruz ya da yeteri kadar açıklayıcı olmuyor. Yine de öznel gerçekleme ya da hakikat/gerçek sonrası diye kullanıldığını söylemeden geçmeyelim. Peki nedir bu kavram kısaca? Post-Truth için yaşadığımız zamanda, “nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunun kanaatini oluşturmada duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması” diyebiliriz. Yani siz bir kişiyi, bir grubu ya da toplumun belirli bir kesimini onlara sadece gerçekleri göstererek etkileyemiyorsunuz artık. Klasik propagandanın ve siyasal iletişimin günümüzde tıkandığı ve Avrupa’da artık merkez partiler ile seçmenin arasındaki bağın koptuğu nokta da burası. Aslında Türkiye’de de durum bu şekilde. Saadet Partisi’nden bir yetkili açıklama yapıyor: “Bir kitle var, gözü körelmiş, narkozlanmış. Neyi alkışladığını çok bilmiyor. Reis dedi diye alkışlıyorlar. Tuvalet 1 milyondu, 1 liraya düştü diyor adam alkışlıyor, neyini alkışlıyorsun bunun?” İşte Post-Truth bu. Nesnel bir gerçekli var ortada ama o topluluğun kanaati bu kadar basit bir gerçeği bile görmüyor çünkü duygusal bir bağ kurulmuş durumda. Bu en basitinden bir örnek tabii ki. Mülteciler ile ilgili, Avrupa Birliği ile ilgili ya da ekonomi ile ilgili aslında bize çok anlamlı gelmeyen fakir toplumda karşılık bulan fikirleri de bu kavramla açıklamak mümkün. O zaman bu kavram yokmuş, değersizmiş veya işlevsizmiş gibi davranamayız. Siyasal propaganda da bunun önemini gözetmeliyiz.

Bu noktada da diğer köşe taşına sıra geliyor. Seçmen davranışlarını, artık seçmenlerin kişisel duygu ve kişisel kanaatlerini nasıl etkileyebiliriz? 2018’de bunun yanıtı ne duvara asılan afiş, ne gazeteye verilen bir ilan. Bunun yanıtı sosyal medya. Aslında Facebook’ta paylaşım yapılan alanın isminin “Duvar” olması ya da elimizde Mısırlılardan kalma tabletlerin olması aracın değiştiğini, geliştiğini fakat işin özünün aynı olduğunu bize gösteriyor fakat bu gelişme ve değişmeyi iyi okuyamazsak 2008’deki sosyal medya gücüne ve sistemine güvenen Clinton’un 2016’ta Trump gibi bir isme kaybetmesi gibi bir sonuçla ortada kalırız.

Post-Truth ve Cambridge Analytica ile ortaya çıkan sistem birleştiğinde siyasal/sosyal propaganda çok farklı bir düzleme geçmiş bulunuyor. 10 sene sonra bambaşka bir yapı ile karşılaşabiliriz ama kesinlikle 10 sene öncesinde değiliz. Bu yeni düzlemi iyi okumak ve ona göre hareket etmek gerekiyor. Neler yapılacağı, nasıl yapılacağı temel olarak belli. Sadece kişilerin özelliklerine göre son şekilleri verilecek. Çünkü dönemin bir özelliği de “herkesin biricik” olması. Eğer İngiltere’de Brexit, Amerika Birleşik Devletleri’inde Trump ya da İtalya’da Beş Yıldız hareketi bunu iyi okuyup kazanabildiyse; doğru adayların, doğru adımlarla şansı çok daha fazla olacaktır. Şu anda akışına bıraktığımızda teknoloji ile birleşen propaganda gerçeği yeniyor. O zaman gerçeğe sıkı sıkıya sahip çıkıp, teknolojiye ve çağın gerekliliklerine hakim olmak gerekli.

Bu yazı urbarli.net/ alınmıştır

 

Koray Doğan Urbarlı

You may also like

Comments

Comments are closed.