EkonomiHafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Seçim sonrası ekonomi: ‘Sürdürülemezliğin sürdürülmesine’ devam mı?

0

[email protected]

İki turlu seçimlerimizi bitirdik. Meclisimizin yeni üyelerini ve Cumhurbaşkanımızı seçtik ama ekonomideki krizle ve sorunlarla kimin, nasıl uğraşacağını henüz bilmiyoruz.

Bildiğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugünlerde eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüştüğü ve kabineyi muhtemelen 2 Haziran Cuma günü açıklayacağı. (Cuma 14.00 itibarıyla henüz kabine açıklanmadı). Bu  görüşme bize bazı ipuçları veriyor. Dolayısıyla biraz spekülasyon yapabiliriz.

Faiz indirimlerinin başladığı Eylül 2021’den beri hükümet adeta “sürdürülemezliğin sürdürülebilirliğini” ispat etmeye çalışıyor. Yani, faizi düşürürken dövizi kontrol etmeye, bu arada ekonomiyi canlı tutmaya, ayrıca da enflasyonu fazla artırmamaya çabalıyor. Ancak, zaten başarılması mümkün olmayan bu dörtlü hedefin hiçbir cephesinde ciddi bir başarıya da ulaşılamadı. TÜİK’in enflasyon desteğine, bankalara sözlü ve yazılı iletilen talimatlara, vatandaşa ve şirketlere döviz hesaplarından para veya kredi verilmemesine rağmen çok ciddi sorunlar var. Ama halkımız bunun o kadar da önemli olmadığını ispatlarcasına oyunu bu politikanın mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdi. Bu gerçeklik bizi daha temkinli düşünmeye ve bu politika setinin hala bir seçenek olarak gündemde kalabileceğini düşünmeye sevk ediyor.

Demek istediğim şu: Önümüzdeki yakın gelecek için iki seçenek önümüzde duruyor. Birincisi, Mehmet Şimşek’le yapılan görüşmenin ve varılan mutabakatın seyrine göre daha ortodoks politikalara biraz meyledilebilir ya da aynı tas aynı hamam denilebilir. Nereye kadar? İşte bunu bilmiyorum.

Seçenek 1: Ortodoks politikalara yöneliş

Eski Maliye Bakanı Şimşek, haklı olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan belli garantiler, hatta basında yer alan haberlere göre belirli bir süre almak istiyor. Yani, faizi yükseltmeye, dövizi biraz rahatlatmaya ama bunun karşılığında büyümeden biraz ödün vermeye, bunun için de belli bir süreye ihtiyacı olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Erdoğan seçimden hemen önce CNN’e verdiği demeçte faiz indirimlerinin başarılı olduğunu ve devam edeceğini söyledi. Bu fikrinden vazgeçip Mehmet Şimşek’e istediği esnekliği verir mi, bilemiyorum. Sanıyorum eğer şu an izlenen politikaların ekonomiyi bir uçuruma sürüklediğini, önümüzdeki yerel seçimlerdeki performans açısından bunun önemli bir engel olacağını anlatabilirse belki bu izni koparır. Ancak, iki seneye yakın bir süredir izlenen bu politikalara rağmen ciddi bir seçim başarısı elde etmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan bu politikaların ekonomiyi bir uçuruma sürüklediğine nasıl ikna edilir, tam kestiremiyorum. Zaten benim aklım ve bilgim bu derinliği ve sofistikasyonu anlamakta ve hazmetmekte epey zorlanıyor.

Her neyse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikna edildiğini varsayalım. O zaman neler olmasını bekleyebiliriz?  Beklenen ilk adım büyük olasılıkla faizlerde artış olacak. Muhtemelen kademeli yapılır. Nereye kadar? Tahminen şu anki piyasa faizlerine, yani % 35-40’lar civarına kadar artış olur. Aynı süreçte dövize yapılan katı müdahale gevşetilir ve kurların biraz artmasına da izin verilir. Nereye kadar izin verileceğini tahmin edemiyorum. Pekiyi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz konusundaki düşüncesi bilindiğine göre, “faiz artmasın ama dövizde müdahaleyi bırakalım” noktasına gelinebilir mi? Bu da mümkün, çünkü zaten satacak döviz de kalmadı elimizde. Eğer bu ilk seçeneğin ikinci versiyonu devreye girerse o zaman faiz desteği söz konusu olmayacağından dövizdeki yükselmenin epey hissedilir bir seviyede olmasını bekleyebiliriz.

Bu iki adım veya dövizle sınırlı tek adım piyasaları birazcık rahatlatır ama maalesef sorunlarımızı çözmez. Hatta, çözümün yanına bile yaklaştırmaz. Bir kere bu politikaların kalıcılığına dair ciddi bir şüphe hep var olacak çünkü geçmişteki bu tür adımlar hep çok kısa ömürlü oldu. Başlangıçta bu politika değişikliğine ikna edilmiş görünen Cumhurbaşkanı Erdoğan bir noktada müdahale edip süreci tersine çevirdi. Ayrıca, geçmişte Erdoğan ve Şimşek arasında yaşanmış olan ve hafızalarda hala taze olan anlaşmazlıklar da var. Bu kredibilite sorunu uzun süre devam edecek. Dolayısıyla, bu tür bir politika değişikliğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nezdinde kalıcılığından ve ciddiyetinden emin olunmadan dışarıdan para girişinde hissedilir bir artış beklemiyorum. Yerli ve yabancı yatırımcılar açısından güven sorunu daha uzunca bir süre gündemde kalacak. Ancak, Katar, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden 3-5 milyar dolar destek her zaman gelebilir. Dostlar, böyle günlerde belli olmaz mı? Benim kasdettiğim, piyasalar kanalıyla gelebilecek para.

İkincisi, ekonomideki yapısal hiçbir soruna neşter vurulma olasılığı yok. Yani Merkez Bankası bağımsızlığı, tarım ve enerjide atılması gerekli adımlar, kamu ihale yasası, eğitim ve teknolojiye yatırım gibi alanlarda anlamlı bir adım atma olasılığı çok düşük. Hükümet, çoğunluğu son 5 yılda olmak üzere yapısal olan her şeyi o kadar zayıflattı ve yok saydı ki bu alanlarda trendin tersine dönmesini ve pozitif bir adım atılmasını hiç beklemiyorum. Öyle olunca da, eğer ekonominin başına getirilirse Mehmet Şimşek’in yapacağı şeyler maalesef pansuman tedavisinden ve hükümete biraz nefes aldırmaktan öteye gidemeyecek gibi görünüyor.

Seçenek 2: Aynen devam

Önümüzdeki ikinci seçenek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’e istediği esnekliği vermeyip, “aynen devam ediyoruz” talimatıyla gündeme gelebilir. O zaman ne olacak? Son 1,5 senedir her gün kriz çıkacak diye bekleyip, bu krizle karşılaşmadığını sananlar, üstüne üstlük bu politikaların bir de seçim kazandırdığını görenler şaşıracak ama süreç aynen bıçak sırtı bir dengede sürdürülebilir. Bugüne kadar gördüğümüz ve inanmakta zorlandığımız sürreel uygulamalar devam ettirildiği gibi, aklımıza ve hayalimize gelmeyen başka tedbir ve uygulamalar da hayata geçirilebilir.

Böyle bir ortamda kimin ne kadar ve hangi fiyattan döviz alacağına, hangi orandan kredi kullanacağına, mevduatına ne kadar faiz verileceğine, devletin tahvilinin hangi vade ve faiz oranından kime ne kadar satılacağına vs. olay bazında karar vererek, yani ekonominin her alanına yayılmış bütüncül bir tayınlama yöntemi ile kısıtlı kaynaklar dağıtılmaya devam edilir. (Tayınlama, kısıtlı kaynakların piyasa mekanizması kanalıyla değil, idari ve siyasi kararlarla dağıtılmasıdır). Bu ortamda ekonomide yatırım, ihracat, ithalat, rekabet yapısı, verimlilik vs ne olur diye sormayın. Böyle bir derdimiz olmayacak. Kısıtlı kaynakların nasıl dağıtılacağı en önemli meselemiz olacak.

Gelir dağılımı, ücretlilerin satın alma gücü, çiftçilerin durumu falan gibi konulara da girmeyin lütfen. Enflasyonla zaten masa başı çalışmalarıyla mücadele ediyoruz. Başka bir önleme şimdilik gerek yok. Ayrıca önümüz yaz. Sebze ve meyvede bir süre iyiyiz. Arada asgari ücreti ve memur-emekli maaşlarını biraz artırarak toplumu rahatlatacak küçük adımlar da atılır. İhracatçılara ve ithalatçılara sektörel bazda veya firma bazında farklı kurlar uygulanır. Bunların başka ülkelerde örnekleri de var. Yurt dışına çıkışlar sınırlanır, ihracatçıya ve turizmciye getirdiği döviz için prim verilir. Kısaca el yordamıyla ve günlük, hatta saatlik politikalarla gün kurtarılır. Böyle bir ortamda bir buçuk yıldan fazla bir süre yol aldık. 5 yıl daha gidemeyeceğimizi kim söylüyor?

Bu arada kaçınılmaz olarak alternatif döviz ve kredi piyasaları oluşur. Zaten hafif hafif oluşmaya ve aradaki makas açılmaya başladı. Arjantin 20 yıla yakın bir süredir dövizde resmi kurun iki misline varan paralel piyasa fiyatıyla hayatını sürdürüyor. Onlar yapıyorsa, biz neden yapamayalım?

Bakalım seçimlerden sonraki bu önemli yol ayrımında hangi yol seçilecek ve ekonomimiz buna nasıl cevap verecek?

More in Ekonomi

You may also like

Comments

Comments are closed.