Sea Watch-4 gemisi mayıs ayının ilk günlerinde 48 saat süren bir çalışmayla 455 mülteciyi kurtardı.
Arkadaşım Tuğba İyigün aracılığıyla Sea Watch-4 gemisinin, ikinci kaptanı Doğuş Şahinoğlu’na ulaştık. Doğuş’un anlatımına göre, Akdeniz’de kurtarılıp Sicilya’ya getirilen mülteciler arasında hastalar, hamile kadınlar ve çocuklar da bulunuyor. Akdeniz’de mahsur kalan mültecilerle dayanışmak için kurulmuş olan insani yardım organizasyonu Sea Watch konuyla ilgili şöyle bir açıklama da yaptı:
“Denizde üç günden beri seyreden lastik botlardan kurtarılan mültecilerin Malta ve İtalyan limanlarına getirilmesine izin verilmedi ancak daha sonra Sicilya’daki Trapani limanına gelmesine izin verildi.”
Diğer yandan Sea Watch, Libya Sahil Güvenlik Devriyesi’ni mültecileri kurtarmak yerine zorla Libya’ya doğru itmekle suçladı. Bu arada Sea Watch daha önceleri olduğu gibi mülteci dolu botları görmelerine rağmen ticari gemilerle bazı tedarik gemilerinin de mültecileri almadığını bildirdi.
Sağcı siyaset ve egemen insanlığın acımasızlığı
Hiçbir şekilde kurtulma şansı olmayan “kaçak yolcu” diye adlandırılan birçok mülteci, Sea Watch’a denk gelmeyecek kadar şanssız. Onlar insan kaçakçılığı şebekelerinin sağladığı basit lastik botlarda Akdeniz’de can veriyor çoğunlukla. Mültecilerin büyük bir kısmı Afrika’dan ve Afganistan’ın bazı bölgelerinden geliyorlar. Çok zor şartlarda, tüm paraları elinden alınmış, kaçakçılarca esir tutulan, bazıları defalarca tecavüze uğramış birçok kişi, uzun bir bekleyişten sonra Libya açıklarına diğer gemilerin insafına bırakılıyor.
Bu sürekli yaşanan ve medyaya genellikle sadece istatistik olarak yansıyan dram neden durdurulamıyor ya da durdurulmuyor? Avrupa Birliği ülkeleri, milliyetçi iç siyasetin de etkisiyle göstermelik birkaç kabul dışında pek mülteci istemiyor. AB, bu durumu çözmenin yolunu ağırlıklı Libya ve Türkiye’den geçen mültecileri o ülkelerde tutma şeklinde hayata geçiriyor. Türkiye’ye bunun için verilen paraları ve bu para az bulunduğunda Türkiye’nin “bak salarım mültecileri açarım sınır kapılarını” şeklindeki mültecileri inanılmaz aşağılayan tutumunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye’den Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin çoğunluğunu ise Suriye, İran ve Irak gibi ülkelerden gelenler oluşturuyor. Gelelim Libya’ya. Orada da durum pek iç açıcı değil. Libya bir yandan kendi iç savaşıyla boğuşurken bir yandan da AB ile anlaşma yoluyla mültecileri kamplarda tutup bu işi bir gelir kapısına dönüştürüyor dersek abartmış olmayız. Libya, 455 milyon Avro toplam değerindeki programlar ve sınır yönetimi için yapılan eylemlerin yanında, göçmenlerin ve mültecilerin koruması ve toplumsal istikrar için kullanılan önemli miktardaki kaynaklar ile EUTF (AB Acil Durum Güvenlik Fonu) Afrika’nın Kuzey Afrika penceresinin en büyük faydalananı olmaya devam etmektedir. Libya’da EUTF kapsamında yapılan sınır yönetimi programları şu anda 57,2 milyon Avroya denk gelmektedir.
Sea Watch nedir ve nasıl hareket eder?
Sea Watch tamamen gönüllülerden oluşan ve maddi kaynaklarını dayanışmayla bireylerden sağlayan bir yardım kuruluşudur. Temel amacı Akdeniz’de karşılaştığı mültecilerin yaşam güvenliğini sağlamaktır. Sea Watch hukukta yer alsın almasın başka türlü bir hümanizma ve onun meşruluğuyla hareket ederek can kurtarır. Kaldı ki Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, bir deniz kazasından haberdar olan her kaptanın insanlara yardım etmekle yükümlü olduğunu söyler.
Tıpkı basında uzun bir süre yer alan Sea Watch – 3’ün kaptanı Carole Rockete’nin kurtardığı 40 sığınmacıyı yasak olmasına rağmen İtalya’nın Lampedusa Limanı’na getirmesi olayında olduğu gibi. Rockete yaptığı şeyden dolayı gözaltına alınmış ve gelen insani tepkiler üzerine İtalyan makamları onu serbest bırakmak zorunda kalmıştı. Olay, İtalya ve başka bazı Avrupalı yöneticileri, göçmen politikalarının çökmüşlüğünü yüzlerine vurduğu için çok kızdırmıştı. Buradan çıkan sonuç şudur: Mültecileri kendi kaderine bırakmanın “hukukunu” yaratabilirsiniz ancak bu meşru olduğu anlamına gelmez.
Sea Watch’a destek olmak için bu linki açarak gerekli bilgilere ulaşabilirsiniz.
Söz ve müziği Suriyeli Kürt müzisyen Hussain Hajj’a (Memo Seyda) ait şarkının başka söze gerek bırakmayan şu dizeleriyle bitirelim:
“Eğer sizin meydanlarınızda, caddelerde, sokaklarınızda dilenciler olduysak
Özür dileriz
Eğer sizin işyerlerinizde, atölyelerde, tarlanızda kaçak işçi olduysak
Özür dileriz
Eğer sizin kıyılarınıza, kumsala, plajlarınıza cesetlerimiz vurduysa
Özür dileriz
Şikayet edemem ben maazallah
Timsah gözyaşlarında boğulduk vallah
Ben bir mülteciyim…”*
- Orta(k) Doğu Grubu, Mülteci Makamı olarak bu sözlerle seslendirdi şarkıyı.