Köşe Yazıları

Savaş konusunda ikiyüzlülük mü yapıyoruz?

0

Hepimiz soralım birbirimize,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz,

Ya biz ne yapıyoruz böyle,

Ya biz ne yapıyoruz böyle?

“Bulutsuzluk Özlemi / Gülsüm”

 

Bazen düşünüyorum, iki yüzlülük mü yapıyoruz? “Kendimizi mi kandırıyoruz?” ya da “Sadece kendimizi mi düşünüyoruz?” diye. 14 Temmuz günü, bu ülkenin bir yerinde 20 kişinin adı, yıllardır süren bir savaşın hayatını kaybeden istatistiklerine yazıldı. Daha önce listeye giren binlercesi gibi… Sonrasında ise İstanbul’da bir caz konserinde, Türkiye’nin en güzel seslerinden biri anadilinde şarkı söylediği için protesto edildi. Bu iki olay arasında da yine bu ülkenin başka bir yerinde, bir grup inşaat işçisine, saçma sapan bir söylenti yüzünden, o şehirde yaşayan başka insanlar saldırdı. Saldıranlar, inşaat işçilerinin 14 Temmuz günü olanları kutladıklarını iddia ediyorlardı. Durup ilk önce konuşmayı deneselerdi; inşaat işçilerinden bir tanesinin, ölen askerlerden birinin akrabası olduğunu öğreneceklerdi. Son olarak da haftasonu, 14 Temmuz günü olanları protesto etmek için çeşitli illerde yürüyüş düzenlendi. Ülkenin belli noktalarında “teröre karşı” yürüdüğünü söyleyen insanlar, sağa sola saldırdı.

Dört tane berbat olay. Savaş o kadar kirletiyor ki her şeyi, herkesin yaptığı her türlü davranışa yönelik olarak bir nedeni var. Biz ise kendimize, fikirlerimize göre bir taraf seçip, o tarafın nedenleri ile yolumuza devam ediyoruz. Böyle davrandığımızda ister istemez savaş bizi de kirletiyor. Biz de kirlenmediğimize yönelik nedenler buluyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Barış isteğinden uzaklaşıyoruz. Barış isteyerek, istediğimizi söyleyerek yaptığımız hareketler bile savaşın değirmenine su taşıyor. Silahlardan ve şiddetten arınmış bir barış hareketi çıkmadıkça ve adaletli bir barışı topluma alternatif olarak sunmadıkça, herkesin barışı, diğerine savaş ilanı olarak, savaş ilanı gibi gelmeye devam ediyor. Çünkü barışı bile savaşı çağrıştıran simgelerle çağırıyoruz!

Çünkü barış, karşı tarafı “ye(n)me” üzerine kuruluyor. Savaşa karşı tepki de buna göre oluşuyor. 20 kişi ölüyor. Sokağa insanlar çıkıyor. Zaten baştan 20 kişinin acısı ile hareket edemiyorlar! Acıları ayırıyorlar, acılardan acı seçiyorlar. Böyle olduğunda da ağızlardaki sözler savaş ve intikam yemini! E bu insanlar da savaş yüzünden ölmedi mi? Bu intikamı almak için daha kaç 20 kişi ölecek? Onların intikamı için daha kaç 20 kişi ölecek? Yenerek barış olmuyor, bunu anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar çünkü barış istemiyorlar. Canı yananın intikam yemini ettiği bir ortamda Türkiye. Her yemin de isim listelerini uzattıkça uzatıyor. Bugün bir taraftan, ertesi gün diğer taraftan….

Yazının başındaki sorulara dönersek; topluma barış mesajı verenler eğer 20 kişinin yaşamını yitirdiği saldırıdan daha çok, caz konserinde olanlara tepki gösteriyorsa, “gösteriyorsak!”, üzgünüm ama iki yüzlülük yapıyoruz demektir! Birileri, ülkenin bir yerlerinde ölsün, öldürsün ama biz ülkenin başka yerlerinde kendi “flora”mızda eksiksiz, yaşayalım isteğidir bu. Belki de sırf böyle yaptığımız için çoğalamıyoruz. Savaşa karşı, ateş eden silahlara ve patlayan bombalara karşı, sadece bunlar olmasın diye binler, onbinler olamadıysak da kendimizi kandırıyoruz demektir. Şu anda Türkiye’de kimse barış istemiyor. Tüm toplumu ikna etmeye çalışmayarak da; zaten baştan eksik çıkıyoruz yola.

Caz konserinde olanlara dair hiçbir şeyi eksik bırakmamak önemli. Konserde kendi anadili ile şarkı söylüyor diye, bir insana tepki göstermek hem ilkelliktir, hem de hiç öyle savaş sona ersin düşüncesi ile yapılmış bir davranış değildir. Barış olan bir ülkede insanlar rahatça kendi anadillerinde şarkı söylerler. Zaten orada tepki gösteren insanların da çatışmada ölen bırakın 20 kişinin acısını; 13 kişinin acısını dahi hissettiğini düşünmüyorum. En çok da bu sahtelik bize zarar veriyor. Orada bu cahilliği yapanlar bilmezler mi ki, bu sahtelik yeni acılar doğurmaktan başka hiçbir işe yapmayacak?

Sahtelik demişken, son olarak gerçeğin ta kendisine bakalım: Ölenlere bakalım! Askerlere… 10’u benden küçük, diğerleri hemen hemen benimle aynı yaşta. PKK’lılara bakın… -Dili ve amacında sorunlar olsa da- TEPAV araştırmasına göre örgüte katılma yaşı 15! Yaşamda kalma süresi ise 7 yıl. Bu 30 yıllık savaş, insanlara 30 yaşını gördürmüyor.

Artık anlamıyor musunuz? Ölmek istemiyoruz!

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.