Ana Sayfa Blog Sayfa 970

İstanbul’da yirmi yıllık enflasyon zirvesi

İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından açıklanan Mart 2022 fiyat indeksleri İstanbul’daki enflasyonu gözler önüne serdi. Mart 2021’e göre Mart 2022’de yaşanan değişim oranı Ücretliler Geçinme İndeksi’nde yüzde 63,25, Toptan Eşya Fiyatları İndeksi’nde ise yüzde 65,59 olarak gerçekleşti.

Bloomberg HT’nin haberine göre söz konusu veriler 2002’den bu yana kaydedilen en yüksek yıllık enflasyonu ortaya koydu.

İTO verilerine göre; İstanbul’da perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi bir önceki aya göre yüzde 6,29, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi ise yüzde 7,65 oranında arttı.

Mart 2022’de perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; kültür eğitim ve eğlence harcamalarında yüzde 17,40, ev eşyası harcamalarında yüzde 8,99 artış görüldü.

Mart 2022’de bir önceki aya göre; ulaştırma ve haberleşme harcamalarında yüzde 8,12, gıda harcamalarında yüzde 6,16, konut harcamalarında yüzde 5,02, giyim harcamalarında yüzde 4,06, sağlık ve kişisel bakım harcamalarında yüzde 0,99 ve diğer harcamalar grubunda yüzde 0,42 artış yaşandı.

Mart 2022’de toptan fiyatlarda ise bir önceki aya göre; işlenmemiş maddeler grubunda yüzde 21,56, gıda maddeleri grubunda yüzde 6,13, madenler grubunda yüzde 5,98, kimyevi maddeler grubunda yüzde 3,66, inşaat malzemeleri grubunda yüzde 2,55, yakacak ve enerji maddeleri grubunda yüzde 1,79, mensucat grubunda yüzde 1,67 artış kaydedildi.

Gazeteci Çiğdem Toker, eski İBB’den vakıflara giden desteği anlattığı yazısı sebebiyle tazminata mahkum edildi

Gazeteci Çiğdem Toker‘in Sözcü gazetesinde yayımlanan 28 Ocak 2019 tarihli “İBB’den Vakıflara Hizmet Raporu” başlıklı köşe yazısına, Mütevelli Heyeti Başkanlığını Selçuk Bayraktar‘ın yaptığı Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) tarafından açılan davanın sonuçlandı.

Toker, Vakfa 30 bin liralık tazminat ödemeye mahkum edildi.

Çiğdem Toker, söz konusu yazısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) tarafından paylaşılan “Sivil Toplum Kuruluşları-Okul-Yurt Faaliyet Raporu”na dayanan bilgiler paylaşmış, bu rapora göre Belediyenin 2018 yılında T3 Vakfı’na 41.4 milyon liralık destek verdiğini yazmıştı.

T3 Vakfının avukatları dilekçede, “yazıda belgeye ve somut delile dayalı olmaksızın vakfın onur ve haysiyetini kırıcı ifadeler kullanıldığı” iddia edilerek 80 bin lira tazminat talep edildi. Dilekçede “Bu haberi yayınlayan gazete yöneticileri ve yazıyı yazanın vatan sevgisini sorgulamak gerekmektedir” ifadeleri kullanıldı.

Toker’in yazısının tarihinin yanlış yazıldığı şikayet dilekçesinde, alıntılanan ve tazminat talebine delil olarak sunulan bölüm de T3 Vakfı ile ilgili değil Okçular Vakfı ile ilgiliydi. 23 Eylül’deki dava duruşmasında davaya bakan hakim ve mahkeme değişti.

Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV), Ensar Vakfı, Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) gibi hükümete yakın olduğu bilinen kişiler tarafından yönetilen sivil toplum kuruluşlarına İBB’nin nakit veya hizmet olarak sağladığı desteğin bilançosunu aktaran söz konusu rapora göre, 2018 ve öncesinde TÜGVA’ya 74.3 milyon TL, TÜRGEV’e 51.6 milyon TL, T3 Vakfı’na 41.4 milyon TL, Ensar Vakfı’na 29.8 milyon TL, Okçular Vakfı’na 16.6 milyon TL tutarında destek verildi.

Toker’i hedef gösterdiler

Vakıf ve Selçuk Bayraktar, Toker’i sosyal medya hesaplarından da hedef göstererek iftiracılıkla suçladı.

T3 Vakfı’nın Twitter hesabından, Çiğdem Toker’in tweeti alıntılanarak şöyle yazıldı:

“İftira zincirinin ilk halkası olan müfteriye karşı açtığımız dava sonuçlandı. Etik ve ahlaktan taviz vermeyecek gazeteciler yetiştirmek üzere oluşturduğumuz burs programına 30 bin TL’lik bir ilave de Çiğdem Toker aleyhine açtığımız davadan geldi. #GazetecilikMüfterilikDeğildir”.

Selçuk Bayraktar da şu paylaşımı yaparak gazeteci Toker’i şu  ifadelerle hedef gösterdi:

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar… Bu, 2019 yerel seçim döneminde vakfımız aleyhine başlatılan kirli kampanyayı ve İBB’den para aldığı yalanını ilk yayan gazeteci müsveddesi. Gazetecilik; yalancılık, sahtekarlık, yüzsüzlük, arsızlık da değildir” dedi.

İkizköy’de direniş kazandı: Zeytinlerimizi kömüre vermeyeceğiz

Muğla İkizköy’de Limak Holding ve YK Enerji‘ye ait kamyon ve dozerler dün kamulaştırılmış araziye girdiler. Bunun üzerine alana koşan çevreciler, ağaçların söküldüğünü gördüklerini belirterek alanda nöbet tutmaya başladılar. İlçe Tarım Müdürlüğü alanda yaptığı ilk tespitte 17 ağacın sökülüp atıldığını kaydetti. Olay sosyal medyada da büyük tepki uyandırdı. Vatandaşlar Savcılık’tan herhangi bir emir gelmediği sürece alanı terk etmeyeceklerini belirtirken, özel güvenlik görevlileri vatandaşların alana girmelerine engel oldu. Bazı vatandaşların ters kelepçeyle gözaltına alındığı ve darp edildiği görüldü. Peki dün alanda neler yaşandı?

İkizköy KARDOK Derneği adına Nejla Işık ve İkizköy Çevre Komitesi adına Deniz Gümüşel dün yaşananlara ilişkin bir basın açıklaması yaptı. Çevreciler dün yaşadıklarını şöyle anlattı:

“31 Mart Perşembe sabahına kötü bir haberle uyandık. İkizköy’ün kamulaştırılmış Işıkdere mevkiinde 3 yıldır Zeytincilik Kanununa dayanarak kestirmediğimiz zeytin ağaçlarımızın iş makineleri ile katledildiğini duyduk. Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Dağıtım AŞ, 1 Mart günü yayınlanan Maden Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle zeytinlikleri maden faaliyetlerine açılmasını fırsata çevirip, üç yıldır üstüne titrediğimiz ağaçlarımızı iş makineleri ile söküp attı.

‘Burası suç mahalli ve suçlular hala alanda’ 

Alana bizden önce gelmiş şirketin özel güvenlik güçleri ile bizimle aynı anda gelen jandarma katledilen zeytinliğe yaklaşmamıza önce izin vermediler. Ama inatla şunu söyledik jandarmaya: Burası suç mahalli ve suçlular hala alanda. O yüzden biz de burada duracağız. Şirket iş makineleri ile, özel güvenliği alandan çekilmeden burayı terk etmiyoruz.

Biz haklı savunma eylemimizi yaparken, bize desteğe gelen dostlarımızı alana almamak için özel güvenlik şefi ve personeli hiçbir şekilde hakları ve hadleri olmadığı halde kaba güç uygulayarak, arkadaşlarımızı hırpalayarak, coplayarak alana sokmamaya çalıştı. Bu şiddet gösterisine müdahale eden dostlarımız Volkan Çetin ve Nuri Alkoç ise yerlere yatırılarak ters kelepçelendi ve haklarında hiç işlem yapılmadan saatlerde Jandarma arabasında tutuldu. 

‘Geride yaşamdan koparılmış asırlık 17 zeytin ağacı bıraktılar’

Hem arkadaşlarımızın jandarma tarafından hukuksuzca alıkonmasını, hem de zeytinliğe yapılan saldırıyı protesto eylemimiz şirket Işıkdere zeytinliklerinden tamamen çekilinceye kadar, akşama dek sürdü. Bu arada avukatımız (İsmail Hakkı Atal) Milas Başsavcılığına su duyurusunda bulundu. Diğer bir avukatımız (Arif Ali Cangı), Milas Kaymakamını arayarak, Jandarma’nın bize değil, hukuksuzca zeytin ağalarını katleden şirkete müdahale etmesi gerektiğini, alanda şirket tarafından suç işlendiğini aktardı. 

Nihayetince, ısrarlı direnişimiz, hukuki girişimlerimiz ve başta ekoloji mücadelesinden dostlarımızın ve tüm halkımızın yeri göğü inleten dayanışması ile YK Enerji Genel Müdürü de dahil olmak üzere tüm personeli iş makinelerini de alıp gittiler. Geride yaşamdan koparılmış asırlık 17 zeytin ağacı bıraktılar.”

Gece boyunca zeytinlik alandaki nöbetlerini sürdürdüklerini belirten aktivistler, dün gece yarısından önce de maden yönetmeliğindeki değişikliğin iptali için İkizköy Kardok Derneği olarak açtıkları dava kapsamında bir kez daha Danıştay’dan Acele Yürütmenin Durdurulması talebinde bulunduklarını bildirdiler. İkizköy’deki çevreciler dün yaşananların ardından şirketin bir elemanının kendilerini aradığını belirttikleri açıklamada şu ifadeleri kullandılar:

“Bu sabah şirketin bir ara elemanı bizi arayarak zeytinleri dikmeye götüreceklerini söyledi. ‘Hiçbir yere götüremezsiniz, kopardığınız toprağına geri dikin’ dedik. Şu an alanda dün söküp bir kenara attıkları ağaçları tekrar dikmeye uğraşıyorlar. YK Enerjiye sesleniyoruz: dün bu zeytinleri katlettiniz. Ne yapsanız doğaya ve yaşama karşı işlediğiniz bu suçu örtemezsiniz.”

Yönetmelikleri kolluk güçlerinin zoruyla uygulamaya koymaktan vazgeçin

Milas Kaymakamı Mustafa Ünver Böke‘ye ve Muğla Valisi Orhan Tavlı‘ya seslenen doğa mücadelecileri şu ifadeleri kullandı:

“Bize bir gözdağı gibi Akbelen Ormanı davamızın olduğu sabah yürürlüğe sokulan yönetmelik kanuna ve anayasaya aykırıdır. Uygulamasını durdurun!”

Hükümet yetkililerine ise şöyle seslenildi:

“İşiniz bu ülkeyi evrensel hukuk ilkelerine, insan haklarına ve Anayasaya göre yönetmektir. Şirketlerin pervasızca doğa katliamı yaparak kârlarına kâr katmasına hizmet etmek dışında bir işlevi olmayan kanun ve yönetmelikler çıkarmaktan, bunu kolluk güçlerinin zoruyla uygulamaya koymaktan vazgeçin.”

‘Zeytinlerimizi bir avuç kömüre vermeyeceğiz’

“Bir avuç zengin daha zengin olacak diye kadim zeytinlikleri, zeytin ağaçlarını, ormanlarımızı, vadilerimizi, denizlerimizi talana açtığınız yeter” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada son olarak şu sözlere yer verildi:

“Yarattığınız ekonomik krizde belki tek dayanağımız olan zeytinlerimizi bir avuç kömüre vermeyeceğiz. Mücadalemiz hem hukuk ve demokrasi hem yaşam ve doğa mücadelesidir. Vazgeçmeyeceğiz. Ne zeytinliklerimizi ne Akbelen Ormanını vermeyeceğiz!”

CHP’li Erbay’dan Meclis’te Akbelen çıkışı: AKP ormanlarımızdan, koylarımızdan ne istiyor?

CHP Muğla Milletvekili Burak Erbay, Milas‘ta Akbelen ormanındaki ağaç katliamı hakkında Meclis‘te konuştu.

AKP‘nin Muğlamızdaki talan projelerine karşı bu toprakları savunmak için oradan oraya koşmaktan bıktık” diyen Erbay, “AKP, plajlarımızdan ne istiyor, koylarımızdan ne istiyor, ormanlarımızdan ne istiyor? Siz nasıl insanlarsınız? Artık yeter” ifadelerini kullandı.

Akbelen ormanlarında zeytin ağaçlarının kesimine yeniden başlanması üzerine bölgeden sürekli telefon aldıklarını dile getiren CHP’li Erbay şunları kaydetti:

“Hukuksuz bir yönetmelikle Akbelen ormanları talan ediliyor. Sabah saatlerinden bu yana Milas’tan, İkizköy‘den telefonlar geliyor. İnsanlar ağlayarak zeytin ağaçlarının yeniden kesilmeye başladığını aktarıyor. Bir avuç maden için 100 yaşındaki zeytin ağaçları yok ediliyor.”

Hukuksuz bir yönetmeliğe dayanarak doğanın katledildiğini belirten Erbay,  “Bu uygulanan yönetmelik kanuna aykırı, yönetmeliğin gereğini bile yerine getirmiyorlar. Tarım Bakanlığı’ndan alınan bir izin yok, kamu yararı yok. Bu proje yanlıştır, bu yönetmelik iptal edilecektir” dedi.

Bölgenin su kaynakları yok olacak

Bodrum’a giden içme suyunun bu bölgeden geçtiğini aktaran Erbay, alanda maden sahası açılması durumunda binlerce insanın kullandığı su kaynaklarının yok olacağının altını çizdi.

Her yıl milyonlarca insanın geldiği Muğla’daki su sıkıntısına dikkat çeken milletvekili,  “Buna rağmen ormanlar ve yeraltı kaynakları yok ediliyor. Bu ormanlara sahip çıkılmazsa birkaç yıl sonra Bodrum’a gelen misafirlerimiz su bulamayacaklar. Eğer bu şirketler istedikleri faaliyetleri yürütürlerse, kömür havzası diye yerin altına inerlerse yerin altındaki su kaynakları yok olacaktır” şeklidne konuştu.

“Görünenin ötesinde çok daha büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız” diyen Erbay, Gözünüz doymak bilmiyor ama biz topraklarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz” dedi ve Bodrum, Yatağan ve Milas‘ta halkı direnişe katılmaya davet etti.

Türkiye’nin Sesi Partisi (SESPARTİ) kuruldu

Eski HDP milletvekili Ayhan Bilgen‘in öncülüğünü yaptığı Sessizlerin Sesi HareketiTürkiye’nin Sesi Partisi’ne (SESPARTİ) dönüştü.

Kısaltması SESPARTİ olan yeni partinin kurucu kurmayları, dün sabah  İçişleri Bakanlığı‘na parti kuruluş dilekçesini vermek üzere toplandılar.

Açıklamayı,  2018’de HDP’den ayrılan Müslüm Doğan okudu.

Doğan, “Yeni bir siyaset kurumu kurmak üzere İçişleri Bakanlığı önüne geldik. Ülkede hakkın hukukun adaletin askıya alındığı, mevcut durum gereği muhalefetin siyaset üretemediği bir durum yaşıyoruz. Bu da yeni bir siyaset zeminine ihtiyaç olduğunu ortaya koydu” dedi.

Ülkenin her yerinden ve yurt dışından partiye talep olduğunu belirten Doğan,  parti programını bu temaslarla ortak akılla oluşturduklarını kaydetti:

“Nasıl bir hak hukuk ve adaletin tesis edileceğine, ülkemizin temel meselelerine yeni tanımlamalar ve çözümler söz konusu. Bu yönden halkın tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek müzakereci katılıımcı demokrasiyi inşa etmek üzere SESPARTİ‘yi kurma kararı aldık.”

Doğan, partinin “yeni bir zeminde demokrasiyi geliştirmek” üzere kurulduğunu belirterek, “Partimiz hiçbir partinin ne karşısındadır, ne de devamı niteliğindedir” ifadelerini kullandı.

Partinin logosu ise, lacivert zemin üzerine zeytin dalı taşıyan beyaz güvecin olarak belirlendi. Logo, Demokratik Sol Parti‘nin (DSP) mavi zemin üzerine güvercinli logosuna benzerliği yönünden eleştirilmişti.

Partinin kurucu listesi ise şöyle açıklandı:

Sinop nükleer santrali davasında TEMA Fukuşima’ya işaret etti: Tarih unutmaz

Samsun 2. ve 3. İdare Mahkemelerince 28-29 Mart tarihlerinde görülen Sinop Nükleer Güç Santrali için verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu olumlu kararının iptali davasına ilişkin olarak TEMA‘dan açıklama geldi.

TEMA Vakfı, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ve 1/25.000 ölçekli Sinop Merkez İlçe Planlama Alt Bölgesi Çevre Düzeni Planı’nda “orman” olarak belirlenmiş bir araziye nükleer santral yapılmak istendiğini, planların hüküm bölümlerinde nükleer santral yapımına dair herhangi bir not bulunmadığını ve bu nedenle Çevre Düzeni planlarına uygun olmadığını belirtti.

2013’te Japonya ve Türkiye hükümetlerinin imzaladığı iş birliği anlaşması sonucunda Sinop İnceburun mevkiinde Nükleer Güç Santrali projesinin gerçekleştirilmesi için gerekli başvurular yapılmıştı. Japon hükümetinin tek taraflı olarak antlaşmadan çekilmesine rağmen çevresel etki değerlendirme başvurusu sonlandırılmamış ve 11 Eylül 2020’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ÇED olumlu kararı verilmişti.

Bu karara itiraz eden TEMA Vakfı, TTB, TMMOB, KESK ve daha birçok sivil toplum örgütü ve yurttaşın davacı olduğu dosyalar 28 ve 29 Mart tarihlerinde görüldü. İlk gün duruşması yapılan dosyalarda davacı taraf vekilleri ve yetkilileri, ÇED olumlu kararının iptaline ilişkin istemlerini yineleyerek detaylı iptal gerekçelerini mahkeme heyetine sundu.

‘Yaşamak istiyorsan sana yaşam verenleri yaşatacaksın!’

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, davaya ilişkin olarak yapılan basın açıklamasında, merhum Hayrettin Karaca’nın “Yaşamak istiyorsan sana yaşam verenleri yaşatacaksın” sözünü hatırlattı.

Duruşmanın ikinci gününde ise, TEMA Vakfı’nın Vekili, yapılan yargılamanın 11 Eylül 2020 tarihinde verilmiş ÇED olumlu kararına ilişkin olduğunu, davalı tarafın bu tarihten sonra yaptığı işlerin bu davada konu edilemeyeceğini hatırlatarak beyanına başladı. Konuya ilişkin itirazları açıklamasının ardından, davanın tarihi önemi olan bir dosya olduğunu ve tarihin asla unutmayacağını ifade etti.

‘Nükleer santraller için tehlike çok büyük boyutta’

Duruşmadaki beyanında ÇED mevzuatındaki eksiklikleri vurgulayan Deniz Ataç, son altı ayda maden atık barajlarında yaşanan kazalara değinerek nükleer santraller için tehlikenin çok daha büyük olduğunu söyledi.

ÇED dosyasında bina yapım yönetmeliğinin esas alındığını hatırlatarak, “Hem yerel hem de küresel riskler dikkate alındığında, Çernobil‘de ve Fukuşima‘da yaşanmış felaket gözümüzün önündeyken nükleer santrallerden vazgeçilmesi gerekiyor. Bina yapar gibi nükleer tesis yapılmamalı” diyerek ÇED olumlu kararının iptal edilmesi talebini yineledi.

‘Flora açısından önemli ve fay hattına yakın’

Ataç, “TEMA Vakfı olarak enerji eldesinde; ekosistem üzerindeki baskıların en az olacağı, temiz-yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji üretimi politikalarının kesiştiği yöntemlerin tercih edilmesinin önemini bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Santral yapılmak istenen bölgenin fauna ve flora açısından değerli bir bölge olduğunu ve Kuzey Anadolu fay hattına yakınlığını hatırlatıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

‘Nükleer sürdürülebilir değil’

İnşaat, işletme ve söküm süreçleri boyunca, karasal ve denizel flora ile fauna üzerinde geri dönüşü mümkün olmayacak riskler taşıyan projeye ilişkin olarak TEMA tarafından yapılan açıklamada, ekolojik hassasiyetler ve çevresel maliyetler gözetilmeden olumlu ÇED raporu verilmesinin, çeşitli endişeleri doğurduğu ifade edildi.

Nükleer santral davasına ilişkin karar duruşmasının öncesinde beş farklı şehirde Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tarafından eylemler gerçekleştirilmiş, meydanlardan nükleer enerjinin tehlikeleri dile getirilerek santral projesinin iptal edilmesi istenmişti. TEMA’nın açıklamasında da şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye’nin enerji ihtiyacının, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji santrallerini dağıtık bir şekilde konumlandırarak ve enerjinin mümkün olduğunca yerelleştirilmesi sağlanarak çözülebileceği bilinse de enerjide merkezileşme ve mega projelere olan ilgi çevresel maliyetler ve ekolojik tahribata rağmen azalmıyor.”

‘Sinop Nükleer Projesi bir ekokırımdır!’

ÇED raporunda görülebileceği üzere yakınında tabiat parkı, tabiat koruma alanı ve yaban hayatı geliştirme sahaları bulunan proje sahasının, bölgenin biyolojik çeşitliliği için önemli bir yer tuttuğuna değinilen açıklamada “İşletme aşamasında, gerek santralin endüstriyel süreçler için su ihtiyacı, gerek hammadde temini ve radyoaktif atıkların taşınması ve depolanması, gerek santralin deşarj faaliyetleri açısından doğal yaşam üzerinde tehdit oluşturan faaliyetlerin devam edeceği öngörülüyor. Bu yönleriyle proje, ekolojiye karşı işlenen suçlara ilişkin güncel tartışmalarda kabul gören, çevreye ağır ve geniş çapta ya da ağır ve uzun vadeli bir biçimde zarara yol açacak bir ekokırım niteliği taşıyor” denildi.

‘Nükleerin acil eylem planı olmaz’

Hazırlanan dosyaya göre, herhangi bir kaza olması durumuna karşı 30 kilometrelik bir yarıçapı kapsayan acil durum eylem planı oluşturulması planlanıyor. TEMA’dan konuya ilişkin olarak yapılan açıklamada şu ifadelere yer veriliyor:

“Çernobil’de gerçekleşen patlama sonrasında yapılan araştırmalara göre; radyonüklitlerin atmosferdeki salımları 200 bin kilometrelik bir alanda etkili oluyor. Dolayısıyla proje için hazırlanan acil durum eylem planı bilimsel değil. Çernobil’deki radyasyon hâlâ yaşanabilir seviyelere düşmediği gibi, o dönemde Türkiye’nin Karadeniz kıyılarını etkisi altına alan radyoaktif bulut ve yağmurlar sonucu bugün Karadeniz kanser vakaları ile kırılıyor.”

Bir diğer önemli hususun ise enerji üretimi sonrasında ortaya çıkan radyoaktif atıkların ne yapılacağı yönünde olduğu belirtildiği açıklamada “Nükleer santrallerin faaliyetlerinden ortaya çıkan radyoaktif atıkların bertarafı günümüz teknolojisinde hâlâ çözülememiştir. Projenin hayata geçirilmesi durumunda oluşacak radyoaktif atıklar için yürütülecek tek bertaraf yöntemi atıkların depolanmasıdır. Atık depolaması konusunda henüz gelişmiş bir yöntem olmamakla beraber Türkiye’de denetim mekanizmasının nasıl işletileceği akıllarda soru işareti bırakmaktadır” denildi.

Santralin nükleer atıklarının bertarafının ÇED raporunda konu dahi edilmemiş olmasının ÇED olumlu kararının denetim ve uygulama süreçlerindeki sorunlara işaret ettiğinin dile getirildiği açıklamada “Raporun entegre ÇED olarak yapılmamış olması, projenin kümülatif etkilerine değinilmemesi raporun önemli eksikliklerindendir” ifadeleri kullanıldı.

11 Mart 2011 tarihinde Japonya’nın Fukuşima şehrinde deprem ve depreme bağlı tsunamiden kaynaklı olarak nükleer santral su alarak reaktörlerinin çöktüğünün hatırlatıldığı açıklamada son olarak şu sözlere yer verildi:

“Nükleer felaketin sebebi ise tasarımda bu kadar büyük bir felaketin öngörülememiş olmasıydı. 18 bin kişinin yaşamını yitirdiği, 150 bin kişinin tahliye edildiği Fukuşima felaketinden de anlaşılabileceği gibi doğanın insan tahayyülünün üstünde ve tahmin edilemez olması, tesislerin tasarım kriterlerinin yetersiz kalmasına ve acil eylem planı olarak baz alınan senaryoların afet sırasında işlevsiz kalmasına neden olmaktadır. Üstüne üstlük değişen iklim ve yaşanan aşırı hava olayları tahmin edilemezliği yükseltmekte, yaşanacak iklim krizi kaynaklı bir afet sırasında nükleer enerji santralinin akıbetinin ne olacağına dair herhangi bir plan bulunmamaktadır.”

‘Net Sıfır’ taahhütlerini değerlendirecek BM Uzman Grubu kuruldu: Zamanla yarışıyoruz ve kaybediyoruz

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, işletmeler, yatırımcılar, kentler ve bölgeler dahil olmak üzere kamu haricindeki kurumlar tarafından verilen net sıfır emisyon taahhütleri için daha güçlü ve daha net standartlar geliştirmek ve bunların uygulanmasını hızlandırmak için Uzman Grubu’nu kurdu.

Uzman Grubu, kötüleşen iklim krizine karşı, devlet dışı kurumların ‘Net Sıfır Emisyon’a dair tüm taahhütlerin şeffaf ve güvenilir olması, sağlam uygulama planlarıyla desteklenmesi ve olabildiğince hızlı şekilde gerçek emisyon azaltımına dönüştürülmesi için artan aciliyete yanıt olarak lanse edildi.

Guterres tarafından Glasgow‘daki BM İklim Değişikliği Konferansı‘nda (COP26) kurulacağı belirtilen grup, dünya çapında seçkin uzmanlardan oluşuyor.  Uzmanlar, yıl sonuna kadar net sıfır hedeflerini değerlendirmek için katı kriterler oluşturacak.Gruba, Kanada eski Çevre ve İklim Değişikliği Bakanı Catherine McKenna başkanlık edecek.

BM bu sayede iş dünyasını, yatırımcıları ve kentleri net sıfır taahhütlerini gerçekleştirmek için zorlamayı amaçlıyor.

BM Genel Sekreteri Guterres, İklim eylemi konusunda artan vaatlere rağmen, küresel emisyonların tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğunu ve yükselmeye devam ettiğini belirterek şunları söyledi:

“En güncel bilimsel veriler, iklimdeki bozulmanın şu anda her bölgede hasara yol açtığını gösteriyor.

Küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için zamanla yarışıyoruz ve kaybediyoruz.

“Hükümetler, yüzyılın ortasına kadar net sıfır emisyona ulaşma sorumluluğunda aslan payına sahiptir; özellikle de G20 ülkeleri. Ama aynı zamanda her işletmenin, yatırımcının, kentin,ve bölgenin net sıfır vaatlerini acilen gerçekleştirmelerine ihtiyacımız var.”

İklim felaketini önlemek için somut eylemlerle birleşen ‘cesur taahhütlere’ ihtiya ç olduğunu söyleyen Guterres, “Daha sert net sıfır standartları ve bu taahhütlerin uygulanmasına ilişkin güçlendirilmiş hesap verebilirlik, gerçek ve hızlı emisyon azalması sağlayabilir” dedi.

Uzman Grubu, daha iddialı iklim hedefleri ve çevresel bütünlük için tavsiyeleri dört alanda ele alacak:

Net sıfır hedefleri belirlemek için mevcut standartlar ve tanımlar,
Net sıfır hedeflerinin, ölçümünün ve taahhütlerin raporlanmasının değerlendirilmesinde kullanılan güvenilirlik kriterleri,
Taahhütlere yönelik ilerlemenin doğrulanması, muhasebeleştirilmesi ve raporlanan karbonsuzlaştırma planları,
Standarve kriterleri, uluslararası ve ulusal düzeyde düzenlemelere dönüştürmek için bir yol haritası.

 Çeşitli ülke ve bölgelerden seçilen saygın ve bağımsız uzmanlardan oluşan grup, toplumsal cinsiyet eşitliği de gözetilerek oluşturuldu. Uzman Grubu, yıl sonundan önce önerilerde bulunacak.

Uzman Grubu’na, Kanada eski Çevre ve İklim Değişikliği Bakanı Catherine McKenna başkanlık edecek.

Gruba başkanlık eden McKenna şöyle dedi:

“İşletmeler, yatırımcılar ve kentler tarafından son zamanlarda çokça dile getirilen net sıfır taahhütleri, 1,5 derece hedefini canlı tutmak ve güvenli bir gezegen inşa etmek için hayati önem taşıyacaktır: Eğer tüm taahhütlerin şeffaf planları ve sağlam kısa vadeli eylemleri mevcutsa ve tam olarak uygulanacaksa.”

İlerleyen dönemlerde yeni üyelerin eklenebileceği belirtilen Uzman Grubu’ndaki isimler ise şöyle:

  • Catherine McKenna (Başkan)
  • Amanda Starbuck
  • Arunabha Ghosh
  • Bill Hare
  •  Camila Escobar
  • Carlos Lopes
  • Günther Thallinger
  • Helena Viñes Fiestas
  • Jessica Omukuti
  • Joaquim Levy
  • Malango Mughogho
  • Mary Nichols
  • Miyake Kaori
  • Oumar Tatam Ly
  • Rod Carr
  • Zhou Xiaochuan

Musa Orhan dosyası karara bağlandı: Bana bir şey olmaz demişti, gerçekten de öyle oldu

İstinaf, Siirt‘te 18 yaşındaki İpek Er‘e cinsel saldırıda bulunduğu gerekçesiyle tutuklanıp serbest bırakılan eski uzman çavuş Musa Orhan‘a “nitelikli cinsel istismar” suçundan verilen 10 yıl hapis cezasını onadı.

Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi, Musa Orhan hakkında Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen cezaya dair başvuruyu karara bağladı.

İstinafın oy çokluğuyla alınan gerekçeli kararında, yargılamaların usul ve esasa uygun olduğu savunularak “Mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, mahkemenin kararında ve ek kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı anlaşıldı” ifadeleri yer aldı.

Adli kontrol kararın devamı

Fail Musa Orhan’ın “nitelikli cinsel istismar” suçunun niteliği, somut delil durumu, dosya kapsamındaki bilgi ve belge içeriklerini dikkate alan daire, ilk derece mahkemesince hükümle birlikte verilen adli kontrol kararının devamına karar verdi.

Fail Musa Orhan’ın avukatlarının beraat yönünde yapmış olduğu itirazlar ise reddedildi. Bir üye hakim ise Orhan’ın beraatine karar verilmesi gerektiğini savunarak dairenin kararına muhalefet şerhi koydu.

Temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar, ceza dairesinin oy çokluğuyla alındı.

Ne olmuştu?

Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına 7 Temmuz 2020’de müracaat eden 18 yaşındaki İpek Er, Musa Orhan’ın cinsel saldırısına uğradığını söylemişti. Batman’da 16 Temmuz’da intihar girişiminde bulunan Er, bir ay yoğun bakımda kaldıktan sonra, hayatını kaybetmişti. İpek Er, 18 Ağustos 2020’de tedavi gördüğü Batman Bölge Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetmeden önce yaşadıklarını aktaran bir mektup bırakmıştı.

Hakkında yakalama kararı çıkarılan Musa Orhan 19 Ağustos’ta tutuklanmış, ancak bir hafta sonra serbest bırakılmıştı. “Nitelikli cinsel saldırı” suçundan tutuklanan Orhan, 25 Ağustos’ta avukatının itirazı üzerine tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmişti.  Musa Orhan, yapılan duruşmalara SEBGİS üzerinden katılıyordu.

Orhan’ın serbest bırakılmasına yönelik tepkilerini sosyal medyada ifade eden sanatçı Ezgi Mola‘ya, şikayet üzerine hakaret suçundan para cezası verilmişti. 

Siirt Valiliğince, 16 Temmuz 2020’de açığa alınan Orhan, “nitelikli cinsel saldırı” suçundan hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle İçişleri Bakanlığınca Jandarma Genel Komutanlığından ihraç edilmişti.

Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde eylül ayında görülen duruşmada, mahkeme sanığın tutuklanması taleplerini reddetmiş 3 Aralık 2021 tarihinde ise karar duruşmasında Orhan hakkında 10 yıl hapis cezası verilmişti. Tutuklama taleplerini reddeden mahkemede, Orhan hakkında yurt dışına çıkış yasağını kapsayan adli kontrol kararı vermişti.

Kadınlardan tepki

Karar üzerine kadınlar ve kadın örgütlerinden tepki gecikmedi. Sosyal medya hesaplarından açıklama yapan örgütler, “Bana bir şey olmaz’ demişti, gerçekten de öyle oldu” diyerek adalet istedi.

AKP’nin seçim kanunu teklifi, TBMM’de kabul edilerek yasalaştı

AKP ve MHP’nin Meclis Başkanlığı’na sunduğu ‘Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ görüşmelerin ardından kabul edilerek yasalaştı.

Teklif iki bölüm halinde görüşülmüş, uzun süren toplantılarda muhalefet vekilleri itirazlarını dile getirmişti. CHP İYİ Parti ve HDP, teklife ayrı ayrı ‘muhalefet şerhi’ düşmüştü.

Yeni kanunla, partili Cumhurbaşkanı seçim yasaklarından muaf tutulacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim döneminde devlet imkanlarını kullanabilecek, seçim yasağı sırasında etkinlik yapabilecek, seçim propogandası için resmi hizmete tahsis edilen araçları kullanabilecek.

Bu, teklifte yer alan, “Kanunun 66’ncı maddesinde yer alan ‘Başbakan’ ibaresi madde metninden çıkarılmıştır. 155’inci maddesinin başlığı ‘Bakanların yasaklara uymamaları’ şeklinde değiştirilmiştir” maddesinin kabulüyle mümkün oldu.

Muhtarlara yönelik madde çıkarıldı

Yeni düzenlemeye göre, ittifakın aldığı oy toplamı ülke barajını geçerse seçim çevrelerinde milletvekili hesabı ve dağılımında, ittifak içinde yer alan her bir partinin o seçim çevresinde almış olduğu oy sayısı dikkate alınacak.

Salt Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’de grup kurmuş olmak, seçime katılabilmenin yeter şartından biri olamayacak. Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, belirtilen süreler içinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki kez toplamamışsa seçime katılma yeterliliğini kaybedecek.

Muhtar adaylarının seçim sonrasındaki on gün içinde seçilme yeterliliğini kanıtlamasına yönelik düzenleme muhalefet tepkileriyle tekliften çıkarılırken, diğer maddeler kabul edildi.

Düzenlemeye Yüksek Seçim Kurulu‘nun (YSK), görme engelli seçmenlerin kullanabilmesi için oy pusulalarına uygun şablon sağlama gerekliliği de eklendi.

Baraj yüzde 7

Teklifin birinci bölümünde kabul edilen maddelerle, seçimlerde yüzde 10 olarak uygulanan ülke seçim barajı yüzde 7’ye indirildi.

Muhalefet, görüşmelerde barajın kaldırılması, yüzde üçe düşürülmesi ve maddenin tekliften çıkarılması önerilerinde bulunmuş fakat kabul edilmemşti.

Teklifin tartışmalı bir diğer maddesi olan seçim kurulu başkanının en kıdemli hakim olması yerine, birinci sınıf hakimlerden kurayla seçilmesi maddesi de kabul edildi.

CHP’den Ali Mahir Başarır bu uygulamaya , “hâkim ve savcı atamalarının liyakate göre yapılmadığını” belirterek itiraz etmiş, AKP’li vekillere “Utanacağınız bir karara imza atıyorsunuz” demişti.

Yeni düzenlemeyle, il seçim kurulu, bir başkan, iki asıl üye ve iki yedek üyeden oluşacak.Sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan bir parti, oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecek.

Tartışmalı maddelerden biri olan ‘seçmen kütüğü oluşturulurken bir yıl önceki güncel seçmen adresi kullanılacak’ önermesi de ‘3 ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme’ ile değiştirildi.

Buna göre, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan seçimin başlangıç tarihinden 3 ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılacak.

İnternet zammı Haziran’a ertelendi

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu‘nun (BTK) 3 Mart tarihinde aldığı karara göre, bugünden itibaren Türk Telekom‘un altyapısı üzerinden sağlanan genişbant internet tarifelerinin toptan aylık fiyatlarında yüzde 67’lik bir artışa gidileceği belirtilmişti.

BTK, 29 Mart tarihli kararda aylık THK ücretlerine ilişkin alınan zam kararının 1 Nisan 2022’de değil, 1 Haziran 2022’de yürürlüğe girmesinin kararlaştırıldığını açıkladı.

İşletmecilerin maliyetlerinde meydana gelecek olan bu artışın, 1 Haziran’dan itibaren tüketicilere de değişen oranlarda yansıtması bekleniyor.

CHP Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel de karara ilişkin paylaşımda bulundu:

İnternet zammına pek çok kullanıcı sosyal medya üzerinden tepki göstermiş, son dönemde faturalarda gerçekleştirilen zamlara ilişkin olarak eleştirilerde bulunmuştu.