Ana Sayfa Blog Sayfa 921

Avustralyalı yazarlardan seçmenlere çağrı: Politikacıların iklim planlarını gözeterek oy verin

Avustralya’nın önde gelen yazarları, seçmenleri 21 Mayıs’te yapılacak federal seçimlerde iklim eylemine öncelik vermeye çağırmak için  İklim Eylemi İçin Yazarlar (Writers for Climate Action) grubuna katıldı.

Ödüllü  yazar Kate Grenville tarafından başlatılan harekete, aralarında Helen Garner, Tony Birch, Di Morrisey, John Coetzee ve Matthew Reilly‘nin de bulunduğu 60’tan fazla popüler Avustralyalı yazar katıldı.

Grup, belirli bir partiyi veya adayı işaret etmeden, Avustralyalıları 21 Mayıs’ta sandık başına giderken adayların iklim kriziyle ilgili önerdiği eylemlere öncelik vermeye çağırdı.

Yayımladıkları metinde üyeler, siyasi yelpazenin her tonundan geldiklerini vurgulayarak, “Üzerinde hemfikir olduğumuz tek şey, iklim değişikliği konusunda gerçek ve acil eyleme ihtiyacımız olduğu ve seçimlerin bunu gerçekleştirmek için bir şans olduğu” dedi:

İklim o kadar büyük bir ölçekte işliyor ki, tek başına bireysel çabalar yeterli değil. Çözümün ölçeği problemin ölçeğine uygun olmalı. Hükümetler veya politikacılar hakkında ne düşünürsek düşünelim, onları harekete geçmeye ikna etmeliyiz.

Her seçimde, dikkatimizi çeken onlarca sorunla karşılaşıyoruz. Hepsi önemli konular ve hepsi geleceğimizi şekillendirecek. Ancak, tüm bu sorunların altında yatan temel sorunun olduğuna inanıyoruz: Bize gıda, su ve barınak gibi insani temelleri veren bir dünyaya olan ihtiyacımız. Değişen iklim bu temelleri güvenilmez hale getirirse, diğer tüm sorunlar daha da kötüleşecek.

Bu seçimde, oy verirken iklimi ilk sıraya koymanızı istiyoruz. Belirli bir partiyi veya adayı zorlamıyoruz, sadece hangi adayınızın iklim eylemi için en etkili planlara sahip olduğunu bulmanızı ve buna göre oy vermenizi öneriyoruz.

Yazarlar, hissettikleri çaresizlikten kurtulmak istedi

Hareketi başlatan Grenville, “Diğer pek çok kişi gibi, yazarlar da bir fark yaratmak için çaresiz hissediyor. Etkimizi bu şekilde kullanarak, bunu yapabiliriz. İnsanların bu listede en sevdikleri yazarları bulmasını ve ‘Onlar iklim değişikliğini diğer sorunların önüne koymamız gerektiğini düşünüyorlarsa, belki de bunu yapmalıyım’ diye düşünmelerini umuyorum” dedi.

Yazarlar bu hareketle, seçmenleri hangi adayın iklim konusunda anlamlı bir eylem vadettiğini araştırmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.

Fikir, bir tanıdığının Grenville’e ‘”iklim eyleminin gerekliliğinden emin olmadığını” söylemesiyle ortaya çıktı: “Aynı konuşmada belirli bir yazarın çalışması konusunda çokhevesli olduğunu söyledi. Eğer o yazarın iklim eylemini desteklediğini bilirse, görüşünü değiştirebileceğini düşündüm.”

Grenville, ilgiyi ölçmek için başlangıçta tanıdığı birkaç yazara bir e-posta gönderdi:

“Gelen kutum ‘Evet lütfen, bunu yaptığınız için teşekkürler, beni de kattığınız için teşekkürler’ diyen insanlarla doldu. Hissettiğimiz çaresizlikten kurtulmak için yazarlar arasında büyük bir iştah var.”

Yazarlar ayrıca, “Oy vermemizin ötesinde, politikacılara neyin önemli olduğunu düşündüğümüzü söylemek için yapabileceğimiz birkaç şey daha var” dedi ve şunları sıraladı: Gönüllü olmak, bağış yapmak ve bilgiyi herkesle paylaşmak.

Turizm Bakanı’ndan, kendi şirketinin tatil köyü projesinin ormanlık alana genişletilmesi için onay

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bakan Mehmet Nuri Ersoy‘un ana hissedarı ve yöneticisi olduğu Ersoy Otelcilik‘in Türkbükü’nde yapacağı 5 yıldızlı tatil köyü projesine 25 bin metrekarelik orman arazisinin dahil edilmesine onay verdi.

Otel inşaatında sona gelindi

Proje tanıtım dosyasındaki bilgilere göre; işlemlerin ardından 3 milyar 678 milyon lira tutarındaki 5 yıldızlı dev tatil köyü projesi için ÇED süreci başlatıldı. Verilen ön onayla birlikte 307 oda ve 870 yataklı tesisin önünde engel de kalmadı.

İnternet üzerinde 2022 yazında hizmete açılacağı duyurulan ve tanıtımları aylar önce başlayan turizm yatırımı için hazırlanan ÇED dosyasındaki görsellerde otel inşaatında ise sona gelindiği ortaya çıktı.

 

Petrol şirketi ile sponsorluk anlaşması yapan Coldplay’e tepki: Kullanışlı aptallar

Dünyaca ünlü rock grubu Coldplay’in geçen hafta Finlandiyalı petrol şirketi Neste ile tur emisyonlarını yarıya indirmek için bir sponsorluk anlaşması yaptığını açıklamasının ardından “yeşil yıkama için kullanışlı aptallar” olarak nitelendirildi. 

Neste , dünyanın en büyük sürdürülebilir biyoyakıt üreticisi olduğunu iddia ediyor , ancak Friends of the Earth tarafından yapılan bir araştırmaya göre, firmanın palm yağı tedarikçileri 2019 ile 2020 yılları arasında Endonezya ve Malezya gibi ülkelerde en az 10.000 hektar ormanı yok etti.

Guardian‘a konuşan Transport and Environment (T&E) kampanya grubunun  kıdemli direktörü Carlos Calvo Ambel şunları söyledi: “Neste, kendi ününe zarar verecek şekilde, dalga geçer gibi Coldplay’i kullanıyor . Bu, Chris Martin ve hayranlarını dehşete düşürecek türden bir ormansızlaşmayla bağlantılı bir şirket. Çok geç değil, şimdi Neste ile olan ortaklıklarını bırakmalılar ve bunun yerine gerçekten temiz çözümlere odaklanmalılar.”

Gruptan açıklama: Hedeflerimize bağlıyız, üzerinde çalışıyoruz

Coldplay’in emisyonlarını azaltma taahhüdünün iyi niyetli olduğundan şüphe duymadığını belirten Ambel, “Ancak ormansızlaşmayla bağlantılı bir şirketle ortaklık yapmak, onları yeşil yıkama için kullanışlı aptallar haline getiriyor” dedi.

Ödüllü rock grubu, Martin’in geçen yıl bir röportajlarında, turnelerinin ​​emisyon rekorlarına karşı verilen tepkiyi” haklı çıkardığını kabul etmiş ve ayak izlerini küçültme planları yaptığını açıklamıştı.  

Grup, turnede önce de çevreye faydalı bir yöntem” bulana kadar turneye çıkmayacaklarını duyurmuştu.

Nick Cave, Alexandra Palace'ta Idiot Prayer yapıyor - bunun gibi canlı yayınlanan konserlerin sürdürülebilirliği iyileştirmeye yardımcı olabileceği umulmaktadır.

 

Buna göre, grubun kinetikle çalışan bir dans pisti ve diğer “yeşil” özellikler  içeren hali hazırda yaptıkları dünya turunda satılan her bilet için bir ağaç dikilecek.

Gruptan yapılan açıklamada, “Bu turu duyurduğumuzda, mümkün olduğu kadar sürdürülebilir ve düşük karbon etkisine sahip olması için elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı ancak bunun devam eden bir çalışma olacağını söylemiştik. Bu hedefimize hala bağlıyız.  Henüz her şeyi tamamladığımızı iddia etmiyoruz” denildi.

Biyoyakıt ürünlerinin tedarikçisi olarak Neste’yle anlaşmadan önce üretimlerinde herhangi bir işlenmemiş malzeme, özellikle de hurma yağı kullanmadıklarının garantisini aldıklarını belirten grup, “Hala, yemeklik yağ ve odun hamuru üretiminden kaynaklanan yan ürünler gibi yalnızca yenilenebilir atık ürünleri kullandıklarını düşünüyoruz” dedi.

Neste’nin sözcüsü Hanna Leijala da firmanın operasyonlarında  sürdürülebilirlik ihlali yaptıkları eleştirilerini kabul etmediklerini söyledi:

“Coldplay ile yaptığımız işbirliği için hammadde olarak geleneksel hurma yağı kullanılmadı. Neste, geleneksel palm yağının payını 2023’ün sonuna kadar küresel yenilenebilir hammadde girdilerinden çıkarmayı planlıyor.”

Çevre aktivistleri: Kullanılmış yağ sürdürülebilir değil

Şu anda ham palm yağı , firmanın yakıt girdilerinin %7’sini oluşturuyor . Jet yakıtı, kullanılmış yemeklik yağ, hayvansal yağlar ve diğer atık ve kalıntılardan harmanlanıyor.

Ancak Neste, jet yakıt karışımının yüzde kaçının hurma yağ asidi distilatlarından ( PFAD’ler ) oluştuğunu söylemeyi reddediyor ve “sözleşme ve rekabet nedenlerini” öne sürüyor. PFAD’ler, Birleşik Krallık, Almanya ve çoğu AB ülkesi tarafından hurma yağının rafine edilmesinin bir yan ürünü olarak kabul ediliyor, ancak Finlandiya’da bu kabul edilmiyor.

Coldplay'den Chris Martin ve Massive Attack'tan Robert del Naja, diğer adıyla 3D.

 

T&E  ise AB malzemelerinin çoğunun Endonezya, Malezya ve Çin gibi ülkelerden ithal edildiğini ve kullanılmış yemeklik yağının sürdürülebilir olarak değerlendirmenin “şüpheli” olduğunu savunuyor. AB’nin kullanılmış yemeklik yağ için yüksek fiyatları  tağşişi teşvik ediyor ve AB denetçileri, Avrupa’nın bu ithalatın kaynağını doğrulama kapasitesini eleştiriyor.

BMW de sponsor

Coldplay’in dünya turu, gösterilere güç sağlamak için 40 şarj edilebilir elektrikli araç pili sağlayan BMW ile işbirliği yaptığı için ayrıca eleştiriliyor.

Sum Of Us’ın kıdemli kampanya yöneticisi Eoin Dubsky, “BMW, AB’nin araçlar için sıfır emisyon projeksiyonunu için 2035’in son tarih olmasını engellemek üzere yaptığı kulislerde Coldplay’i de kullanıyor” diyor. Grup ise açıklamasında diğer elektrikli otomobil üreticilerine başvurdukları ancak  “Yardım etmeyi teklif eden firmanın BMW olduğu” belirtildi.

Grup, “Elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz ve bunu nasıl daha iyi yapabileceğimize dair önerileri her zaman gerçekten memnuniyetle karşılıyoruz” dedi.

Hayaller hayatlar: İki kişinin bir haftalık tatil maliyeti 20 bin liranın üzerine çıktı

Turizm sektöründeki gelişmeleri yorumlayan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya, bu yaz iki kişinin bir haftalık tatil maliyetinin beş yıldızlı otellerde 20-25 bin lira olacağını söyledi.

BloombergHT’de yayımlanan habere göre; Bağlıkaya sektöre ilişkin değrerlendirmelerde bulundu. Tatil maliyetlerinin arttığını; iki kişilik bir ailenin beş yıldızlı otellerde bir haftalık tatili 20 ila 25 bin lira arasında yapabileceğini belirten Bağlıkaya, “Pazar çeşitliliği sayesinde eksiklerimizi telafi edeceğiz. İç turizmde maliyetlerin artıyor olması sıkıntı yaratıyor. Şu anda iki kişinin bir haftalık tatil maliyeti 20-25 bin lira arası” ifadelerini kullandı.

TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya vatandaşların kredi çekerek tatile gidebileceklerini söyledi. Tatil için tatil kredisi işaret edildi.

Ancak Türkiye’de asgari ücret 4 bin 253 Türk lirası ve asgari ücretli bir vatandaşın yanında bir kişiyle birlikte söz konusu tatile çıkabilmesi için yemeden içmeden beş aylık maaşını biriktirmesi gerekiyor. Vatandaşın kira, gıda, ulaşım ve enerji giderleri göz önüne alındığında beş yıldızlı bir otelde beş aylık geliriyle tatil yapması ise mümkün görünmüyor.

Tekirdağ’da üniversitenin kovanlarına saldırı: Dört milyon arıyı öldürüp ana arıları çaldılar

Tekirdağ’da, Namık Kemal Üniversitesi (NKÜ) Veteriner Fakültesi ile Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın arı hastalıklarına son verilmesini amaçlayan projesi kapsamında Şarköy ilçesine kurulan arı kovanlarına zarar verildi. Dört milyona yakın arı ölürken, bazı arı ırkları da çalındı.

Proje kapsamında Trakya’nın farklı köylerinden genetik üstün arılar toplanmış, altı yıl boyunca ıslah çalışması yapılmıştı. Projede arıların bazı hastalıklarını tedavi etmek ve insan sağlığında kullanılan arı ürünlerinin kalıntısız ve yüksek kalitede üretilmesi amaçlanıyordu.

NKÜ Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Necati Muz olayı şöyle anlattı:

Burada sadece bir hırsızlık yapılmadı. Bizim yıllardır biriktirdiğimiz genetik ırklar, projenin verileri de çalınmış oldu. Peteklere zarar verildiği için arılar ölmüş, bazıları kaçmış, genetik materyal olan kovanlardan ana arılar çalınmış.”

Çalışmanın yapıldığı alan büyük zarar görürken yaklaşık 200 kovan da kullanılamaz hale geldi. Şarköy İlçe Jandarma Komutanlığı olayla ilgili soruşturma başlattı.

Türkiye LGBTİ+ haklarında sondan ikinci oldu

ILGA Europe’un 2009’dan beri her sene yayımladığı Rainbow Map’in 2022 verileri paylaşıldı. Ocak-Aralık 2021 arasında 49 Avrupa ülkesinde LGBTİ+ haklarının durumunu inceleyen araştırmada Türkiye dört yıldır olduğu gibi bu yıl da 48. sırada. Listenin son sırasında ise Azerbaycan yer alıyor.

Listenin ilk üç sırasında sırasıyla Malta (yüzde 90), Danimarka (yüzde 74), Belçika (yüzde 72) yer alıyor. İsveç, Lüksemburg ve Norveç de yüzde 68 puanla bu ülkeleri takip ediyor. Listenin son beşinde ise Belarus (yüzde 12), Ermenistan (yüzde 8), Rusya (yüzde 8), Türkiye (yüzde 4) ve Azerbaycan (yüzde 2) yer alıyor.

Kaos GL’den Yunus Emre Demir’in aktardığına göre; raporda tüm Avrupa ülkelerinin ortalaması yüzde 38’ken, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortalaması ise yüzde 48 oldu.

2009’dan beri yayınlanan raporlara göre, Türkiye’nin puanı 2015’e kadar yüzde 14-15 bandındaydı. 2015’te yüzde 12 puana gerileyen Türkiye, 2016, 2017 ve 2018’de yüzde 9, 2019’da yüzde 5, 2020’den beri de yüzde 4 puan alarak listenin son sıralarında yer aldı.

Süleyman Soylu, İstanbul Sözleşmesi, Boğaziçi eylemleri, Onur Haftası, Küçük Bayram Sokak…

Raporun içinde yer alan Türkiye bölümünde ise Türkiye’de 2021’de gerçekleşen LGBTİ+ hak ihlalleri detaylıca anlatılıyor. Üç sayfalık Türkiye raporunda LGBTİ+ mültecilerin Türkiye’deki durumu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve diğer siyasilerin LGBTİ+ hakları konusunda söylediği ayrımcı sözler, Ebrar Karakurt’a yöneltilen ayrımcı medya ve sosyal medya kampanyası gibi birçok başlık yer aldı.

Raporda aynı zamanda Boğaziçi eylemlerinden de bahsedildi. Kayyum Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının ardından başlayan eylemlerde LGBTİ+’lara ve LGBTİ+ hak savunucularına yönelen nefret söylemleri Türkiye’deki ayrımcı uygulamalar arasında yerini buldu.

Bunların yanında raporda Boğaziçi eylemleri, İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çıkması, Onur Haftalarında yaşanan yasaklar ve Küçük Bayram Sokak’taki kolluk tacizi de raporda yer aldı.

ILGA Europe’un raporda Türkiye’ye sunduğu öneriler arasında anayasada cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin tanınması, eşitlik eylem planlarına LGBTİ+’ların dahil edilmesi, toplanma ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması ve LGBTİ+ hak savunucularının devlet tarafından korunması yer aldı.

Dünya’nın ilk açık kimlikli eşcinsel devlet başkanının seçildiği San Marino 42. sırada

Geçen Nisan’da yapılan seçimlerde Dünya’nın ilk açık kimlikli eşcinsel başbakanının seçildiği San Marino, ILGA Europe puanlamasında listenin son sıralarında kaldı. Yüzde 14 puanla Avrupa ortalamasının da altında kalan San Marino 42. sırada yer aldı. Ancak rapor yeni devlet başkanı Paolo Rondelli’nin görev dönemini kapsamıyor.

Rapora göre aynı zamanda Danimarka, Yunanistan, Letonya, Litvanya, Sırbistan, Slovakya ve Slovenya’da olumlu gelişmeler yaşanırken Birleşik Krallık, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’daki olumsuz gelişmeler ön plana çıktı.

Rapor neye göre hazırlanıyor?

Rapor oluşturulurken değerlendirilen kriterler eşitlik ve ayrımcılık yapmama, aile, nefret suçu ve nefret söylemi, yasal cinsiyet tanıma, interseks vücut bütünlüğü, sivil toplum alanı ve iltica olarak sıralanıyor.

Google Çeviri’ye 24 dil daha eklendi

Google Çeviri uygulaması, 24 dili daha desteklemeye başladı. Yeni eklenen bu dilleri dünya çapında 300 milyondan fazla insan konuşuyor.

Eklenen diller çoğunlukla Güney Asya, Güney Amerika ve Afrika‘da kullanılan yerel dillerden oluşuyor. Amerika‘nın yerli dilleri Quechua, Guarani ve Aymara; bir İngiliz lehçesi Sierra Leonean Krio da ilk kez Çeviri’de yer aldı.

Bu dillerle birlikte Google Çeviri’nin desteklediği dil sayısı 133’e çıktı. Dünyada yedi bini aşkın dil olduğu tahmin ediliyor.

Google Kıdemli Yazılım Mühendisi Isaac Caswell‘in yaptığı açıklamada, “Google Çeviri, yıllardır dil engellerini ortadan kaldırmaya ve dünyanın her yerindeki toplulukları birbirine bağlamaya yardımcı oldu. Bunu, özellikle dilleri çoğu teknolojide temsil edilmeyen insanlar için  mümkün kılmak istiyoruz” denildi.

Google için teknik bir dönüm noktası

Caswell, bunun aynı zamanda Google Çeviri için teknik bir dönüm noktası olduğunu söyledi:

“Bunlar, makine öğrenim modelinin yalnızca tek dilli metni gördüğü Zero-Shot Makine Çevirisi‘ni kullanarak eklediğimiz ilk diller. Yani, hiçbir örnek görmeden başka bir dile çevirmeyi öğreniyor.”

Bu teknolojinin mükemmel olmadığını belirten Caswell, İspanyolca, Almanca gibi dillerdeki çeviri deneyiminin aynısını sunmak için model üzerinde çalışacaklarını ekledi.

Google Çeviri’de kullanılabilen yeni dillerin ve bu dili kullanan coğrafyaların tam listesi şöyle:

  • Assam: Kuzeydoğu Hindistan’da yaklaşık 25 milyon kişi
  • Aymara: Bolivya, Şili ve Peru’da yaklaşık iki milyon kişi
  • Bambara: Mali’de yaklaşık 14 milyon kişi
  • Bhojpuri:Kuzey Hindistan, Nepal ve Fiji’de yaklaşık 50 milyon kişi
  • Dhivehi: Maldivler’de yaklaşık 300 bin kişi
  • Dogri: Kuzey Hindistan’da yaklaşık üç milyon kişi
  • Ewe: Gana ve Togo’da yaklaşık yedi milyon kişi
  • Guarani: Paraguay ve Bolivya, Arjantin ve Brezilya’da yaklaşık yedi milyon kişi
  • Ilocano: Kuzey Filipinler’de yaklaşık 10 milyon kişi
  • Konkani: Orta Hindistan’da yaklaşık iki milyon kişi
  • Krio: Sierra Leone’de yaklaşık dört milyon kişi
  • Kürtçe Sorani: Çoğunluğu Irak’ta olmak üzere yaklaşık sekiz milyon kişi
  • Lingala, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Angola ve Güney Sudan Cumhuriyeti’nde yaklaşık 45 milyon kişi
  • Luganda: Uganda ve Ruanda’da yaklaşık 20 milyon kişi
  • Maithili: Kuzey Hindistan’da yaklaşık 34 milyon kişi
  • Meiteilon Manipuri: Kuzeydoğu Hindistan’da yaklaşık iki milyon kişi
  • Mizo: Kuzeydoğu Hindistan’da yaklaşık 830 bin kişi
  • Oromo: Etiyopya ve Kenya’da yaklaşık 37 milyon kişi
  • Quechua: Peru, Bolivya, Ekvador ve çevre ülkelerde yaklaşık 10 milyon kişi
  • Sanskritçe: Hindistan’da yaklaşık 20 bin  kişi
  • Sepedi: Güney Afrika’da yaklaşık 14 milyon kişi
  • Tigrinya: Eritre ve Etiyopya’da yaklaşık sekiz milyon kişi
  • Tsonga: Eswatini, Mozambik, Güney Afrika ve Zimbabve’de yaklaşık yedi milyon kişi
  • Twi: Gana’da yaklaşık 11 milyon kişi

İşçiler madenden zehirlendi: Müdürün itirazıyla ortaya çıktı

Kayseri Develi‘deki Kanadalı Centerra Gold’a ait Öksüt Madencilikte altın döküm odasının güvenliğinde çalışan sekiz işçinin kanında ve idrarında yüksek miktarda cıva ve diğer ağır metaller çıktı. İşçilerin kan ve idrarlarında yapılan tahlillerle ortaya çıkan bu bilgi, uzun zaman işçilerden gizlendi.

Evrensel’den Özer Akdemir’in aktardığına göre; olayın ortayı çıkmasının ardından meslek hastalıkları hastanesine sevk edilen işçilerin dördünde kemik erimesi tespit edilirken, işçiler 10 gün istirahat verilerek taburcu edildi.

Sonuçlar işçilerden gizlendi

Olay geçen Şubat’ta ortaya çıkıyor. Altın madeninin altın döküm alanını korumakla görevli 11 güvenlik görevlisinin kan ve idrar testlerinde limitlerin çok üzerinde cıva ve ağır metal tespit edildi. İşçilerin iddiasına göre işletme proses müdürü bu gelişmeyi gizlerken, işçiler aynı koşullar altında 6-7 gün daha çalıştırıldı. Raporları gören işletme müdürünün “Bunu kabul edemem” demesi sonrası yapılan toplantının ardından altın dökümü durdurulurken işçiler meslek hastalıkları hastanesine sevk edildi. İşçilerin, Ankara Meslek Hastalıklar Hastanesi’nde çalışma koşulları ve alınmayan önlemler nedeniyle ağır metal zehirlenmesine maruz kaldıkları ortaya çıkıyor.

‘Gaz soluyarak bekliyorduk’

Öksüt Madenciliğe güvenlik hizmeti veren G4S isimli taşeron firma kadrosunda olan işçiler üç vardiya halinde 24 saat altın dökümünün yapıldığı alanı korumakla görevliler. Altın dökümü yapılan alanla kendilerinin bekledikleri yer arasında incecik alçıpan bir duvar olduğunu belirten işçiler çalışma koşullarını şöyle anlattılar:

“Döküm odasına ana firmanın işçileri koruyucu giysilerle giriyorlar ve yüksek dereceli fırının olduğu yerde altın dökümünü yaptıktan sonra orasını terk ediyorlar. Biz ise havalandırması olmayan, kapısının 1 dakika bile açılmasına izin verilmeyen odada saatlerce yan odadaki çıkan buharı solumak zorunda kalıyorduk.”

Belge: Öksüt Madencilikte çalışan işçisi|Altın madeni İSG toplantı tutanağı. 4. maddede işçilerdeki cıva zehirlenmesi konuşulmuş. Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

‘Amonyak kokusu cinselliğe iyi gelir’

Çalışma koşullarının zorluğunu ve özellikle döküm odasından yayılan gazın yarattığı sorunu hem yazılı hem sözlü defalarca şirkete ilettiklerini aktaran işçiler bu çabalarından bir sonuç elde edememişler. Hatta işçilerin döküm odasından yayılan ve amonyak kokusuna benzeyen koku nedeniyle nefes alamadıkları şikayetine “Amonyak kokusu cinselliğe iyi gelir” diye gayri ciddi yanıtlar bile veriyor firma yetkilileri.

İşçilere verilen maske için ‘Dezenfekte ederek dönüşümlü kullanın’ talebi

İşçiler kapalı odada nöbet tutarken odaya havalandırma konulması talebi de geri çevriliyor. Altın döküm alanından yayılan gazı solumamak için istedikleri maskeler de verilmezken, ısrarlı talepler sonrası güvenlik görevlisi olarak çalışan 11 işçiye “Dezenfekte ederek dönüşümlü kullanın” diyerek sadece bir maske veriliyor. İşçilerin itirazı, İSG uzmanına şikayetleri de bir işe yaramıyor.

İtiraz eden müdür işten çıkarıldı: Çıkarılma nedeni belli değil

Altın döküm alanının güvenliğinden sorumlu sekiz işçinin ağır metal zehirlenmesine maruz kaldıkları ise geçen Şubat’ta yapılan kan ve idrar analizlerinde ortaya çıkıyor. İşçilerin iddiasına göre Proses Müdürü Ömür Yandım bu analiz sonuçlarını görmesine rağmen sesini çıkarmayarak aynı koşullarda 6-7 gün daha işe gitmelerine göz yumuyor. Evrensel’den Özer Akdemir’in konuştuğu işçiler sonrasını şöyle anlattılar;

“İşletme Müdürü Metin Demir bu analiz sonuçlarından haberdar olunca, ‘Bu koşullarda çalışmalarına izin veremem, bir şey yapılması lazım’ diyor. Madende müdür ve amirler bir toplantı yaparak döküm alanında üretimin durmasını ve bizim Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne sevkimizi sağladı. Kendisi de daha sonra işten çıkarıldı ama nedeni bu mu başka bir şey mi bilemiyoruz. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan muayenelerde doktor vücutlarımızda yüksek oranda ağır metal olduğunu ve dört kişide bundan kaynaklanan kemik erimesi başladığını söyledi. Bu ağır metalin 20-30 yıl bile vücutta kalabileceğini, ne türden sağlık sorunlarına yol açabileceğinin şimdiden tespit edilemeyeceğini, bunun kişinin genetik yapısı, beslenme alışkanlıkları, bağışıklık durumu vs gibi etmenlerle değişebileceğini anlattılar. Bize onar gün rapor vererek taburcu ettiler ama meslek hastalığına maruz kaldığımız, ağır metal zehirlenmesine uğradığımıza dair resmi bir rapor verilmedi.”

İşçiler on günlük sürenin ardından işe geri döndü

Cıva ve diğer ağır metallere maruz kalan taşeron işçiler 10 günlük sürenin ardından, kendilerini ileride nasıl bir yaşam beklediğini bilememenin tedirginliği içinde işlerine geri döndüler.

Daha önce de işçilerin kanında kurşun çıkmış

Kayseri Develi Öksüt Madencilik, 2020’de de işçilerin kanlarında yüksek oranda kurşun tespit edilmesiyle gündeme gelmişti. 21 Mart 2020 tarihli “Develi’deki altın madeninde neler oluyor?” başlıklı Özer Akdemir imzalı haberde de yine bu durum belgeler ve kan analiz sonuçlarıyla ortaya koyulmuştu.

Habere göre; işçilerin kan analizlerinde, Ağustos 2019, Mart 2020, Kasım 2020 ve Aralık 2020 tarihleri arasındaki kurşun değerlerinde düzenli bir artış ortaya çıkarken Kanadalı şirket bu duruma çözüm aramak yerine kan analiz sonuçlarını yapan uluslararası analiz şirketinin sözleşmesini iptal etmişti. Şimdi altın döküm odası güvenliğinde çalışan sekiz işçinin ağır metal zehirlenmesine uğraması, altın işletmesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği şartlarının hâlâ sağlanmadığını gösteriyor.

Elenen Survivor yarışmacısı dört ay sonra marketteki fiyatları gördü: Gerçek Survivor’a hoşgeldin

Dört ay boyunca Dominik Cumhuriyeti‘nde çekilen Survivor” programında yarışan oyuncu ve şarkıcı Gökhan Keser, oyunda elendikten sonra Türkiye’ye döndü.

Keser, aylar sonra  marketlerdeki fiyatları görünce yaşadığı şaşkınlığı sosyal medya hesabından paylaştı: “Şok geçirdim diyebilirim.”

 

Keser, aylar sonra yaptığı ilk market alışverişini, “Zaten iyi olmayan durumun, sadece dört ay içinde geldiği nokta inanılmaz” sözleriyle ifade etti.

“Üretici fiyatları ne kadar acaba?” diye soran Keser, “Yakıt fiyatlarını söylemiyorum bile! Allah sonumuzu hayır etsin…” ifadelerini kullandı.

Keser’in paylaşımına diğer kullanıcılar “Gerçek Survivor’a hoşgeldin” yorumları yaptı.

Demirtaş’tan mektup: Bir araya gelme girişimleri heyecan yaratmadı

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bir grup aydın, sanatçı, akademisyen ve gazeteciye bir çağrı mektubu yazdı.

Demirtaş 2023 seçimleri yaklaşırken muhalefetin izlediği tutumla ilgili görüşlerini paylaştı. Demirtaş’ın mektubu şöyle:

‘İktidarın engellemeye çalıştığı şey demokrasinin gücü ve güzelliği’

“Elbette hiçbirimizin elinde sihirli değnek yok. Ülkemizin içinde bulunduğu kaos ve sürüklendiği çöküşten çıkışın biricik yolu farklılıklarımızla birlikte, ortak akılla hareket etmektir. Aynı denizde buluşan ayrı nehirler olarak akmak bir zaaf değil, demokrasinin gücü ve güzelliğidir. İktidarın en çok çekindiği ve engellemeye çalıştığı şey de budur. Bu nedenle kesintisiz bir kirli propaganda çalışması yürüterek başta HDP olmak üzere tüm muhalif kesimleri düşmanlaştırmaya, kriminalize etmeye çalışıyorlar.

Oysa muhalif kesimlerin hiçbiri ne halk ne de Türkiye düşmanıdır. Herkes, hepimiz tüm iyi niyetimizle ülkede yaşanan çöküşü durdurmaya, toplumu felaketten kurtarmaya çalışıyoruz. Kimliklerimiz, inançlarımız, siyasi görüşlerimiz birbirinden farklı olmasına rağmen Türkiye’nin aydınlık ve ortak geleceğine olan inancımız nedeniyle akla en uygun olanda yani demokrasinin temel ilkelerinde buluşmaya çalışıyoruz.

‘Muhalefetin bir araya gelme girişimleri yeterince toplumsal heyecana yol açmadı’

Tüm bozma girişimlerine karşın bu doğrultuda önemli ve anlamlı mesafeler de alınmıştır. Bunu görmezden gelmediğimi belirtmeliyim. Ne var ki gelinen aşamada, giderek büyüyen bir riskin de altını çizmek zorundayım. Muhalefetin farklı şekillerde bir araya gelme girişimleri henüz yeterince toplumsal heyecana, kolektif bir umuda yol açmamış, toplumun çoğunluğunu tatmin edememiştir.

‘Bunun nedeni yapısal değişiklikler yerine iktidar değişimi hedefleyen yetersiz yaklaşımlar’

Kanımca bunun temel nedeni, köklü bir zihniyet devrimi ve yapısal değişiklikler yerine, genelde iktidar değişimini hedefleyen yetersiz yaklaşımlardır. Muhalefet, bu haliyle bir kısır döngü içindeymiş görüntüsü veriyor. Eski düşünce kalıpları ve yüz yıllık gereksiz korkular ile milliyetçi reaksiyonların rengini verdiği tutumlar hiçbirimize yeni bir yaşam vaat etmiyor. Temel hedef, taktiksel iş birlikleriyle seçim kazanmaya çalışmak olmamalıdır. Tam tersine asıl hedef, seçimler aracılığıyla Cumhuriyet’i demokrasi temelinde yeniden inşa etmek olmalıdır.

‘Milliyetçi anlayışın ötesinde yeni bir perspektif ortaya koyulamıyor’

2023’te, Cumhuriyet’in ikinci yüz yılına girilirken ne yazık ki bir kez daha Kürtler, Aleviler ve farklı inanç grupları başta olmak üzere önemli toplum kesimlerinin ve sol, sosyalist güçlerin sürecin dışında tutulmaya çalışıldığını gözlemliyorum. Bunun bir nedeni, iktidarın hedefi haline gelmenin yarattığı çekingenlik olsa da asıl nedenin, sorunlara geçmiş kodlarla yaklaşmak olduğu düşüncesindeyim. Bunca deneyim, sorgulama ve tartışmaya rağmen resmî ideoloji sınırlarının dışında, devletçi ve milliyetçi anlayışın ötesinde yeni bir perspektif ortaya konulamıyor.

Aydın ve yazarlara çağrı

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullarda sizin gibi değerli aydınların, yazarların ve sanatçıların çok önemli bir rol oynayabileceği düşüncesindeyim. Sizler toplumun vicdanı, ortak aklı ve hakkaniyetin sesi olarak ülkemizin içinde bulunduğu tıkanıklığın aşılmasına katkı sunabilirsiniz. Tarihi bir fırsatın heba edilmesine engel olabilir, demokrasinin inşasını kolaylaştıracak birlik zeminini yaratabilirsiniz.

Olası bir yanlış anlaşılmayı önlemek için belirtmem gerekir ki kast ettiğim şey, muhalefetin tek bir ittifakta buluşması değildir. Toplumsal ve siyasal muhalefetin demokrasi paydasında gönül birliği, söz birliği etmesidir.

Bu doğrultuda, bulunduğunuz yerden sesinizi yükseltmeniz, hiç kimsenin ve hiçbir kesimin dışlanmadan Cumhuriyet’in ikinci yüz yılında yeniden inşa sürecine dahil edilmesini talep etmeniz çok önemli olacaktır.

‘Demokrasi Sözleşmesi’

Elbette neler yapacağınızı, neler yapabileceğinizi en iyi siz bilirsiniz. Ancak yine de öneri sunmam gerekirse yazılarınızla, sosyal medya mesajlarınızla, panel ve söyleşi gibi etkinliklerinizle, yayımlayacağınız deklarasyonlarla, röportaj veya kısa videolarla, belki tüm sivil toplum örgütleri ve siyasi parti genel başkanlarının imzasına açacağınız ‘Demokrasi Sözleşmesi’ gibi aktivitelerle sistemli, örgütlü bir aydın hareketini hayata geçirerek Cumhuriyet’in ikinci yüz yılını demokrasi ile taçlandırmaya çok kıymetli katkılar sunmuş olursunuz. Hepimizin hayalindeki aydınlık yarınlara bir adım daha yaklaşılmasını sağlarsınız. Seçim öncesi ve sonrası tüm bu tarihi süreçlerin hem gözlemcisi hem destekçisi hem denetçisi olursunuz. Oluşturacağınız ‘Aydınlar Heyeti’ ile tüm gelişmeleri, siyasi aktörler dışında üçüncü göz olarak yakından takip edersiniz. Ya da ‘Bir Hayalimiz Var’ adıyla bir konferans düzenler ve hepimizi, siyasal ve toplumsal muhalefeti o konferansta, o hayal etrafında buluşturur, birlikte mücadele ve beraber inşa ortamı yaratırsınız.”