Ana Sayfa Blog Sayfa 82

[Yeşil Gazete Karadeniz’de] Zonguldak’ta 15 yıldır kullanılmayan çöp döküm alanı sahilleri tehdit ediyor

Haber: Cevat Baran ÇAYDAŞ

*

Zonguldak‘ta 2009 yılında yeni katı atık depolama tesisi yapılmasının ardından çöp dökümüne kapatılan vahşi çöp depolama alanında bulunan atıklar, deniz sezonunun da başlaması nedeniyle kent sahillerini kullanan insanların sağlığını tehdit ediyor.

Hazine arazisi olan söz konusu alanda bulunan evsel atıkların yanı sıra tonlarca tıbbi ve kimyasal atık, Karadeniz’in dev dalgalarıyla önce denize sonra sahillere yayılıyor.

15 yıldır çözülmeyen eski çöp döküm alanı sorununa ilişkin Yeşil Gazete‘ye konuşan Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem ve Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk konuyu, “Zonguldak’ın en büyük çevre sorunlarından birisi” olarak değerlendiriyor.

‘Bakanlık 15 yıldır sorunu öteledi’

Vahşi çöp depolama alanının yarattığı doğa tahribatına ilişkin konuşan Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem şunları söylüyor:

“Burada biriken özellikle kimyasal ve tıbbi atıklar deniz suyuna karışıyor. Artık öyle vahim bir duruma geldi ki, dalgalarla birlikte Öğretmenevi’nin yakınlarındaki kameriyelerin olduğu bölgeye kadar geldi bu çöpler. Bu duruma gelinmesinde hükümet yetkililerinin ve dolayısıyla da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bir numaralı siyasi sorumlu olduğunu söyleyebilirim. 15 yıldır o bölgeye yönelik projeler ötelendi. Gelişmiş ülkelerde halk sağlığını doğrudan tehdit eden bu gibi doğa tahribatlarında olağanüstü hal ilan edilir. Ben burayı Zonguldak’ın ve ülkemizin en büyük çevre sorunlarından birisi olarak görüyorum.”

Belediye’nin sorunu çözecek bütçesi yok

Erdem, sorununun çözümüne ilişkin projelerinin olduğunu, ancak bununla ilgili henüz yeterli düzeyde bir bütçelerinin olmadığını ifade ediyor:

“Bu soruna dair benden önceki dönemde görev yapan arkadaşlarımızın da projeleri vardı, lakin yapılamadı. Biz burası için bir an önce harekete geçmek istiyoruz, ama maalesef bugünkü ekonomik koşullarda belediye olarak bütçemizin bunu yapabilmesi mümkün değil. Avrupa Birliği ile ilgili fonlardan yararlanarak bu kapsamda destek projesi alabilirsek burası için girişimlerimiz olacak elimizden geldiğince. Kozlu sahil yolu bizim belediye sınırlarımızın içinde olmaması, bizim burayı görmezden geleceğimiz anlamına gelmez.”

‘Su kaynaklarını kirletiyor, metan gazı yayıyor’

Ahmet Öztürk

Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk de, eski çöp döküm alanının atıl vaziyette bırakılmasının kentin çözülmesi gereken en büyük sorunlarından birisi olarak gördüğünü ifade ediyor:

“Kentimizde uzun yıllar önce vahşi depolama alanı olarak kullanılan arazi, her açıdan risk taşıyor ve uzun yıllara dayanan bir sorun. Alanda depolanan çöplerin, on yıllar boyunca dalgalarla denize yayıldığı, oradan sahillere vurduğu biliniyor. Denizin yanı sıra yeraltı ve yüzeysel su kaynaklarını kirleterek insan ve çevre sağlığını olumsuz etkileyen çöp döküm alanı, gaz içeriği nedeniyle de oldukça tehlikeli. Yıllarca yarattığı görüntü kirliliğinin yanı sıra yaydığı gazlarla kent halkına zarar verdiği kuvvetle muhtemel. Muhtemel diyorum, bunu kanıtlayacak bir veri, yapılmış kapsamlı bir çalışma maalesef bulunmuyor.”

‘Patlama ihtimali yüksek’

Bu tip alanlarda organik maddelerin bozunumuyla oluşan metan gazının atmosfer ve insan sağlığı açısından zararlı olduğu gibi, patlayıcılığının da son derece yüksek olduğuna dikkat çeken Öztürk, bilim insanlarının metanın, moleküler ölçekte küresel ısınmaya karbondioksitten takriben 21 kat daha fazla etki yaptığını ve diğer gazlara nazaran atmosferde daha uzun kaldığını söylediğine dikkat çekiyor.

Öztürk’ün dile getirdiği çözüm önerileri de şöyle:

  • “Öncelikle sahada metan drenajı yapılmalı, sonrasında da sair çalışmalara devam edilmelidir. Bu çalışma, mutlaka, hazırlanacak bir proje dahilinde, deneyimli kişi ya da firmalar eliyle yapılmalıdır.
  • Alan ıslahı sırasından, denize geçen sızıntı sularının zararlı etkilerinin en aza indirilmesi için mutlaka önlemler alınmalıdır.
  • Tehlikesizleştirilen alan yeşil alan olarak toplumsal kullanıma açılmalıdır.
  • Ayrıca alanı dalgaların yıpratıcı etkisinden kurtarmak için yapılacak koruma yapıları da kent estetiği düşünülerek ele alınmalı, upuzun, sipsivri beton yapılardan kesinlikle uzak durulmalıdır.
  • Bunu başarmak için tüm çalışmalar daha önce de belirttiğim gibi pek çok alandan uzman görüşü alınarak yürütülmeli, kent estetiği ve doğanın korunması başat kaygı olmalıdır.”

CVF’den iklim adaleti önerileri: Borç takasları, refah politikaları ve ekokırım yasası

Küresel sıcaklık ortalamaları tahmin edilenden beş yıl daha erken olarak bu yılın başında ilk kez 1,5 dereceyi aştı.

Gelişmekte olan ülkeler artan sıcaklıklarla mücadele ederken iklim adaletsizlikleri devam ediyor.

Emisyonlardan en çok sorumlu olan ülkelerin hiçbiri Paris Anlaşması‘nda belirtilen 1,5 derece hedefine uymadı.2030 yılına kadar emisyonlarını büyük ölçüde azaltma veya 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşma gibi hedeflerine uymayan hükümetler, iklim krizini giderek daha da derinleştiriyor.

İklim krizinin yıkıcı etkileri en çok gelişmekte olan ülkelerdeki insanları etkiliyor. Ancak tarihsel olarak iklim değişikliğine en çok katkıyı Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Rusya gibi ülkeler sağladı.

İklim değişikliğine karşı savunmasız olan 58 ülke bir araya gelerek 2009 yılında İklim Mağdurları Forumu‘nu (CVF) kurdu. CVF, iklim adaletsizliklerine dikkat çekerek iklim değişikliği ile mücadele etmek ve gelişmekte olan ülkelerdeki insan haklarını savunmak için iş birliğini amaçlıyor.

Mağdurları Forumu: 1,5 derece hedefini tutturmak hayat memat meselesi!

Borç takasları iklim dayanıklılığı sağlayabilir

CVF, yenilenebilir enerji gibi emisyonları azaltmaya veya ülkelerin iklim değişikliğine uyum göstermesine katkı sağlayabilecek iklim projeleri karşılığında ülkelerin borçlarının hafifletilmesini savunuyor.

Kosta Rika ve ABD’nin bu kapsamda değerlendirilebilecek iki anlaşması bulunuyor. Kosta Rika’nın 53 milyon dolar tutarındaki borcu, daha önce orman bulunmayan alanların ağaçlandırılması gibi projelerle takas edildi.

Barbados ise 150 milyon dolar değerindeki borç-iklim takasıyla denizlerin korunmasına yönelik projelerine 50 milyon dolar aktardı.

Bu tür borç-ikim takasları yalnızca CVF üyelerine özel değil. Diğer gelişmekte olan ülkeler de benzer anlaşmalar yapabiliyor. Örneğin Peru, ABD ile 20 milyon doları aşan borcunu Peru Amazon’undaki üç öncelikli bölgenin korunmasına aktardı.

En savunmasız ülkelerin yüzyılın ilk yirmi yılında gayri safi yurt içi hasılalarının yüzde 20’sini kaybederken ve bu ülkelerin borçlarının sürdürülemez seviyelere ulaşırken iklim borç takasları, zayıf ülkelerin iklim eylemine katkıda bulunmasına ve iklim değişikliğine karşı dayanıklılık oluşturmalarına yardımcı olabilir.

[COP27] ‘Borç takasları’ yoksul ülkelerin finans ve çevre sorunlarını çözebilir mi?

İklim politikalarıyla refahı iyileştirmek

Gelişmiş ülkeler temiz enerjiye geçişi yeni bir büyüme stratejisi olarak görürken CVF üyeleri ise bu geçişi, büyümeyi yeniden düşünmek ve sosyal-ekonomik sistemleri dönüştürmek için bir fırsat olarak görüyor.

Ekonomik gelişmeyle birlikte refaha da önem veren CVF, iklim eylemini evrensel temel gelir, cinsiyet eşitliği ve eşitlik gibi konularla bir arada ele alıyor.

Gelişmekte olan ülkelerin iklim refahı planları, iş dünyasına verilen destekler ve insan hakları arasında yeni bir denge kuruyor.

Örneğin Sri Lanka‘nın iklim refahı planı, işçilerin sıcaktan korunması ve ekonomide doğa temelli çözümlerin desteklenmesi gibi konuları da içeriyor.  Başkent Colombo‘daki tatlı su gölleri ve bataklıklar, sele karşı doğal bir savunma oluşturmak ve muson dönemlerinde toprak kayması riskini azaltmak için restore ediliyor.

Ekokırım insanlığa karşı suç kabul edilmeli

CVF üyesi olan Vanuatu ve Maldivler, 2019 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi‘nin Roma tüzüğüne insanlığa karşı beşinci suç olarak çevre katliamının eklenmesini önerdi.

Bu yasanın, iklim değişikliğine ciddi oranda katkı sağlayan zengin ülkelerin, CVF ülkelerini olumsuz etkileyen eylemleri ve ihmalleri için sorumlu tutulmasını sağlıyor.

AB’nin de ekokırım yasasını kabul etmesiyle çevre katliamlarının iklim gündeminde yer alacağı belli oldu. CVF de bu yasanın uluslararası hukuk alanında da kabul edilmesini ve en savunmasız ülkeleri koruması gerektiğini savunuyor.

AB, çevre suçlarına 10 yıl hapis cezası getiriyor
İklim Adaleti Koalisyonu, ekokırım için acil eylem çağrısında bulundu
Doğanın hakları Avrupa’da tanınacak: AB ekokırım yasasını kabul etmeye hazırlanıyor
Yurttaş, Ekokırım Yasası’nın TBMM’de görüşülmesi için idari dava açtı

Ortak eylem olmadan iklim felaketleri ile başa çıkılamayacağını savunan CVF, borç-iklim takaslarının, doğa temelli refah politikalarının ve ekokırım yasasının iklim eylemi için atılması gereken adımlar olduğunu söylüyor. CVF, bu politikaların kasım ayında Azerbaycan’da gerçekleştirilecek olan COP29 iklim zirvesinin gündeminde de yer almasını umuyor.

Temmuz ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

Hormon takviyesi, pestisitler ve doğal olmayan üretim teknikleri ile sebze ve meyvelere neredeyse istediğimiz her zaman market raflarından ulaşabiliyoruz. Ancak besinleri mevsiminde tüketmek hem doğa hem de sağlığımız için oldukça önemli.

Peki Temmuz ayında hangi sebze ve meyveleri tüketmeliyiz?

Yeşil Düşünce Derneği tarafından hazırlanan takvim hangi mevsimde neleri yememiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor:

“Sulu sulu karpuz ve kavun, şeftali ve erik ile bol bol enerji depolayabileceğiniz, buzlu içecekler yaparak serinleyebileceğiniz yaz aylarında, temiz ve açık alanlarda yetişmiş zehirsiz ürünleri tercih edebilirsiniz.”

  • Domates
  • Patlıcan
  • Kum havucu
  • Kabak
  • Dolmalık biber
  • Bezelye
  • Bamya
  • Ispanak
  • Taze fasulye
  • Semizotu
  • Salatalık
  • Çalı fasulyesi
  • Marul
  • Dereotu
  • Mısır
  • Sivri biber
  • Barbunya
  • Kavun
  • Karpuz
  • Vişne
  • Ahududu
  • Kiraz
  • Kayısı
  • Şeftali
  • Dut
  • Mürdüm eriği

İngiltere İşçi Partisi’nin iklim finansmanı taahhütleri umut verici ama yetersiz

Yarın (4 Temmuz) gerçekleştirilecek olan İngiltere genel seçimlerinde anketler, iktidarda bulunan Muhafazakar Partisi’nin zayıfladığını ve İşçi Partisi’nin açık ara önde olduğunu gösteriyor.

İngiltere’nin gölge dışişleri bakanı David Lammy, seçimlerden önce yaptığı açıklamada, İşçi Partisi hükümetinin iklim konusunda harekete geçmek isteyen gelişmekte olan ülkelerle ‘tam dayanışma ve ortaklık’ göstereceğini söyledi

Lammy, Londra İklim Eylem Haftası kapsamında düzenlenen bir etkinlikte Kenya, Barbados ve Dünya Bankası liderleri tarafından önerilen küresel finans sistemine yönelik yeşil reformları desteklediğini açıkladı.

Climate Home kaynaklarının aktardığına göre Nature Conservancy‘nin iklim lideri Clare Shakya, Lammy’nin iddialı sözlerinin “tam olarak dünyanın duymaya ihtiyacı olan şey” olduğunu söyledi.

Parti manifestoları iklim finansmanı hakkında ne diyor?

Ancak İşçi Partisi’nin manifestosuna bakıldığında gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı konusunda verilen sözler iktidardaki Muhafazakar Parti‘nden farklı değil.

Her iki parti de ‘mali koşullar izin verdiğinde’ diğer ülkelere yapılacak yardımları gayri safi milli gelirin yüzde 0,5’inden yüzde 0,7’sine çıkarma sözü verdi. 2021-2026 yıllarında ise uluslararası iklim finansmanına 11,6 milyar £ (14,7 milyar $) sağlama taahhüdü verildi.

COP29 için daha büyük adımlar gerekiyor

Brezilya İklim Gözlemevi‘nin uluslararası politika koordinatörü Claudio Angelo, ülkenin iklim eyleminin çok taraflılığı konusunda adım atması için konuşan Lammy’nin çabalarını takdir ettiğini ancak İşçi Partili politikacıların iklim finansmanı konusunda yeni bir şey sunmadığını ve COP29‘a dört ay kala önemli bir atılıma ihtiyaç olduğunu söyledi. 

Kasım ayında yapılacak COP29 iklim zirvesinde hükümetler, 2025 sonrası için uluslararası iklim finansmanına yönelik yeni hedef üzerinde anlaşmaya varacak.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler belirlenecek iklim finansmanı miktarı için bölünmüş durumda. Gelişmekte olan ülkeler yılda 1,1 ila 1,3 trilyon dolarlık hedefler önerirken zengin hükümetler paranın nereden geleceği konusu çözülene kadar rakamları açıkça tartışmayı reddediyor.

Finans sistemi iklim konusunda sınıfta kalıyor

Barbados başbakanı Mia Mottley liderliğindeki (kısmen ABD ve Almanya‘nın aralarında bulunduğu bazı ülkelerin desteklediği) bir koalisyon, çok taraflı kalkınma bankalarının yeşil projelere daha fazla borç vermesi için baskı yapıyor.

Kenya Başbakanı William Ruto, iklim finansmanı için para toplamak amacıyla kirleticilere vergi uygulanmasını söyledi.

Küresel finansal sistemin kurallarının farklı bir çağda oluşturulduğunu ve bugün işe yaramadığını söyleyen Lammy,”Gerekli değişiklikleri yapmak için [Dünya Bankası başkanı] Ajay Banga ve diğerleriyle birlikte çalışmak istiyoruz” dedi.

Angelo, sistemin değişimesine yönelik ihtiyacını desteklediğini ancak Lammy’nin, kamu finansmanından bahsederken çok taraflı kalkınma bankalarında reform yapılmasına ilişkin referanslarını ‘standart gelişmiş ülke konuşma konuları’ olarak nitelendirdi.

‘Çin ile iş birliği yapılacak’

İşçi Partisi manifestosunun Çin ile ilişkisini “denetleme” vaadi hakkında da konuşan Lammy, dünyanın en büyük emisyon salımı yapan ülkesi ile ‘uygun bir şekilde etkileşime geçeceğini’ söyledi. 

Avrupa Birliği, ABD ve Avustralya‘yı Çin ile konuşma çabalarından ötürü övdü ve İşçi Partisi hükümetinin mümkün olduğunca ‘Çin ile iş birliği yapacağını’ söyledi.

Lammy, daha önce Hindistan Küresel Forumu‘nda iklim değişikliği konusunda Hindistan’la da çalışacağını söylemişti.

Washington DC‘deki Asya Toplum Politikası Enstitüsü‘nün Çin iklim merkezi müdürü Li Shuo, “Birleşik Krallık oldukça bencilleşti ve Glasgow’daki COP26‘dan bu yana Pekin ile muhataplar listesinden hızla silindi” diyerek ilişkileri yeniden başlatma hedefinin memnuniyetle karşıladığı bir gelişme olduğunu söyledi. 

Enerji hedefleri beş yıl erkene alınacak

Enerji konusunda ise İşçi Partisi, Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz üretimi için yeni lisans verilmeyeceğini taahhüt ediyor.  

Partinin manifestosuna göre karadaki rüzgar enerjisi kapasitesi iki katına ve güneş enerjisi üç katına çıkarılacak. Denizdeki rüzgar enerjisi ise dört katına çıkarılacak. İşçi partisi, mevcut hükümetin 2035 için belirlediği iklim hedeflerini beş yıl erkene alarak 2030 yılına kadar elektriği karbondan arındırmayı planlıyor. 

Mültecilere yönelik saldırılar hakkında 31 kurumdan açıklama: Irkçı saldırıları durdurun

Kayseri’deki istismar ve nefret suçlarına sebep olan saldırıları kınayan 31 kurum, “Mültecilere yönelik ırkçı saldırıları durdurun” dedi. Aralarında insan hakları örgütlerinin, ekoloji STK’larının, hukukçu derneklerinin ve birçok dayanışmanın bulunduğu kurumların ortak açıklamasında, şunlar aktarıldı:

“Saldırılar sırasında ev, işyeri ve araçlarda meydana gelen maddi zararlar tazmin edilmeli. Nefret suçları cezasız kalmamalı, yeni saldırılara yol verecek cezasızlık politikası son bulmalı ve göç politikalarında insani ve kalıcı çözüm formülleri geliştirmeli.”

Sorumlulara işaret edildi

Pragmatist göç siyasetinin mültecileri mağdur ettiğine vurgu yapılan açıklamada “13 yıldır daha da belirginleşen pragmatist göç siyaseti esas olarak sosyal destek ve hukuki korumadan mahrum bırakılan ve ağır sömürü çarkına sürülen mültecileri mağdur etmektedir” denilerek sorumlulara ilişkin ise şunlar dile getirildi:

“Kayseri, Konya gibi sanayi kentlerini ucuz ve güvencesiz göçmen emeği üzerinden vahşi bir emek pazarı yarışına sokan ve ‘Anadolu Kaplanları‘ olarak bilinen muhafazakâr patron örgütleri de bu pragmatist göç siyasetinin önemli bir parçasıdır ve olayların bu hale gelmesinde sorumlulukları vardır.”

Saldırıların gerçekleştiği Danişment Gazi ve Eskişehir Bağları mahallelerinin aynı zamanda, mülteci ve yerli organize sanayi işçilerinin yaşadığı emekçi yerleşim birimleri olduğuna ve bir arada insanca yaşamın yolunun ortak talepler etrafında örgütlenerek mücadele etmelerini zorunlu kıldığına dikkat çekilen açıklamada, “Ancak linç saldırıları ve körüklenen nefret yerli ve mülteci nüfus arasında gelişen bu bağları parçalamaktadır. Sendikaların ve emek örgütlerinin de bu süreçte işçilerin birliği, halkların kardeşliği için ses çıkarması, bu nedenle ayrıca önem kazanmaktadır” denildi.

‘Nefret suçları cezasız kalmamalı’

“Şovenizm ve ırkçılığın yönlendirdiği teyitsiz yanlış bilgiler ve provokatif çağrılarla gelişen, Kayseri’dekine benzer galeyan, kışkırtma ve saldırıların da iktidar sahipleri ve kimi siyasi muhaliflerce daha kitlesel geri göndermeler için dayanak yapılması ve zaten yetersiz olan hukuki korumanın tamamen ortadan kaldırılması ihtimali bu süreçte güç kazanmaktadır” denilen açıklamada son olarak şunlara yer verildi:

“İzmir Güzelbahçe’de inşaat işçisi üç Suriyeli mültecinin yakılarak katledilmesi, geçtiğimiz günlerde Muğla’da Kürt tarım işçilerine yapılan ırkçı saldırı ve tam da Sivas Katliamının yıldönümünde bir kez daha ırkçı saiklerle ev yakmalara, linç saldırılarına tanık olmak endişe verici.

Biz aşağıda imzası olan kurumlar olarak; ırkçılığa ve şovenizme karşı olduğumuzu, herkes için insan haklarını savunmaya devam edeceğimizi bir kere daha duyuruyoruz. Kayseri’de yaşanan istismar ve nefret suçlarına sebep olan saldırıları kınıyor, suça karışan kişi ya da kişilerin hukuk önünde cezalandırılmasını istiyoruz. Saldırılar sırasında ev, işyeri ve araçlarda meydana gelen maddi zararlar tazmin edilmeli, tutuklanan istismar faili gibi ırkçı saldırganlar da yakalanarak cezalandırılmalıdır. Nefret suçları cezasız kalmamalı, yeni saldırılara yol verecek cezasızlık politikası son bulmalı ve göç politikalarında insani ve kalıcı çözüm formülleri geliştirmelidir.”

İmzacı kurumlar:

  • Antikapitalistler,
  • Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi,
  • DEM Parti Göç ve Mülteciler Komisyonu,
  • DSİP,
  • EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu),
  • Eko Anarşistler,
  • Ekoloji Birliği,
  • Emek ve Adalet Platformu,
  • Enternasyonal Dayanışma,
  • Göç İzleme Derneği,
  • Göçmen Sendikası Girişimi,
  • Halkların Köprüsü Derneği,
  • Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu,
  • Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De,
  • İklim Adaleti Koalisyonu,
  • İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi,
  • İstanbul Geri Dönüşüme Katkı Derneği,
  • İzmir Mülteci Dayanışma Platformu,
  • İzmir Müzisyenler Derneği,
  • İzmir Yeşil Gelecek Derneği,
  • Jineps Gazetesi,
  • Marksist.org,
  • Muğla Çevre Platformu,
  • Mülteci Medyası,
  • Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi,
  • Sınırsız Dayanışma,
  • Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İstanbul Şubesi,
  • Validebağ Direnişi,
  • Validebağ Savunması,
  • Yaşamak Sosyal Alan ve Dayanışma Derneği,
  • Yeşil Sol Parti Mültecilerle Dayanışma Çalışma Grubu

Yapay zeka yatırımları Google’ın net sıfır planlarını suya düşürebilir

Enerji ihtiyacı giderek artan veri merkezlerine bağımlı olan Google‘ın çevresel ayak izini azaltma planları suya düşüyor.

Yeni yapay zeka ürünlerinin enerji ihtiyacı nedeniyle en iddialı iklim hedeflerine sahip şirketlerden biri olan Google’ın sera gazı emisyonları son beş yıl içinde yüzde 48 arttı.

Artışın sebebini veri merkezlerinin elektrik kullanımı ve tedarik zinciri emisyonlarından kaynaklandığını söyleyen Google, 2023 yılında emisyonlarının yüzde 13 artarak 14,3 milyon metrik tona ulaştığını açıkladı.

Net sıfır hedefi tehlikede

Yapay zeka yatırımlarına odaklanan teknoloji devi 2030 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşmanın kolay olmayacağının farkında. Şirket, oldukça karmaşık ve tahmin edilemez olan yapay zekanın çevresel etkileri konusunda birçok belirsizliğin olduğunu söyledi.

2019 yılında net sıfır hedefi belirleyen şirket, 5 yılda emisyonlarını neredeyse yüzde 50 arttırdı.

Uluslararası Enerji Ajansı (IAE) ise veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 2022 yılından 2026’ya kadar ikiye katlanacağını hesapladı. 1000 Terawatt/saat’e ulaşması beklenen talep, Japonya’nın elektrik talebi ile neredeyse aynı.

SemiAnalytics‘in hesaplarına göre ise 2030 yılına kadar küresel enerji üretiminin yüzde 4,5’ini yapay zeka kullanacak.

Veri merkezleri Google’ın yapay zeka servisi Gemini ve OpenAI’ın ChatGPT’si gibi yapay zeka modellerini destekleyen servislerin eğitilmesi ve işletilmesi için önemli bir rol oynuyor.

Üstelik bu servislerin çevresel etkisi karbon emisyonlarıyla sınırlı değil. Yapay zekanın 2027 yılına kadar 6,6 milyar metreküp su kullanacağı hesaplanıyor. Bu miktar İngiltere’nin yıllık su tüketiminin üçte ikisine denk geliyor.

‘Şirketler yeşil enerji için daha fazla ödemeye istekli’

Microsoft başkanı Brad Smith de bu yıl veri merkezlerinin enerji kullanımının 2030 yılına kadar karbon negatif olma gibi iddialı hedefleri tehlikeye attığını itiraf etti.

Şirketin kurucu ortağı Bill Gates, büyük teknoloji şirketlerinin temiz enerji alternatifleri için daha fazla ödemeye istekli olduklarını ve yapay zekanın iklim kriziyle mücadeleye yardımcı olabileceğini söyledi.

Yapay zeka lityum içeren pillere alternatif buldu
Süper hızlı yapay zeka hava durumunu ve hava kirliliğini tahmin ediyor
Erasmus AI’den iklim değişikliği odaklı yapay zeka dil modeli: ClimateGPT

Teknoloji devleri iklim hedeflerine ulaşmak için hayati önem taşıyan yenilenebilir enerjinin en büyük alıcıları konumunda.

Ancak bu söylemler ve karbon emisyonlarını azaltma taahhütleri, veri merkezlerinin çalışması veya bilgisayar çiplerinin üretimi gibi yoğun emisyonlu işlere yapılan yatırımlarla çelişiyor.

Microsoft’un yapay zeka hamlesi, emisyon sözünü unutturdu

Yeşil enerji yatırımları ve enerji verimliliği emisyonları azaltabilir

Diğer yandan uzmanlar, yenilenebilir kaynakların yapay zekanın enerji taleplerini karşılamasının zor olduğunu düşünüyor. Wells Fargo analisti Roger Reads, bunun bir sebebinin veri merkezlerine kaynak taşıyan enerji ağlarını kurmanın zaman alması olduğunu söyledi.

Columbia Sürdürülebilir Yatırım Merkezi direktörü Lisa Sachs, Google’ın enerji yatırımları için daha temiz şirketleri tercih etmesi gerektiğini söylüyor. Sachs, “[Yeşil] geçişi ilerletme açısından sahip olduğumuz teknoloji ve kaynaklarla şu ana kadar yapabileceklerimizin oldukça gerisindeyiz” diyerek durum daha da kötüye gitmeden Google’ın iklim kriziyle mücadele edilirken temiz enerji çabalarınız hızlandırması gerektiğini söyledi.

Çip donanımlarının verimliliğinin iyileştirilmesi de veri merkezlerinin enerji ihtiyacının yol açtığı emisyonları azlatmaya yardımcı olabilir. Ancak verimlilik artışı, bu servislerin daha çok kullanılmasıyla da sonuçlanabilir.

Çevre ve İklim Gazeteciliği Okulu, Kastamonu ve Sinop’taydı!

Yeşil Gazete’nin düzenlediği Çevre ve İklim Gazeteciliği Okulu‘nun (ÇİGO) atölyelerinin son durağı Kastamonu ve Sinop oldu.

Batı Karadeniz bölgesinde başlayan proje kapsamında Zonguldak ve Bartın’da gerçekleşen ÇİGO atölyelerinin ardından Yeşil Gazete ekibi, bu kez Kastamonu ve Sinop’taki gazetecilerle, öğrencilerle, akademisyenlerle ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle bir araya geldi.

Katılımcılara kolektif bir öğrenme deneyimi sunan ÇİGO’da, Cansu Acar ve Duygu İslamoğlu tarafından atölyeler gerçekleştirildi. Atölyelerde Çevre ve Ekoloji HaberciliğiYurttaş Haberciliği ve Sosyal Medya Kullanımı başlıklarına yer verildi.

ÇİGO Kastamonu’da

Kastamonu’da gazetecilerle bir araya gelen Yeşil Gazete ekibi, ÇİGO kapsamında yer alan konu başlıkları çerçevesinde atölyelerini gerçekleştirdi. Özellikle yerel ile ulusal medyanın işbirliği içerisinde olmasına yapılan vurguların eşlik ettiği konuşmalarda, iklim krizinin nasıl yerel düzeyde bir bağlama oturtulabileceği üzerinde tartışmalar yürütüldü.

Atölyelerde Kastamonu, 2021’de Bozkurt’ta yaşanan ağır sel üzerinden hem yerel düzeydeki yönetim sorunlarına hem iklim krizinin sonuçlarına hem de ekolojik tahribatlara değinildi. Öte yandan atölyede sosyal medyanın tüm bu haberleri paylaşırken nasıl kullanılacağı üzerinde duruldu.

ÇİGO Sinop’ta

Sinop’ta gerçekleştirilen ÇİGO’da yine aynı konu başlıkları üzerinden bölgenin birincil sorunları tartışmaya açıldı. Sinop’ta yapılmak istenen Sinop Nükleer Güç Santrali’ne karşı duran atölye katılımcıları, Sinop Nükleer Karşıtı Platformu‘nun çalışmalarından söz etti.

Nükleer enerji santralinin kurulması durumda bölgedeki kuşlardan, ağaçlara, insan sağlığından temiz bir çevrede yaşama hakkına kadar pek çok konu ele alındı. Atölyenin ikinci gününde ise katılımcılarla kent gezisi gerçekleştirildi. Sinoplu katılımcılar önderliğinde gerçekleşen kent gezisinde Yeşil Gazete ekibi nükleer santralin hukuki olarak inşasının söz konusu olmamasına rağmen bölgede yapılan ağaç kesimlerine şahit oldu. İnceburun ve Sarıkum gibi noktalarda ise bunun en büyük etkilerinin şimdiden görülmeye başlandığı aktarıldı.

Türkiye’nin en kuzeyinden en güneyine sürüp giden bu nükleer enerji talebinin, sonuçları hakkında yurttaşların yeterince bilgi sahibi olmadığı belirtilirken atölye katılımcıları bu bilinçlendirme sürecinde pek çok yönteme başvurduklarını dile getirdi.

Sinop’ta gerçekleştirilen ÇİGO’da ana gündem maddesi nükleer enerji oldu.

ÇİGO’nun iklim ve ekoloji haberciliği alanında kullanılmak üzere herkese açık dijital eğitim modülleri ve bir kılavuz hazırlanacak. ÇİGO atölyelerinde aktarılan konu başlıkları Temmuz’da online olarak kapsamlı bir şekilde tüm katılımcılara açık olarak yeniden aktarılacak.

Çevre ve İklim Gazeteciliği Okulu (ÇİGO) nedir?

Yeşil Gazete ekibinin Alternatif Medya ve İletişim Derneği (AMİD) işbirliğiyle ve Hollanda Konsolosluğu’nun desteğiyle gerçekleştirdiği Çevre ve İklim Gazeteciliği Okulu, Batı Karadeniz bölgesinde çevre ve iklim gazeteciliği konusunda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. İlk iki etkinlik Zonguldak ve Bartın’da yapıldıktan sonra, Kastamonu ve Sinop’ta devam edecek bu atölyelerle ÇİGO Batı Karadeniz turunu tamamlayacak.

ÇİGO’nun atölyelerinde Yeşil Gazete ekibinden deneyimli uzmanlar, çevre ve iklim gazeteciliği konularında eğitimler veriyor. Katılımcılar, yerel basın öncelikli olmak üzere sivil toplum örgütleri, öğrenciler, akademisyenler ve çevre ekoloji aktivistlerinden oluşuyor.

ÇİGO, yerel ekoloji haberlerine dikkat çekerek, ulusal ve yerel medyada yeterince yer bulamayan konulara ve büyük şehirlerden uzak alanlarda ortaya çıkan ekolojik yıkımlara odaklanıyor. İklim ve ekoloji haberlerinde neden-sonuç ilişkilerini ortaya koyarak, insan faaliyetlerinin doğaya etkisini tesadüfi gibi gösteren unsurları tartışmaya açıyor.

Çevre ve İklim Gazeteciliği Okulu Bartın’daydı

İklim değişikliği okyanusların rengini değiştiriyor

Mavi okyanusların rengi iklim değişikliğinin etkisiyle yeşile dönüyor. NASA uzmanları, yeşil rengin sebebinin planktonlar veya okyanusların derinliklerinde yaşayan türler olabileceğini söylüyor.

Birleşik Krallık Ulusal Okyanus Bilimi Merkezi’nin baş bilim insanlarından B. B. Cael liderliğindeki araştırmacılar, NASA’nın Aqua uydusundaki Orta Çözünürlüklü Görüntüleme Spektroradiometresi (MODIS) cihazını kullanarak okyanus rengini analiz etti.

Elde edilen veriler küresel deniz yüzeyinin yüzde 56’sında son 20 yıldır önemli bir renk değişimi yaşandığını ortaya çıkardı. Çalışma, tropikal ve subtropikal bölgelere odaklanarak yılın bir bölümünü karanlıkta geçiren yüksek enlemleri dahil etmedi.

Fitoplanktonlar renk veriyor olabilir

Haritada bulunan siyah noktalar, çalışma dönemi boyunca klorofil seviyelerinin değiştiği alanı gösteriyor. Bu alanlar okyanus yüzeyinin yüzde 12’sini oluşturuyor. Klorofil seviyesi, fitoplankton bolluğunu ve üretkenliğini ölçmek için kullanılıyor.

Mikroskobik fotosentez yapan organizmalar olan fitoplanktonlar, yüzeye yakın sularda bulunuyor ve sudaki besin ağı ile karbon döngüsünün temelini oluşturuyor.

Uzaktan algılama sistemlerinde tek sensörden uzun süreli veri serileri nadiren elde edilebiliyor. Aqua uydusu 2022’de yörüngesindeki 20. yılını kutlarken Cael, bu uydudan hangi uzun vadeli eğilimlerin keşfedilebileceğini sorguladı.

Okyanus rengi bilgisinde gözden kaçmış olabilecek faktörler üzerine düşünen Cael, “Verilerde gerçekte kullandığımız yöntemlerden çok daha fazlası bulunuyor” dedi.

İklim modelleri tahmin etmişti

Cael’in ekibi, okyanus rengindeki değişimin iklim değişikliği modellerinde de öngörüldüğünü fark etti. Cael, Gerçek dünyadaki uydu ölçümleri ile modelde görünenler tutarlı. Yani gerçek dünyada gördüğümüz değişiklikler büyük ihtimalle iklimde insan kaynaklı değişikliklerden kaynaklanıyor” dedi.

Daha önceki klorofil hesapları kullanılmış olsaydı bu değişimi tespit etmek için 30-40 yıllık veriye ihtiyaç duyulurdu. Ancak görünür ışığın tamamını kullanan yeni yöntem, 20 yıl içinde eğilimi doğrulayabildi.

Henüz renk tonlarındaki değişimin hangi ekolojik değişimden kaynaklandığını söylemek zor. Ancak yazarlar, bunların farklı plankton topluluklarından veya zooplanktonlar gibi organizmalardan kaynaklanabileceğini düşünüyor. Diğer yandan renk değişikliğinin plastik veya diğer kirletici malzemelerden kaynaklanıyor olma ihtimali düşük.

Okyanusların son 20 yıldır daha tabakalı hale geldiğine dikkat çeken Cael, okyanus yüzeyinin ısınan iklimden gelen aşırı ısıyı emdiğini ve bunun sonucunda besin açısından zengin katmanların karışma eğilimini azalttığını söylüyor.

Besin açısından fakir ortama adapte olan planktonların görülme sıklığı ile denizin tabakalı olduğu alanlar birbiri ile örtüşüyor.

Cael, “Asıl umursadığımız renkteki değişim değil, bu değişimin ekosistemdeki değişimi yansıtmasıdır” dedi. Sıcaklıkların artmasıyla fitoplanktonun her yıl 35 km daha kuzeye kayması bekleniyor. Bu da fitoplanktonlarla beslenen zooplankton dağılımında değişikliklere yol açacak.

Renk değişimleri bir gecede yaşanmıyor ancak sıcaklıklar arttıkça bu değişimler hızlanacak ve değişim gözle görülebilir hale gelecek.

NASA’nın bu yıl uzaya göndermeyi planladığı PACE uydusu, daha iyi renk çözünürlüğünde gözlem yaparak fitoplankton türlerinin çeşitliliği ve büyüme oranları gibi verilerin toplanmasını sağlayacak.

Okyanustaki rekor sıcaklıkların gezegen için felaket sonuçları olacak
Araştırma: Okyanuslar beş yıl üst üste en yüksek sıcaklık rekorunu kırdı
Araştırma: Sıcak dalgaları okyanus derinliklerini yüzeyden çok daha ciddi şekilde etkiliyor

Halk nükleeri de fuarını da istemiyor: Nükleer Fuar zırvasından vazgeçin

İstanbul’da düzenlenen ve yarına kadar sürmesi planlanan “Nükleer Santraller Fuarı” tepkileri çekiyor. Sinop Nükleer Karşıtı Platform da fuarı protesto ederek “Ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin sürekli olarak derinleştiği günümüzde, emekçilerin, emeklilerin, üniversite öğrencilerinin ve ülkemizin yoksul halkın geçim sıkıntısı çektiği bir ortamda, kapitalizmin yalnızca kâr amacı güden, insan, doğa ve ekolojik yaşamı yok sayan yaklaşımlarla düzenlenen bir etkinlikle karşı karşıyayız” dedi. Fuar yalnızca Sinop’ta değil aynı zamanda İstanbul ve Mersin Nükleer Karşıtı Platformları (NKP) tarafından da protesto edildi. Sinop NKP tarafından konuya ilişkin yapılan basın açıklamasında, şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından, nükleer enerjiyle ilgili bir sosyal medya sitesinde yayınlanan duyuruda; ‘uzun soluklu ve katma değerli fırsatlar’ olarak nitelendirilen, nükleer enerji santrallerine makine teçhizat temininde ve inşasında yer alacak firmaların, konuyla ilgilenen Türkiyeli firmalarla bir araya gelmek istediği belirtilmekte olup, katılım ve iletişim talep edilerek nükleer teknolojiye ve ekonomisine destek arayışları sürdürülmektedir.”

‘Halkların çıkarlarını komisyonculuk uğruna satmanıza izin vermeyeceğiz’

Söz konusu nükleer çağrısına kulak veren tüm firmalara şöyle seslenildi:

“Doğa ve emek düşmanı emperyalist şirketlerin yüzyıllar süren sömürü düzeninizle yoksul ve yoksun bıraktığınız halkların, eğitim, sağlık ve kültürüyle ilgilenmediğiniz coğrafyalarda yaşayan halklar, artık bu teknolojik aldatmacalarınıza inanmamaktadır! Halkların çıkarlarını komisyonculuk uğruna satmanıza izin vermeyeceğiz!”

Nükleer santral üreten firmalara da seslenilen açıklamada, “İnsan hatalarına açık ve güvenilir olmayan teknolojilerinizi ve binlerce yıl boyunca radyasyon yayan nükleer atıklarınızı ülkemizde bırakmanıza izin vermeyeceğiz! Elektrik enerjisi üretimi amacıyla önerilen bu tehlikeli ve yüksek riskli sistemler, nesiller boyu sürecek çevre ve sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bu nedenle, Ekolojik yıkımlara neden olan, doğanın ve insanlığın geleceğini tehlikeye atan bu sistemleri ülkemizde istemiyoruz!” denilerek şunlar aktarıldı:

“Karadeniz’in karşı kıyılarında ve ülkemizin güney sınırlarında devam eden kirli savaşların ortasında nükleer savaş tamtamlarının dillendirildiğini biliyoruz! Bu savaşların nükleer felaketleri dayattığı bir coğrafyada Nükleer santrallerin yapılmasını dillendirmek bir akıl tutulmasıdır. Nükleer lobilerin bu tür dayatmalarını asla kabul etmeyeceğiz. Bu dayatmalara da izin vermeyeceğiz!”

Nükleer santralleri, reaktörleri ve nükleer silah denemeleri; kısacası teknolojik olarak ciddi tehlikeler barındıran bu alanda, Türkiye’de gerçekleştirilecek herhangi bir faaliyeti onaylamadıklarını belirten yurttaşlar “Bu sistemlerin ülkemizde kurulmasına izin vermeyeceğiz” dedi. Açıklamanın devamında ise şunlar aktarıldı:

“Akkuyu’da yapımı devam eden nükleer santral projesi derhal durdurulmalıdır. Aynı zamanda Sinop ve İğneada’da kurulması planlanan nükleer santral projelerinden derhal vazgeçiniz!”

Fosil yakıt teşviklerinden vazgeçmek yeni vergi paketinden daha faydalı olabilir mi?

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), kamu maliyesine yük olan fosil yakıt teşviklerini ve yeni vergi paketi tartışmalarında söz edilen düzenlemeleri karşılaştırdı.

Analiz, fosil yakıt teşviklerinden vazgeçmenin hem vergi paketinde öne çıkan kalemleri karşılayabileceğini hem de sosyal ve ekonomik fayda sunabileceğini gösteriyor.

Yalnızca 2023 yılında fosil yakıtlar için yapılan vergi istisnalarının miktarı 43,8 milyar TL olarak hesaplandı. 2024 yılının ilk dört ayı içinde vergi paketinden kazanılması beklenen gelir ise 38,5 milyar TL. Yani fosil yakıtların bir yıllık teşvik tutarı, yeni vergi paketinin 2024 yılının ilk dört ayında getireceği gelirden daha yüksek. 

Hazine ve Maliye Bakanlığı‘nın hazırladığı yeni vergi paketiyle ilgili düzenlemelerin iklim krizinin kamu maliyeti üzerine düşünmek için bir fırsat sunduğunu söyleyen SEFiA, vergi paketindeki kalemlerden elde edilecek gelir ile fosil yakıtlarına ayrılan miktarı karşılaştırdı.

Fosil yakıtlardan vazgeçmenin getirisi ne olacak?

SEFiA analizine göre fosil yakıtlardan vazgeçmek, vergi paketinde önerilen yurt dışı çıkış harcının 20 kat arttırılmasından gelecek gelirden yüzde 75 daha fazla gelir sağlayabilir. Üstelik bu şekilde anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğü de kısıtlanmamış olacak.

Diğer yandan kira geliri istisnalarının kaldırılması ile 40 milyar TL elde edilmesi bekleniyor. Fosil yakıtlara desteğin kesilmesiyle hem bu miktar karşılanabilir hem de istisnaların kaldırılmasıyla oluşacak kira artışlarının önüne geçilebilir. Böylece barınma konusundaki mevcut problemler daha da derinleştirilmemiş olur.

Yem ve gübre teslimlerindeki KDV istisnalarından elde edilecek gelir iste 2023 yılında fosil yakıtlara sağlanan vergi teşviklerinin yüzde 78’ine denk geliyor. Bu istisnanın kaldırılmasının tarımsal girdi maliyetlerinin yükselmesi ve fiyat artışı gibi sonuçlar doğurması bekleniyor. Ancak bu uygulama yerine fosil yakıt teşvikleri kesilirse tarım ve hayvancılık sektörleri zarardan korunabilir ve gıda enflasyonu azaltılabilir.

Fosil yakıt teşvikleri eşitsizlikleri derinleştiriyor

Fosil yakıt teşviklerinden en çok zenginlerin yararlandığını söyleyen SEFiA direktörü Bengisu Özenç, “Yazımızda da bahsettiğimiz gibi fosil yakıt sübvansiyonları, yoksullara kıyasla daha fazla enerji kullanan, daha varlıklı hane halklarına büyük oranda fayda sağlamakta, bu anlamda da bir adaletsizlik yaratmaktadır. Tahmin edilenin aksine, fosil yakıt teşvikleri yoksullara yardım etmenin verimsiz bir yoludur” dedi. 

Fosil yakıt teşviklerinin hem iklim hedefleri hem de ekonomik ve sosyal faydalarla uyuşmadığına dikkat çeken Özenç, Türkiye’nin fosil teşviklerindeki ısrarlarının “sınırlı mali kaynakları sağlık, eğitim veya temiz enerjiden uzaklaştırmakta ve fosil yakıt kullanımını teşvik ederek hem cari açığı kötüleştirmekte hem de iklim değişikliğiyle mücadele çabalarına zarar vermekte” olduğunu söyledi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de fosil yakıtlar için harcanan paranın cari açığın bir buçuk katı olduğunu söyleyen bir açıklama yaptı. Özenç ise kamu maliyesini iyileştirme çabalarının bakanın bahsettiği teşvikleri göz önünde bulundurmadığını ancak fosil yakıt teşviklerinden vazgeçmenin ‘hatrı sayılır’ bir kaynağı kamuya sunabileceğini belirtti.