Ana Sayfa Blog Sayfa 6

Yerel örgütler ‘nefes alan Türkiye’ için kömürden adil çıkış istiyor

Kömürden Adil Çıkış Hedef 2030 kampanyasını destekleyen 16 yerel çevre ve iklim örgütü, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de devam eden 29. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı (COP 29) devam ederken, zirveye kalabalık bir ekiple katılan Türkiye‘den kömürden çıkış takvimini açıklamasını talep etti.

Gün geçtikçe sıklığı ve şiddeti artan iklim krizine karşı zirvelerde yeşile boyanan süslü sözlere değil, somut adımlara ihtiyaçları olduğunu belirten örgütler; fırsat penceresinin her saniye giderek daraldığına dikkat çekti:

“Bu pencereyi açık tutmak için atılması gereken en somut adım, başta kömür olmak üzere fosil yakıtları bir an önce yerin altında bırakmak ve yeryüzünün nefes kaynağı yutak alanlarımızdan ormanları korumak. Ülkemizin ise iklim karnesi maalesef kırıklarla dolu. Sanayi Devrimi’nin başladığı İngiltere bile geçtiğimiz ay son kömürlü termik santralini kapatmışken, 50’nin üzerinde ülke kömürden kademeli çıkış takvimini açıklamışken Türkiye’nin hala kömürde ısrar etmesi, bilimsel gerçeklerle örtüşmediği gibi geleceğimizi de tehlikeye atıyor. Üstelik kömürden çıkmak için bir yana, her yıl kömür sektörüne akıtılan milyarlarca dolar teşvik  nedeniyle ülkemizin kamu kaynakları üzerine de ciddi bir yük biniyor.”

‘Şirketlerin karını değil, halkın ihtiyaçlarını önceleyin’

16 yerel örgütün imzaladığı açıklamada dile getirilen itirazlar ve talepler şu şekilde:

“Halkın gerçek ihtiyacından uzak şirketlerin kârını önceliklendiren bu politikalar çerçevesinde;

  • Kahramanmaraş’ta Afşin-Elbistan A Termik Santrali’ne yeni ek ünite yapılmak istenmesini;
  • Eskişehir’in verimli tarım alanı Alpu’da tekrar kömürlü termik santral projesinin gündeme getirilmesini;
  • Muğla Milas’ta yer alan Akbelen Ormanı’nın kömür madenciliği için yok edilmeye çalışılmasını;
  • Yeryüzünün önemli biyoçeşitlilik sıcak noktalarından Kazdağları’nın ve ülkemizin diğer bölgelerinin  maden projeleriyle delik deşik edilmesini

kabul etmiyoruz.

“Kömürün ötesinde yaşanabilir, sağlıklı bir gelecek için;

  • Türkiye’nin ivedilikle kimsenin işsiz, güvencesiz, sağlıksız, enerjisiz kalmadığı, planlı ve kademeli; ekolojik, ekonomik ve toplumsal açıdan adil bir kömürden çıkış planını deklare etmesini ve

  • Paris Anlaşması’nı onaylayan her ülke gibi 2025 yılında Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) güncellemekle yükümlü Türkiye’nin, yeni oluşturacağı Ulusal Katkı Beyanı’na “2030’a kadar kömürden çıkışı gerçekleştirme” hedefi koymasını

talep ediyoruz.”

Yaşanabilir bir yeryüzü için iklim kriziyle mücadelede her ülkenin üzerine düşen sorumluluğu ivedilikle yerine getirmekle yükümlü olduğunu, Türkiye’nin ev ödevinin ise 2030’a kadar kömürden adil çıkışa yönelik somut adımlar atmak olması gerektiğini belirten örgütler, “Anadolu’nun dört bir yanındaki yaşam savunucuları olarak iklim dostu bir Türkiye hedefiyle “kömürden kurtul geleceği kurtar” çağrımızı COP 29 vesilesiyle bir kez daha yineliyoruz” dedi.

İmzacı Kurumlar

  • Antakya Çevre Koruma Derneği
  • Avdan Platformu
  • Bartın Platformu
  • Çan Çevre Derneği
  • Çevre ve Tüketici Koruma Derneği
  • Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği
  • Doğu Akdeniz Çevre Platformu
  • Ege Çevre ve Kültür Platformu
  • Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği
  • Foça Çevre ve Kültür Platformu
  • Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu
  • İkizköy Çevre Komitesi – Karadam … Derneği
  • Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
  • Muğla Çevre Platformu
  • Sosyal Haklar Derneği
  • Yırca Köyü Derneği

‘Süper zenginlere vergi’ G20 Zirvesi’nin sonuç bildirisine girdi

Brezilya‘nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen iki günlük G20 Zirvesi’nin ardından ortak bildiri yayımlandı. 

Grubun, Arjantin gibi bazı üyelerinin itirazlarına rağmen, bildiri Brezilya’nın öncelik verdiği konuların çoğuna değiniyor: Dünyanın en zengin insanlarına yönelik vergilendirme, açlıkla mücadele için küresel bir anlaşma, süregelen büyük savaşlar için barış çağrısı ve küresel yönetimdeki değişiklikler.

Zirvede Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın liderleri anlaşmaya ikna edip edemeyeceği tartışma konuşuydu. Uzlaşma umutlarını daha da azaltan, sağ popülist ve Trump destekçisi Javier Milei‘nin itirazları, belgenin bir kısmını onaylayıp özellikle gezegeni en çok kirleten süper zenginlere vergi kısmına çekince koymasıyla aşıldı.

Liderler bildiride, “güçlendirilmiş çok taraflılık”, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve Paris Anlaşması’ndaki 1,5ºC sınırına bağlılık hedeflerini teyit etti. Küresel Durum Değerlendirmesi (GST) kararının da ulusal iklim planlarına dahil edilmesine ilişkin de taahhüt verildi. Buna göre, ülkelerin şubat 2024’e kadar planlarını 1.5 derece hedefine uygun hale getirmesi gerekiyor.

COP28 Mutabakatı’na da atıf yapılan bildiride ülkelere fosil yakıtlardan uzaklaşmaları ve yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarmaları yönünde çağrı da yapıldı.

Dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluşturan G20 ülkeleri, aynı zamanda iklim finansmanını yönlendirmeye yardımcı olan çok taraflı kalkınma bankalarına da en büyük katkıyı sağlayan ülkeler. Ayrıca dünya çapındaki sera gazı emisyonlarının dörtte üçünden fazlasından da sorumlular.

Sonuç bildirisinde gelişmekte olan ülkelere yönelik yeni bir iklim finansmanı hedefi (NCQG) için somut rakamlar verilmiyor. Bununla birlikte iklim finansmanının tüm kaynaklardan hızla artırılması gerektiğini, küresel finans kurumlarının ve borç yapılandırmalarının reforma tabi tutulması ve fonların daha etkili dağıtımına vurgu yapılıyor.

Arjantin’in muhalefeti ‘şerh’ ile aşıldı

Zirve öncesindeki çalışma grubu toplantılarında bakanlar ve müzakereciler Brezilya’nın dünyanın en zenginlerinin gelirlerine yüzde 2 oranında vergi konması önerisini masaya yatırmıştı. Liderlerin son toplantısında Lula bu çağrısını yineledi. Arjantinli müzakerecilerin daha önce kabul ettiği ancak zirvede Milei’in isteği üzerine vazgeçtiği öneri bu kez bu ülkenin “muhalefet şerhi” koyarak imzalamasıyla sonuçlandı.

Sonuçta, bildiride ultra zenginlerin etkin bir şekilde vergilendirilmesine açıkça atıfta bulunuldu.

Yüzde yüzde 2’lik bir servet vergisinin yılda 250 milyar ABD doları kaynak yaratabileceğini belirtiliyor.

Yeşil NoktaG20 ülkelerinde yaşayanların üçte ikisi ‘Zenginleri vergilendirin’ diyor
Yeşil NoktaCOP29 müzakerecilerinin gözü Brezilya’daki G20 Zirvesi’nde

Arjantin, Milei’nin “sosyalist nitelikte ulusüstü bir program” olarak nitelendirdiği BM’nin 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Programı gündemine de diğer ülkelerin baskısı sonucu imza verdi.

Küresel açlıkla mücadele için somut adım

Bildirgenin büyük bir kısmı, Brezilya için bir öncelik olan açlığın ortadan kaldırılmasına odaklanıyor.

Brezilya hükümeti,  Lula’nın zirvede sürekli vurguladığı üzere açlık ve yoksulluğa karşı küresel bir ittifak başlatmasının nihai bildirge kadar önemli olduğunu vurgulamıştı.

Dün, 82 ülkenin plana imza attığı açıklandı. İttifak, Rockefeller Vakfı ve Bill & Melinda Gates Vakfı gibi kuruluşlar tarafından da destekleniyor.

Oxfam‘ın direktörü Viviana Santiago, Brezilya’nın G20 başkanlığını “dünya çapında insanların aşırı eşitsizlik, açlık ve iklim bozulmasıyla mücadele taleplerine yanıt vermek ve özellikle de aşırı zenginlere vergi uygulanması konusunda harekete geçmek için” kullandığını söyleyerek övdü:  

“Brezilya, daha adil ve dayanıklı bir dünyaya giden yolu aydınlattı ve başkalarını bu kritik kavşakta kendileriyle yüzleşmeye davet etti.”

Gazze ve Ukrayna için barış çağrısı

G20 bildirgesinde, “Gazze‘deki feci insani durum ve Lübnan‘daki tırmanış”a da yer verilerek, insani yardımların genişletilmesi ve sivillerin korunmasının güçlendirilmesinin acil gerekliliği vurgulandı:

“Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını teyit ederek, İsrail ile Filistin Devleti‘nin barış içinde yan yana yaşadığı iki devletli çözüm vizyonuna olan sarsılmaz bağlılığımızı yineliyoruz.

Ukrayna‘daki insanlık dramına da dikkat çekilen bildiride  barış çağrısı yapıldı ancak Rusya‘nın adı verilmedi.

Liderler, ayrıca BM Güvenlik Konseyi‘nin “21. yüzyılın gerçekleri ve talepleriyle uyumlu, daha temsili, kapsayıcı, verimli, etkili, demokratik ve hesap verebilir” hale getirilmesi için “dönüştürücü reform” yapılması sözü verdi. Ancak bunun nasıl yapılacağına ilişkin somut bir öneri bildiride yer almadı. 

Bildiride, “Afrika, Asya-Pasifik ve Latin Amerika ve Karayipler gibi az temsil edilen ve hiç temsil edilmeyen bölge ve grupların temsilini iyileştirecek şekilde genişletilmiş bir Güvenlik Konseyi yapısı çağrısında bulunuyoruz” denildi.

 

[COP29] IPCC’den 3 derecelik sıcaklık artışı riski uyarısı

Burada konuşan IPCC Başkanı Skea küresel ısınmadaki 1,5 derecelik eşiğin 2024 yılında geçici de olsa aşılabileceğini, mevcut politikaların devamı halindeyse bu yüzyılda 3 derecelik ısınmanın gerçekleşebileceğini söyledi.

‘Önlem alınırsa 2030’a kadar birçok iyileşme görülebilir’

Skea, iklim kriziyle mücadelede tehlike ve fırsatları içeren konuşmasında gerekli önlemlerin alınması halinde 2030’a kadar birçok iyileşmenin görülebileceğini belirtti; sera gazı emisyonlarının azaltımı için enerji sektöründeki potansiyellere değindi:

“En büyük potansiyel, her biri yılda yaklaşık 4 gigaton karbondioksit eşdeğeri veya toplam emisyonların yüzde 7’si kadar emisyon azaltma potansiyeline sahip olan özellikle rüzgar ve güneş olmak üzere yenilenebilir enerjide yatmaktadır. Her ikisinin de maliyetleri son yıllarda önemli ölçüde düştü.”

Fosil yakıt üretiminden kaynaklanan kaçak metan emisyonlarının azaltılmasının da önemli bir potansiyel olduğunu dile getiren Skea, “Metanın özellikle güçlü bir seragazı olduğu göz önüne alındığında Küresel Metan Taahhüdü’nün (GMP) imzalanması, yakın vadede ısınmanın önlenmesi açısından hızlı sonuçlar getirebilir” dedi.

Hayatın her alanına yayılacak sürdürülebilir uygulamaların emisyon azaltım çabalarına destek olacağını kaydeden Skea, bu çabaların aynı zamanda insan sağlığına katkı sunacağını dile getirdi.

Çevre STK’lerinden plastik kirliliğine karşı bağlayıcı anlaşma talebi

Plastik kirliliği ile mücadele Konusunda Hükümetlerarası Müzakereler Komitesi’nin (INC) beşinci ve son oturumu INC-5, 25 Kasım-1 Aralık 2024’te gerçekleşecek.

Çevre alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, Güney Kore‘nin Busan kentinde yapılacak  INC-5 toplantısı öncesi plastik kirliliğine karşı güçlü ve bağlayıcı bir anlaşma talep ediyor.

Devletler, plastik kirliliğini sona erdirmek için INC-5’e hazırlık yaparken, plastik kirliliği gezegenimizi harap etmeye, ekosistemleri ve yaban hayatı yok etmeye, iklim değişikliğini tetiklemeye ve soluduğumuz hava, tükettiğimiz gıda ve su yoluyla bedenimize sızmaya devam ediyor.

  • Küresel plastik üretimi, 2000’den 2019’a ikiye katlanarak yıllık 460 milyon tona ulaştı[1] ve müdahale edilmezse 2050’ye kadar üç katına çıkması bekleniyor.
  • Bu, küresel ısınmayı 1,5°C altında tutmak için kalan karbon bütçesinin yüzde 13’ünü veya daha fazlasını tüketecek.
  • Müzakereler başladığından bu yana geçen iki yılda, yaklaşık 20 milyon ton plastik okyanuslara karıştı.
  • Bugün okyanuslarımızda bulunan beş trilyon plastik parçası dünyanın etrafını 400 kez dolaşmaya yetiyor.
  • Bugüne kadar üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri dönüştürülmedi.
  • Türkiye‘de de plastik kirliliği alarm veriyor; Akdeniz‘den alınan derin deniz örneklerinin yüzde 92,8’inde plastik var, Akdeniz Havzası‘nda her 4 metrekareye 1 plastik atık düşüyor.

Bu müzakerelerin son turunda, devletler plastik krizini sona erdirmek ya da bu sorumluluktan kaçınarak plastik kirliliğinin gezegenimize zarar vermeye devam etmesine göz yummak arasında bir tercih yapacak.

Örgütler, 25 Kasım’da başlayacak olan bu toplantının, insan sağlığını ve doğayı korumak için tüm plastik yaşam döngüsünü kapsayan cesur ve bağlayıcı küresel eylemleri karara bağlayacak bir dönüm noktası olması  ve bu dönüm noktasında Türkiye’nin kararlı bir duruş sergileyerek sürdürülebilir bir geleceğe katkı sağlayacak adımlar atarak küresel eşitsizlik meselesine karşı örnek bir rol üstlenmesi gerektiğini belirtiyor:

“Türkiye’nin plastik kirliliğiyle mücadele etmek için atması gereken adımlar konusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere Türkiye delegasyonuna çağrıda bulunuyor ve aşağıda sıraladığımız dört talebimizi müzakere masasına taşımalarını talep ediyoruz.”

‘Üretim azaltılmalı, atık ithalatından vazgeçilmeli’

İmzacı örgütlerin Butan’daki toplantıda Türkiye’den ortak talepleri şöyle:

Plastik üretiminde azaltım

Küresel ısınmanın 1,5 dereceyle sınırlı kalabilmesi için, plastik üretiminin 2040 yılına kadar yüzde 75 oranında azaltılması gerektiği öngörülmektedir. Türkiye, plastik üretimini düşürmeye yönelik politikalara öncelik vermelidir.

Plastiğin yüzde 99’u fosil yakıtlardan üretilir; plastik krizi bir iklim krizidir. Türkiye’nin işlenmemiş/yeni plastik üretimini aşamalı olarak durdurmak, küresel plastik üretiminin yüzde 60’ını ve denizlerdeki plastik kirliliğinin yüzde 70’ini oluşturan tek kullanımlık plastik ürün ve ambalajlara son verme, düşük karbonlu, yeniden kullanıma dayalı bir ekonomiye adil ve kapsayıcı bir geçişi sağlayan pozisyonu savunur olması gerekir. Çünkü üretimin azaltılması plastik kirliliğinin, bertarafının azaltılması için en öncelikli adımdır.

Tek kullanımlık plasti̇kleri̇n yasaklanması, en zararlı plasti̇kler i̇le ki̇myasalların kademeli olarak kaldırılması

Türkiye öncelikli olarak Avrupa Birliği‘nin “Tek Kullanımlık Plastik Direktifi” ile yasakladığı kullan-at plastiklerden başlayarak, Sıfır Atık Mevzuatı’nda daha kararlı hedefler belirlemelidir. Plastik ürün tasarımında geri dönüştürülebilirlik ve yeniden kullanılabilirlik ile geri dönüştürülmüş ve yeniden kullanılmış içerik öncelikli hedefler olmalıdır. Bu önceliklerle döngüsel ekonomiye geçişi sağlamak için küresel kriterler belirlenmelidir.

Plasti̇k atık ithalatının kademeli olarak yasaklanması

Türkiye, 2023’te AB’nin plastik atıklarının yüzde 56’sını alarak bu alanda son beş senedir lider konumda ve İngiltere‘den en çok yasa dışı plastik atık alan ülkedir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin bir nevi geri dönüşüm tesisi olarak kullanılmak istenmesine, en başta Türkiye Cumhuriyeti yönetimi karşı çıkmalı, plastik atık ticareti bir “küresel eşitsizlik” meselesi olarak ele alınmalıdır.

İklim Değişikliği Başkanlığı’nın 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi çerçevesinde atık sektörü stratejilerine paralel olarak Türkiye, atık ithalatına olan bağımlılığını sonlandırmalı ve 2026 yılına kadar “Sıfır Atık Mevzuatı” çerçevesinde kademeli bir atık ithalatı yasağı uygulamaya koyarak, plastik atık ithalatından çıkış rotasını ilan etmeli; yerel atık azaltma, toplama ve geri dönüşüm mekanizmalarını güçlendirmelidir. Bunun akabinde plastik üretimi, tüketimi ve ithalatında daha şeffaf bir politika izlenmeli ve atılan adımların etkinliği yıllık raporlamalarla takip edilmelidir.

Si̇vi̇l toplumun güçlendi̇ri̇lmesi̇ ve katılımı

Sivil toplum örgütlerinin süreçlere katılımı arttırılmalı, öneri geliştirmelerine olanak tanınmalı ve karar alma mekanizmalarına katkı sunmaları sağlanmalıdır.

  • Taleplere dair ayrıntılara buradan erişebilirsiniz.

İmzacı kurumlar

Çöpüne Sahip Çık Vakfı
Greenpeace Türkiye
Plastiksiz Türkiye Platformu
TEMA Vakfı
TÜRÇEV
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)

Gençlerin iklim davası Anayasa Mahkemesi’ne taşındı

Azerbaycan‘ın başkenti Bakü’de BM İklim Zirvesi’nde (COP29N görüşmeler sürerken, Türkiyeli genç iklim aktivistleri de Türkiye‘nin yetersiz iklim hedeflerine yönelik davalarını Anayasa Mahkemesi‘ne (AYM) taşıdı.

Atlas Sarrafoğlu, Seren Anaçoğlu ve Ela Naz Birdal, Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında 13 Nisan 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine sunmuş olduğu iklim hedefi yetersiz olduğu için hukuki yollara başvurarak gelecek haklarının korunması için dava açmıştı.

Küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlama hedefine uygun olarak bir ulusal katkı beyanı belirlemesi gereken Türkiye’nin taahhüt ettiği ulusal katkı beyanının Paris İklim Anlaşması hedefleri ile uyumlu ve güçlü olmadığı gerekçesiyle açılan dava Danıştay tarafından iç hukukta bağlayıcı, icra edilebilir bir idari karar niteliğinde olmadığı gerekçesi ile reddedilmişti.

Dava avukatı Deniz Bayram, bu kararın Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı anayasal ve uluslararası yükümlülüklerine aykırı olduğunu belirtmişti.

Yeşil NoktaGençler Türkiye’ye iklim davası açtı
Yeşil Noktaİklim aktivisti gençlerin Türkiye’ye açtığı dava incelenmeden reddedildi
Yeşil NoktaGenç aktivistler, iklim mücadelesi için topladıkları imzalarla Meclis’te

Danıştay’ın ret kararının ardından davayı AYM’ye taşıyan aktivistlerden hukuk öğrencisi Seren Anaçoğlu, süreci şöyle yorumladı:

“Davamızın Anayasa Mahkemesi’ne taşınması, sadece hukuki bir süreç değil, iklim adaletinin sağlanması için verilen bir mücadeledir. İklim krizinin yıkıcı etkileriyle karşı karşıya kalan gençler olarak bizler, Türkiye’nin belirlediği yetersiz iklim hedeflerinin geleceğimizi tehlikeye atacağını görüyoruz. Türkiye’nin 13 Kasım’da COP29’da açıkladığı 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi, kömürden çıkışa dair net bir plan sunmuyor ve emisyon azaltım hedefleri Paris Anlaşması’nın 1,5°C hedefiyle uyumlu değil. Sadece uygulanmayan vaatlerle değil, etkili ve acil adımlarla desteklenen bir politika değişikliği olması gerektiğine inanıyoruz. İklim krizi, yalnızca çevreyle ilgili bir sorun değil, insan haklarını doğrudan etkileyen küresel bir krizdir. Yenilenebilir enerjiye geçiş hızlandırılmadan, emisyonlar kararlı bir şekilde azaltılmadan ve fosil yakıtlardan çıkış sağlanmadan bu krizi aşmak mümkün değil. Anayasa Mahkemesi’nden beklentimiz, geleceğimizi tehdit eden bu sorun karşısında anayasal haklarımızın korunmasını sağlamak ve Türkiye’nin uluslararası taahhütlerini yerine getirmesini teşvik etmektir.”

‘Rüzgarın yönünü değiştirebiliriz’

Açıklanan stratejiyi yetersiz bulan Atlas Sarrafoğlu’nun değerlendirmesi ise şöyle:

“Türkiye’nin COP29’da açıkladığı yeni iklim stratejisi, ne yazık ki kömür gibi fosil yakıtların tamamen terk edilmesi ve net sıfır hedeflerine ulaşılabilmesi için gereken gerçekçi adımları atmaktan hala çok uzak. Sadece bir “hedef” ortaya koymak, ancak buna ulaşmak için somut bir plan veya taahhüt vermemek, krizi çözeceğimize dair umutlarımızı beslemeye yetmiyor. Bize gerçek çözümlerle desteklenmeyen bir nükleer enerji politikası değil; temiz, güvenilir ve erişilebilir enerjiye dayalı bir gelecek lazım. Rüzgarın yönünü değiştirebiliriz. İklim eyleminden çok şey kazanabiliriz; yaşanabilir bir gelecek ve gerçek eşitlik. Emisyonlarımız artmaya devam ederken, davamız bunu durdurmak ve adil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için çok önemli. Hedef koymak yetmez; doğa, yarım tedbirleri değil, radikal değişimi bekliyor.”

Ela Naz Birdal da Türkiye’nin ilk iklim davasını açarak, Paris Anlaşması’nın gerekliliklerini yerine getirilmesi için bir adım attıklarını hatırlattı:

“Bu dava, sadece sera gazı emisyonlarının düzenlenmesiyle sınırlı kalmayıp, iklim krizinin yıkıcı etkilerinin tüm çocuk ve gençlerin temel hakları üzerindeki etkilerini de gözler önüne seriyor. Bizler, iklim adaletinin sağlanması ve gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünyada büyüyebilmesi için mücadele ediyoruz. change.org/iklimdavasi adresinde yürüttüğümüz imza kampanyası, bu önemli davanın arkasındaki sesi güçlendirmek için büyük bir fırsat. Tüm gençleri ve iklim dostlarını bu mücadeleye katılmaya davet ediyorum. Birlikte, iklim kriziyle mücadelede güçlü bir değişim yaratabiliriz.”

Türkiye’nin ilk iklim davası nedir?

Üç iklim aktivisti gencin açmış olduğu dava, Paris Anlaşması kapsamında Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede sera gazı emisyonlarını nasıl düzenleyeceğine ilişkin açılmış ilk iklim davası olması özelliğini taşıyor. Dava aynı zamanda, Paris İklim Anlaşması hedeflerinin yeterli plan ve uygulamalarla gerçekleştirilmesine katkı sunulması ile iklim krizinin yıkıcı etkileri açısından tüm çocuk ve gençlerin temel hak ve hürriyetleri arasında bağlantı kuran da ilk dava.

[COP29] İklim zirvesi ikinci haftaya yorgun ve hayal kırıklıklarıyla başladı

[COP29] EPİAŞ Genel Müdürü: Madenciliğe inanmıyorsanız, çevreden nefret ediyorsunuz demektir

Haber: Selin UĞURTAŞ

*

Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİAŞ) Genel Müdürü Taha Meli Arvas, Azerbaycan’ın beşkenti Bakü‘de devam eden BM İklim Zirvesi’nin (COP29) beşinci gününde, Türkiye Pavilyonu’nda katıldığı “Türkiye’nin Enerji Dönüşümü” konulu bir panelde, enerji borsasına madencilik bileşeninin de ekleneceğini belirterek, madenciliğe karşı olmanın ‘çevreden nefret etmek’ anlamına geleceğini savundu.

Türkiye’de elektrik ve doğal gazın işlem gördüğü EPİAŞ’ın, ‘enerji dönüşümünü finanse etmeye yardımcı olmayı’ hedeflediğini belirten Arvas, bu nedenle yenilenebilir teknolojiler için gerekli olan emtiaların ve kritik minerallerin de İstanbul Enerji Borsası’nda işlem göreceği bilgisini verdi. EPİAŞ aynı zamanda Türkiye’de karbon piyasasının kurulması ve Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) geliştirilmesi ile de görevlendirilmişti.

“Hiç duyulmamış, sihirli bir teknoloji olmadığı sürece” iklim değişikliği ile mücadelenin kritik mineral madenciliği gerektirdiğini, bu minerallerin bulunmasına yardımcı olmayı hedeflediklerini belirten Arvas, madenciliğe “inanmayanların” büyük bir sorunu olduğunu öne sürdü:

‘Eğer madenciliğe inanmıyorsanız, enerji dönüşümüne de inanmıyorsunuz demektir. Madenciliğe ihtiyaç duyan batarya depolamaya ya da iletim hatlarına inanmıyorsanız, o zaman çevreye karşısınız demektir. Çevreden nefret ediyorsunuz demektir. Eğer bunun farkında değilseniz, o zaman daha büyük bir sorunumuz var demektir.”

EPİAŞ Genel Müdürü Taha Meli Arvas, COP29’da Türkiye Pavilyonu’nda konuşurken. (elinde mikrofon olan)

Atmosfere karbon salmayan temiz teknolojiler için bakır, kobalt, nikel, grafit ve lityum gibi malzemelere giderek daha fazla ihtiyaç duyulacağı hesaplanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın net sıfır senaryosuna göre nikel, kobalt ve nadir toprak elementlerine yönelik talep 2040 yılına kadar iki katına çıkacak. Grafite olan talebin dört kat, lityuma olan talebin ise dokuz kattan fazla artması bekleniyor.

Uzmanlar: Türkiye’deki madenciliği aklamaya yönelik

Ancak uzmanlar, Arves’in madencilik sektörünü topyekun ele alan yaklaşımının, yeşil dönüşümü öne sürerek Türkiye’deki madencilik faaliyetlerini aklamaya yönelik bir tutum olduğuna ve ‘akılla, bilimle bağdaşmadığında’ dikkat çekiyor.

“Türkiye’de üretilen madenlerin böyle üstün teknolojilerde kullanılması söz konusu değil” diyen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihan Erdönmez, Arvas’ın bahsettiği batarya teknolojilerinde kullanılan belli başlı madenlerin üretiminde Türkiye’nin yer almadığına vurgu yapıyor.

World Mining Data 2024’e göre küresel lityum üretiminde Avustralya’nın (yüzde 43) ve Şili’nin (yüzde 31) başı çektiğini, onları Çin, Arjantin ve Brezilya’nın takip ettiğini belirten Erdönmez, diğer ülkelerin üretimin yalnızca yüzde 1,7’sinden sorumlu olduğunu belirtiyor.

Benzer bir durum kobalt ve grafit gibi madenlerde de söz konusu.

‘Altın, yatırım aracı veya süs eşyası olarak kullanılıyor’

Erdönmez, sıklıkla çevre mücadelelerine konu olan siyanürlü altın madenciliği gibi madencilik faaliyetlerinin herhangi bir ileri teknolojiye hizmet etmediğine de vurgu yapıyor.

Dünyada üretilen altının sektörlere göre dağılımına dair 2023 verilerini kaynak gösteren Erdönmez’in verdiği bilgilere göre, üretilen altının yarıya yakınının mücevher olarak, yüzde 23’ünün yatırım aracı olarak, yüzde 21’inin ise merkez bankaları tarafından kullanılıyor.

Altının teknolojideki kullanımı yalnızca yüzde 6 seviyesinde:

“Türkiye’nin ormanları; mermer, taş, çakıl gibi teknolojinin t’sinin yanından geçmeyen ürünlerin üretilmesi için delik deşik oldu. Madenciliği toptan karşı çıkmak ya da benimsemek gibi bir yaklaşım akılcı veya bilimsel değil. Ancak hangi madenin nerede, ne için ve hangi yöntemlere çıkarıldığını bilmek ve madencilik faaliyetlerini bu doğrultuda ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor.”

‘Ana motivasyon, enerji verimliliği ve tasarruf olmalı’

Arvas, zirvede enerji verimliliğine ilişkin de tartışmalı yorumlarda bulundu. Madencilik faaliyetlerini finanse etmenin önemini vurgulayan Arvas, Türkiye’de enerji tasarrufu yapılamayacağı için madenciliğe ihtiyacın da büyük olacağını iddia etti:

‘Enerji verimliliği hakkında konuşmak harika bir şey, fakat kimse evindeki termostatın derecesini düşürmeyecek veya kışın kazakla dolaşmayacak; en azından Türkiye’de böyle bir şey yok. Enerji verimliliği ve tasarrufuna yönelik adımların başarılı olması mümkün değil.”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu’na göre ise enerji verimliliğini merkeze koymayan bir yaklaşım ancak ‘aynı hatayı tekrar tekrar, farklı isimler altında’ yapmaya sebep olacak.

‘Biz konvansiyonel yakıtlardan vazgeçerken bunun bir faydası var, iklimi koruyoruz. Ama yenilenebilir enerjiye ağırlık verdiğimiz zaman da bunun bir maliyeti var, madenler. Ekonomistlerin her zaman bir fayda-maliyet analizi yapması gerekiyor,’ diyen Uyduranoğlu, yeşil dönüşümü, başka büyük çevre sorunlarına neden olmadan gerçekleştirmenin önemine dikkat çekiyor.

Uyduranoğlu’na göre bunun yolu, enerji verimliliğini ve tasarrufunu ana motivasyon olarak belirlemekten geçiyor:

‘Yenilenebilir enerjiden elektrik ürettiğimiz anda bile en büyük önceliklerimizden biri, tasarrufu ve enerji verimliliğini teşvik ederek daha az elektrik kullanılmasını sağlamak olmalı. Bunlar olmadığı takdirde yenilenebilir enerji tek başına ‘güllük gülistanlık bir dünya yaratamaz.”

Madencilik, önemli bir ormansızlaşma sebebi

Türkiye’de madencilik, karbon yutağı olarak iklim değişikliği ile mücadelede büyük rol oynayan ormanların yok edilmesinin veya zarar görmesinin en önemli sebepleri arasında yer alıyor.

Türkiye Ormancılar Derneği tarafından 2022 yılında yayınlanan ormansızlaşma raporuna göre, 2012-2020 yılları arasında orman alanlarının en çok tahsis edildiği sektör, yüzde 44 ile madencilik sektörüydü.

TEMA Vakfı’nın çalışmaları ise, Türkiye’de 29 ilin yüzölçümünün %67’sinin endüstriyel madenlere ruhsatlı olduğuna işaret ediyor.

*

(Bu haber, Internews Earth Journalism Network ve Stanley Center for Peace and Security tarafından düzenlenen “2024 İklim Değişikliği Medya İşbirliği” çerçevesinde bir gazetecilik bursu kapsamında hazırlanmıştır) 

Aktivistler ‘nükleer genişlemeye’ karşı uluslararası ortak yanıt için buluşuyor

Nükleersiz Asya Forumu, nükleer enerji yatırımlarının artırılması için iklim değişikliğinin fırsata çevrilmesine karşı internet üzerinden bir webinar gerçekleştirecek.

Nükleer santrallerin güvenliği ve ekonomik fizibilitesinin mümkün olmadığını ve nükleer süreçlerde antidemokratik bir politikanın hakim olduğunu belirten Asyalı aktivistler, yarın (19 Aralık) online ortamda bir araya gelerek nükleer santral ihracat ve ithalat politikalarının mevcut durumunu ve buna karşı uluslararası alanda direnişi örgütlemenin yollarını tartışacak.

“No Nukes News”den Güney Koreli Kim Hyunwoo ve Filipinler‘den DJ Janier Kılusan‘ın moderatörlüğünü yapacağı webinardaki sunumlar da şöyle:

  • “G.Kore’nin Nükleer Santral İhracat Stratejisi ve Sorunları” / LEE Heonseok (Enerji Adaleti Eylemleri)
  • “Filipinler’deki Bataan Nükleer Enerji Santrali‘nde Enerji Üretiminin Yeniden Başlamasına İlişkin Sorunlar” / NFBM
  • “Japonya’nın Başarısız Nükleer İhracat Projesine Genel Bakış” / Hajime Matsukubo (CNIC)
  • “Türkiye’de Nükleer Santral Projeleri ve Sorunları ile Rusya’nın İhracat Stratejisi Üzerine” / Pınar Demircan (Nukleersiz.org)

Nükleer enerji üç katına çıkarılacak

Geçen sene Dubai‘de düzenlenen COP 28’de, karbonsuz teknolojiler arasına dahil edilmiş olan nükleer enerji santrallerinin küresel ölçekte mevcut kurulu nükleer kapasitesinin 3 katına çıkarılması kararı ABD’nin liderliğinde, Fransa, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerce imzalanmıştı. Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu‘na bu yıl altı  ülke daha imza attı. Türkiye de deklarasyonu Bakü‘deki COP29‘da imzaladı.

Küresel dayanışma ağlarından biri olan ve Japonya, G.Kore, Tayvan, Tayland, Hindistan, Filipinler, Vietnam, Avustralya ve Türkiye’den katılımla gerçekleşen Nükleersiz Asya Forumu (No Nukes Asia Forum), 1993 yılında kuruldu.

İki yılda bir bileşen ülkelerden birinin ev sahipliğinde gerçekleşen forum, en son 2023 yılında G.Kore’de toplandı.

Nükleersiz Asya Forumunun çağrısı şöyle:

“İklim değişikliği daha ciddi bir aşamaya gelirken dünya genelinde devletler fosil yakıtların azaltılması için nükleer enerjiyi araçsallaştırmakta. Bu doğrultuda bazı ülkeler nükleer enerjiyi enerji dönüşüm politikalarına dahil ederek nükleer enerji santrallerini genişletme stratejileri izliyor. Hatta nükleer endüstri, nükleer enerjiyi iklim krizine alternatif bir çözüm olarak vurgulamak suretiyle maliyetli olduğu gibi henüz kullanımda da olmayan küçük modüler reaktörlerle (SMR) uzun inşaat süreçlerini haiz geleneksel nükleer enerji santralleri üzerinden genişleme yolunda ilerliyor. Bu çerçevede Asya’da Güney Kore ve Japonya gibi nükleer teknolojiye sahip devletler Filipinler, Türkiye, Endonezya ve Tayland’a nükleer enerji santrali ihracatını teşvik etmekte.

Nükleer santrallerin güvenliği ve ekonomik fizibilitesi mümkün değildir ve nükleer süreçlerde antidemokratik bir politika hakimdir. Nükleersiz Asya Forumu olarak bu gidişata dur diyerek uluslararası alanda direnişi örme hedefimiz için nükleer santral ihracat ve ithalat politikalarının mevcut durumunu tartışmak  üzere bir webinar düzenliyor, ilginizi ve katılımınızı bekliyoruz”.

Webinar, konuyla ilgili tüm katılımcılara açık. Zoom linki burada.

For English click here

Trump fosil yakıt endüstrisi CEO’sunu enerji bakanı olarak seçti

Wright, bir iklim inkarcısı. Geçen yıl LinkedIn profiline yüklediği bir videoda , “İklim krizi yok ve bir enerji dönüşümünün ortasında da değiliz” demişti.

Trump’ın iklim değişikliğiyle mücadelede küresel iş birliğine karşı çıkmasını da paylaşması beklenen yeni bakan, iklim aktivistlerini “alarmist” olarak nitelendirirken, Demokratların küresel ısınmayla mücadele çabalarını “Sovyet tarzı komünizme” benzetiyor.

Zararsız olduğunu göstermek için kameralar önünde ‘fracking sıvısı’ içmişti

Trump’un atamayı düşündüğü diğer bakan adaylarının çoğu gibi siyasi deneyimi bulunmayan Wright, insanların yoksulluktan kurtulması için daha fazla fosil yakıt üretiminin gerekliliği konusunda daha önce kapsamlı yazılar yazdı.

Kendini teknoloji tutkunu olarak tanımlayan bir isim olarak tanımlayan Chris Wright, 2019 yılında fracking’in tehlikeli bir şey olmadığını göstermek için kameralar önünde fracking sıvısı içmişti.

ABD’nin petrol üretimi “yeşil dönüşüm”e önem veren Joe Biden döneminde herhangi bir ülkenin ürettiği en yüksek seviyeye ulaştı ve Wright ile yeni yönetimin bunu ne kadar artırabileceği belirsiz.

Ülkede sondaj kararlarının çoğu, federal hükümete ait olmayan arazilerde çalışan özel şirketler tarafından veriliyor. Enerji Bakanlığı ise ABD’nin enerji diplomasisini, Trump’ın yenilemek istediğini söylediği Stratejik Petrol Rezervini ve Kredi Programları Ofisi gibi enerji teknolojilerini ilerletmek için hibe ve kredi programlarını yürütüyor.

Enerji Bakanı ayrıca ABD’nin eskiyen nükleer silah kompleksinin, nükleer enerji atıklarının bertarafının ve 17 ulusal laboratuvarın denetlenmesinden de sorumlu.

Senato tarafından onaylanması halinde Wright, elektrikli araçların ve jeotermal enerji gibi yeni enerji kaynaklarının destekçisi olan, rüzgar, güneş ve nükleer enerjiyi destekleyen Jennifer Granholm‘un yerini alacak.

Wright’ın ayrıca elektrik iletimi izinlerinin alınması ve nükleer enerjinin yaygınlaştırılması süreçlerinde de yer alması bekleniyor.

Trump, hafta sonu ayrıca kişisel avukatlarından biri olan Will Scharf‘ı Beyaz Saray personel sekreteri olarak seçtiğini duyurmuştu.

Ekim ayında yağışlar yüzde 46 azaldı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün aylık yayımlanan yağış raporunun 2024 yılı ekim ayı verileri açıklandı.

Raporda, Türkiye genelinde ekim ayı yağışlarının, normalin ve geçen yıl ekim ayı yağışının çok  altında gerçekleştiği belirtildi.

Ekim yağışı metrekareye ortalama 26,8 kilogram ölçülürken, ekim ayı normali (1991-2020) 49,4 kilogram, 2023 yılı ekim ayı yağışı 36,6 kilogram olarak açıklandı. Yağışlar normaline göre yüzde 46, geçen yıl ekim ayı yağışına göre yüzde 27 azalma meydana geldiği belirtildi.

Türkiye son altı yıldır normalin altında yağış alıyor

Türkiye genelinde ekim ayı yağışlarının son altı yıldır normalinin altında gerçekleştiği vurgulanan raporda, yağışların Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu bölgelerinin tamamında ve Doğu Anadolu Bölgesi‘nin batı ve güney kesimlerinde normallerine göre yüzde 60’ın üzerinde azaldığı ifade edildi. Ekim’de sadece Karadeniz kıyı kesimi, Kars, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde yer yer yüzde 80’e varan artış gösterdiği açıklandı.

Meteoroloji'de "ekim" alarmı! Ege'de son 40 yılın en kötü tablosu - 1

Bazı illere hiç yağmadı

Türkiye genelinde ekim ayında ortalama 4,5 gün yağış görüldü.Bu durum 1991-2020 normalinde 7,9 gün iken, ekim ayında ciddi azalma gerçekleşti.

Yağışlı gün sayıları Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde yer yer 15-20 gün aralığında yaşandı. İzmir’in güneyi, Antalya‘nın kuzeyi, Aydın, Manisa, Burdur, Mersin, Niğde, Gaziantep, Kilis, Adıyaman, Şanlıurfa çevrelerinde hiç yağış kaydedilmedi.

Bartın’da son 63 yılın rekor yağışı

Karadeniz hariç diğer tüm bölgelerin normalin altında yağış aldığına işaret edilen raporda, il genelinde en fazla yağışın 331,4 mm ile Rize’de, normaline göre en fazla artışın ise yüzde 93 ile Bartın’da meydana geldiği belirtildi. Bartın, son 65 yılın en yüksek ekim ayı yağışını aldı.

Ege’de son 40 yılın en kurak ekim ayı

Yağışlarda normaline göre en fazla azalma, yüzde 95 ile Ege Bölgesi’nde gerçekleşti.
Ekim ayı yağışları Ege Bölgesi’nde son 40, Marmara Bölgesi’nde ise son 23 yılın en düşük seviyesine indi.

En az yağış 0,3 mm ile Aydın ve Muğla‘da, normaline göre en fazla azalma yüzde 99 ile Muğla’da gerçekleşti.

Gaziantep ve Kilis son 65 yılın, Karaman son 60 yılın en düşük ekim ayı yağışını aldı. İzmir, Aydın, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak, Denizli ve Burdur ise son 40 yılın en düşük ekim ayı yağışı aldı.

Ayrıca Afyon, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul, Yalova ve Eskişehir’de son 23 yılın en düşük ekim ayı yağışı kaydedildi.

Meteoroloji'de "ekim" alarmı! Ege'de son 40 yılın en kötü tablosu - 2

Bölgelere göre yağışlar

Bölgelere göre yağış miktarları şöyle;

Marmara: Ekim ayı yağışı normali 72 kg ve 2023 yılı 34,3 kg iken, 2023 Ekim’inde 13,9 kg’a düştü. Yağışlar normaline göre yüzde 81, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 60 azaldı.

Ege: Ekim ayı yağışı normali 47,2 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 11,8 kg iken, bu ekim ayında 2,2 kg’a düştü. Yağışlarda normaline göre yüzde 95, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 81 azalma oldu.

Akdeniz: Ekim ayı yağışı normali 48,7 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 33,7 kg iken, bu yıl ekim ayında 4,8 kg’a düştü. Yağışlar normaline göre yüzde 90, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 86 azaldı.

İç Anadolu: Ekim ayı yağışı normali 31,5 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 21,3 kg iken, bu ekim ayında 8,2 kg’a geriledi. Yağışlar normaline göre yüzde 74, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 62 azaldı.

Karadeniz: Ekim ayı yağışı normali 74,5 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 68,8 kg iken, bu yıl 97,6 kg ile artış yaşanan tek bölge oldu. Yağışlar normaline göre yüzde 31, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 42 yükseldi.

Doğu Anadolu: Ekim ayı yağışı normali 45,5 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 46,8 kg iken, bu yıl 28,7 kg’a geriledi. Yağışlarda normaline göre yüzde 37, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 39 düşüş oldu.

Güneydoğu Anadolu: Ekim ayı yağışı normali 33,8 kg ve 2023 yılı ekim ayı yağışı 20,8 iken, bu yıl 4,3 kg’a düştü. Yağışlar normaline göre yüzde 87, 2023 yılı ekim ayı yağışlarına göre yüzde 80 azaldı.

Türkiye, iklim değişikliğinden en çok etkilenen bölgelerin başında gelen Akdeniz Havzası‘nda yer alıyor. Bir anda başlayan aşırı yağış ya da yağış azlığı, uzun süreli kuraklık gibi iklim anomalileri son 20 yılda sıklığını ve şiddetini artırdı.