Ana Sayfa Blog Sayfa 5472

Sivil Anayasa Deneyimleri

Sivil bir anayasa hazırlamayı gözünüzde büyütmeyin  sivil
Güney Afrika’daki sivil anayasanın mimarlarından Geoff Doidge:

 Güney Afrika, 1948 ile 1990 arasında ırksal ayrıma dayanan Apartheid rejimiyle yönetildi. Nüfusun yüzde onbeşini oluşturan beyazlar yönetimi elinde tutarken yerlilerin ve siyahların siyasal ve medeni hakları dahi yoktu. Bu rejim, Nelson Mandela liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) başlattığı direnişle 1990’ların başında son buldu.

Cem Özdemir İstanbul’dan Geçti

Serkan Köybaşı
Yeşiller – Beyoğlu İlçe Örgütü

Herkese selamlar,

Biliyorsunuz, gecen günlerde Cem Özdemir buradaydı. Hem Beyoğlu Yeşil Ev’e uğradı hem de İstanbul’da çeşitli temaslarda bulundu. Genç Bakış programına katildi. Tabiri caizse, rüzgâr gibi geçti.

Ben kendisini yalnızca Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapmış olduğu sohbet benzeri panelde görebildim. Ve kesinlikle o kısa surede bile etkisini hissettim. Kendi adıma dersler çıkardım.

“Kandırılmak” Hepimize İyi Gelecek

Özlem Yağız

Oldum olası bahar mevsimini severim ben. Çocukluğumdan beri bütün sene ilkbaharı özler, kısacık geçen bir iki aydan sonra mahzun olurum.  Bahar benim için bütün yapmak istediğim arzuları gerçekleştirmenin,  vazgeçmek istediğim alışkanlıkları terk etmenin mevsimidir.

İşte Şimdi Ayvayı Yedik

Karşı ütopyaları okuyanlar bilir, orada son derece yumuşak, hatta son derece demokratik gözüken sistemler vardır ama aslında totaliterdirler. Kapitalist-endüstriyalist sistemde böyle. Ne kadar demokratik, ne kadar özgürlükçü bir sistem değil mi kapitalist AB kendi karşıtını bile finanse ediyor.

Krize Yeşil Çözümler

Amerikan ipotekli ev piyasasının çökmesiyle başlayıp tüm dünyayı az ya da çok etkisine alan küresel finansal kriz Başbakan Erdoğan’ın da söylediği gibi Türkiye’ye kaçırılamayacak bir fırsat sunuyor. Ortada bir fırsat var ancak Erdoğan’ınki değil. Ekonomiyi dışarıdan para girişine dayalı bir büyüme çizgisine sokan başbakanın son krizle bırakın para girişini içerdeki paranın kaçmasını önleyememesi kara kara düşündürtüyor olmalı ki aklına gelen ilk tedbir yurtdışında kaynağı belli olmayan parayı sorgusuz sualsiz, vergisiz Türkiye’ye çekmeye çalışıyor. Asgari ücret üzerindeki vergi ise devam ediyor ve hiçbir kriz bu haksız vergiyi kaldırmayı akıllarına getirmiyor.

Başbakan Erdoğan’a bir önerimiz var. Taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışacağına bu krizi gerçek bir fırsata dönüştürebilir.

İşin sırrı enerji politikalarında köklü bir değişimle mümkün. Nükleerci, termikçi, doğalgazcı lobinin gürültüsünden sesimizi duyar mı bilinmez ama bu küresel krize karşı Türkiye’de ki işi aşı korumak istiyorsa söylediklerimize kulak verse iyi olur.

Türkiye kadar güneşli, rüzgarlı bir ülke bugün elektriğinin büyük bölümünü fosil yakıtlardan sağlıyor. Bu yakıtların başında doğalgazla çalışan santraller var. Oysa, son gelen zamlarla doğalgaz en pahalı yakıtlardan biri haline geldi. Kafkaslar’daki gerginlik, Rusya’nın tutumu doğalgazın ucuz ve istikrarlı bir enerji olamayacağını göstermiyor mu? Elektrik piyasası özel sektöre açıldığından beri işi bilen bilmeyen parası olan herkesin iştahını kabartıyor. Uzun zamandır Türkiye’de en karlı işkolu enerji üretimi. Nasıl olsa devlet alım garantisi vermiş, kaça ürettiğinin, doğaya verdiğin zararın hesabını soran yok, özel sektör de işin kolayına kaçmakta bir sakınca görmüyor haliyle. İşin daha da vahimi bu aşırı kar güdüsüyle iş Türkiye’nin dört bir yanına termik santraller açmaya kadar geldi. Termik santraller çevreye ve insana verdikleri zararları kanıtlanmış sosyal maliyetleri en yüksek olan enerji üretim birimleridir. İmzalayacağını beyan ettiği Kyoto Protokolü’nün gereklerini yerine getirip atmosfere saldığı sera gazını düşürmek bir yana daha da artırma yoluna gidiyor. Bunun ne hukuksal ne de ekonomik bir açıklaması olabilir.

Yenilenebilir enerji yatırımlarına verilecek bir teşvikle Türkiye bir taşla üç kuş vurabilir. Hem ekonomik durgunluktan korunur, hem istihdam sağlar hem de doğasına ve insan sağlığına verdiği tahribatı azaltır. Ekonomik kriz sonucu fabrikalar birbiri ardına kapanır, işçiler işlerinden olurken, işşizliği ve üretim düşüşünü yenilenebilir enerji yatırımlarıyla önleyebilir. Doğasını ve insanını mahveden mevcut sürdürülemez büyüme stratejisini Türkiye kendiliğinden terk etmezse bugün yarın zorla terk etmek zorunda kalacak. Doğayla uyumlu, insanının aş ve iş sorununa çare olacak bu yolu Türkiye seçmek zorundadır.

Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) “Yeşil İstihdam: Sürdürülebilir Düşük-Karbon Dünyasına giderken Haysiyetli İstihdam” adlı raporunu yayınladı. Yaşadığımız ekolojik ve ekonomik kriz, yenilenebilir enerji, ulaşım, inşaat ve tarım alanlarında Yeşil bir bakışla birçok soruna nasıl çözüm getirilebilineceğini gözler önüne seriyor.

Almanya gibi rüzgar ve güneş enerjisinde lider olan bir ülkede yenilenebilir enerji sektörünün yarattığı istihdam 2006 yılında 260 bin olarak gerçekleşmiş. 2020 yılında 500 bin, 2030’daysa 730 bin kişinin bu sektörden ekmek yiyeceği hesaplanıyor. Amerika’da yine 446 bin kişi çalışıyor yenilenebilir enerji sektöründe.

Başbakan Erdoğan kriz dolayısıyla işsizlikte ortaya çıkacak artışı “her şirket her aileden bir kişiyi işe alsın” gibi hiçbir ciddiyetle bağdaşmayan öneriyle çözmeye çalışıyor. Oysa başta da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin sorunlarını ve sorumluluklarını göz önüne aldığımızda yapılması gereken basit.

Hem Kyoto’yu imzalayacağını ilan edip hem termik santral yapımını teşvik etmek bir arada olamaz.

Ekonomik kriz, üretim düşüşü kara parayı Türkiye’ye sorgusuz sualsiz çekmekle önlenemez. Bu seneyi kurtardınız 2009′ da 2010’da ne yapacaksınız. Para çekmek için ülkeyi Cayman adalarına mı çevireceksiniz?

Kriz dolayısıyla para kazanamadığı için kapanmak üzere olan şirketlere bir de her ailden birini iş al demek ne kadar gerçekçidir, tartışılması bile abes.

Yenilenebilir enerji sektörüne verilecek ciddi bir teşvikle, hem istihdam hem üretim sorunu çözümlenir, hem de Türkiye’ye, uymayı taahhüt ettiği Kyoto Protokolu’nün gereklerini yerine getirme şansını verir. İnsanı ve doğasıyla Türkiye bir nefes alır.

Yeşiller olarak fosil yakıtlara özellikle Türkiye’nin dört bir yanında pıtırak gibi biten termik santral projelerine, mevcut enerji politikalarına tümüyle karşıyız. Hükümetin önüne çıkan her fırsatta büyük sermayeyi himaye eden ekonomi politikalarına karşı olduğumuz gibi.

Kriz bizi teğet mi geçer delip de mi geçer bilinmez ama Başbakan Erdoğan sadece enerji politikalarını gözden geçirmekle Türkiye’nin iş ve aş sorununu büyük ölçüde çözebilir, üstüne üstlük uluslar arası arenada imzalamayı düşündüğü anlaşmaların gereklerini yerine getirmiş olmakla elini de rahatlatabilir. Seçim Erdoğan’ın. Dediğimiz gibi mevcut politikaların sürdürülemez olduğu son krizle ortaya çıktı. Mevcut politikalara sesimiz çıktığınca, gücümüz yettiğince muhalefetimizi sürdüreceğiz. Doğaya ve insanına sürdürelebilir bir yaşam sunmayı seçtiğinde ilk alkışlayan da biz oluruz.

23 Nisan ve Öteki Çocuklar

Hüseyin Güngör- Yeşiller Partisi MYK üyesi

Bu gün 23 Nisan. En güzel kıyafetlerini giyecek çocuklarımız ‘’Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’’ törenlerine katılıp şiir okuyacaklar. Sonra da çocukların geleceğimiz olduğu tafraları esliğinde, politikacıların tahkim edilmiş koltuklarına oturacaklar…Çocuk sevgisinin önemi falan filan derken polis tarafından yüzü parçalanan Sabahattin’den, elleri kelepçeli olarak mahkemelere getirilip onlarca yıl ceza istemiyle yargılanan Dilan’dan, yasları 18’in altında olan kendi yaşıtları M.den, S’den habersiz neşe dolacaklar. Bir 23 Nisan daha her yıl olduğu gibi yine aynı rutinlikle akıp gidecek.
Çocuk sevgisi ve değeri küçükleri koruyup kollama ülküsüyle tavana vuracak . Bu şatafatlı gösteri daha sonra ulusal medya üzerinden topluma gururla yansıyacak (Ne de olsa dünyada çocukların kutladığı tek bayram olduğu söyleniyor).

Türkiye’nin Emisyonları Nereye Gidiyor?

Türkiye, küresel isinmaya neden olan gazlarin saliminda geri dönüssüz noktaya dogru büyük bir hizla sürükleniyor. Geçen hafta Türkiye’nin 2007 sera gazi emisyon envanteri Birlesmis Milletler Iklim Degisikligi Çerçeve Sözlesmesi sekretaryasi tarafindan sessiz sedasiz açiklandi. Envanterler her yil 2 yil öncesinin rakamlarini temel alir. Bu yil karsimiza çikan tablo iyice korkutucu.

Türkiye 2007 yilinda atmosfere 372 milyon ton sera gazi salmis. Bu rakam, sera gazi saliminda bütün dünyada baz yil kabul edilen 1990’daki 170 milyon tonun %119 üzerinde. Artis hizinda Türkiye’ye ait emisyon envanterlerinin açiklanmaya baslandigi 2004 yilindan bu yana her yil oldugu gibi Türkiye yine birinci. Bu artis orani 2004’te 1990’a göre %74,5, 2005’de %83,7, 2006’da ise %95,6 idi. Görüldügü gibi sadece 1990’a göre meydana gelen artisin miktari degil, hizi da artiyor.

Karbon borsası, karbon vergisi ve karbon algısı – M. Ali Uzelgün

Dünyanın üzerinde bir hayalet dolaşıyor, küresel iklim değişikliğinin hayaleti.

Tomruksuyu’ndan Sevgilerle

 

Gazihan Çağlar

Yeşiller’in amiral gemisi olan Tomruksuyu’na geçtiğimiz hafta sonu önemli  bir çıkartma yapıldı. Önceki haftanın olumlu izlenimleriyle Bilge Contepe, Yasemin Göksu, ben ve eşim Serap ile beraber Sarpkaya ‘ya misafir olduk.Bilge Cuma günü ,biz ise Cumartesi  günü  Tomruksuyu’ndaydık. Cumartesi  günü öğle vakti köydeki  kadınlarla birlikte  toplantı düzenlendi.

Savaştan Kar Çıkartmak

Sütlüce de dünyanın felaketlerini kendileri için karlı bir yatırım aracın dönüştürmek uğraşısındaki çok uluslu su şirketlerinin kontrolünde olan ve her toplantısı bir pazarlama etkinliği de olan Dünya Su Konseyi’nin toplantısı yapılıyor.

Toplantının amacının ne olduğunu iyi bilen ve buna itirazı olan göstericiler düzenin bekçiliğini yapan polis tarafından kıyasıya ve acımasızca dövülüyor.