Yeşeriyorum

23 Nisan ve Öteki Çocuklar

0

Hüseyin Güngör- Yeşiller Partisi MYK üyesi

Bu gün 23 Nisan. En güzel kıyafetlerini giyecek çocuklarımız ‘’Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’’ törenlerine katılıp şiir okuyacaklar. Sonra da çocukların geleceğimiz olduğu tafraları esliğinde, politikacıların tahkim edilmiş koltuklarına oturacaklar…Çocuk sevgisinin önemi falan filan derken polis tarafından yüzü parçalanan Sabahattin’den, elleri kelepçeli olarak mahkemelere getirilip onlarca yıl ceza istemiyle yargılanan Dilan’dan, yasları 18’in altında olan kendi yaşıtları M.den, S’den habersiz neşe dolacaklar. Bir 23 Nisan daha her yıl olduğu gibi yine aynı rutinlikle akıp gidecek.
Çocuk sevgisi ve değeri küçükleri koruyup kollama ülküsüyle tavana vuracak . Bu şatafatlı gösteri daha sonra ulusal medya üzerinden topluma gururla yansıyacak (Ne de olsa dünyada çocukların kutladığı tek bayram olduğu söyleniyor).Fakat bir başka diyarda kolluk kuvvetleri ve yargı tarafından faşist yönetimlere benzer cezalandırmalara maruz kalan,  elleri arkadan kelepçeli öteki çocukların ve anne babalarının feryatları yankılanacak. Ama kimse bileyecek, duyulması daistenmeyecek. 23 Nisan’daki sevgi selinin ve gülücüklerinin zerresi bile oraya değmediği gibi toplum vicdanında en ufak rahatsızlık dahi yaratamayacak.
Basta Diyarbakır ve Adana ‘da olmak üzere 800 dolayında çocuk örgüt üyeliği suclamalarından ötürü yargılanıyor bu 23 Nisan günlerinde. Birçoğunun cezaları kesinleşti. 11-17 yas arasındaki bu çocuklardan bazıları 23 yıla varan cezalar aldılar
İnsan Hakları Derneği Adana şubesinin Adana yereline ait 2009 Ocak Şubat ve Mart aylarına ilişkin yayınlamış olduğu raporun özellikle çocuklara yönelik olan verileri kaygı uyandıracak cinsten.
‘’Adana’da 2009 yılının ilk üç ayında tavan yapan hak ihlalleri Engizisyon dönemini aratacak durumda.Çocuklar Ölçüsüz ve Adaletsiz Cezalandırıldılar.Adana 6. 7 ve 8. Ağır ceza mahkemeleri Ocak, Şubat ve Mart 2009 aylarında 33 çocuğa örgüt üyeliğinden ve örgüt propagandasından toplam 129 yıl 3 ay 15 gün hapis cezası verdi.
Adalet Bakanı’nın verilerine göre; 2006 ve 2007 yıllarında Türkiye’de, TMK hükümleri kapsamında toplam 4 bin 784 dava açılmış ve 1588’i çocuk olmak üzere 11 bin 720 kişi yargılanmıştır. Kitlesel eylemlere paralel olarak gözaltı ve tutuklamaların 2009 yılının ilk üç ayında daha da arttığı dikkate alınırsa, halen binlercesi çocuk olmak üzere 10 bini aşkın kişi bu suçlardan yargılanmaktadır.

Çocukların Özel yetkili Ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları ve cezalandırılmaları Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) hükümleri bakımından sorunlara yol açmaktadır. ÇHS, 18 yaşın altında olan herkesi çocuk olarak kabul etmekte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise, çocukların yargılanmalarının yetişkinlerden ayrı ve daha bir özenle yürütülmesini ayrıca çocuklara özgü soruşturma ve yargılama tedbirlerine başvurulması gerektiğini söylemektedir. 2006 yılında Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) yapılan bir değişiklikle, 15-18 yaş arasındaki çocuk sanıkların, çocuk mahkemeleri yerine Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nde (bunlar aslen Devlet Güvenlik Mahkemeleri olup sadece tabeladaki isimleri değiştirilmiştir) yargılanmalarının yolu açılmıştır.
Ocak, Şubat ve Mart 2009 tarihlerinde yaşları 13 ile 17 arasında değişen 82 çocuk gözaltına alındı. Gözaltına alınan 82 çocuktan 28’i tutuklanıp cezaevine konulurken 54 çocuk ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.’’

Çocukların örgüt bağlantısı kurulamadığından; Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK),  benzer bir olaydaki yaklaşımı;  “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler örgüt üyesi gibi cezalandırılır.” bu çoçukların örgüt üyesiymiş gibi cezalandırılmalarının yolunu açmıştır.  Yargıtay devamla, elleriyle zafer işareti yapmışlar ise ayrıca  “örgüt propagandasından”, elinde taş varsa “polise etkin mukavemeti” de üstüne koyulmalı görüşünü içtihat eylemişti.  Diyarbakır’daki mahkeme, ‘ çocukların örgüt ile bir bağlantılarını saptayamadık ki, örgüt üyesi gibi cezalandıralım’ deyip karşı çıkmışsa da, Ankara’daki derin içtihatlara imza atanlar kararlarında direterek tanık olduğumuz cezalandırma uygulamalarının önünü açmışlardır.

Toplumsal muhalefeti bastırarak resmi ideolojiyi pekiştirmek ve çocuklardan intikam almak isteyen bir zihniyet,  zaten bastan kaybetmiştir.  İçine girdiğimiz şiddet sarmalından kurtulmanın yolu; öncelikle şiddet ortamını yaratan etmenleri ortadan kaldırarak demokratik tartışma zemini sağlayacak anayasal açılımları gerçekleştirmektir. Kürt sorunu temelinde yapılacak siyasi, ekonomik, sosyal acılım zaruretinin yanı sıra karar verici makamlarda yer edinenlerin konunu psikolojik boyutları konusunda da ders almaları gerekiyor. Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır cezaevinde insanlık dışı işkence ve uygulamalara maruz kalanların yaşamış oldukları travmanın, şiddeti ne kadar beslediği unutulmamalıdır. Bu hukuksuz olduğu aşikâr intikam yöntemlerinin benzerini çocuklara uygularsanız bumerang gibi, ancak daha büyük kapsamda ve asılamaz bir sorun olarak eninde sonunda size geri dönecektir.
Şiddet uygulamayı varoluşunun temeli haline dönüştürmüş devlet aygıtına karsı dengeleyici rol oynaması gereken siyasi partiler, medya ve bazıları hariç stk’ların birçoğu hakim zihniyetin güdümünde ondan rahatsız olmadan evrensel rollerinin tersine devletin güdümünde çalışmalarına devam ediyorlar. Bu konuda belki de en fazla üzerine not düşülmesi gereken medyanın cifte standarda dayalı rolüdür.
Ekonomik fakirlik kadar kültürel fakirlik ve ahlaki çöküntünün yanı sıra, yasadığımız bu topraklarda   ‘’toplum vicdanı’’ olgusunun da bu denli kaybolması  bir ülke için olmasa da bir toplumun değersizleşerek çöküşü anlamına gelir. Hiç bir toplum böylesi cifte standart ve ikiyüzlülükle yasayamaz, yasamamalı. Çocuk bayramı günlerinde öteki çocukların gördüğü işkence ve aldığı cezalar sadece hafta sonu eklerinde yazan bazı köse yazarlarının sorunu olmaktan çıkmalıdır. Medya sadece bununla yetinerek vicdanını temizleyemez Bu derin zeminde yürüyen devlet otoritesi- toplum-medya ilişkisinin yarattığı zihniyet bir bakıma Ergenekon’un tam da kendisi değil midir? Görevi toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtmak olan medyanın bu faşizan uygulamalarda ki suç ortaklığı tarihe kara bir leke gibi düşmüştür. Bu zihniyet var oldugu surece bırakın AB’yi İdi Amin’lerin Uganda’sının yer aldığı lige dahi giremezsiniz.
Bu ikiyüzlü ağırlık ve utanca klişe bir sözle son vermek en doğrusu:

’’ Bugün 23 Nisan ama neşe dolamıyor insan’’

Hüseyin Güngör

Yeşiller Partisi MYK üyesi

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.