Ana Sayfa Blog Sayfa 5461

Barış Yürüyüşü

Hayat uzun bir yürüyüştür. Bazen bu yürüyüşte çakıl taşları çarpar ayağımıza an’lık bir acıdır devam ederiz, Bazense mayınlar döşelidir, vurularak ölürüz. Bazense mehtaplı bir gecede hayatın asfaltında yarına dair güzel düşler kurarız, sonra Gökyüzüne bir salıncak kurar, oturur ordan uzun, uzun upuzun yolu seyre dalarız. Bu yürüyüş için belki bir ömür harcamak gerekir.

Bazense Barışa yürüyüşte yan yana, yana yana durduğumuz milyonlarca ömürle tek yürek olarak yol alırız. Bazense; çocukluğumuzun o yaralı eksik coğrafyasına dolu dizgin gideriz barışa dair düşlerimizle durmaksızın. Yollar bizi içimizdeki bilmediğimiz ülkeye sürükler kimi zamanda. Gözlerimizin, yüreğimize dokunduğu her rengi, tekrar, tekrar görmek ve yaşatmak isteriz yolculuğumuz boyunca.

Gittiğimiz her neresi ise önce giyimlerimizle ağırlanırız, düşüncelerimizle yolcu ediliriz. Hayat öğrendikçe, öğrenilmeye devam edilen bir yolculuktur. Düşüncemizi inanarak giydik mi bir kez sırtımıza gittiğimiz her yerde olmasada vicdanların en derininde mutlak saygıyı görürüz ince, ince. Yüzyıldır Barış ve İnsanlık elbisesine hasret kaldı Mezopotamya. Kimine göre bu elbise çok ağır, kimine göre hafif. İnsanoğlunun hangi vicdan penceresinden baktığına bağlıdır. Bu elbiseye kimin nasıl baktığına göre değil, kendimize nasıl yakıştırdığımız önemlidir. Bu elbisenin İnsan olma yolunda yürüyen herkeste güzel ve anlamlı duracağına inanıyorum.

Şimdi bir sevda doğuruyorum düşlerimde adı barış olan, savaşın tam orta yerinde kurşunlanırken gencecik bir Ceylan. Ceylan bakışlı oluyorum, gözlerimi kocaman açarak bir fotoğraf karesine. Başka Ceylan’lar öldürülmesin diye bu topraklarda Barışa yürüyorum/yürüyoruz.

Deriz ki, hep keşkeler olmasa insan hayatında yada ne kadar keşkelerimiz azsa o kadar mutluyuzdur. Benim keşkem nicedir, benim halkımda, bütün halklarda  yönetenlere inat Ötekilerle Barış adına el ele olup neden bir türlü bu elbiseyi giyemiyorlar neden? Oysaki, bir kez giyebilse bu elbiseyi  insanlık… Silahlar sonsuza dek susacak.

Gelin hep birlikte halaya durur gibi barışa yolculuğa çıkalım. En azından demokratik açılım veya barış süreci dediğimiz bu süreçte İnsana kıymaya değil, insana yanmaya gidelim.

İşte o zaman barış belki yarın, belki yarından da yakın olacaktır. En büyük yolculuk uzak diyarlara yol almak mıdır? yoksa içimizdeki yolculuk mudur? içindeki ben’e ulaşan mutlaka yaşanılabilir bir dünyanın da kapısını aralar. Çığlıklar yolculuk etmesin, sussun, dalga dalga barış sözleri yankılansın kentlerde ve koyaklarda.

Çığlıklarımız karışmasın artık kimsesiz ve yapayalnız dağlarda. Her çığlık sahibini bulur bir gün biliriz.

Gözlerimiz 100 yıldır bekler barışın renklerini. Yüzyıldır bekler bu yürekler hep birlikte halaya durmayı. Hewsel bahçelerinde süt beyaz bir güvercine hasrettir gökyüzü. As olan  ne etnik, ne dini, ne cinsel, ne sosyal, ne politik, ne ekonomik ötekileştirmedir. Ötekine attığımız adımdır Barış yürüşü.

Ötekine sevdalandığımız, öteki ile halaya durduğumuz, ötekinin beriki olduğunu anladığımız an’dır barış. Dicle olup akmak, Fırat olup hüzünlenmek, Amed olup direnmek, Turabdin’de yıldızlara sevdalanmaktır barış. Ben bir kadın, bir ana olarak ötekini kucakladığım ölçüde ve Süryani halkına attığım adım kadar insanım. Haydi gelin hep birlikte İnsan olmaya, insana yanmaya yol alalım.

İZMİR SÜRYANİ DOSTLUK,KÜLTÜR VE DAYANIŞMA PLATFORMU SÖZCÜSÜ

ZEYNEP TOZDUMAN

Tarihi Bir Dönüm Noktasından Geçiyoruz.

Oyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarıda, derste, sırada,

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne cellâdın,

Fırsatçının, fesatçının, hainin…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile diş ile

Umut ile sevda ile düş ile

Dayan rüsva etme beni

Mahxmur ve Kandil’den gelen barış gruplarına çok önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Şu an için süreç olumlu gidiyor olsa da bu durum her an tersine de dönebilir.

Elbette ki eve dönüşlere sevinmek ve bunu kutlamak gerekiyor. Ancak bunu dozajında da tutmak gerekiyor. DTP’nin gereksiz şova dönük kutlamalardan şiddetle kaçınması gerektiğini düşünüyorum.

Ben, Mahxmur ve Kandil’den gelenlerin bu tür şovlara izin ve müsaade etmemelerini dilerdim. Özellikle de Kandil’den gelenlerin buna izin vermeyeceklerini düşünüyordum. Ancak bu konuda tam bir hayal kırıklığı yaşadığımı da söyleyebilirim.

DTP demokratik açılımın zaten en önemli taraflarından biridir. Ancak eğer DTP kurmayları, gerçekten bu süreci destekliyorlarsa, mutlaka şova dönük yapılan kutlamaların bir an önce önüne geçmelidirler.

Dağlardan gelen bu insanları il il dolaştırmamak gerekiyor. Bölgede sohbet etme imkânı bulduğum birçok kişi bu durumdan rahatsızlık duyuyor. Bu tarz yaklaşımların sürece zarar vereceğini açıkça dile getiriyorlar.

Bu tarz yaklaşımların sürmesi durumunda DTP sadece çözümsüzlüğün bir parçası ve tarafı olacaktır. Ben açıkta söylüyorum yapılan bu kutlamalar hiç bir şekilde barış sürecine hizmet etmeyecektir. Tam tersine bu süreci tahrik edecek ve tıkanma noktasına getirecektir.

Eğer DTP yüzünden bu süreç sekteye uğrar ve istenmeyen kötü olaylar gelişirse Kürt Halkı DTP’yi asla affetmeyeceklerdir.

Şahsen ben çok endişeliyim. Bu yazıyı da taşıdığım bu tür endişelerden dolayı yazıyorum. Ben toplumun kodları ile oynanmasından çok çekiniyorum. Toplumun huzurunu bozup karşıt fikirli insanları karşı karşıya getirmek çok zor değil bu ülkede. Geçmişte bunlar çok yapıldı. Çok acı sonuçlar yaşanmadan önlem almak gerektiğini düşünüyorum.

Sükûnet ve Dikkat

Tam da dile getirdiğim kaygılar nedeni ile her an provokasyonlar ile karşılaşmak mümkün. Bu süreç bin türlü tuzaklar, oyunlar ve tezgâhlarla dolu. Kimileri bilerek ve isteyerek, kimileri de istemeyerek de olsa kendisini bu tuzakların içerisinde bulabilir.

Evet, Habur’da sevgi seli ve coşku vardı. Yıllarca “terörist” denilen insanları karşılamaya yüzbinler gitmişti. Kimilerinin “cani”, “katil” dediği kişiler, onların yavrularıydı, Kandil’den gelenler de onların kuzularıydı. (berxik’leriydi)

Gönül isterdi ki; eve dönüş ile başlayan bu şenlikler bu coşkular ortak bir şekilde kutlanabilseydi. Ancak buna nalet olası ne Kürt egosu, ne de Türk egosu izin vermiyor. Bu gururlar ve bu provokasyonlar olduğu sürece de sahip olunan bu egolar daha çok canlar yakacaktır.

Beklentilerimizi sıcak tutmak ve umutlu olmaktan başka çaremiz yok. Hain bildiğimiz, düşman gözü ile baktığımız bu insanlar benim, onun, bunun, kısacası birilerinin dayısı, amcası, ablası, ağabeyi ya da akrabasıdır. Ama korkuyorum ve bu korkum asla kişisel bir korku değildir.

Bir taraftan silahlar konuşuyor diğer taraftan Habur’dan başları dimdik barışa katkı sunmak için dağdan inişler yaşanıyor. Paradoksal bir sanat misali gelgitler içerisinde sevinçler, korkular ve endişeler yaşanıyor. Daha yaralarımız çok taze ve her an bu taze yaraları birileri kaşıyabilir düşüncesi içimi burkuyor. Ümitlerimi yıkmaya yetiyor.

Haber merkezlerini izlediğimde tüylerim diken diken oluyor. Yıllarca kendilerini barış yanlısı ve doğruluk timsali olarak yansıtan haber sunucularının şehit ailelerini ve toplumun belli kesimlerini nasıl da kışkırttıklarını ibretle seyrediyoruz.

”Ah keşke ülke bir anda kan gölüne dönse de bizde yıllardır sürdüğümüz saltanatımızı sürdürebilsek mantığında ki bu haber spikerlerini toplumun iyi izlemesi gerekiyor.. Muhalefete  ne söylenebilir ki bilmiyorum. Sadece onlara oy verenlere çok acıdığımı söylemekten başka..

Bizler oluşan bu olumlu havayı umutla ve her şekilde desteklemeye devam edeceğiz. DTP’nin ise şunu unutmaması gerekir. Bölge halkı barış istiyor, bölge halkı istikrar istiyor, bölge halkı artık çocuklarının ölmesini istemiyor.

Madem ki ayrı bir devlet istemiyorsunuz, madem ki üniter yapıdan yanasınız mademki tek bayrağa sizde saygılısınız. O zaman yeter artık. Zaten Kandil’den gelen barış grubunun ellerindeki isteklerin tamamı hükümetin programında var.

25 küsur yıldır süren bu savaşın tek kazananı malum bataklıktan nemalanan kan emici sivrisineklerdir. Bu halkın kanının vampirler ve kan emiciler tarafından emilmesini istemiyorsanız şayet artık bütün bu yaşanılanlara dur demelisiniz. Yazıktır günahtır bu halka. Bugün güney doğuda hangi evi ziyaret etseniz mutlaka bir yakınını kaybetmiş birilerine rastlarsınız.

Eğer bir zafer varsa onun adı da barış olmalıdır. Zaferler ancak olumlu sonuçlanacak barışlarla mümkündür. Doğu ve güney doğuda ki halkın çok ama çok büyük bir kısmı hükümetin bu açılımını olumlu bulmakta ve desteklemektedir. Bu barışın önünü tıkıyacak hangi parti olursa olsun bölge halkı, Kürt halkı onu asla affetmeyecektir.

Devlet de devletliğini göstermelidir. Bir an önce taş atan çocukları suçsuz yere cezaevlerinde yatan insanları salıvermelidir.

Veysi Işık(Adanır)/Batman

Mahin Sadri SÖYLEYİŞE BEKLİYOR


25 Ekim Pazar / Pera Müzesi / 18.00Mahin Sadri3 (1)


Belgesel tiyatronun İran’lı kadın temsilcisi, yazar Mahin Sadri ve Amir Reza Koohestani Tiyatrosu İstanbul’a geliyor. Etkinlik; İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteğiyle “Yeni Metin Yeni Tiyatro” projesi kapsamında gerçekleştiriliyor.

Barış İhtimali ve Yeşiller’in Duruşu

Türkiye’nin belki de temelleri 100 yıldan da öteye dayanan demokrasi, çok seslilik  ve farklı olana tahammülsüzlük problemleri son 25 yılda da kendisini sıcak çatışma olarak gösteriyor.

350 – Haydi hep beraber eyleme!

24 Ekim tarihi yaklaşıyor. Sadece 3 gün kaldı. 350 hareketi, Uluslararası İklim için Eylem Günü’nde 170 ülkede düzenlenecek olan 4227 eylemle iklim değişikliği ile mücadeleye vurgu yapacak. Dünya çapında bir eylemsellik, dayanışma ve işbirliğinin ortaya konulacağı bu eylemlerle, gezegenimizi sürdürülebilir kılmak ve iklim değişikliğini durmak için tüm insanlık harekete geçmeye davet edilecek.

Sanal Aktivistin Alet Çantası – Online Ofis Uygulamaları

vote_onlineDüşük bütçeli sanal kampanyalar için oluşturduğum alet çantasına elimi daldırıyorum ve bu kez online ofis uygulamaları geliyor elime.

Türk Milliyetçiliği Beter İmiş Domuz Gribinden

Ben beyaz yakalı bir plaza işçisiyim. İş ve arkadaş çevremde siyasetle domuzilgilenmediğini söyleyen pek çok arkadaşım var.

Fakat aslında işler göründüğü gibi değil. Bu insanlarla bir sebepten azıcık politika konuşmaya başlayınca birden fark ederisiniz ki, aslında pek çoğunun en alasından politik görüşleri vardır.

Habur ve Paradigmanın İflası…

Bir savaş bitmek üzere. Öcalan’ın çağrısı üzerine ‘barış elçileri’habur Mahmur kapısndan Türkiye’ye Habur sınır kapısından giriş yaptılar.
Teslim olmaya gelmediklerini demokratik zeminde bir çözüm için siyasetin önünü açmaya yardımcı olmaya geldiklerini söylediler. İmralı’dan yapılan çağrıya bir yanıt olarak böylesi bir karara vardıklarını ve artık barış zemininde bir çözüm istediklerini ifade ettiler.

İşte açılım buna denir!

Biraz önce Silopi’den Türkiye’ye giriş yapan bütün PKK’lilerin serbest bırakıldığı haberi geldi. Bu harika bir haber… İşte açılım diye buna denir!

Bu olayın neden bu kadar büyütüldüğü, gelenlerin örgüt üyesi oldukları belli olduğu halde nasıl serbest bırakıldıkları, devletin nasıl olup da örgüte propoganda imkanı sağladığı, bugün bu militanları bırakan devletin yarın kimbilir kimleri serbest bırakacağı gibi yorumlar uçuşup duruyor etrafta.

Bu son olay kamuoyunun barışa devletten daha hazırlıksız olduğunu ortaya koyan ilginç bir örnek oluşturdu. Medya, yorumcular ve sokaktaki insan (en azından büyük bir bölümü diyelim) olup bitene bir anlam veremiyor. Ezberler fena halde bozuldu. Bugün MGK’den süreci destekleyen bir bildiri çıkınca ezberleri iyice bozulacak insanların, ama sonra devletin bu yeni duruşuna alışacaklar.

Bu noktada söylenmesi gereken şey, bugün yaşanan olayın neden bu kadar önemli olduğu. Bunu anlayabilirsek arkası daha hızlı gelebilir.

Kürt sorununun 30 yıllık haline dönüp bir bakın. Kürt hareketine teslim olmakla savaşmak dışında bir seçenek bırakılmıyordu. Üstelik her şey bir karşılıklı dezenformasyon ve propoganda bulutunun ardında yaşanıyordu. Bugüne dek olup biten bütün görüşmeler, daha önce sürece tanık olmuş gazetecilerin aktardığı gibi, bugünkünden farklı olarak tamamen kapalı kapılar arkasında oldu.

Devlet önceden de PKK ile görüştü, önceden de pazarlık yaptı, ateşkesler ve benzeri gelişmeler rastgele yaşanmadı. Ama bütün bu pazarlık süreci hep kamuoyuna yanlış bilgiler verilerek ve her an her şey yalanlanabilir bir şekilde yapıldı. Nitekim bütün bu girişimler hep bir yerlerden sabote edildi.

Şu anda olanlar ise herkesin gözünün önünde yaşanıyor. Yani bütün taraflar bundan sonra olabilecek aksi bir durumda kamuoylarına hesap vermek durumunda kalacak ve yalan söyleyemeyecekler.

Çünkü devlet bir grup PKK militanının özel bir proje kapsamında ve örgüt liderinin talimatı doğrultusunda “silahları bırakıp” gelmesine tüm gözler kendilerine dönükken “evet” dedi. Üstelik bir grup bağımsız gözlemcinin de tanıklığında saatlerce süren bir sorgu süreciyle bu kişilerle “masaya oturdu”. Herşey kameraların ve kamuoyunun “rahatsız nazarlarının” altında gerçekleşti. Devlet önceden sadece ölü ele geçirebildiği veya işkence ederken diyalog kurduğu insanları bu kez suçunu itiraf ettirmek için değil barış adına “sorguladı”.

PKK militanları da kendi yurttaşı oldukları ülkenin devlet görevlileriyle ilk kez savaşmak veya teslim olmak dışında bir seçenekle, barış hakkında konuşmak için ve silahlarını kendi istekleriyle bırakarak karşı karşıya geldiler. Pazarlıklar oldu, geri adımlar, ileri adımlar, gerilimler yaşandı, ama en sonunda 30 yıldır hayal edilemeyen bir durum ortaya çıktı.

Dolayısıyla bugün hem Kürt sorunu, hem Türkiye devletinin gelenekleri, hem de Kürt hareketinin alışkanlıkları açısından yeni bir gündür.

Yani kim ne derse desin, bu büyük bir adımdır. Şimdi bize düşen, bu tür somut adımların arkasını getirecek her kim olursa olsun, arkasında olmaktır.

Komplo teorileriyle oyalanmadan, ideolojik ezberlerimizi tekrarlamadan, işin arkasında dış güç aramaca oyunuyla kendimizi tatmin etmeden, bunu yapan iktidar bizden değil, o zaman muhalefet etmeliyiz deyip kendi zekamıza hakaret etmeden, şiddeti reddetmeyen ve asker üniformasıyla gelen bir grubun yapabileceği propagandadan hiç mi hiç rahatsız olmadan, barış için atılan her adımı kayıtsız koşulsuz desteklemeliyiz.

Şimdi sıra Kürtçe’nin önündeki bütün engellerin kaldırılmasında… Siz bir de yer isimlerini geri verin, Kürtçe eğitime başlayın, belediyelerde Kürtçe hizmetin önünü açın, bakın arkası nasıl çorap söküğü gibi gelecek.

Çok uçuyorsun demeyin lütfen. Bu ülkede iyimser bir yazı yazmak, hele ki bu iyimserliğin bir tarafında muhafazakarlığın ve militarizmin felç ettiği Türkiye devleti varsa, hiç alıştığımız bir şey değil.

Gelin bugünün keyfini çıkaralım…

Değişen İklim miydi?

 Son yıllarda, iklim değişikliği ekolojik hareketin en önemli konularından biri haline geldi. Özellikle herkesin gözü yakında yapılacak olan Kopenhag iklim zirvesine çevrilmiş durumda ve bu zirveye hazırlanılıyor. Zirvede, en iyimser tahminle karbon salımının düşürülmesi üzerine pek çok tedbir alınacak ve kısıtlamalar getirilecektir.