Ana Sayfa Blog Sayfa 5293

Ortaya karışıklık

Dün Tunus bugün Mısır’da olanlar tam anlamıyla bir devrim.  Beklenmedik, inanılmaz ve bir yandan da ilham verici.  Devrim ateşi yavaş yavaş tüm Arap coğrafyasına yayılacak gibi görülüyor. Tunus’taki ve Mısır’daki hareketler birçok ezberi de bozuyor. Örneğin işine gelmediği içinFas’ta, Cezayir’de, Tunus’ta, Mısır’da, Ürdün’de ve daha birçok ülkede diktatörlükleri destekleyen totaliter rejimleri görmezden gelen birçok batılı “demokrasinin ” cılız tepkileri de bu yüzden.

Tüm baskılara ve kışkırtmalara rağmen ortaya konulan tepki gerçekten ilham verici. İnsanlar bir sel misali özgürlüğün ve demokrasinin önünde kurulan baraj duvarlarını aşındırıyorlar. Bir taraftan ayaklanmalar romantizmi beni duygulandırıyor ve mutlu ediyor. Belki alakasız gelecek ama yürüyüşler bana yaklaşık 2 yıl önce Kopenhag’daki “Reclaim the Power (Gücü Eline Al)” Yürüyüşünü hatırlattı. İklim adaleti konusunda ne yazık ki gücü elimize alamadık ama ortadoğu’da halk gücü eline alıyor gibi görünüyor.

Ancak konuyu dağıtmadan; sorgulayan ve kötümser kısmımın beni dürttüğünü de söylemeden edemeyeceğim. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşer ya o misal.

Ortadoğu’daki bu diktatörlükler yıkılınca ne olacak yani 23 yıl sonra devrilen Bin Ali’nden sonraki Tunus nasıl olacak ve ya 30 yıllık Mübarek rejimi yıkılında Mısır özgürleşecek mi?

Sorusunu sormadan duramıyorum.

Ne yazık ki demokrasi kültürünü bir günde oluşturmak na mümkün.  O yüzden olanların sonuçlarını detaylı incelemek gerekiyor.  Daha zor günler bekliyor Tunusluları ve Mısırlıları ve daha nicelerini. Demokrasi en kolay rejim olduğundan değil en adil olduğundan dolayı en ideal yönetim biçimi.

Ne yazık ki Bin Ali gidince Tunus’a özgürlük gelmedi. Bin Ali’nin kurduğu totalitarizm çarkından eminim beslenen birçok insan var. Diktatörlük sayesinde kesesini dolduranlar eminim Bin Ali kaçınca çıkarları zedelenmesin diye diktatörün en büyük düşmanlarmış gibi davranıyorlardır. Bunlardan hem içeride hem de dışarıda olanları var. Birçok batılı ülkenin olayların başlangıcında “Tunus’taki İstikrarı Korumak” adına Bin Ali’yi desteklediğini ama son yaklaştıkça yavaş yavaş çark ettiklerini kendilerini “Tunus Halkının Kadim Dostu” olarak tanımladıklarını gördük.

Düzen, kapitalist sistemin çarkları her zaman dönmeye çalışır ve gerekirse eskisinden vazgeçip, onu “tu kaka” yapı yeni yollar bulur bunun için. Her yol da mübah görülür bu konuda.  Şu anda Ortadoğu coğrafyasında kapitalizm, totaliter rejimleri bir araç olarak görüyor, kullanıyor ve bundan kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyor.

Aslolan isimlerin değil sistemin değişmesi. Ancak bir süre sonra “Bin Ali öldü Yaşasın yeni Bin Ali” veya “Mübarek Gitti Yaşasın Yeni Mübarek” ile karşılaşırsak şaşırırım diyemeyeceğim.

Her ne kadar kavramsal ve bağlamsal farklılıklar olsa da İran’da Şahı deviren devrimin yerini Cumhuriyet kisvesi altında ne yazık ki fundamentalist totaliter bir rejime bıraktığına hep beraber şahit olduk. İran’da halen silahlı kuvvetlere Devrim Muhafızları denildiğini de buradan hatırlatalım. İran İslam Cumhuriyeti işe tüm sol ve özgürlükçü grupları tek tek yok ederek başlamıştı.

Benim açımdan şu anki sözde “laik” totaliter arap rejimleri ile potansiyel fundamentalizm tehlikesi arasında sadece şekilsel farklılıklar var. Nihayetinde ikisi de insanı ve doğayı eziyor, ikisi de coğrafyalarına tahakküm kuruyor ikisi de Rabbena hep bana diyor.

Biraz da bunları düşünerek durumu değerlendirmek lazım.

Son Söz: Bu yazı ile Tunus’ta, Mısır’da, Ürdün’de olanları, protestoları küçümsemeye çalışmadım. Aksine bu hareketleri çok değerli ve çok anlamlı buluyorum. Sokağa çıkanların demokrasi taleplerinin samiyetini de sorgulamıyorum, keza haddim de değil böyle bir sorgulama. Ve ancak olanlara dışarıdan pembe gözlüklerle bakmak, ya da devrim oldu yaşasın diyip cümleleri sorgulamak yerine ünlem işaretleri ile bitirmek bana çok da doğru gelmiyor.

Karar verildi: “İnsanlık” yıkılacak

Kars Belediye Meclisi, 4’e karşı 19 oyla “İnsanlık Anıtı”nın yıkılmasına karar verdi.

Heykelin yıkılma sürecini başlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın heykel hakkındaki değerlendirmesi olmuştu. Başbakan Erdoğan, Kars ziyareti sırasında, henüz tamamlanmamış olan sanat eserine “ucube” sıfatıyla yaklaşmıştı.

Heykelin taşınması da gündeme gelmişti fakat, yıkım kararı Belediye Meclisi’nden çıktı.

(Yeşil Gazete)

2 milyon kişi Özgürlük Meydanı’nda

Güncelleme, 01.02.1011, 17:05 –

Mısır’ın başkenti Kahire’de yaklaşık 2 milyon kişi Tahrir (Özgürlük) meydanında diktatör Hüsnü Mübarek’in görevi bırakması talebiyle toplandı.

Dün geceden beri meydanı doldurmaya başlayan göstericilerin sayısı El Cezire ve The Guardian’ın tahminlerine göre dün yapılan çağrıdaki bir milyonu aşarak iki milyon kişiye yaklaştı.

Hükümetin internet ve cep telefonu erişinmini zorlaştırmasına rağmen örgütlenen göstericilerin buluşmasının ve Kahire dışından gelenlerin geceyi meydanda ve parklarda geçirmesinin ardından bu sabahtan itibaren artan kalabalık öğleden sonra en kalabalık noktasına ulaştı. Şu anda göstericiler sloganlar, marşlar ve sanatsal gösterilerle Mübarek’i istifaya çağırıyorlar.

Ordu birlikleri ise dün ilan edildiği gibi herhangi bir mücadalede bulunmuyor

Kahire dışında İskenderiye, Süveyş, Ariş ve Mahalla’da da onbinlerce gösterici sokakları doldurmuş durumda.

Bu arada Kahire’nin bazı mahallelerinde hükümet yanlısı grupların da gösteriler yaptığı, bu iki grubun karşılaşmasından ve çatışmasından endişe edildiği de gelen haberler arasında.

(Yeşil Gazete)

Al Jazeera, The Guardian ve sosyal medya kaynaklarından derlenmiştir.

Kadınların okuryazarlığı erkeklerden dört kat az

0

KSGM raporuna göre, yaklaşık 900 bin erkeğe karşılık 4 milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Kız çocuklarının okullaşma oranı Bitlis’te en düşük, Ankara’da en yüksek. Eğitim düzeyi arttıkça kadınlarla erkekler arasındaki fark artıyor ancak lisansüstü eğitimde kadınların oranı erkeklerden fazla.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün (KSGM) “Türkiye’de Kadının Durumu Aralık 2010” raporuna göre, Türkiye’de yaklaşık 900 bin erkeğe karşılık 4 milyon kadın okuma-yazma bilmiyor. Bunların 2.5 milyonunu 50 yaş ve üzerindekiler oluşturuyor. 6-24 yaş grubunda ise okuma yazma bilmeyen 220 bin kadın bulunuyor.

Türkiye’de okuma-yazma bilmeyenler nüfusun yaklaşık yüzde 8’ini oluşturuyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 2008 verilerine göre, 6 yaş ve üstünde okumaz – yazmazlık oranı kadınlarda yüzde 12.3, erkeklerde ise yüzde 3.1.

2006’da 15-24 yaş arası kadınların okumaz yazmazlık oranı yüzde 5.9, erkeklerinki ise yüzde 1.6 olarak kaydedilmişti.

Okuma yazma bilmeme oranı her iki cinsiyet için de “genç yaş gruplarından ileri yaş gruplarına”, “kentsel nüfustan kırsal nüfusa” ve “batı bölgelerinden doğu bölgelerine” gidildiğinde artıyor. Ancak bu değişkenlerin kadınlar üzerindeki etkisinin erkekler üzerindeki etkisinden daha büyük olduğu görülüyor.

Eğitim düzeyi arttıkça kadınların oranı azalıyor

TÜİK’in 2009 tarihli “Ulusal Eğitim İstatistikleri”ne göre 6 ve yukarı yaş grubunda ilköğretim mezunu erkek ve kadınların oğlan ve kız çocuklarının sayısı birbirine yakın. Erkekler ve kadınlar arasındaki fark, eğitim düzeyi yükseldikçe kadınlar aleyhine açılıyor. Ancak lisansüstü eğitimde kadınların oranı erkeklerden fazla:

* İlköğretim mezunlarının 3 milyon 967 bin 815’i erkek, 3 milyon 464 bin 798’i kadın.

* Ortaokul veya dengi okul mezunlarının 1 milyon 786 bin 153’ü erkek, 1 milyon 9 bin 764’ü kadın.

* Lise veya dengi okul mezunularının 6 milyon 2 bin 688’i erkek, 4 milyon 376 bin 541’i kadın.

* Yüksekokul veya fakülte mezunlarının 2 milyon 534 bin 434’ü erkek, 1 milyon 786 bin 379’u kadın.

* Lisans mezunlarının 166 bin 285’i erkek, 112 bin 983’ü kadın.

* Doktora mezunlarının 61 bin 301’i erkek 34 bin 201’i kadın.

Okul öncesi eğitimde de kızlar oğlanlardan daha az

* 2009/2010 öğretim yılında okulöncesi eğitime devam eden 980 bin 654 çocuktan 469 bin 527’sini yani yüzde 47.9’unu kız çocukları oluşturuyordu.

İlköğretimde okul terkleri kız çocukları arasında daha yaygın

2009-2010 öğretim yılında net okullaşma oranı yüzde 98.17 idi. Oğlan ve kız çocuklarının oranı sırasıyla yüzde 98.47 ve 97.84’tü.

* TÜİK verilerine göre ilköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranının en düşük olduğu iller Bitlis (yüzde 84.27), Van (yüzde 84.57) ve Hakkari (yüzde 85.05); en yüksek olduğu iller ise Ankara (yüzde 99.31), İzmir (yüzde 99.18) ve Mersin’di (yüzde 99.01).

* Okul terklerinin kız çocukları arasında oğlan çocuklarına göre daha yüksek olduğu, beşinci ve altıncı sınıflarda yoğunlaştığı görülüyor.

Ortaöğretimde oranlar

* 2009-2010 öğretim yılında net okullaşma oranı yüzde 64.95 idi. Bu oran erkekler için yüzde 67.55, kızlar için yüzde 62.21 idi.

* Ortaöğretime devam eden 4 milyon 240 bin 139 öğrencinin yüzde 45.7’si kız çocuklarıydı.

* Mesleki ve teknik liselere devam eden 1 milyon 638 bin 453 öğrencinin yüzde 42.2’sini kızlar oluşturuyordu.

* Ticaret ve Turizm Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı okul/kurumlarda ise kız ve oğlan çocuklarının katılım oranları sırasıyla yüzde 43 ve yüzde 57 idi.

Lisansüstü eğitimde kadınların oranı daha fazla

* 2009/10 yılı itibariyle üniversite eğitimini sürdüren 3 milyon 529 bin 334 öğrencinin 1 milyon 566 bin 701’ini yani yüzde 44’ünü, lisansüstü düzeyde yüksek lisans ve doktora programlarına devam eden öğrencilerin ise yüzde 46.8’ini kadınlar oluşturuyordu.

* Kadınların oranı diş hekimliği, eczacılık, edebiyat, dil, tarih ve coğrafya, fen, eğitim, güzel sanatlar, ilahiyat ve mimarlık fakültelerinde erkeklerden fazla iken, tıp, mühendislik, ziraat, veterinerlik, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde erkek öğrenciler çoğunluktaydı. (Burçin Belge)

Erdoğan’dan Mübarek’e koltuk tavsiyeleri

Tunus ve Mısır’daki protestoları yakından izleyen ve Arap halklarının yakından takip ettiği El Cezire televizyonu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bugün TBMM AKP grubunda yaptığı konuşmayı canlı olarak yayınladı.

Erdoğan’ın Mısır’daki gelişmeleri de değerlendirdiği ve Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e reform çağrısında bulunduğu konuşma, başından itibaren Arapça simültane çeviri ile ekrana taşıdı.

Meclis’teki grup toplantısında partililere seslenen Erdoğan, sana bazı tavsiyelerim var diyerek ’Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e seslendi. İşte Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları:

‘Bizler insanız, bizler faniyiz, kalıcı değiliz. Her birimiz öleceğiz ve geride bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız. Hepimizin gideceği yer 2 metrekare çukurdur. Gelip geçiciyiz. Baki olan gök kubbede hoş bir seda bırakmaktır. Saygıyla anılmak rahmetle yad edilmektir.

Bizler halk için varız. Halkımız için görev yapıyoruz. Onun için yarın öldüğümüzde hoca gelip şunu söylemeyecek: ‘Cumhurbaşkanı, Devlet Başkanı niyetine’ demeyecek; ‘Er kişi niyetine diyecek, hatun kişi niyetine’ diyecek.

Seninle birlikte gelen sadece kefen olacak. O halde o kefenin değerini bilelim. Halkın ve vicdanın sesini dinle. Halkın haykırışına ve insani taleplerine kulak ver. Değişim arzusunu karşıla. İstismarcılara, kirli odaklara, karanlık odaklara fırsat vermeden önce siz adım adın. Halkı tatmin edece adımlar atın. Özgürlükler artık göz ardı edilemez. Aylarca süren seçim olmaz. Biz 24 saate bitiriyoruz.

Bu olayların acılara sebep olamadan bitmesini temenni ediyoruz. Mısır tarih ve kültür zenginlikleriyle dolu bir ülke. Mısırlı kardeşlerim silahtan uzak kalmalı ve tarihe ve kültüre de sahip çıkmalı. Sadece özgürlüklere sahip çıkacak hareketlerde bulunun. Özgürlük bir bağış değil haktır. Mısır’da bir tek canın yitip gitmesi bizim Türkler olarak canımızdan can gitmesidir. Mısır’ın her kesimi tatmin edecek bir değişimi omuzlaması en büyük arzumuzdur. (Radikal)

İlköğretim öğrencileri arasından polis muhbiri seçiliyor

Milli Eğitim Bakanlığı’nın ‘Okul Güvenliği Projesi’ kapsamında başlattığı uygulamayla, okullarda öğrencilerin polis muhbiri olarak görevlendirildiği ortaya çıktı.

Birgün gazetesinden Ünal Özmen’in haberine göre, polis olarak görevlendirilen öğrencilerin kendi okullarında polisi temsil edecekleri ve “Çocuk Polisi Okul Temsilcisi” olarak belirlenen öğrencilere kimlik kartı düzenleneceği bilgisini içeriyor.

Gazetede yer alan belgede, Iğdır Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü adına vali vekili Türker Çağatay Halim “Çocuk Polisi Okul Temsilcisi” belirlenmesi amacıyla İl Milli Eğitim Müdürlüğüne talimat veriyor; İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise okullara gönderdiği yazıda, okullarını temsil etmek üzere ikişer öğrenci belirlenerek kimlik bilgileri ve fotoğraflarıyla birlikte ilgili birime gönderilmesini istiyor.

Iğdır Valiliği, 20 Eylül 2007 tarihli Okullarda Güvenli Eğitimin Sağlanmasına Yönelik Koruyucu ve Önleyici Tedbirlerin Artırılmasına iliksin İşbirliği Protokolü’nü ilgili tuttuğu 20 Ekim 2010 tarih ve 1184 sayılı yazısında “Okul Polisi”nin kendi okullarında polisi temsil edeceğinden söz ediyor ve “belirlenen öğrencilerin adı- soyadı ve okul bilgilerinin 2 adet vesikalık fotoğrafı ile birlikte” çocuk şube müdürlüğüne gönderilmesini istiyor. (Birgün)

30 yıllık Mübarek hanedanı

Hüsnü Mübarek‘in eşi Suzanne Mübarek‘in (69) babası Mısırlı bir pediatrist, annesi ise İngiliz bir hemşire. Suzanne Mübarek’in babası Saleh Tabet 1934 yılında öğrencisi olduğu Galler’deki Cardiff Üniversitesinde, Lily May Palmer isimli Güney Galli bir hemşireyle tanışıyor ve Londra’da evleniyor.

Suzanne Mübarek’in İngiltere ile bağları nedeniyle, Mısır’da yaşanan olayların ardından bu ülkeye geldiğine dair çeşitli haberler basında yer alıyor. Suzanne Mübarek iki yıl önce verdiği bir demeçte, hâlâ İngiltere’de kuzenleri olduğunu söylemiş ve “Her iki kültürde ve dilde de kendimi rahat hissediyorum” demişti.

Hüsnü-Suzanne Mübarek çiftinin Alaa ve Cemal adlarında iki oğulları bulunuyor. Kamuoyunun ağabeyi Alaa’ya göre daha yakından tanıdığı küçük kardeş Cemal, Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde okudu. Cemal Mübarek eğitiminin ardından önce Mısır’daki, daha sonra ise Londra’daki “Bank of America”da çalıştı.

Cemal Mübarek (47) siyasi kariyerine, 2000 yılında başladı. Babası, oğlunu Ulusal Demokratik Parti’nin genel sekreterliğine atadı. Cemal Mübarek, İngiliz politikacılara olan hayranlığını dile getirmekten kaçınmadı.

Winston Churchill ve Margaret Thatcher’ın liderliklerine ve politikalarına hayran olduğunu ifade eden Cemal Mübarek, İngiltere’nin “Demir Leydi” lakaplı ilk kadın Başbakanı Thatcher’le ilgili şöyle demişti: “O zamanlar Londra’da yaşıyordum ve ülkenin geçirdiği inanılmaz değişime şahit olmuştum.”

Mübarek çifti, İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair’i de ailesiyle birlikte Şarm El Şeyh’deki lüks villalarında ağırlamıştı.

İngiliz basını, Hüsnü Mübarek’in Batı’da birçok yerde mülkü olduğuna dikkati çekiyor. Mübarek’in Los Angeles, Washington, New York gibi şehirlerde gayrimenkulleri bulunduğu, ayrıca ABD, İsviçre ve İngiltere’de banka hesaplarının mevcut olduğu öne sürülüyor. (aa)

Transfer rekoru: Torres 80 milyon dolara Chelsea’de

0

İngiltere Premiere Ligi’nde, Liverpool’un yıldız oyuncusu Fernando Torres, dünya futbol tarihinin en yüksek transfer ücretlerinden birini alarak Chelsea ile beş-buçuk yıllık sözleşme imzaladı.

İngiliz medyasına göre, Chelsea, Torres için 50 milyon sterlin (yaklaşık 80 milyon dolar) ödeyecek.

Liverpool bu rakamı teleffuz etmeden ücretin, İngiltere’de bir transfer rekoru olduğu duyurdu.

Torres, sözleşmeyi imzaladıktan sonra yeni kulübünün internet sitesine yaptığı açıklamada, “Transferim nedeniyle çok mutluyum. Bu sezon ve gelecek yıllarda takım arkadaşlarıma yardımcı olmak için sabırsızlanıyorum” dedi.

Chelsea Kulübü Başkanı Bruce Buck da, “Performansının zirvesinde olan, dünyanın en iyi futbolcularından birini aldık. Chelsea için çok önemli bir gün. İngiliz futbolunda kendini kanıtlamış bir golcü olan Fernando’nun yeteneğine uzun zamandır hayranız. O’nun gelişi, Chelsea’nın hedeflerinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.” diye konuştu.

2009’da Barselona, Zlatan İbrahimoviç’e benzer bir ücret ödemiş, aynı yıl, Real Madrid’in Ronaldo ve Kaka için bunun biraz daha üzerinde bir para verdiği açıklanmıştı.

İngiltere’deki en pahalı transfer rekoru Carlos Tevez’e aitti. Tevez 2009’da Manchester United’dan Manchester City’ye 47 milyon sterline transfer olmuştu.

Üç-buçuk yıldır Liverpool’da oynayan Torres bu süre içinde toplam 81 gol attı. (BBC)

Google ve Twitter eylemde!

Mısır’da hükümetin uyguladığı internet erişim yasağı karşısında alternatif yöntemler geliştiren kuruluşlar arasına Google da katıldı.

İnternete erişimin engellendiği Mısır’la siber alemde iletişimin sürmesi içinele ele veren uluslararası kuruluşlara
Google da katıldı. İnternetin lider firması, halkın telefon üzerinden Twitter mesajı göndermesine imkan sağlayan bir hizmet başlattı.

Buna göre, Mısır’dan Twitter mesajı göndermek isteyenler belli bir telefon numarasını arayarak sesli mesaj bırakıyor. Bu sesli mesaj, sözcük tanıyıcı yazılımlarla otomatik olarak Twitter mesajına dönüştürülerek sitede yayımlanıyor.

Bu hizmeti Twitter’la birlikte geliştirdiklerini açıklayan Google, Mısırlıların sesini dünyaya duyurmasına yardım etmek istediklerini belirtti. Firma yetkilileri, siyasi taraf olmadıklarını ancak herkesin hakkı olan iletişimin sürmesine yardımcı olmayı amaçladıklarını belirtti. (Ntv)

Bir isyan merkezi: Gever – Fırat Bilir

Son günlerde Ortadoğu’yu kasıp kavuran ve özellikle de tekçi iktidar biçimleriyle ülkelerini yönetenleri tedirgin eden halk isyanlarını saniye saniye izliyoruz. Öyle ki birçok kanalda canlı yayınla dahi bu isyanları takip edebiliyoruz. Tunus halkının haklı talepleriyle yoğunlaşan hareketin yönetimi tümden düşürmesi, Mısır’da da vuku bulan ve en azından şimdilik hükümetin düşmesine vesile olan olayların devam etmesi alışılagelmişin dışında durumlar Ortadoğu için. Ama bu devam ediş, isyanlara geçiciymiş gözüyle bakılamayacağını gösterir.

Zaman zaman Yunanistan’da ya da Fransa’da emekçilerin, öğrencilerin ve ötekileştirilenlerin isyan ettiğini gördük. Her seferinde de Türkiye’yle bir karşılaştırma gereği hissettik. Çoğu zaman da Türkiye’nin demokrat kesimlerinin bu gibi konularda eksik kaldığını düşündük. Örneğin şu aralar gündemde olan Torba Yasa ile taşeronlaştırma ve emeğin tümden sömürüsüne dayanan tasarıya karşılık birkaç cılız tepkinin dışında basına ve kamuoyuna yansıyan bir hareketin olmaması çok can sıkıcı. Gerçek anlamda demokrat bir anlayışla düşünürsek bugün dahi sokakların, alanların dolu olması gerekirdi. Yasanın geri çekilmesi için iş sadece birkaç konfederasyonda örgütlenen emekçilerin omuzlarına bırakılmamalıydı.

Bu gibi durumların birebir karşılaştırmasına girmek kimileri için doğru olmayabilir; ancak bariz olan şu ki her geçen gün emeğin sömürüsünün, tecavüz kültürünün, siyasi soykırımın ve tasfiye planlarının arttığını görmemek ayıp, görüp de bir şey yapmamak daha büyük ayıp oluyor. Ahlaki açıdan gerçek demokrat bir kimliğe ulaşmanın temel öğelerinden biri de bu değil mi? Bireylerin etrafında olup bitenlere kayıtsız kalmamasıdır aslolan. Halkların değer yargılarını da oluşturan bu ahlaki duruşun Türkiye’deki en güzel örneğini Gever (Yüksekova) gösteriyor. Herhangi bir günü hareketsiz geçmiyor. Bu normal değil mi diyorsunuz? Tam tersine, orası için normal olan bu.

Teokratik ve baskıcı rejimleriyle ünlü Ortadoğu’da onyılların, belki de yüzyılların, verdiği bıkkınlıkla halkın isyana geçmiş olmasının siyasal sebeplerini tartışmak değil kasıt. “ABD mi, Avrupa mı harekete geçirdi bunu? Ya da yeni bir turuncu devrim süreci mi başlıyor?” gibi daha çok komplo teorilerine dayalı izahlara değil de halkın ya da daha doğru bir tabirle demokratik halk kesimlerinin ortaya koyduğu duruş tartışılabilir. Elbette nedenler ve siyasi müdahale ve etkiler önemlidir. Ancak mevzu bahis demokratik halk kitleleri olunca da olup bitenler karşısında olabilecek en iyi örneği tartışmamak elde değil.

İşte Gever bu örneği teşkil eden yegane yer. Sistemin tüm bozukluklarına karşı, sergilenen kitlesel eylemliliğin sürekliliği ve içinin dolu olması, merkezi bir olanak da yaratabilir. Gever’in gerek coğrafi gerekse sosyo-ekonomik yapısının böylesine bir hareketliliğin önündeki en büyük engel olduğu düşünen birçok kesim var. Ancak dünya siyasi tarihinin benzer örnekleri de isyan merkezlerinin böylesi koşullarda olgunlaştığını gösteriyor bize. Mesela Paris’in banliyöleri.

Açıkça söyleyebiliriz ki Gever bir isyan merkezidir. Özellikle Kürt halkının demokratik tüm taleplerine karşı geliştirilmeye çalışılan siyasi manevralara karşı sessiz kalmayışı ve bunu yaparken de ortaya koyduğu bilinç, Gever’deki eylemliliğin ruhunu oluşturuyor.

Şu günlerde Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini sıkça tartışmaya açması ve aslında AKP zihniyetiyle inşa edilmek istenen tekçi iktidar biçiminin – tıpkı Mısır’da olduğu gibi – karşısında böylesi bir dinamiğin şimdiden yer aldığını düşünebiliriz. Konu demokratik halk kitlelerinin onurlu ve eşit yaşam koşullarının tasfiyesi ve Kürt halkının demokratik taleplerinin ortadan kaldırılması ise şimdiden söyleyelim, Gever’de harlanan isyan ateşinin yayılmaması için bir sebep yok.

Sonuç itibariyle ezen ve ezilen uluslar arasındaki ilişkinin biçimi ve işleyişi iki ahlaki duruşa sebep oluyor. Biri boyun eğmek ve tüm haklarından vazgeçmek. İkincisi de ezenin karşısında demokratik bir güç oluşturarak eşit demokratik bir ulus yaratmak. Bu noktada ahlaki duruşu ve sürdürdüğü demokratik eylemliliğiyle Gever halkını selamlamak düşer bize. Bir de zamanı geldiğinde onlara katılmak…

Fırat Bilir (Şırnak Emek Platformu Üyesi) (firatbilir2005 @ yahoo.com)