Ana Sayfa Blog Sayfa 5205

İşten çıkartılan işçiler Ataşehir’de çadır kurdu

0

Su ve yangın pompası imal eden MASDAF adlı şirketin işten çıkarttığı bir grup işçi, kamuoyunun dikkatini çekmek için Ataşehir’de çadır kurdu. İşten çıkartılan 112 İşçiden 97’si Düzce’de fabrikanın önünde direnişlerini sürdürürken, 15 kadar işçi ise şirket merkezinin bulunduğu Ata Çarşı’nın karşısında kurdukları çadırda 6 günden beri haklarını arıyor. Yeşil Gazete ekibi olarak görüştüğümüz işçilerden Ali Rıza Taşkaya, Salih Satılmış, Mithat Ceylan, Necmettin Ay, Bekir Kahraman ve Tuncay Key haklarını alana kadar mücadelelerine devam edeceklerini belirtti.

İşçiler adına konuşan Ali Rıza Taşkaya, şirket satışlarının iyi olmasına rağmen son iki yıldır hiç zam alamadıklarını, ,işverenin Düzce’de vergi rekortmeni seçildiğini, buna rağmen 3 yıllık işçinin 635 TL, 5 yıllık işçinin ise 800 TL maaş aldığını söyleyerek, zam için işverenle birçok kez görüştüklerini ancak söz verilmesine rağmen zam yapılmadığını, her defasında aldatıldıklarını belirtti. Taşkaya  ‘’Söz verilmesine rağmen 2 yıldır zam alamıyoruz. İşverenle görüşmeye çıktığımızda ‘’ben size söz vermedim, benim muhatabım değilsiniz, derdiniz varsa idare amirine gidin’’ diyerek bizi kovdu. Derdimizi anlatmak için gittiğimiz idare amiri ise dalga geçer gibi ‘’hak verilmez alınır’’ dedi ve o da kovarcasına başından savdı bizi. Bizde ne yapmamız gerektiğini beraberce düşündük ve DİSK’le görüşmeye karar verdik ve Birleşik Metal-İş’te sendikalı olduk ve sorunumuzu böyle çözmeye karar verdik. Topluca imza attık. Sendikaya üye olduktan sonra hem işte hem de evimize gelip sendikadan çıkmamız yönünde baskı yapmaya başladılar. Vazgeçmeyince 22 arkadaşımızı işten çıkardılar. Bunun üzerine 4 ay fabrika önünde eylem yapmaya başladık. Eylem yapan arkadaşlarımızı diğer işçiler yalnız bırakmadılar, onlarda eyleme destek oldular’’ dedi. Direnişi kıramayanca menfaatle bazı işçileri caydırmaya çalışıldığını, yine başarılı olamayınca kriz gerekçe gösterilerek bütün işçilerin işine son verildiğini sonrasındaysa yeni işçi alındığını belirten Taşkaya ‘’Biz tepki göstermek için fabrika önünde direnişe devam ettik. Jandarma kolluk kuvvetini yanımıza getirdiler. Fabrikanın idare amiri olan astsubay Sezgin Civelek daha önce yüz kızartıcı suçtan ötürü meslekten atılmış birisidir. 4 Nisan günü biz fabrika önünde beklerken arabasını üzerimize sürdü ve tam 16 arkadaşımızı yaraladı. Düzce TV’de Kamera görüntüleri var. Ama yerel medya, Jandarma, polis, yöneticiler hepsi hükümete bağlı olduğundan, işverenin de hükümetle arası iyi olduğundan biz suçlu gösterildik ve her türlü mağdur olmamıza rağmen halk bizi suçlu gördü, bize tepki gösterdi’’ dedi. Maaş bordrolarını gösteren işçiler asgari ücretten maaş almalarına rağmen, işverenin her yerde işçilere 1500 TL ödediğini söyleyerek kendilerini nankörlükle suçladığını, bu menfaat birliği karşısında fabrika önünde direnmekten başka çarelerinin kalmadığını, çünkü derdini kimseye anlatamadıklarını belirtti.

Taşkaya, iş mahkemesi hakimi çağırdıklarını, yapılan denetimlerde kriz gerekçe gösterilerek haksız yere işten atıldıklarını ve yerlerine yeni işçi alındığının tespit edilerek rapor tutulduğunu söyledi. Bu rapor üzerine isten atılan 22 arkadaşlarından 17’sinin geri döndüğünü belirten Taşkaya ’’Ancak turlu oyunla bütün isçileri işten çıkaran işveren hiç birimizin tazminatlarını ödemedi. Bize her hangi bir tebligat dahi yapılmadı, her zamanki gibi işe gidip kartlarımız bastık, işten çıkarıldığımızdan habersizdik ve jandarma fabrikayı basarak hepimizi izinsiz fabrikaya girmekten gözaltına aldı. Sonra fabrikanın kapısına işten çıkarıldığımıza dair duyuruyu astılar. 2 gün gözaltında tutulduk. Bizde hakkımız aramak için şirket merkezinin karşısına çadır kurmaya karar verdik. 6 gündür gece gündüz buradayız ve hakkımızı alana kadar direnişimize devam edeceğiz. Diğer arkadaşlarımız da Düzce’de direnişe devam ediyorlar’’ dedi.

Hüseyin Güngör & Süleyman Yılmaz

 

Bingazi petrolünü Katar pazarlıyor

0

Körfez’deki küçük Arap emirliği Katar, Libya’da isyancıların elinde bulunan Bingazi’de çıkarılan petrolün satışını sağlıyor.

Katar’ın Libyalı muhaliflerle petrol satışı anlaşması olduğuna inanılıyor, ancak Katar, petrol satışında oynadığı rolü doğrulamıyordu.

Katar hükümeti geçen hafta isyancıların elindeki Bingazi’den çıkarılan 100 milyon dolarlık ham petrolün satışının arkasında kendilerinin olduğunu kabul etti. Tobruk limanından 1 milyon varil ham petrolün gemilerle yurtdışına sevk edilmesini sağlayan Katar, ayrıca halen ham petrolü işleyemeyen Bingazi bölgesine benzin ve diğer yakıtların sevkini de düzenliyor.

Katar, Libya’da Kaddafi’ye karşı başlatılan isyan hareketini destekleyen önde gelen Arap ülkelerinden biriydi.

Bu arada ABD de Bingazi petrolünün Katar tarafından pazarlanmasını desteklediklerini açıkladı.

(Yeşil Gazete)

* Associated Press ve Reuters Africa’dan derlenmiştir.

 

Akkuyu’da nükleere karşı Mersin’de 159 kilometrelik insan zinciri kuruldu

Mersin’de Akkuyu Nükleer Santrali’ne karşı insan zinciri oluşturdu. Mersin kent merkezi ile 159 kilometre uzaklıktaki Akkuyu arasındaki 30 ayrı noktada toplanıp elele tutuşan onbinlerce nükleer karşıtı, ’Nükleer santral istemiyoruz, Türkiye Japonya olmasın’ sloganları attı.

Protesto eylemi için çevreciler ilk olarak Mersin Balıkçı Barınağı’nda biraraya geldi. Ayrıca Atatürk Parkı- Balıkçı Barınağı önü, Vakıf Teras önü, Kültür Park- Beşiktaş Meydanı önü, Kültür Park- Barış Meydanı önü, Kültür Park- Fenerbahçe Meydanı Önü, Mersin Üniversitesi Yenişehir Kampusü karşısı sahil kesimi, GMK Mezitli Mersin Üniversitesi Çiftlik Köy kavağı karşısı, GMK Mezitli Merko Sitesi önü, Mezitli GMK Babil Kavşağı, Mezitli Belediyesi önü, Mezitli Şoray-1 Sitesi Girişi önü, Davultepe İçel Yurt- Kur önü, Mezitli Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü önü, Mezitli Şoray 2 Sitesi girişi önü, Tece Çaltana Sitesi önü, Tece İlköğretim Okulu önü, Tece Sepetçiler önü, Çeşmeli Barboros Cami önü, Çeşmeli Belediyesi önü, Kargıpınarı İlköğretim Okulu önü, Kargıpınırı Anadolu Lisesi Karşışı, Tömük Altın Sahil Sitesi girişi, Tömük Tatil Sitesi önü, Arpaçbahşiş Belediyesi önü, Erdemli Hükümet Konağı Karşısı, Kocahasanlı Belediyesi önü, Limonli Belediyesi önü, Silifke Keklik kavşağı, Taşucu Belediyesi önü ve Akkuyu’daki noktalarda da insan zinciri oluşturuldu.

Silifkeli çevreciler ise Keklik Anıtı önünde bir araya geldi. Eylemciler boyunlarına ‘Ölüm Fermanı Akkuyu’ yazılı pankartlar asarken, ‘Nükleer santral istemiyoruz, Türkiye Japonya olmasın’, ‘Tayyip Mersin’e Fransız kalma’, ‘Herkes gider Mersin’e Tayip gider tersine’, ‘Nükleer silah istemiyoruz’, ‘Halkız haklıyız nükleere karşıyız’ sloganları attı.

Eyleme CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, CHP Milletvekili adayı Prof. Dr. Aytuğ Atıcı, Bağımsız Milletvekili Adayı Ertuğrul Kürkçü, Akdeniz Belediye Başkanı M. Fazıl Türk, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, KESK Genel Başkanı Döndü Taka Çınar, Mersin Nükleer Karşıtı Platformu Dönem Sözcüsü Sebahat Aslan ile on binlerce çevreci katıldı.

Mersin NKP dönem sözcüsü Sabahat Aslan, Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinde meydana gelen kazaların bütün canlıların yaşam alanlarını tehdit ettiğini belirterek, “Bugün, Türkiye Japonya olmasın sloganıyla, nükleer santrallere karşı insan zinciri eylemine katılan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Bu eylemimizi hükümeti bir kez daha uyarmak, nükleer santralleri istemediğimizi haykırmak için yaptık. Her şeye rağmen santral kurulumu adı altında ülkemizi nükleer çöplük haline dönüştürmek ve ülkemizde nükleer silah üretmek isteyenlerin hevesleri kursaklarında kalacaktır” dedi.

Konuşmalardan sonra çevreciler daha önceden belirlenen 30 noktada el ele tutuştu. İnsan zinciri sırasında pankartlar açan ve sloganlar atan çevrecilere araçları ile yoldan geçenler de klaksonları ile destek verdi. Çevreci bisikletçiler de pedal basarak eylemcileri yalnız bırakmadı.

Yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı Silifke’de eylemde avukat Harika Levent’in yaptığı açıklamanın ardından oluşturulan insan zinciri Taşucu Beldesi’ne ulaştı. (Hürriyet, DHA)

Fotoğraflar: Selami Türk

BAY kervanları Anadolu yollarında

Toprağını, suyunu, ormanlarını ve tüm canlıların yaşam hakkını korumak isteyenlerin Büyük Anadolu Yürüyüşü yeni katılımlarla gelişip güçleniyor. Eyleme hem ulusal hem de yerel basın büyük ilgi gösteriyor. NTV, Haber Türk ve Kanal B yürüyüşü ana haber bültenlerine taşırken, kervanların ulaştığı noktalarda yerel gazete ve televizyon kanalları da sürekli haber tazeliyor. Ankara’ya uzanan yolda vardıkları köy, kasaba ve kentlerde coşkuyla karşılanıp, adeta bayram havası yaratan eylemcilere, Yaşar Kemal de destek verdi. 12 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazısında Yazar, Anadolu’nun toprağını suyunu satışa çıkaranlara şöyle seslendi :

“Anadolu babamızın çiftliği değildir. Size ben söylüyorum. Ben bir Anadolu köylüsüyüm. Anadolu’yu baştanbaşa gazeteci olarak dolaştım. Bu halkı iyi biliyorum. Anadolu’yu keyfiniz için bu hallere sokuyorsanız yanlışsınız. Belki siz de Anadolulusunuz da başınız dönmüştür. Öyledir herhalde, bilemiyorum, başınız dönüyorsa Allianoi’ye gidin, belki size bir ilaç bulunur.Size öğüt vermek istemiyorum, öğüt sevmem, konuşmamı öğüt saymayın. Bugün varsınız yarın yoksunuz, bu Anadolu insanları kolay bağışlamaz. Anadolu, topraklarının üstüne titrer, Kurtuluş Savaşımız’a bakın.

Bugün bir kez daha “Anadoluyu Vermeyeceğiz” diyerek yola çıkanların yolu açık olsun.”

16 Nisan itibarıyla Ankara’ya doğru ilerleyen kervanlarda son durum şöyle:

Doğu Karadeniz Kervanı

2 Nisan’da Artvin’den yola çıkan grup 15 Nisan’da Giresun’un Görele ilçesine ulaştı. Cumhuriyet Meydanı’nda grup adına basın açıklaması yapan Giresun Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ali Dursun, Türkiye`de 2023 yılına kadar kurulması düşünülen 4 bin HES tamamlandığında ülkenin enerji ihtiyacının sadece yüzde 5`inin karşılanacağını oysa sadece tüketimdeki kayıp ve kaçak giderildiği takdirde kazancın yüzde 18 olacağını söyledi. Dursun, “Anadolu’nun farklı bölgelerinden kollar harekete geçiyor, Mayıs’ta Ankara’da olacağız. Yürüyüşümüzle, doğal varlıklarımızı alınır satılır bir mal haline getirmeye çalışan kapitalist zihniyete dur demeyi amaçlıyoruz.” dedi.

Güney Ege Kervanı

Yürüyüşün Güney Ege Kervanı ise 9 Nisan’da Yuvarlakçay’dan yola çıktı. 8. günde Bodrum’dan gelenlerle buluşup Muğla’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Bodrum, Datça, Marmaris ve Köyceğiz ilçelerinden gelenler de , Muğla Sınırsızlık Meydanı’nda toplandı. Burada davul- zurnayla halay çeken grup taleplerini yeniden dile getirdi. Sloganların atıldığı, dövizlerin taşındığı gösteriye Muğlalılar da büyük destek verdi. Güney Ege Kervanı sözcüsü Berkay Kuyzu basın bildirisi okuyarak eylemlerinin Ankara’da da süreceği mesajını verdi.

Ekibe Marmaris’ten katılan yaklaşık 500 kişilik gönüllü topluluğunu “Anadolu’yu Vermeycez”, “Marmaris’i Vermeycez”, “Tabiatı bozan kanunu istemiyoruz ve doğa tanrının yazdığı bir kitaptır” yazılı pankartlar taşıdı.

Mezopotamya Kervanı

10 Nisan Pazar Hasankeyf’ten yola çıkan kervan dün Dicle Üniversitesi’nden destek için gelenlerle birlikte Dicle kıyısına indi ve saat 13:30 sularında büyük bir kitle tarafından karşılanarak Diyarbakır’a girdi. Kervanı, Büyük Şehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş, Doğa Derneği başkanı Güven Eken, Emek Barış ve Özgürlük Bloğu Diyarbakır milletvekili adayı Nursel Aydoğan gibi isimlerin yanı sıra çevreciler, imamlar, muhtarlar ve halk oyunları ekipleri karşıladı. Sümerpark’a doğru yürüyüşe geçen grup “Hasankeyf’i vermeyeceğiz” diyerek Türkçe ve Kürtçe sloganlar eşliğinde yürüdü. Yoldan geçen araçlar klakson çalarak ve çevredeki yurttaşlar da alkışlayarak yürüyenlere destek verdi.

Batı Akdeniz Kervanı

Kervan, 12 Nisan’da, Kaş ve Alakır Vadi’sinden gelen gruplarla birlikte Antalya Cumhuriyet Meydanı’ndaki Attalos Heykeli önünde bir basın açıklaması yaparak yola çıktı ve dün hedefledikleri gibi Belkıs’a vardı. Belkıs yolundan 4 km yürüyüp Aspendos’a uğrayarak Köprüçay’a gelen grup burada nehirlerinin suyunu tamamen kaybetmekten korkan köylülerin dertlerini dinledi. Geceyi Sağırin’de geçirip sabah yola çıktılar ve şimdi Beşkonak’a doğru ilerliyorlar.

Doğu Akdeniz Kervanı

30-40 kilik bir ekip 16 Nisan sabahı Antakya’da Uğur Mumcu Bulvarında biraraya gelerek basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyanYeşiller Partisi PM üyesi Nidal Özdemir, binlerce yıldır uygarlığın beşiği olan Anadolu’nun bugün eşi görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya olduğunu ifade etti.

Dünyanın büyük yıkımın farkında olmadığını savunan Özdemir, “Dağlarımızı maden şirketleri tarafından parsellendi. Yaşamımız, nükleer ve termik santrallerle tehlike altında. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz tohumlar, yok olmaya başladı. Ormanlarımız parça parça yok ediliyor” diye konuştu.

Doğaya karşı yapılanlara tepkisiz ve sessiz kalmayacaklarını belirten Özdemir, çocukların geleceği ve doğanın hakları için yürüdüklerini kaydetti.

Yeni Kervanlar yola çıkmak üzere

Ege Kervanı bugün İzmir Bornova ‘dan yola çıkmak üzere son hazırlıklarını yapıyor. Trakya-Marmara ekibi 24 Nisan’da Enez’den, İç Anadolu ekibi ise 5 Mayıs’ta Avanos’tan yola çıkacak. Yeni kervanlarla ilgili gelişmeleri Yeşil Gazete’de izlemeye devam edeceğiz. Ayrıca Kervan Günlükleri, yol haritaları ve iletişim bilgileri www.anadoluyuvermeyecegiz.net adresinden takip edilebilir.

Gülden Akyol -Yeşil Gazete

Seçim 2011: AKP Beyannamesini açıkladı

Başbakan Erdoğan AKP’nin 12 Haziran seçim beyannamesini açıkladı. 5 ana maddenin bulunduğu beyannamenin en dikkat çekici projesi İstanbul’un iki şehir olması.

Seçim beyannamesi 5 ana başlıktan oluşuyor. O 5 başlık ise şöyle:
İleri demokrasi

Büyük ekonomi

Güçlü toplum

Marka şehirler

Lider ülke

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bu beyanname, ’dostlar alışverişte görsün’ niyetiyle, ya da vitrin düzenlemek, laf kalabalığı yapmak, orta sahada top çevirmek gayesiyle hazırlanmış bir beyanname de değildir. AKP’nin seçim beyannamesi, önceki tüm beyannamelerimiz gibi, son derece detaylı bir şekilde hazırlanmıştır. Hedefler net olarak konulmuş, bu hedeflere ne şekilde ve hangi takvimle ulaşılacağı net olarak ifade edilmiştir. Beyannamenin hazırlanmasında ’popülizm’den büyük bir hassasiyetle sakınılmıştır” dedi.

(Yeşil Gazete)

Seçim 2011: Cihaner süprizi

CHP Denizli İl Başkanlığı İlhan Cihaner’in Denizli’de ikinci sıradan kontenjan adayı olduğunu açıkladı.

CHP, Cihaner’in adaylığını Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdi.

Gürsel Tekin yaptığı açıklamada, “İlhan Cihaner’i Denizli ikinci sıradan aday gösterdik” dedi.

YSK’ya verilen listenin ”2. sıradan itibaren kaydığını” belirten Yavaş, 7. sıradaki Gülizar Biçer Karaca’nın liste dışı kaldığını ifade etti.

CHP’nin Denizli milletvekili adaylarının Adnan Keskin, İlhan Cihaner, Melike Basmacı Kayhan, Adil Demir, Kazım Arslan, Huriye Çağlayan ve Ali Kavak şeklinde sıralandığı bildirildi.

(Yeşil Gazete)

Fevkalade derin bir analiz

Recep Tayyip Erdoğan’ın, medyada “Avrupa’ya fırçayı çekti!” manşetleriyle yer alan, 2. one minute vakası olarak tarihe geçtiği iddia edilen bir konuşması oldu ya geçen hafta; çok ilginç bi’ şey o. Alışılmadık, beklenmedik, olağanüstü, şahane veya rezalet falan demiyorum izninizle; bildiğin ilginç.

Yaşananları bir sosyal deney yaparcasına, kronolojik sırayla dizmeye kalkınca şöyle bir tablo çıkıyor ortaya :

1) Erdoğan, (+1-2 bakan + heyetleri) Avrupa Konseyi’ne gider, konuşma yapmaya.

2) Konuşmasını daha çok kültürel etkileşim ve Türkiye-AB ilişkileri üzerinden kurgular, örneğin Haçlı Seferleri’ni “kültürlerin bir araya gelmesine vesile olmuş” şeklinde tanımlayarak.

3) Soru cevap kısmında basılmadan toplatılmış bir kitabı bombaya benzetir, “seçim barajıyla demokrasi arasında bağ yok” der, falan.

4) Türkiye’de dini azınlıkların ibadet özgürlüğü konusundaki bir soruya ise “Siz Fransız kalmışsınız Türkiye’ye” der, soruyu soran parlamenterin ülkesindeki ayrımcılıklardan örnek verir.

5) Ertesi gün medyada, kimi biraz sitem-çoğunluğu gururla “Avrupa’ya meydan okudu” manşetleri çıkar.

***

Bu yaşananlara politik bir gözle bakmak mümkün. Ben de bakarım gerekirse, yeri geldiğinde bu konuda gerekli adımları milletimle birlikte attım, atıyorum, atmaya da devam edeceğim. Yalnız benim derdim o değil; ne de olsa herkes kelamını etti bu konuda. Benim derdim, olaya sosyoloji, toplumsal psikoloji ve sembolik etkileşim kuramlarıyla bi’ göz atmak. “İlginç, çok ilginç, hmmm” falan diyip duruyorum ya, oradan bakınca hakikaten ilginç.

Bi’ de en baştan gidereyim olası endişelerinizi : “Bu nasıl bi’ millet yaaa, şimdi bu AKP’nin oyları artar kesin hea!” çözümlemesinden -umuyorum- farklı bi’ kaç kelam edeceğim.

***

Şimdi öncelikle, kullanacağımız teorik yaklaşımı belirleyelim : Sembolik etkileşim. Mead ve Herbert’in bu yetkin teorisini biraz Bourdieu’yle harmanladığımızda, ortaya güzel bi’ çerçeve çıkıyor.

İkinci adım olarak, elimizdeki ham bilgileri koyalım ortaya, ve teker teker inceleyelim. Son kısımda ise genel bir tartışma yaparak yazıyı sonlandıracağız. (Vicdani not : An itibariyle iki tane master tezi birden yazıyorum, ondan belki de bu sistem. Çay demlemeye kalksam yine bu metodolojiyle yapıyorum bu aralar, kusura kalmayın)

1) Erdoğan, (+1-2 bakan + heyetleri) Avrupa Konseyi’ne gider, konuşma yapmaya.

Gitsin tabi, gitme demiyorum, hobi olarak yine git. Ayrıca neden gitmiş (aktörün gizli ajandası var mı?), ziyaret resmi olarak ne formatta gerçekleşmiş falan, bilemiyorum. Araştırmakla uğraşmak yerine “bu çalışmanın kapsamında değildir” diyerek bir kenara atıyorum. Ama önemli olan şu : Başbakan Türkiye’nin de uzun zamandır üye olduğu bir kuruma misafir sıfatıyla, hükümetini ve ülkesini anlatmaya, girmeye çalıştığı (?) Avrupa Birliği üyelerini bu vesileyle bir nebze olsun ikna etmeye gitmiş. Gittiği meclis de, özellikle AB üyeleri nezdinde ve Konsey ortamında, “şu son zamanlarda kulağımıza çalınanları 1. elden dinleyelim bakalım” demiş olacak ki, çağırmış kendilerini. Bir anlamı, bir nedeni var bu tür sembolik davetlerin, konuşmaların, di’ mi ama?

2) Konuşmasını daha çok kültürel etkileşim ve Türkiye-AB ilişkileri üzerinden kurgular, örneğin Haçlı Seferleri’ni “kültürlerin bir araya gelmesine vesile olmuş” şeklinde tanımlayarak.

Erdoğan’ın konuşması, “AB ve Türkiye’nin bir araya gelmesinin kültürel ve toplumsal etkileşim yoluyla iki taraf için de hayırlı olduğu/olacağı” teması üzerinen tasarlanmış. Erdoğan da bu temayı takip etmiş. Demek ki konuşmasının pragmatik anlamda ” başbakan olarak” amacıyla örtüştüğüne inanmış, güvenmiş. Bu önemli : Konuşmanın kendisi başbakanın bir başbakan olarak, bu kimlikle, bu şiarla hareket ettiğini gösteriyor.

3) Soru cevap kısmında basılmadan toplatılmış bir kitabı bombaya benzetir, “seçim barajıyla demokrasi arasında bağ yok” der.

Soru-cevap kısmı herhangi bir konuşmanın tuzu-biberidir. Soru-cevapsız bir konuşma, nutuktur. Normal şartlar altında kimse de hoşlaşmaz nutuktan, zarar görmeyeceğini bilse tüyer-kaçar-bahane bulur. E Avrupa Konseyi’nin de “Başbakan gelsin de bize bir insanlık dersi versin” yerine “Yau adam hem bi’ derdini anlatsın, biz de kendi sorularımızı soralım” mantığıyla bu daveti gerçekleştirdiğini anlamak için sık sık yumurta yiyerek omega-3’le- 6’yla doldurmaya gerek yok damarları, sanırım.

Bu bağlamda, soru-cevap kısmı her zaman için ilginç olan, baymayan, insanların nutuk esnasında ağırlaşan gözkapaklarını kaldıran bölümdür. Herhangi bir insan, herhangi bir demokratik ortamda bir konuşma yaptığında, sorular geleceğini de bilir kendisine. Erdoğan’ın AKP genel başkanı olarak seçimleri kazanmanın, “Türkiye başbakanı olarak AB’ye girmek” ten daha önemli bir öncelik olduğunu düşündüğü sonucuna varabiliriz bu noktada. Yani tarihin bu “t” anında, Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Başbakanı’ndan çok AKP lideridir. Yoksa koca adam, AB parlamenterlerinin gözüne baka baka “basılmadan toplatılmış kitabı” bombaya benzetmenin ve “seçim barajıyla demokrasi, ne alaka?” demenin Türkiye’nin AB serüvenine vereceği zararı, dahası Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına vereceği çok güçlü ve haklı kozu bilmiyor olamaz. Diye umasım var.

 

4) Türkiye’de dini azınlıkların ibadet özgürlüğü konusundaki bir soruya ise “Siz Fransız kalmışsınız Türkiye’ye” der, soruyu soran parlamenterin ülkesindeki ayrımcılıklardan örnek verir.

 

Soru şu : Erdoğan kendisine hapishanedeki gazetecilerin, dini ve etnik azınlıkların, insan haklarının durumunun sorulmayacağını umuyor olabilir mi? Cevap, başbakanın ve/veya danışmanlarının akıllı insanlar ve/veya deneyimli politikacılar olduğunu varsayarsak, “hayır” olmalı. Bu noktada iki ihtimal var o halde :

1. ihtimal : Sorulara açıklamalı-normatif cevaplar vermek yerine karşı tarafı suçlamalı -retorik çıkışlar yapmak en başından hesaplanmış, en uygun strateji olarak görülüp uygulanmıştır.

2. ihtimal : Soru-cevap kısmına geçildiği an Recep Tayyip Erdoğan “başbakan” rolünden sıyrılıp kişisel hayat hikayesi ve eğitiminin verdiği “Avrupalı’ların teknolojisine hayran, kendilerine düşman” eksenli bireysel kimliğine geçivermiştir. Diğer bir deyişle bu “sert” çıkışları yapan Türkiye’nin başbakanı değil, dünün bugüne mirası olan Recep Tayyip Erdoğan’dır. O sırada yanında gururla gülen, içinden muhtemelen “oh lafı yedin mi” diyen AB başmüzakerecimizin de misal bi’ dünü var, kendisini bugünümüze armağan eden.

1. ihtimalin gerçekliği durumunda konu uluslararası ilişkiler, politika ve siyaset felsefesinin alanına girer. Ki bu konular da, görüldüğü üzere, bu çalışmanın konusu değildirler (azıcık olabilir gerçi, bilemedim.)

2. ihtimalin gerçekliği durumunda ise konu çok ilginç bir boyut kazanıyor. Buna Erdoğan’ın soru özellikle “din” ve “ibadet” olunca konuyu kişiselleştirmesi, “teminatı benim” gibi henüz ne anlama geldiğini çözemediğim cümleler kurması falan da eklenince, tadından yenmez oluyor.

5) Ertesi gün medyada, kimi biraz sitem-çoğunluğu gururla “Avrupa’ya meydan okudu” manşetleri çıkar.

Bu kadar ilginç ham bilgilere rağmen bu son madde, bana kalırsa, en dikkat çekeni.

Meseleye farklı açılardan, farklı vurgularla yaklaşabilir. Ancak en kayda değeri, bence :

Gazetelerin Erdoğan’ın sözlerini “son derece olağandışı” (iyi ya da kötü anlamda, önemli değil) şeklinde yansıtmaları. “Parlamenterlere” konuşan bir “başbakanın”, belli bir sınırı geçmediği sürece hafiften artislik yapması, yukarıdan bakması, ayar vermeye kalkması falan, normal bir durum değil demek ki bizim medyaya göre.

Bu da, toplumun “yabancı politikacılara ayar veren bir başbakana” özlem duyduğunu, gördüğü en ufak emare karşısında “Aha laf soktu!”, “Off ağzına vurdu resmen” şeklinde heyecana kapıldığını gösteriyor. Bu da her türlü sert çıkışın toplumsal bellekte büyütülerek/abartılarak yer edindiğine işaret ediyor.

Erdoğan’ın misal, ertesi sabahki gazete manşetlerini görene kadar Avrupalılara fırça çektiğini düşündüğüne emin olamıyorum. Öyle ki, fırçayı yiyenler de farketmemiş durumu anlaşılan. Ufak çaplı bir diplomatik kriz falan bekliyor insan. Hadi o olmadı, Le Monde’dan bir  “Qu’est-ce que vous dites la, monsieur?” manşeti ya da Figaro’dan “Ne payez pas attention, il est just un turc a la fin” kampanyası arıyor gözler, umarsızca. Ama tık yok adamlarda, sorsan “Ha laf mı sokmaya çalıştı orada? Ne bileyim yaa hiç farketmedik. Yok yani anlasak destek olur, üzülmüş gibi falan yapardık yaa, tüh! Ayıp oldu adama bak.” diyecekler sanki.

***

E uzun lafın kısası madem, benim gördüğüm kadarıyla kendi kendimize gelin-güvey oluyoruz. Bazılarımızdan başka kimsenin farkında bile olmadığı bir “fırça” ya da “diplomasi skandalı”yla ya gururlanıyor, ya da vahvahlıyoruz.

Arada bir  “Lan bi’ sakin olun. Kendinizi bu kadar mı düşük, bu kadar mı ezik görüyorsunuz Avrupalı’dan?” diyenler de var, 3-5.

Rivayete göre “Esas dik duruş böylesi sahte tatminlere ihtiyaç duymadığınız gün yerleşir iskeletinize” de derlermiş bu dokuz köyden kovula kovula göçebe düşen, hem heryere hem de hiçbir yere ait olanlar.

Çerkesler hakları için sokakta olacak

Çerkes Hakları İnisiyatifi, 17 Nisan Pazar günü gerçekleştirilecek Çerkes Hakları Mitingi nin programını belirledi.

Yaşasın dilimiz!
Yaşasın kültürümüz!
Yaşasın Çerkes kalma mücadelemiz!
Ha marje!

Sloganlarıyla çağrısı yapılan mitingin programı ise şöyle:

“Yerel ve Ekolojik Gıda” paneli

Bahçeşehir Üniversitesi,  “Yerel, Ekolojik Gıda Sistemleri”nin toplumsal, ekonomik ve ekolojik yönlerinin masaya yatırılacağı bir panele ev sahipliği yapacak. Bahçeşehir Üniversitesi Çevre Kulübü’nün düzenleyeceği etkinlikte doğa, insan ve hayvanların refahı için yüksek standartları benimseyen, yerel ekonomileri destekleyen ve üretici ile tüketici arasında dolaysız ilişkiyi destekleyen “Yerel ve Ekolojik Gıda Sistemleri”ni üreticiler ve tüketiciler beraber tartışacak.  Kent Bahçeciliği, Balkon Tarımı, “Köyden” ekolojik beslenme gibi alternatif gıda sistemlerinin de masaya yatırılacağı etkinlik 22 Nisan 2011 Cuma günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü’nde gerçekleştirilecek. Saat 13:00’da başlayacak panelde konuşmacılar:

Yeryüzü Derneği ve Yeşiller Partisi’nden Aytaç Tolga Timur (İstanbul)

Kibele Kooperatifi’nden Berin Ertürk (Adapazarı)

Toprak Ana’dan Cem Birder (Çanakkale)

Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar’dan Defne Koryürek

Bir Başka Gıda Mümkün Girişimi’nden Kadir Dadan (Balıkesir/Ocaklar)

Bayramiç Yeniköy’den Mustafa Ülgen (Çanakkale)

Bir Umut Derneği’nden Utkan Yetimoğlu ( İstanbul)

Tarih: 22 Nisan 2011

Saat: 13:00

Yer Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü. Salon A.203

Çırağan Caddesi, Beşiktaş / İSTANBUL

Katılım ücretsiz olup herkese açıktır.

Seçim 2011: CHP sandıkları 3 kişiyle koruyacak

CHP, yaklaşık 170 bin sandık için 3’er kişi belirledi. Seçim günü sandıklarda görevli olanların eğitimlerine yönelik bir de kitapçık hazırlayan parti, partililere iletişim yollarını da aktardı.

CHP, seçim süreci yaklaşırken mitingler başlamadan tüm parti içi eğitim çalışmalarını tamamlamayı hedefliyor. Partililere “tek söylem tek ses” amacıyla internet üzerinden online eğitim veren CHP, seçim günü de 500 bin kişiyle sandıklara sahip çıkacak. Her sandıkta bir partili, bir kadın bir de genç görevlendirilecek.

(Yeşil Gazete)