Ntvmsnbc sitesi, internet haber siteleri arasında rekabet arttıkça çeşitli yöntemlerle gücünü korumaya çalışıyor.
Bu yöntemlerden en çok “işe” yarayanı ise fotoğraf galerileri. Bitmek bilmeyen galerilerle okunurluğunu arttıran siteler arasına katılan Ntvmsnbc, genellikle istismar üzerinden dönen bu sisteme yeni bir tarz eklemiş durumda: Ölü canlı teşhiri.
Bugün, siteye konan, “Sevimli mi korkunç mu?” adlı galeride sergilenen fotoğrafların hepsi öldürülmüş ve içi doldurulmuş canlılara ait. Galerinin sunuşu ise şu şekilde: “Sizce leopar avladığına mutlu olan avcının hevesi bunu görünce kaçmış mıdır?
Tahnitçilik (hayvan doldurma) çok uzun zamandır süregelen bir iş. Ancak yanlış yapıldığında da ortaya çok ilginç sonuçlar çıkıyor. İşte karşınızda içleri doldurulmuş hayvanlar. Siz karar verin sizce bu hayvanlar sevimliler mi korkunçlar mı?”
Biz yanıt verelim: Ölü canlıların fotoğraflarını sevimli bulma ihtimali bile, korkunç!
Yıl sonuna kadar 25 yerli film bizleri bekliyor. ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’, ‘Dedemin İnsanları’, ‘Behzat Ç. Son Hafriyat’, ‘Labirent’… bu filmlerden sadece bazıları…
Türkiye’de 2005 yılında 29 yerli film vizyona girerken, bu sayı her geçen yıl artış gösterdi. Son yıllarda sinema seyircisinin rotası da başarılı Türk filmlerine kaydı. 2005 yılında 11 milyon 457 bin 34 kişi yerli yapımları izlemeyi tercih ederken, bu sayı 2011 yılının sadece ilk 6 ayında 13 milyon 582 bin 764’e yükseldi.
Türkiye’de 2006 yılında 34, 2007 yılında 43, 2008 yılında 51, ekonomik krizin yaşandığı 2009 yılında 70, 2010 yılında 66 ve 2011 yılının ilk 6 ayında 45 Türk filmi vizyona girdi.
Ulusal ve uluslararası pek çok festivalden ödülle dönen ”Takva” filminin yönetmeni Özer Kızıltan, yeni filmi ”Beni Unutma”nın çekimlerine başladı. Yapımcılığını AFS Film’in üstlendiği, senaryosunu Burak Göral’ın yazdığı filmin baş rollerini, Mert Fırat, Açelya Yılhan, Tuba Ünsal, Ünal Silver, Aliye Uzunatağan ve Kenan Ece paylaşıyor. Çekimleri İstanbul’da yapılan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünden yapım desteği alan film, Kasım ayında sinemaseverlerle buluşacak.
ANADOLU KARTALLARI
Yönetmen Ömer Vargı imzası taşıyan ”Anadolu Kartalları” adlı filmde, Engin Altan Düzyatan, Çağatay Ulusoy, Ekin Türkmen, Özge Özpirinçci, Hande Subaşı da rol aldı. Hava Kuvvetleri Komutanlığının desteği ile çekilen ve 29 Ekim haftasında vizyona girecek filmde, mezun olmaya hazırlanan bir grup Harbiyeli öğrencinin maceraları anlatılıyor.
Yönetmen Murat Derman’ın çekimleri Trabzon’da yapılan ”Kara Murat-Moranın Ateşi” Aralık ayında gösterime girecek.
BEHZAT Ç.
Yönetmenliğini Serdar Akar’ın yaptığı, baş rollerini Erdal Beşikçioğlu, Fatih Artman, İnanç Konukçu, Canan Ergüder, Ege Aydan’ın paylaştığı ve ekranların sevilen dizisi Behzat Ç’nin sinema filmi ”Behzat Ç. Son Hafriyat”, 28 Ekim’de sinemaseverlerle buluşacak.
DEDEMİN İNSANLARI Çağan Irmak’ın son filmi ”Dedemin İnsanları”, mübadele hikayesini beyaz perdeye taşıyacak. Kasım ayında vizyona girmeye hazırlanan filmde, Çetin Tekindor, Zafer Algöz, Hümeyra, Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Mert Fırat, Ezgi Mola rol aldı. Film, Girit, Gökçeada, Milas, Bodrum ve Söke’de çekildi.
BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA
Yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde ”Büyük Ödül” aldığı ”Bir Zamanlar Anadolu’da” adlı filmin, Ekim ayında vizyona girmesi bekleniyor. Yılmaz Erdoğan, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış, Taner Birsel’in baş rollerinde yer aldığı filmin senaryosu da Nuri Bilge Ceylan’a ait.
LABİRENT
Belgeselleri sevdiren yönetmen Tolga Örnek, ”Kaybedenler Kulübü” filmiyle yakaladığı başarının ardından ”Labirent” filmi ile yine yönetmen koltuğuna oturdu. Çekimleri İstanbul-Mardin-Frankfurt üçgeninde gerçekleşen aksiyon-gerilim türü film, Aralık içinde gösterimde olacak.
Diyarbakır’ın Silvan yöresinde güvenlik güçleriyle, pusu kuran PKK militanları arasında çıkan çatışmada 13 asker öldü. 2’si ağır 7 askerin de yaralandığı bildiriliyor.
Çeşitli kaynaklar öğle saatlerinde başlayan çatışmaların yer yer devam ettiğini ve helikopterlerin hava desteği verdiğini bildiriyor. Çatışmalarda 5 PKK’lının öldüğü belirtiliyor.
Bayrambaşı beldesi Dolapdere Köyü kırsal kesiminde arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçleriyle PKK militanları arasındaki çatışmalar, bölgede, son ayların en büyük olaylarından biri olarak niteleniyor. Takviye ekiplerin yöreye sevk edildiği öğrenildi.
Silvan’da askeri birliklere karşı kurulan pusu, PKK örgütünün tek taraflı eylemsizlik süreci başlatmasından sonra giriştiği en büyük saldırı niteliğinde.
Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, “bölgede operasyonlar sürdüğü için bilgi akışının da devam ettiğini” söyledi.
Yaralanan 7 askerin Diyarbakır Asker Hastanesi’nde tedavi altına alındığı bildirildi.
Silvan’dan gelen haberler üzerine Ankara’da olağanüstü toplantılar düzenlendi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yapılan güvenlik toplantısına, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan katıldı.
BDP Ankara il örgütüne gece molotof kokteyli saldırı düzenlendi. Bina kullanılmaz halde.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Ankara İl Örgütü binası saat 01:30’da kimliği belirsiz kişiler tarafından molotof kokteyli saldırıya uğradı. Saldırı sonrası çıkan yangın br süre sonra söndürüldü; bina kullanılamaz halde.
BDP yaptığı yazılı açıklamada, her koşulda barışı savunacaklarını, halkların kardeşliğinden yana tutumlarını sürdürecekleri belirtildi.
“Yakılan binalar bir biçimde söndürülmekte, kırıklar, dökükler onarılarak demokratik faaliyet kesintisiz bir şekilde sürdürülmekte. Ya sayıları onbinlerle ifade edilen o gencecik yaşlarında yaşamlarını yitirenlerin anaları ve babalarının yüreklerindeki yangın nasıl sönecek?
Esas olarak düşünülmesi ve çözüm bulunması gereken soru budur. Egemenler ve AKP şiddeti besleyen, politikalardan vazgeçmeli, askeri operasyonları durdurmalı ve barışa zemin hazırlamalı”
Sivas Katliamı’nın ardından kaçan ve geçtiğimiz günlerde Sivas’ta öldüğü duyurulan bir numaralı sanık Cafer Erçakmak’ın mezarı açılıyor.
Sivas’ta 37 kişinin öldüğü 2 Temmuz 1993 yılındaki katliamın 1 numaralı sanığı olarak 18 yıldır aranan ve hafta başında Sivas’ta öldüğü ve gizlice toprağa verildiği ortaya çıkan Cafer Erçakmak’ın kimlik tespiti için mezarının açılmasına başlandı.
Olayla ilgili davanın görüldüğü mahkemede ölenlerin yakınlarının avukatlarından Şenal Sarıhan tarafından Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne yapılan başvuru sonucu, ölen kişinin Cafer Erçakmak olup olmadığıın belirlenmesi için mezarın açılması istendi.
Başvuruyu kabul eden Ankara 11’inci ğır Ceza Mahkemesi’nin, Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği müzekkere doğrultusunda bu sabah saat 08.00 itibariyla polis ekipleri mezarlık alanında çalışma başlattı. Ekipler, Cafer Erçakmak’ın mezarının bulunduğu geniş bir alanı güvenlik şeridi ile çeverdi. Açılacak mezarın etrafı da branda ile kapatıldı. Cumhuriyet Savcısının olay yerine gelmesiyle birlikte mezarın açılması işleminin başlayacağı bildirildi. (Ajanslar, Yeşil Gazete)
Ankara’da Meclis boykotunu bitirmek için görüşmeler sürerken Demokratik Toplum Kongresi Diyarbakır’da ‘Demokratik Özerklik’ ilan etti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, özerklik ilanıyla ilgili soruşturma başlattı.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Genel Başkan Yardımcısı ve bağımsız Van Milletvekili Aysel Tuğluk, “Uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz” dedi.
DTK’nin Diyarbakır’da BDP il binasında yaptığı olağanüstü toplantıya BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı Ahmet Türk, yardımcısı Van Milletvekilleri Aysel Tuğluk, milletvekilleri Sabahat Tuncel, Bengi Yıldız, Leyla Zana, Nursel Aydoğan, Demir Çelik, Emine Ayna, Adil Kurt, Altan Tan, BDP Genel Başkan Vekili Hamit Geylani, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, belediye başkanları Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile DTK’nın 850 delegesi katıldı. Yaklaşık 6 saat süren olağanüstü toplantının ardından DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, hazırlanan bildiriyi okudu.
‘Çözüme yanaşmadılar’
Tuğluk, Türkiye içinde ve dışında birçok çevrenin Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi gerektiğini dile getirdiğini, ancak Türk Devleti ve iktidarda olan AK Parti’nin kendi çıkarları için Kürt sorununu çözmeye yanaşmadığını ileri sürdü.
Devam edecek çözümsüzlüğün, halkları şiddet ve çatışma ortamında tutup güç kaybetmesinden başka bir sonuç vermeyeceğini kaydeden Tuğluk, şöyle dedi:
“Türkiye ve Kürdistan açısından her bakımdan çöküntü ve yıkım anlamına gelecektir. Kürt sorunu Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı haklarını kullanamamaları, statü sahibi olamamaları her taleplerinin de baskı ve şiddetle red edilmesinden kaynaklıdır.
Sorunun çözümü Kürtlerin halk olarak tanınması, Türkiye halklarıyla birlikte eşitlik temelinde statüye kavuşmalarıyla ancak çözüm bulabilir. Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Kürt halkı olarak inkar ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek, özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz.
‘Devleti yıkmak değildir’
Demokratik özerklik, bir devleti yıkmak, yeni bir devlet kurmak değildir. Aynı zamanda bir devlet sistemi de değildir. Halkın devlet olmayan, kendi coğrafyasındaki öz yönetime katılma sistemidir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır. Bu esaslar temelinde, tarihsel dönemlerden de esinlenerek, uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz.”
‘Dünya özerkliği tanısın’
Tuğluk, herkesi demokratik özerliğe karşı sorumluluğu gereği dayanışma içinde olmaya çağırdıklarını da ifade ederek, “ Uluslararası camiaya çağrımızdır, uluslararası hukukta da yeri olan bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği demokratik özerkliği tanımaya çağırıyoruz” dedi.
BAŞSAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), “Demokratik Özerklik” açıklamasına ilişkin soruşturma başlattı.
BDP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda, BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Genel Başkanı ve bağımsız Mardin Milletvekili Ahmet Türk, BDP’li milletvekilleri, Belediye Başkanları ve DTK üyelerinin katılımıyla dün yapılan toplantının ardından “Demokratik Özerklik” kararının alındığı açıklanmıştı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, DTK Genel Başkan Yardımcısı ve Bağımsız Van Milletvekili Aysel Tuğluk tarafından yapılan açıklamaya ilişkin soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında sonuç bildirgesiyle ilgili metin incelemeye alındı. İnceleme sonucu suç unsuruna rastlanması halinde dava açılacak.
Sarı yazmalılar Kastamonu’nun Cide ilçesindeki Loç vadisinde yapılmak istenen HES’e karşı verdikleri mücadeleyi kazandı.
2009 yılından bu yana süren mücadeleleri boyunca, İstanbul’daki şirket merkezinin önünde yaptıkları 28 günlük oturma eylemi de dahil sayısız eylem yapan ve kendilerine Sarı Yazmalılar ismini veren Loçlular, nihai zaferlerini hukuk mücadelesinin sonucunda ilan etti. Önceki gün Orya Enerji tarafından yapılmak istenen Cide Regülatörü ve HES projesi için nihai iptal kararı verilen dava, 2009 yılında verilen olumlu ÇED raporunun iptali istemiyle Çevre ve Orman Bakanlığı’na karşı açılmıştı.
Davacı köylülerin avukatı Yakup Okumuşoğlu tarafından yürütülen davada Kastamonu İdare Mahkemesi‘nin 28 Haziran 2011 tarihli kararıyla Cide HES için verilen olumlu ÇED raporu iptal edildi.
Loç vadisi
Loçlular: “Orya Enerji Loç vadisini terk etsin.”
Loç Vadisi Koruma Platformu tarafından mahkeme kararının ardından bugün yayınlanan basın açıklamasında 16 Mart 2009’da ÇED bilgilendirme toplantısıyla başladıkları mücadelenin zaferle sonuçlandığı belirtildi. Kararın Loç vadisi halkı için müjdeli bir haber olduğu belirtilen açıklamada “Mücadelimize bundan sonra daha güçlü ve daha örgütlü bir şekilde devam edeceğimizin taraflar tarafından bilinmesini isteriz” denildi.
Loç Vadisi Koruma Platformu şirketin Loç vadisini terk etmesini istedi. Açıklamada şöyle denildi:
“Vadimizin cennete eşdeğer güzelliğini ve yaşam alanlarımızı kaybetmek üzere iken kıymetini daha iyi anladığımızdan, bunda sonra vadimize daha çok sahip çıkarak, yaşam alanlarımızı koruyacağımıza yemin ettik. Başka iştahı kabaranlar olması halinde, karşılarında bir duvar gibi durarak geçit vermeyeceğiz.
Kastamonu İdare Mahkemesi’nin verdiği bu karardan sonra, Orya Enerji’nin 30 gün içerisinde temyiz için Danıştay’a gitme hakkı vardır. Biz, Loç Halkı olarak bu hakka saygı gösteriyoruz. Fakat istenmediği bir vadide, para kazanmak için tüm manevi ve kültürel değerlere saldırarak; Küre Dağları Milli Parkı içinde ülkemizin en güzel vadilerinden biri olan Loç Vadisi proje alanında yapmayı düşündüğü çalışmalarla, meydana gelecek olumsuz etkilerle, havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar vererek Orya Enerji firması hiçbir yere varamaz. Ayrıca bu kadar hukuka uyarsızlık olmasını da göz ardı etmeyerek Orya Enerji bu hevesinden derhal vazgeçmelidir. Asıl iştigal konusu olan boru imalatı işine dönmeli, Loç Vadisini süratle terk etmelidir.
Bundan sonra, Orya Enerji’nin Loç Vadisi halkının akraba ilişkilerini bozmak için bıraktığı nifak tohumlarını tek tek bularak imha edeceğimizi, yeniden aramızda tam bir birlik, dostluk ve akrabalık bağları kuracağımızı, türlü vaatlerle kandırılan, birbirlerine düşürülmeye çalışılan baba oğul, ağabey kardeş ilişkilerini en samimi haline eskisinden daha da güçlü bir hale getirerek, büyük bir aile olacağımızdan da herkesin haberi olmasını isteriz.”
Açıklamada kendilerine destek veren bütün hareketlere de teşekkür eden Loç Vadisi Koruma Platformu bundan böyle de diğer vadilerdeki hareketlerin yanında olacaklarını açıkladı:
“Mücadelemiz boyunca derdimizi dert edinen, bize destek veren tüm dostlarımıza, tüm platformlara; Ergene’den başlayarak Karadeniz Vadilerinden en son Hopa’ya, Sinop’tan Mersin’e, Antalya Alakır’a, İzmir Allioni’den Munzur’a, Aksu’ya varıncaya kadar, tüm vadilere hem teşekkür eder, hem de tüm gücümüzle yanlarında olacağımızı, hiçbir vadimizi yüzde on cansuyuna 49 yıllığına vermeyeceğimizi de beyan ederiz.
Mücadelemiz boyunca hukuktan ve yasalardan biran olsun ayrılmadık. Bu hukuk mücadelemizde bize destek veren tüm hukuk adamlarına, Çevre Bilimi konusunda bizi aydınlatan tüm Öğretim görevlilerine de ayrı ayrı teşekkür ederiz.
İki yıl öncesine kadar sessiz sakin oturan Kastamonu Cide Loç halkı, kültürüne sarılıp sarıyazmasını baş tacı edip; firmanın bu hukuksuzluğuna isyan ediyor ve bunu da bağımsız yargı onaylıyorsa, bu isyana sebep olanlar mercek altına alınmalıdır. Biz artık Loç halkı olarak “Cide HES gitti, huzur geldi” demek istiyoruz.”
Kararın ayrıntıları
Sarı yazmalılar kararı kutluyor
Çevre ve Orman Bakanlığı, Loç vadisinde yapılmak istenen 21,5 MW gücündeki Cide HES için ÇED olumlu kararını 15 Ekim 2009’da almıştı. Cideli köylüler tarafından açılan ve Çevre Mühendisleri Odası’nın da davacıların yanında müdahil olarak katıldığı davada iki kez bilirkişi incelemesi yaptırıldı ve bilirkişi raporlarında ÇED için gerekli incelemelerin yapılmadığı kanaati yer aldı. Mahkeme heyetinin verdiği kararın hüküm bölümünde Loç vadisinde yapılacak HES’in ekolojik dengeyi bozacağı görüşüne yer verildi ve proje için verilen olumlu ÇED’in hukuka uygun olmadığı belirtildi. Mahkemenin kararı şöyle:
“Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile teknik bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinden; Cide Regülatörü ve HES projesine ait proje alanının milli park alanı tarafından çevrili olması ve milli parkla aynı havza içerisinde yer alması nedeniyle proje yer seçiminin doğru olmadığı, proje alanının bilimsel açıdan, milli park tarafından çevrelenmiş olmasından dolayı milli parkı da kapsayan Devrekani havzası’nın ekosisteminin bir parçası olduğu ve bölge vejetasyonuna çeşitlilik kattığı, proje sahasının, milli parkın koruma zonu kabul edilecek bir mesafe içerisinde yer aldığından proje alanında yapılacak çalışmalardan kaynaklanacak olumsuz etkilerin, havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar vereceği ve anılan havzada yer alan bitki türleri, yaban hayvanları ve sucul canlıların yok olmasına, toprak-su-vejetasyon arasındaki dengenin bozulmasına yol açacağı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, proje alanının milli park alanı tarafından çevrili olması ve milli parkla aynı havza içerisinde yer alması nedeniyle proje yer seçiminin bilimsel açıdan doğru olmadığı gibi proje alanının milli parkı da kapsayan Devrekani havzası’nın ekosisteminin bir parçası olması ve proje alanında yapılacak çalışmalardan kaynaklanacak olumsuz etkilerin havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar verecek nitelikte olması nedeniyle Kastamonu İli, Cide İlçesi, Devrekani Çayı üzerinde Orya Enerji Elektrik Üretim A.Ş tarafından yapımı planlanan 21,5 MW gücünde Cide Regülatörü ve Hes Projesi’ne ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) olumlu kararı verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Şirket: “Bize haksızlık yapıldı”
Bekir Sıtkı Esendir
Kararın açıklanmasının ardından görüşlerini almak üzere Orya Enerji’de Cide HES’in proje sorumlusu olan Bekir Sıtkı Esendir‘le de görüştük. Esendir davayı kaybetmeleri nedeniyle üzgün olduklarını, ancak hukuka saygılı olduklarını söyleyerek Cide’deki şantiyelerini yarın kapatacaklarını açıkladı. Esendir yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle 6 aydır çalışmayan, ancak yine de davayı kazanma umuduyla açık tuttukları şantiyelerini yarın kapatacaklarını ve Danıştay kararını bekleyeceklerini söyledi.
Esendir çok emek verdiklerini söylediği bu projeden vazgeçmeyeceklerini, ancak hukuk yoluyla mücadele edeceklerini belirterek kendilerine haksızlık yapıldığını savundu. Kendi projelerinin de olduğu Devrekani çayında biri işletmeye açılmış, biri inşaat halinde, biri de ÇED sürecinde olan 3 proje daha olduğunu söyleyen Esendir, Cide de dahil Kastamonu bölgesinde toplam 55 HES projesi bulunduğunu ve bir tek kendi projelerinin dava açılarak durdurulmuş olmasının nedenini anlayamadığını belirterek kendilerinin hedef seçildiklerini ve haksızlığa uğradıklarını iddia etti.
Ancak aldığımız bilgiye göre Kastamonu’ya bağlı Çatalzeytin’de yapılmak istenen bir HES’e karşı Yakup Okumuşoğlu’nun avukatlığını yürüttüğü bir dava daha bulunuyor. Yani Kastamonu’da davası devam eden en az bir HES daha var.
Proje sorumlusu Esendir’in verdiği bilgiye göre Orya Enerji’nin Ordu’da Darıca-2 adında bir HES projesi daha bulunuyor.
Yakup Okumuşoğlu
“En zor davalardan biri”
Davacıların vekili olan Avukat Yakup Okumuşoğlu yıllardır pek çok benzeri dava kazanmış bir çevre avukatı. Yakup Okumuşoğlu bu davanın en zor kazandıkları davalardan biri olduğunu söylüyor. Kararın ardından görüşlerine başvurduğumuz Yakup Okumuşoğlu Loç vadisinde yapılmak istenen HES’i yeni davalarla mahkemeye taşımaya devam edeceklerini söylüyor: “Firma lehine tesis edilmiş olan bütün idari kararların iptali için mahkemeye başvurmaya devam edeceğiz. Elektrik üretim lisansı ve su kullanım hakkı anlaşmasının ve kamulaştırma kararlarının iptali için dava açma çalışmalarına başladık bile.”
Avukat Okumuşoğlu, kararın benzer davalardan farklı yönünün milli parka yapılan vurgu olduğunu söylüyor. Okumuşoğlu sivil toplum tarafından Loç vadisi için çok ciddi bir mücadele verildiğini, bu mücadele sayesinde kamuoyunda oluşan kanaatin de kararda önemli olduğunu sözlerine ekliyor.
Haber: Ümit Şahin, Ali Uçarman – Yeşil Gazete
Kastamonu Cide Loç Vadisi Halkının, 16 mart 2009 tarihinde Cide Hes projesi Çed halkı bilgilendirme toplantı ile başlattığı mücadele, projenin 15 Eylül 2009 tarihinde Cide Hes Çed onayı alması ile birlikte, 15 Aralık 2009 tarihinde Kastamonu Bölge İdare Mahkemesinde açtığı Çed İptal ve Yürütmeyi durdurma davası ile devam etmiştir. Mahkeme sürecinde iken Orya Enerjinin yalnızca Çed onayı aldığını, fakat alması gereken diğer izinleri almadığını hem belgelememiz hem de Orya Enerji Salıpazarı/İstanbul adresinde 28 gün boyunca oturmamız ile ilk olarak 31 Aralık 2010 tarihinde Ruhsatsız ve İmarsız kaçak Hes (basında heskondu olarak yer alan) yaptığı için Kastamonu İl Özel İdaresinden Cide Kaymakamlığına gelen yazı ile aynı akşam mühürlenmiş; akabinde 3 Ocak 2011 tarihinde Kastamonu Bölge İdare Mahkemesi tarafından “geri dönülmesi mümkün olmaya tahribatlar yapıldığı” gerekçesi ile yürütmeyi durdurma kararı çıkarak tüm faaliyetlerini durdurulmuştur. Ve nihayet Loç halkının beklemiş olduğu Çed İptal kararı 11 Temmuz 2011 tarihinde Kastamonu idare Mahkemesi tarafından açıklanarak aşağıdaki karar çıkmıştır:
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile teknik bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesinden; Cide Regülatörü ve HES projesine ait proje alanının milli park alanı tarafından çevrili olması ve milli parkla aynı havza içerisinde yer alması nedeniyle proje yer seçiminin doğru olmadığı, proje alanının bilimsel açıdan, milli park tarafından çevrelenmiş olmasından dolayı milli parkı da kapsayan Devrekani havzası’nın ekosisteminin bir parçası olduğu ve bölge vejetasyonuna çeşitlilik kattığı, proje sahasının, milli parkın koruma zonu kabul edilecek bir mesafe içerisinde yer aldığından proje alanında yapılacak çalışmalardan kaynaklanacak olumsuz etkilerin, havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar vereceği ve anılan havzada yer alan bitki türleri, yaban hayvanları ve sucul canlıların yok olmasına, toprak-su-vejetasyon arasındaki dengenin bozulmasına yol açacağı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, proje alanının milli park alanı tarafından çevrili olması ve milli parkla aynı havza içerisinde yer alması nedeniyle proje yer seçiminin bilimsel açıdan doğru olmadığı gibi proje alanının milli parkı da kapsayan Devrekani havzası’nın ekosisteminin bir parçası olması ve proje alanında yapılacak çalışmalardan kaynaklanacak olumsuz etkilerin havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar verecek nitelikte olması nedeniyle Kastamonu İli, Cide İlçesi, Devrekani Çayı üzerinde Orya Enerji Elektrik Üretim A.Ş tarafından yapımı planlanan 21,5 MW gücünde Cide Regülatörü ve Hes Projesi’ne ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) olumlu kararı verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. (ESAS NO:200/729 ; KARAR NO:2011/464)
Bu karara ulaştıran 19 maddelik açıklamalardan bazıları da oldukça dikkat çekicidir.
“1-Proje sahasındaki gerek sucul gerekse karasal yaban hayatı türlerinin tespiti 3 ay gibi kısa sürelerle yapılan gözlemlerle saptanmıştır. Kısa süreli yapılan çalışmalar, tespit edilen hayvan türü sayısının gerçeğinden farklı olmasına sebep olabilmektedir. Aynı şeyler vejetasyon çalışmaları içinde geçerlidir. Nitekim aynı ÇED raporu konusunda Bartın Üniversitesi, Bartın Orman Fakültesi tarafından hazırlanan raporda da görüleceği üzere projenin planlandığı sahaya yakın olan Bartın Kirazlık baraj havzasında 500 den fazla tür tespit edilmişken söz konusu proje sahasında bunun yarısından bile az (177 tane tür) tespit edilmiştir. Ancak bu eksikliklerin giderilmesi sahada söz konusu projenin yapılmasını haklı kılmaz. Çünkü burası her ne kadar kabul edilmese de bilimsel açıdan, milli park tarafından çevrelenmiş olmasından dolayı milli parkı da kapsayan havza ekosisteminin bir parçasıdır ve bölge vejetasyonuna çeşitlilik katmaktadır.
2-Proje sahasında bulunan bazı endemik türlerin başka yerlere transfer edilerek koruma altına alınacağı söylenmektedir. Bu durum doğru bir yaklaşım değildir ve transfer edilen bitkinin transfer edildiği ortama uyum sağlayıp gelişeceği garanti değildir. Böyle bir doğa yaklaşımı da bulunmamaktadır.
5-Devrekani Çayı yaklaşık olarak 7 km uzunluğundaki bir mesafe boyunca değişime uğrayacaktır. Havzalarda yer alan akarsular ve çevresi yanıdır. Projenin yapımı, Devrekani Çayı Havzasında yer alan ekosistemde yaklaşık 7 km lik bir mesafede kesintiye yol açarak toprak-su-vejetasyon arasındaki dengeyi bozacak ve sulak ekosistemi, yaban hayvanlarının göç güzergahları, beslenme ve barınma alanlarını olumsuz etkileyecektir.
7-Regülatör arkasında oluşacak gölden karstik arazi yapısındaki çatlaklardan ve buharlaşmalardan kaynaklanan önemli bir su kaybı olacaktır. Oluşacak göl alanından meydana gelecek buharlaşma da küresel ısınma olgusu dikkate alındığında yüksek olacağından mevcut su miktarında azalma olacaktır. ÇED raporunun 52. sayfasında yer alan tablodaki (ikinci sütundaki yıllık buharlaşma değerleri yanlış ve fazla verilmiş olsa da) günlük buharlaşma değerleri regülatör arkasında oluşacak gölden buharlaşma ile fazla miktarda su kayıplarının olacağını göstermektedir. Bu durumda akımın si olarak baz alınan can suyu miktarını etkileyecektir. Göl yüzeyinden buharlaşma, gölün oluştuğu alandaki karstik yapının çatlaklarından meydana gelecek kaçaklar ve su iletim borularına verilecek su miktarı derede akan su miktarının azalmasına yol açacaktır. Bu durum, dere ekosisteminde oluşan toprak-su-vejetasyon arasındaki dengenin bozulmasına, deredeki ıslak çevre alanının ve dolayısıyla dere ekosisteminin olumsuz etkilenmesine ve sucul canlıların tür ve sayısının azalmasına yol açacaktır.
Loç Vadisi halkı için çok güzel olan bu müjdeli haberi, sizlerle paylaşmaktan çok mutluyuz. Mücadelimize bundan sonra daha güçlü ve daha örgütlü bir şekilde devam edeceğimizin taraflar tarafından bilinmesini isteriz. Vadimizin cennete eşdeğer güzelliğini ve yaşam alanlarımızı kaybetmek üzere iken kıymetini daha iyi anladığımızdan, bunda sonra vadimize daha çok sahip çıkarak, yaşam alanlarımızı koruyacağımıza yemin ettik. Başka iştahı kabaranlar olması halinde, karşılarında bir duvar gibi durarak geçit vermeyeceğiz.
Kastamonu İdare Mahkemesinin verdiği bu karardan sonra, Orya Enerjinin 30 gün içerisinde temyiz için Danıştay’a gitme hakkı vardır. Biz, Loç Halkı olarak bu hakka saygı gösteriyoruz. Fakat İstenmediği bir vadide, para kazanmak için tüm manevi ve kültürel değerlere saldırarak; Küre Dağları Milli parkı içinde ülkemizin en güzel vadilerinden biri olan Loç Vadisi proje alanında yapmayı düşündüğü çalışmalarla, meydana gelecek olumsuz etkilerle, havza ve milli park ekosistem bütünlüğüne zarar vererek Orya Enerji firması hiçbir yere varamaz. Ayrıca bu kadar hukuğa uyarsızlık olmasını da göz ardı etmeyerek Orya Enerji bu hevesinden derhal vazgeçmelidir. Asıl iştigal konusu olan boru imalatı işine dönmeli, Loç Vadisini süratle terk etmelidir.
Bundan sonra,Orya Enerjinin Loç Vadisi halkının akraba ilişkilerini bozmak için bıraktığı nifak tohumlarını tek tek bularak imha edeceğimizi, yeniden aramızda tam bir birlik,dostluk ve akrabalık bağları kuracağımızı, türlü vaatlerle kandırılan, birbirlerine düşürülmeye çalışılan baba oğul, ağabey kardeş ilişkilerini en samimi haline eskisinden daha da güçlü bir hale getirerek, büyük bir aile olacağımızdan da herkesin haberi olmasını isteriz.
Mücadelemiz boyunca derdimizi dert edinen, bize destek veren tüm dostlarımıza, tüm platformlara; Ergene’den başlayarak Karadeniz Vadilerinden en son Hopa’ya, Sinop’tan Mersin’e,Antalya Alakır’a, İzmir Allioni’den Munzur’a,Aksu’ya varıncaya kadar, tüm vadilere hem teşekkür eder, hem de tüm gücümüzle yanlarında olacağımızı, hiçbir vadimizi yüzde on cansuyuna 49 yıllığına vermeyeceğimizi de beyan ederiz.
Mücadelemiz boyunca hukuktan ve yasalardan biran olsun ayrılmadık. Bu hukuk mücadelemizde bize destek veren tüm hukuk adamlarına, Çevre Bilimi konusunda bizi aydınlatan tüm Öğretim görevlilerine de ayrı ayrı teşekkür ederiz.
İki yıl öncesine kadar sessiz sakin oturan Kastamonu Cide Loç Halkı, kültürüne sarılıp sarıyazmasını baş tacı edip; firmanın bu hukuksuzluğuna isyan ediyor ve bunu da bağımsız yargı onaylıyorsa, bu isyana sebep olanlar mercek altına alınmalıdır. Biz artık loç halkı olarak “CİDE HES GİTTİ, HUZUR GELDİ “ demek istiyoruz.
En derin saygılarımızla,
Loç Vadisi Koruma Platformu
Facebook arkadaşım olmak için davet yollayanlara bir mesajım var: Davetinizi kabul etmedim çünkü facebook’la uğraşmak istemiyorum. Twitter, Linked-in, YouTube, PayPal ve buna benzer şeylerle de ilgilenmiyorum. Skype’da işim yok.
Zaten iş dolayısıyla günümün büyük bir bölümü bilgisayarın önünde geçiyor. Geriye kalan zamanı bilgisayarın önünde değil onunla arama mümkün olduğu kadar çok mesafe sokarak, prize sokulu veya pille çalışan şeylerden uzakta yaşamak istiyorum.
Cep telefonumun internet hizmeti yok çünkü acelem yok.
Tenha bir hayat istiyorum. Özel hayatım özel kalsın istiyorum. Sohbet değil sessizlik istiyorum.
An be an ne yaptığımı, kimle olduğumu veya ne düşündüğümü anlatmak, gerçek zamanlı yorum yapmak ihtiyacında değilim. An be an ne yaptığımı, kimlerle olduğunu veya ne düşündüğünü rapor edenler de beni hiç ilgilendirmiyor. Bunu aşırı derecede narsist, saçma ve gereksiz buluyorum.
Gönüllü mesai
Geçenlerde köşe yazarı bir arkadaşım sohbet arasında twitter’da “on binden fazla” takipçisi olduğunu söyledi. Çenem düştü. Evvela başkalarını izlemek için twitter’a yazılmış. “Sonra ben de yazmaya başladım” dedi. Günde bazen on, bazen beş defa ötüyormuş.
Beni böyle bir iş yapmaya ancak dolar veya euro cinsinden hatırı sayılır bir para ikna edebileceği için “Neden?” diye sordum. Neden gönüllü olarak yapıyordu bu mesaiyi?
“Birden çok ihtiyaca cevap veriyor” diye cevap verdi. Temas halinde olmak için. Haber almak ve vermek için. Yalnız olmadığını bildirmek için. Yalnız olduğunu bildirmek için. “Büyük bir kahveye veya okulun kantinine girmiş gibi oluyorsun.”
Geçenlerde pembe renkli gazetede okuduğum bir araştırmaya göre twitter’a yollanan mesajların yüzde kırkı “Anlamsız boşboğazlık”tan ibaretmiş.
İnternet ve cep telefonu hayatları devralıyor. Sen onları kullandığını sanıyorsun ama daha çok onlar seni kullanıyor. Bağlantısallık bağımlılık haline geldi. Ardı kesilmeyen, kalitesi belirsiz bir haber ve bilgi bombardımanı altındayız.
Parmağımız klavyede
Devamlı parmağımız klavyede, kulağımızda telefon sıcak olsun istiyorlar. Okyanuslardan derin cepleri dolsun diye.
Ama, kafan öne eğik telefonunun ekranına bakarken hayat önünden geçip gidiyor, üstelik para ödüyorsun. Günün sonunda eline ne geçti?
Lütfen. Taksim’de veya Kızılay’da ayaklanma başlatacaksanız bana haber vermeyin. Bon Jovi konserinde şu anda tişörtünü çıkardı ise, o bilgi sizde kalsın.
Beni, ümitsiz derecede çağdışı buluyorsanız size bir öykü anlatayım. Üç yılı geçiyor. Bir gün, uzun yıllardan beri uzaktan hoşlandığım bir kadından facebook arkadaşım ol diye bir mail aldım. Cevaben neden facebook arkadaşın olayım, dedim. Aynı şehirde oturuyoruz. Benimle arkadaş olmak istiyorsan karşılıklı görüşelim. Yürüyüşe gidelim.
Gittik. Gidiş o gidiş. Hâlâ yürüyoruz.
Facebook’u kullanmak diye buna derim ben!
3 Temmuz günü ortaya çıkan iddialar, 14 Temmuz’da bir çığ oldu ve Türkiye futbolunun üzerine çöktü. Her geçen dakika ortaya çıkan iddialarla, nasıl büyük bir yalanın ortasında yaşadığımızı, nasıl sporun ve kişilerin takımlarına duydukları sevginin kirletildiğini öğreniyoruz. Aslına bakılırsa, herkesin bildiği, yıllardır konuştuğu olayların, geçtiğimiz sene yaşanan benzerlerini konuşuyoruz. Fark, bu sefer herkes kendi arasında “dedikodu” yapmıyor, savcılık eliyle ortaya atılan iddialar konuşuluyor. Türkiye’de, her takım taraftarının aklına yer etmiş şaibeli maç (ya da maçlar) vardır. Bunlar kanıtlanamayacağı için hep söylenti halinde kalırdı. Şimdi iddia haline yükseldi, kanıtlanmayı ya da aklanmayı bekliyor. Ok bir kere yaydan çıktı artık.
Bu şaibeli durum üzerine daha önce düşünürken, olaylar daha çok Fenerbahçe üzerinde gibi görünüyordu. Aslına bakılırsa Fenerbahçeli olmayanlar için bulunmaz bir fırsat denilebilir bu duruma. Tüm yük, tek takımın üzerine yıkılacak, (hatta bazı Fenerbahçelilerin de desteğiyle tüm yük belli bir iki kişinin üzerine yıkılacak) bir rakip eksilmiş şekilde devam edilecekti. Fakat, şöyle yazmıştım ilk olarak: “Ve ne yazık ki, son sene üzerinden tüm oklar Fenerbahçe’yi gösteriyor olsa da, hiçbir takım çıkıp “benim tarihim tertemiz” diyemez. Dese dese “benim tarihim diğerlerinden daha temiz” diyebilir. Üzerinde bu tip konuların konuşulmadığı pek az sene bulunabilir. Şimdi önemli olan şu, Türkiye, bunu temizlemeye mi gidecek? Yoksa, çıktığı kadarı çıktı, kalanını kurtaralım diye mi bakacak?” (Okumak için: http://urbarli.net/2011/07/05/haftanin-tortusu-17 ) Şimdi geldiğimiz nokta şunu gösteriyor ki, her geçen gün, yeni bir takımın adı ekleniyor bu şaibe bulutuna, yöneticilerin ismi ortaya atılıyor, yöneticiler tutuklanıyor. Oluşan kaotik tartışma ortamında da, kimse benim tarihim tertemiz diyemiyor. Diyene de başka takımın taraftarları hemen tarihten örnekler veriyor.
Dün itibariyle, şaibeler, tuttuğum takıma yöneldi, Beşiktaş’ın teknik direktörü ve bir yöneticisi tutuklandı; Fenerbahçe, Trabzonspor ve adı geçen başka takımlar ile aynı konuma geldi Beşiktaş. Başkasının şaibesi hakkında atıp tutmanın kolay olduğu, fakat iş başka boyuta geldiğinde ise susmanın normal olduğu düşünülebilir. Fakat ben bunu bir şans olarak görüyorum. Bir samimiyet testi olarak görüyorum. Tekrarlamam gerekir, “Çeşitli ihtimaller var bu olayın sonuçlanacağına dair. Kabaca iki yolda toplanabilir bunlar. Ya üzerine gidilecek ve suçlu, suçsuz ortaya çıkacak (Adı geçen takımlar aklanacak ya da ceza alacak ama adalet üzerinden gerçekleşecek bu) ya da bu olay yavaş yavaş kapatılacak (suçlu olan da, suçsuz olan da hukuk üzerinden aklanacak belki ama hep bazı sıfatlar onlarla birlikte anılacak).” (Okumak için: http://urbarli.net/2011/07/07/turkiye’den-neden-bir-barcelona-cikmaz/ )
Neden bir şans? Çünkü insan en rahat kendisini temizler. Suçların üzerinin kapatılması, suçu büyütecektir. Arınmaya çalışmak da herkesi rahatlatacaktır. Sancısız geçmeyecek belki ama öfkeyi öncelikle suça çevirerek hareket etmek gerekir. Bunu da önce mahkemeler yapmalı, sonra da taraftarlar. Balkondan halı silker gibi… Eldeki sopayla halıya, vurulmalı ki temizlensin ortam. Gerekirse, bir sene de alt liglerde destekler taraftarlar takımlarını. Ama hangi takımları? Temiz ve cezasını çeken takımlarını… Hak edilmeden kazanılmış başarılardansa, temizlenmeye yarayan cezalar gelecek için daha mutlu edecektir taraftarları. Yoksa bugün tüm suçlananlar, yarın zaten olmayacaklardı. Fakat takım ve taraftar hep olacak. Takım taraftarını, taraftar da takımını bırakmadıkça futbol sürecektir. Yeter ki, içinde bulunduğumuz ortam ve kişilerin takımlarına duydukları sevgi kirlenmesin.
Taraftarlar, seyirciler yöneticileri değil, takımları severler. Başarılar taraftarları mutlu eder, başarısızlıklar da tabii ki üzer. Fakat yöneticiler değişir, futbolcular değişir (hatta onların değişmesine modern/endüstriyel/profesyonel futbol deniyor) taraftarlar değişmez. Sembol yöneticiler, futbolcular olmuştur, olacaktır. Fakat tüm bunlara rağmen taraftarlar takımlarını severler, takımlarına bağlıdırlar. Düşünüyorum, Beşiktaş’ın şu anda 9 Türkiye Kupası yerine 3 Türkiye Kupası olsa ya da 13 şampiyonluk yerine 9 şampiyonluğu olsa, taraftar daha mı az Beşiktaşlı olacak? Fenerbahçe yıllardır kupa kazanamıyorken, Galatasaray yıllarca şampiyon olamamışken taraftarlarının sevgileri azaldı mı takımlarına karşı? Ya da bir takım şampiyonlukların yarısını kazansa, biz kendi takımlarımızı bırakıp, o takımı mı destekleyeceğiz? Tabii ki hayır.
O zaman el birliğiyle, şaibeleri ortadan kaldırmaya çalışalım. Şaibelerin karşısında duralım. Ceza alacaklar arasında, kimilerimizin en çok bağlı olduğu şey olan takımlar bile olsa, karşı duralım. Yoksa kandırılmaya devam edeceğiz. Müzeler tabii ki önemli ama olan biteni bizler dışında birileri sürekli kirletiyorsa ve bunun cezasını da biz çekiyorsak, harekete geçmenin vaktidir.
Yazıyı yazarken, bir son dakika haberi geldi: Beşiktaş, aklanana kadar bu sene kazanılan ve üzerinde çeşitli iddialar olan Türkiye Kupası’nı Federasyon’a iade etme kararı almış. İşte demek istediğim tam da buydu. Bir kupa fazla aldığı için büyük olmaz takımlar, şaibeli bir kupayı müzelerinde tutmadıklarında büyük olurlar.