Ana Sayfa Blog Sayfa 4874

ABD’de ön seçim yarışı Iowa’da başlıyor

ABD‘de 2012 başkanlık seçimi için maratonu andıran mücadele başlıyor.

Kasım’daki seçimde Demokrat Parti, Başkan Obama ile iktidarda ikinci dönem için destek almayı hedefliyor.

Obama’yı yenilgiye uğratabilecek bir aday peşindeki Cumhuriyetçiler bu arayışa Iowa’daki ön seçim ile başlıyor.

Partinin biri kadın, toplam dokuz aday adayı yaz ortasına dek sürecek ön seçim maratonunda erken bir atak yapabilme umuduyla, eyalette yoğun bir kampanya düzenledi.

Euro 10 yaşında!

Avrupa ortak para birimi Euro, tedavüle çıkalı 10 yıl oldu. Ancak 10 yıl önce Euro’nun hayata geçişini havai fişeklerle kutlayan Euro Bölgesi, muhtemelen borç krizi nedeniyle bu önemli yıldönümünde özel bir kutlama yapmıyor.

10 yıl önce milli paraları yerine Euro’yu kullanmaya başlayan 12 Avrupa ülkesinde insanlar, 2002’nin ilk dakikalarında ATM’lerden ilk Euro’larını çektiler.

2002’nin ilk dakikalarında Avrupa Merkez Bankası’nın Frankfurt’taki merkez binasının üzerinde havai fişekler patlatıldı. Ancak Euro’nun tedavüle çıkışının onuncu yıldönümünde, Euro sözcüğü genellikle kriz sözcüğüyle birlikte kullanılır hale geldi.

Politika belirleyiciler, Euro’nun hayata geçişinin onuncu yıldönümünü kutlamak yerine sessiz kalmayı tercih ediyor. Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’de ne bir tören, ne de konuyla ilgili bir konferans düzenlenecek. Sadece, ülkeler Euro’nun onuncu yıldönümüne özel 2 Euro’luk madeni para basacak. Bir de Avrupa Merkez Bankası, Başkan Draghi’nin de yer aldığı, Euro’yu anlatan kısa bir film çekerek internet sitesine koydu.

Borç krizi çıkmamış bile olsaydı, Euro kullanan ülkelerde yaşayan birçok Avrupalı, Euro’nun hayata geçtiği 1 Ocak 2002’yi kutlamalardan çok artan fiyatlarla hatırlıyor. Avrupalılar, ulusal paralardan Euro’ya geçiş sırasında marketlerin, restoranların ve barların fiyatları yukarı yuvarlamasından yakınmıştı.

Avrupa halkı, hala Euro’ya ısınmış veya ortak para birimini benimsemiş değil. Para bilimi uzmanlarına göre, Euro’nun üzerinde köprü, fabrika ve rüzgar türbini gibi hiçbir milli değeri çağrıştırmayan motiflerin olması, insanların Euro’ya ısınamamasının nedenlerinden biri.

Politika belirleyiciler, hiçbir ülkenin kimliğinin belli olmaması için, Euro’nun üzerinde özellikle bu tip motiflere yer verilmesine karar vermişti.

Yeşil Gazete’den “Haftasonu ve Kitap” gazetesi

Yeşil Gazete 2012’ye bir yenilikle giriyor.

Yeşil Gazete’nin yayımlayacağı ilk Haftasonu ve Kitap gazetesi bu hafta sonu yayında olacak. Yeşil aktüalite ve Yeşil kitap gazetesi olarak yayımlanacak olan Haftasonu ve Kitap, önümüzdeki Cumartesi ve Pazar günleri Yeşil Gazete’nin yerini alacak.

İlk Haftasonu ve Kitap gazetemiz için 7 Ocak’ı bekleyin…

 

2011 İngiltere’nin en sıcak 2. yılı

2011 yılı İngiltere’de tarihin en sıcak ikinci yılı oldu.

Birleşik Krallık’ın iklim değişikliği ve meteoroloji konusundaki en üst kuruluşu olan Met Office’in açıkladığı verilere göre 2011, 2006’dan sonra en sıcak yıl oldu. Aralık 2011’de sıcaklıklar 4,7 dereceyle, 1971-2000 ortalamasının 0,5 derece üzerinde seyretti.

Met Office’e göre İngiltere’de en sıcak 7 yılın tamamı geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşandı.

Bilindiği gibi soğuk ve yağışlı bir iklimi olan İngiltere’de iklim değişikliği nedeniyle havaların ısınması sonucu geçtiğimiz yıllarda zeytincilik ve bağcılık yaygınlaşmaya başlanmıştı.

Reuters’de derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

Irak’ta 9 yılın bilançosu: 162 bin ölü

Irak’ta savaşa bağlı ölümleri araştıran İngiliz STK, Iraq Body Count (IBC) tarafından yayımlanan yıllık rapora göre Irak’taki Amerikan işgalinin başladığı 2003 yılından bu yana yaklaşık 162,333 kişi hayatını kaybederken bunların yüzde seksenini sivil can kayıpları oluşturdu.

Rapora göre 2006 yılı, mezhep çatışmasının artması sebebiyle can kayıplarının en üst seviyeye ulaştığı dönem oldu ve can kayıpları 2008 sonuna dek azalma göstermedi.

Yıllara göre ölüm sayıları

Araştırmaya göre ölenlerin %9’a yakınını 18 yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor.

Kuruluş Wikileaks tarafından yayımlanan belgelerin Irak’taki ölü sayısını daha doğru tespit edebilemelerini sağladığını bildirdi.

Irak işgali sırasında hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin sayısı ise 4,474 oldu.

Iraq Body Count web sitesi ve BBC’den derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

İstanbul Üniversitesi’nde 40’a yakın gözaltı

İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde sabah saatlerinde çıkan olaylarda 40’a yakın öğrenci gözaltına alındı. Gözaltına alınanların arasında Hayat TV haber merkezi Editörü Cem Şimşek de var.

 

İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde bugün sabah saatlerinde ülkücü bir grubun okula girmesiyle çıkan gerginliğin ardından 40’a yakın öğrenci gözaltına alındı.

Öğrencilerin verdiği bilgiye göre iki çevik kuvvet otobüsü Hukuk Fakültesi bahçesine girdi. Polis, sol görüşlü 40’a yakın öğrenciyi gözaltına aldı.

Gözaltına alınanların arasında Hayat TV haber merkezi Editörü Cem Şimşek de var. Sınava girmek için okula gelen Şimşek, olayları cep telefonu kamerasına çekerken gözaltına alındı.

Öğrenciler, yaralananların ambulanslarla götürüldüğünü söylerken, polisin gözaltılar esnasında fakülte binasının kapılarını kapattığını ve görüntü alınmasına izin vermediğini ifade etti.

Twitter’da ise bazı öğrenciler, Uludere’yi protesto eden afişler asan öğrencilere ülkücülerin saldırdığını, ardından polislerin gelip öğrencileri gözaltına aldığını yazdı.

Medyaya Uludere ayarı: Irak sınırındaki olay!

Geçen hafta sonunda, Şınak’ın Uludere ilçesinde Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16’ların bombardımanı sonucu 35 köylünün öldürülmesi, olayın kendisi kadar, medyanın gizleme çabasıyla da tartışılmaya devam ediyor.

28 Aralık gece saatlerinden meydana gelen Uludere katliamı geceyarısından itibaren sosyal medya ve internet gazetelerinde yer almış, ancak  Genelkurmay tarafından kabul edilene kadar anaakım medyanın haberlerinde yer verilmemişti. Hatta CNNTürk’te bir haber merkezi yöneticisinin, haberin deneyimli gazeteci Ayşenur Arslan tarafından ekrana taşınmasını engellemeye çalıştığı internet gazetelerinde yer almıştı.

Hafta sonundan bu yana Uludere katliamıyla ilgili haberlerin anaakım medyada veriliş biçiminde bir benzerlik görülmeye başlandı. Haber ekrana taşınırken NTV, CNNTürk, TRT, Samanyolu Haber, Kanal 24 gibiTV  kanallarının haberlerinde ekran altı bantlarda “Irak Sınırındaki Olay” başlığı  kullanılmaya, aynı tamlama gazetelerde de, özellikle de AA mahreçli haberlerde göze çarpmaya başladı.

Birkaç örnek için Anadolu Ajansı, TRT, Star, İHA, Son Dakika gibi gazete ve medya kuruluşlarındaki haberlere bakabilirsiniz.

“Irak Sınırındaki Olay” tanımının bu “istikrarlı” kullanımı, “manşetin” bizzat devlet tarafından belirlenerek AA ve TRT kanalıyla anaakım medyaya “benimsetildiğini” düşündürüyor. Bu tanımlamanın katliamın sadece failini değil, varlığını da gizlediği kolaylıkla söylenebilir. Burada asıl çarpıcı olan, yayın kuruluşlarının nasıl olup da yukarıdan verilen bir başlığı bu kadar kolay benimseyebildikleri!

Radikal, Birgün, Taraf, Bianet ve Yeşil Gazete gibi gazeteler ise “Uludere katliamı” başlığını kullanıyor.

Uludere katliamının ilk gün basında nasıl yer aldığına dair Bianet’in derlemesini de buradan okuyabilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

Toprak Ana hakları – Müge İplikçi

Yeni İnsan Yayınevi’nin çıkardığı kitapları ilgiyle izliyorum. En son Yeşiller Partisi aktivisti ve Ekolojik Anayasa Girişimi koordinatörlerinden Mahmut Boynudelik’in editörlüğünde ‘Ekolojik Anayasa’ adlı bir kitap çıkardılar. Kitap, insanın her şeyin ölçüsü olduğu hukuk anlayışını eleştiriyor ve yeni anayasanın peşine düşmüş bir ülke olarak bir kısmımızın pek de umursamadığı ama asla atlanılmaması gereken bir hususa parmak basıyor.

Nedir bu?

Elbette Doğa’yı korumak, ona dikkat etmek, yoğunlaşmak. Bu yaklaşımın yeni Anayasa’da yer alması!

Bu uçuk kaçık bir hayal değil! Dünya üzerinde yaşanan katliamlardan bezen çok insan var, çok! Bolivya gibi, insana ‘helal olsun’ dedirten ülkeler de var. Bolivya, Nisan 2010 tarihinde, adını pek sevdiğim ‘Toprak Ana Hakları Evrensel Bildirgesi’ diye bir bildirge yayınladı. Buna dünyadaki birçok insan ve sivil örgüt sahip çıktı, destek verdi. Bu henüz tam manasıyla hayata geçirilebilmiş bir bildirge değil. Birleşmiş Milletler tarafından tamamen kabul edilir ve uluslararası anlaşmalarda yer alabilirse dünya üzerinde yeryüzü katliamcılarının ‘ben yaptım oldu’ mantığı pek kabul göremeyecek. Ve başta hırslı devletler olmak üzere ortalığı babalarının çiftliğiymişçesine tarumar bir şantiyeye çeviren azgın şirketlerin tümü kendilerine çekidüzen vermek durumunda kalacaklar. Gelin bu ‘bildirgenin’ bazı maddelerine birlikte bakalım:

– Toprak Ana canlı bir varlıktır. (Yani onun da yaşama, saygı duyulma ve varolma hakkı vardır. Bu yüzden her insan Toprak Ana’ya saygı göstermek ve onunla uyum içersinde yaşamaktan sorumludur)

– Toprak Ana, tüm varlıkları besleyen, kapsayan ve meydana getiren, birbirleriyle ilişkili varlıkların eşsiz, parçalanamaz, kendi kendini düzenleyen bir topluluğudur.

– Her varlık, Toprak Ana’nın ayrılmaz bir parçası olarak ilişkileriyle tanımlanır (Bunun içinde su hakkı, temiz hava hakkı gibi hakların olduğunu da söyleyebiliriz. Eyvahlar olsun, HES’ciler bunu hiç sevmeyecek!)

– Her varlığın hakları diğer varlıkların haklarıyla sınırlıdır. (Kısaca, insanı merkeze alan bir doğa anlayışı yanlıştır. Yani ‘ben enerji sağlayacağım arkadaş, istediğim yere santral dikerim, dereleri borularım sana ne oluyor’ mantığı bu maddenin ışığında işleyemez. Çünkü yaşamda sadece insanlar yok. Ortalığı delik deşik ettiğinizde bundan zarar görecek bütün bitki örtüsüne ve hayvanlara karşı sorumluluğunuz var. Kaldı ki bölgenin kültürünü de düşünmek durumundasınız.Belki ondan sonra şu cümlenin ihtiva ettiklerini daha iyi anlamak mümkün olabilir: Barışı sağlamak ve nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları ortadan kaldırmak Toprak Ana’ya boynumuzun borcudur. Örneğin Güneydoğu yıllardır silahlarla dövülüyor. Gururumuz olan ileri teknoloji silahlarıyla. Her şeyden vazgeçtim oradaki bitki örtüsünün tahribatından haberdar mıyız? Kendimizi ve geleceğimizi öldürdüğümüzden?)

Özetleyecek olursak bu ve buna benzer maddelerin ışığında yeni anayasamızda ekolojik unsurlar mutlaka yer almalı. Yerel yönetimlerin katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir olması ise başı çekmeli. Sistemin yağma, sömürü, istismar ve kirlilik politikalarını engelleyecek çözümler üretilmeli, yasalar geliştirilmeli.

Fazla geç kalmadan bunları yapsak iyi olur… Umudumuzu kaybetmeden!

***

‘Bu uç noktadan gezegenimize razı olacak ve ne isek onu kabulleneceğiz, ama ümidimizi yitirmeden, çünkü bekleyiş sürüyor, kabul edilemeyecek korkunç şeyler var ve hiçbir şey bitmiş değil.’

Yukardaki alıntı Metis Yayınları Küçük Filozoflar dizisinden çıkan Paul Ricoeur’ün Baykuşu (Olivier Abel-Eunhwa Lee: Çeviri: Haldun Bayrı) adlı kitaptan. Yetişmekte olan evlatlarınız varsa bu seriyi takip etmenizi öneririm. Genç dostlarımıza felsefenin açacağı kapılar için ideal kitaplar bunlar. Okullar müfredatlarına rahatlıkla alabilir. Dizi, yaşamımızla ilgili en temel kavramları tartışıyor, anne babayla, öğretmen ve arkadaşlarla birlikte okunabiliyor. Güzel hikayeler eşliğinde felsefenin ufkuna yelken açan bu dizide şimdiye kadar çıkan kitapları da sıralayalım: Bilge Sokrates’in Ölümü, Karl Marx’ın Hayaleti, Lao-Tzu: Ejderhanın Yolu, Leibniz: Mümkün Dünyaların En İyisi, Descartes Amca’nın Kötü Cini, Profesör Kant’ın En Çılgın Günü.

Vatan – 02.01.2012

Paydaşsız siyaset kaybeder – Serdar Akinan

Uludere’den haber geçerken aldığım tepkilere bakınca bu ülkenin nasıl bir zihni kopuş içinde olduğunu dehşetle gördüm. BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Hasan Cemal’e bir mektup yollamış. Ötekini anlamak için çabası olana bu tür derin acılarda ki paydaşlık yol gösterebilir.

O duygu dolu mektubun siyasi hesaplardan bağımsız kelimenin tam anlamıyla yürekten kopup gelen satırlar olduğunu biliyorum. Zira Ayla Akat Ata’yı, tıpkı diğer BDP’li vekiller gibi olaydan hemen sonra ölenlerin yakınlarının yanında nasıl içtenlikle durduklarına bizzat şahit oldum. İlk gün AKŞAM yazı işleri manşet için bana ne gördüğümü sorduklarında, ‘Cenazelere BDP sahip çıktı’ dedim. Gerçekten de Uludere Devlet Hastanesi’nde otopsiler yapılırken acıyı paylaşan onlardı. Bu vahim olayda ortaya atılan onca komplo teorisi bir yana; yaşananların AKP tarafından algılanışı ve tabiri caizse bu krizi yönetme süreçleri Kürt meselesinin özüne ne kadar uzak olduklarını bir kez daha gösterdi.

Bölgeyi yakından tanıyanlar açısından en basit sosyoekonomik gerçeklerine buradaki sosyal siyasal ilişki ağlarına bu denli yabancı olmaları beni gerçekten düşündürdü. AKP’nin Kürt meselesindeki zikzak politikası, konjoktürel savrulmaları ve kafa karışıklığının nedenini bu meseleye biraz, ‘bir köy var uzakta’ anlayışıyla yaklaşmalarından kaynaklandığını düşünüyorum.
Yerel seçimleri izlerken Diyarbakır Belediye Başkanlığı için AKP adayı Kudbettin Arzu’nun Baydemir’e karşı nasıl büyük bir farkla kazanacağını merkeze, sandığa birkaç gün kala bile, nasıl inançla anlatıldığını hatırlıyorum.

Bu vahim olayda da BDP, tabiri caizse, ne kadar süratle pozisyon aldıysa AKP tam bir akıl tutulması yaşadı. Demokrasi paketinden sivil militarist bir uca savrulan iktidarın devleti ilgilendiren bu vahim sorumlulukla ilgili hükümet sözcüsü veya ilgili bakan hatta başbakan yerine genel başkan yardımcısı üzerinden açıklama yapması ise akıl alacak gibi değildi.

Gülyazı Köyü’nde iş makinesi toplu mezarı kazarken yanıma yaklaşan bir köylü bakın ahalinin duygularına nasıl tercüman oldu:
‘Burada bizim kardeşlerimiz, çocuklarımız, yeğenlerimiz öldürüldü. Saatlerdir televizyonlarda tek kelime edilmedi. Bu ölenler nerede öldü? Kim bu insanlar? Başka bir ülkenin vatandaşları mı? Ailesine bakmak için, okul harçlığını çıkartmak için 50 milyon uğruna bu karlı dağları katırlarla aşan bu insanlara terörist muamelesi yapmak bizi nasıl yaralıyor biliyor musunuz? Biz her şeyin farkındayız. İyi bir şey olunca Sayın Başbakan çıkıp konuşmasını biliyor. Böyle bir durumda ekranlara çıkan yüzler belli. Kimse bize kardeşlikten, açılımdan, demokrasiden bahsetmesin. Alın size bölge gerçeği… Dağa çıkmıyoruz. Devletimizin yanındayız. Masum insanlar öldürülüyor ve burada devlet yok. Sus pus… Bu köy bunca yıl gaziler verdi… Mükafatımız bu mu olacaktı?’

Ayla Akat Ata’nın mektubundaki satırlar yukarıdaki isyan dolu sözlere nasıl bir ruh ile yaklaştıklarını nasıl bir duygudaşlık yaratabildiklerinin kanıtıdır.

Zira o satırların yazarı evladını kaybeden gözüyaşlı bir anneye sarılıp ağlarken aynı anda biri inen bir kalkan Sikorsky’ler devleti taşıyordu.

Paydaşlık kuramayan kaybeder. AKP bugün Güneydoğu’nun sokağıyla  paydaşlığını kaybetmiştir.

Akşam-02.01.2012

Aziz Kocaoğlu ifade veriyor

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu belediyeye yönelik operasyon kapsamında ifade vermek üzere İzmir Adliyesi’ne gitti.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan alınan bilgiye göre, yürütülen soruşturmaya ilişkin ifadesine başvurulmak üzere Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na 29 Aralık’ta tebligat yapıldı.

Kocaoğlu, söz konusu tebligat doğrultusunda bu sabah Bayraklı’daki İzmir Adliyesi’ne gelerek avukatlarıyla buluştu.

Aziz Kocaoğlu, avukatlarıyla birlikte girdiği özel yetkili savcı Birol Çengil’in odasında soruşturmaya ilişkin ifade veriyor.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla İzmir Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince 2011 yılının mayıs ve kasım aylarında düzenlenen iki operasyonda, ”İhaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, zimmet, rüşvet, belgede sahtecilik, güveni kötüye kullanma” suçlamalarıyla gözaltına alınan aralarında üst düzey belediye bürokratları ve belediye şirketi yöneticilerinin de bulunduğu zanlılarından bazıları çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmıştı.

(Ajanslar)