Toprak Ana hakları – Müge İplikçi

Yeni İnsan Yayınevi’nin çıkardığı kitapları ilgiyle izliyorum. En son Yeşiller Partisi aktivisti ve Ekolojik Anayasa Girişimi koordinatörlerinden Mahmut Boynudelik’in editörlüğünde ‘Ekolojik Anayasa’ adlı bir kitap çıkardılar. Kitap, insanın her şeyin ölçüsü olduğu hukuk anlayışını eleştiriyor ve yeni anayasanın peşine düşmüş bir ülke olarak bir kısmımızın pek de umursamadığı ama asla atlanılmaması gereken bir hususa parmak basıyor.

Nedir bu?

Elbette Doğa’yı korumak, ona dikkat etmek, yoğunlaşmak. Bu yaklaşımın yeni Anayasa’da yer alması!

Bu uçuk kaçık bir hayal değil! Dünya üzerinde yaşanan katliamlardan bezen çok insan var, çok! Bolivya gibi, insana ‘helal olsun’ dedirten ülkeler de var. Bolivya, Nisan 2010 tarihinde, adını pek sevdiğim ‘Toprak Ana Hakları Evrensel Bildirgesi’ diye bir bildirge yayınladı. Buna dünyadaki birçok insan ve sivil örgüt sahip çıktı, destek verdi. Bu henüz tam manasıyla hayata geçirilebilmiş bir bildirge değil. Birleşmiş Milletler tarafından tamamen kabul edilir ve uluslararası anlaşmalarda yer alabilirse dünya üzerinde yeryüzü katliamcılarının ‘ben yaptım oldu’ mantığı pek kabul göremeyecek. Ve başta hırslı devletler olmak üzere ortalığı babalarının çiftliğiymişçesine tarumar bir şantiyeye çeviren azgın şirketlerin tümü kendilerine çekidüzen vermek durumunda kalacaklar. Gelin bu ‘bildirgenin’ bazı maddelerine birlikte bakalım:

– Toprak Ana canlı bir varlıktır. (Yani onun da yaşama, saygı duyulma ve varolma hakkı vardır. Bu yüzden her insan Toprak Ana’ya saygı göstermek ve onunla uyum içersinde yaşamaktan sorumludur)

– Toprak Ana, tüm varlıkları besleyen, kapsayan ve meydana getiren, birbirleriyle ilişkili varlıkların eşsiz, parçalanamaz, kendi kendini düzenleyen bir topluluğudur.

– Her varlık, Toprak Ana’nın ayrılmaz bir parçası olarak ilişkileriyle tanımlanır (Bunun içinde su hakkı, temiz hava hakkı gibi hakların olduğunu da söyleyebiliriz. Eyvahlar olsun, HES’ciler bunu hiç sevmeyecek!)

– Her varlığın hakları diğer varlıkların haklarıyla sınırlıdır. (Kısaca, insanı merkeze alan bir doğa anlayışı yanlıştır. Yani ‘ben enerji sağlayacağım arkadaş, istediğim yere santral dikerim, dereleri borularım sana ne oluyor’ mantığı bu maddenin ışığında işleyemez. Çünkü yaşamda sadece insanlar yok. Ortalığı delik deşik ettiğinizde bundan zarar görecek bütün bitki örtüsüne ve hayvanlara karşı sorumluluğunuz var. Kaldı ki bölgenin kültürünü de düşünmek durumundasınız.Belki ondan sonra şu cümlenin ihtiva ettiklerini daha iyi anlamak mümkün olabilir: Barışı sağlamak ve nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları ortadan kaldırmak Toprak Ana’ya boynumuzun borcudur. Örneğin Güneydoğu yıllardır silahlarla dövülüyor. Gururumuz olan ileri teknoloji silahlarıyla. Her şeyden vazgeçtim oradaki bitki örtüsünün tahribatından haberdar mıyız? Kendimizi ve geleceğimizi öldürdüğümüzden?)

Özetleyecek olursak bu ve buna benzer maddelerin ışığında yeni anayasamızda ekolojik unsurlar mutlaka yer almalı. Yerel yönetimlerin katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir olması ise başı çekmeli. Sistemin yağma, sömürü, istismar ve kirlilik politikalarını engelleyecek çözümler üretilmeli, yasalar geliştirilmeli.

Fazla geç kalmadan bunları yapsak iyi olur… Umudumuzu kaybetmeden!

***

‘Bu uç noktadan gezegenimize razı olacak ve ne isek onu kabulleneceğiz, ama ümidimizi yitirmeden, çünkü bekleyiş sürüyor, kabul edilemeyecek korkunç şeyler var ve hiçbir şey bitmiş değil.’

Yukardaki alıntı Metis Yayınları Küçük Filozoflar dizisinden çıkan Paul Ricoeur’ün Baykuşu (Olivier Abel-Eunhwa Lee: Çeviri: Haldun Bayrı) adlı kitaptan. Yetişmekte olan evlatlarınız varsa bu seriyi takip etmenizi öneririm. Genç dostlarımıza felsefenin açacağı kapılar için ideal kitaplar bunlar. Okullar müfredatlarına rahatlıkla alabilir. Dizi, yaşamımızla ilgili en temel kavramları tartışıyor, anne babayla, öğretmen ve arkadaşlarla birlikte okunabiliyor. Güzel hikayeler eşliğinde felsefenin ufkuna yelken açan bu dizide şimdiye kadar çıkan kitapları da sıralayalım: Bilge Sokrates’in Ölümü, Karl Marx’ın Hayaleti, Lao-Tzu: Ejderhanın Yolu, Leibniz: Mümkün Dünyaların En İyisi, Descartes Amca’nın Kötü Cini, Profesör Kant’ın En Çılgın Günü.

Vatan – 02.01.2012

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR