Ana Sayfa Blog Sayfa 4873

Erdoğan: Efendileriniz ipinizi gevşetmeden tuvalete bile gidemezsiniz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Uludere’de 35 kişinin öldüğü olayla ilgili Genelkurmay Başkanlığı’ının adli ve idari inceleme başlatıldığını belirtirken, BDP’yi kastederek cenazeler üzerinden istismar ve fitne faaliyetleri yapıldığını söyledi. Cenazeleri bile Türk Kürt diye ayıranların şeytanın yolunda yürüdüğünü kaydeden Erdoğan, “Silahlı efendileriniz ipinizi gevşetmeden tuvalete bile gidemezsiniz” dedi. Başbakan Erdoğan Uludere’deki ölümleri Mustafa Muğlalı olayına benzetmesi nedeniyle CHP’yi de sert bir dille eleştirdi.

Konunun takipçisi olduklarını Genelkurmay Başkanımdan tekrar duydum, dinledim. Bu yapılan çalışmalar, gösterdikleri hassasiyet sebebiyle gerek Genelkurmay Başkanıma, gerek bölgede hizmet veren komuta kademesinin hepsine, bu konudaki hassasiyetleri sebebiyle de şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Medyaya rağmen teşekkür ediyorum. Çünkü bazı gerçekleri görüyor, biliyorum.

Devlet milletini bombalıyor diye göstermek isteyen bir kısım medyanın gayetlerini de gayet iyi biliyoruz.

Onların da arkasında ne tür emellerin, amellerin olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bunlar aynı şeyleri bizim için de yapıyorlar. Çünkü bizim de onların istekleri istikametinde hareket etmeyen bir hükümet olmamız sebebiyle bundan çok rahatsız oluyorlar.

Şunu çok açık net söylemek durumundayım; özellikle bu ülkede 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarını ilmik ilmik işleyen tek iktidar biz olduk. Buna devam ediyoruz, devam ettireceğiz. Anamuhalefet partisi ‘şöyle’ der, ‘böyle’ der, bu da bizi pek ilgilendirmiyor.

Şırnak’ın Uludere ilçesinde meydana gelen elim hadisenin ardından cenazeler üzerinden derhal istismar, fitne faaliyetlerine başlayanları gördük… Kim ki ‘Uludere’de 35 Kürt öldürüldü’ diyerek meseleyi etnik zemine taşıyorsa, o her türlü milli, manevi, insani ve vicdanı değeri ayaklarının altına almış ve çiğnemiş demektir.

Biz olaya böyle bakmıyoruz. Biz ‘Uludere’de 35 insan hayatını kaybetmiştir, biz böyle bakıyoruz. 35 can yitirilmiştir, 35 vatandaşımız, kardeşlerimiz kaybedilmiştir’ diye bakıyoruz. Ama onlar, maalesef etnik zemini kurcalamak suretiyle ülkemizi hep bölmenin, parçalamanın gayreti içinde oldukları için burada da o istismarı ortaya koyuyorlar.

Hale bakın…Cenazeleri bile etnik kökenleriyle tasnif edenler insanlıktan nasibini alamayanlardır. Siyasi zihniyeti nedir bilemem. Ancak, mesela orada ölenlerden bir tanesinin ablası da benim kadın kollarımda çalışan, orada başkanlık yapan bir bayan. Bu da var, ama bizden bunun istismarını duydunuz mu? Biz böyle bir şey yapamayız. Bunların kalpleri kararmış, bunlar vicdanlarını yitirmişler.

Irkçılık ve faşizm küstahça böbürlenen, kibirlenen iblisin yani şeytanın açtığı bir yoldur. Cenazeleri bile Kürt Türk diye ayıranlar, işte iblisin yolunda, şeytanın izinde yürüyenlerdir. İşte, İstanbul’da bu acı hadiseyle ilgili olarak yaptıkları basın toplantısının görüntülerini izlediniz değil mi? Güya acı içindeler ama kameraların önünde kahkahalar atmaktan çekinmeyecek kadar insafsızlar, vicdansızlar.

Bunların koruculara nasıl baktıklarını biz çok iyi biliyoruz. O korucu kardeşlerimizi nasıl hedef yaptıklarını, tehdit ettiklerini, terör örgütüne nasıl hedef gösterdiklerini biz çok iyi biliyoruz. O cenazelerin, o tabutların üzerine parti bayraklarını asmak ikiyüzlülük, fırsatçılık değil de nedir?

Cenazede, teröristbaşının resmini taşıyanlar neye hizmet etmek istiyorlar? Sonra birileri çıkıyor, bazı densizler çıkıyor, bu olay üzerinden, ‘Bu ülke bölünmüştür’ diyor. Ya sen kimsin, kimi temsil ediyorsun, kimin adına konuşuyorsun?

Siz silahlı efendileriniz ipinizi gevşetmediği sürece tuvalete bile gidemezsiniz. Neyi, kimi bölüyorsunuz? Bugüne kadar masum insanların, sivillerin, görevini yapan vatan evlatlarının terörist eylemler sonucu hayatını yitirmesine hangi tepkiyi verdiniz? Terör olayları sebebiyle mağduriyet yaşayan, terör örgütünün canlı kalkan yapması sebebiyle hayatını kaybeden vatandaşlarımız için hangi tepkiyi gösterdiniz?

Terör ortamında istenmeyen, arzu edilmeyen kayıplar maalesef yaşanabiliyor. Bundan dolayı terör örgütüne sorumluluk yükleyip, ‘yeter artık’ diyebildiniz mi? Terör olmasa bu acılar, bu kayıplar yaşanmayacağına göre terörü bir yöntem olarak seçenlere karşı en ufak bir eleştiri getirebildiniz mi?

Eline silah alıp öldürmeyi bir yöntem olarak seçen teröriste tek bir laf söylemeyip, ülkesini ve milletini korumak için mücadele eden güvenlik güçlerini suçlamak nasıl bir hezeyandır? Bu millet, bu ülke habis bir ur karşısında teslim olmayacak kadar asildir, güçlüdür, sağlamdır, en önemlisi de bir ananın çocukları gibi bir elin parmakları gibi birbirinin kardeşidir. Bunu böyle bilin.

Sizin nifak tohumlarınız bu topraklarda asla kök salamaz. Apo’ya peygamber diyenlerin Kürtler’in dinini Zerdüştlük sananların, her türlü kutsalı, her türlü manevi değeri çiğneyenlerin, gençlerin kanıyla beslenen vampirlerin bu topraklarda hiç bir şekilde muhatabı yoktur.”

‘Bu hadiseyi 33 kurşuna benzetmek sorumsuzluktur’

Ana muhalefet partisi CHP’den gelen açıklamalarda tam bir sorumsuzluk örneği olmuştur. CHP genel başkanı bu hadiseyi “33 kurşun” yani Mustafa Muğlalı olayıyla eş tutarak, sorumsuzluk örneği sergilemiştir. Bu hadiseyi 33 kurşuna benzetmek sorumsuzluktur fırsatçılıktır. Biz BDP’nin olayı nifak girişimine çevirmesini anlıyoruz, zira işleri bu. Bazı medya kuruluşlarının yanlış bilgilendirmesini de anlıyoruz. Onların da işi bu.

Ama CHP’nin PKK’nın diliyle, BDP’nin diliyle konuşmasına açıkçası anlam vermekte zorlanıyoruz.

Seçim meydanlarında gördüğümüz siyasi ittifakı şimdi de taziye çadırında görüyoruz. CHP’nin BDP’nin değirmenine su taşıması çok acıdır. Mustafa Muğlalı olayı CHP’nin eseridir.

Van’ın Özalp ilçesinden bir kışladan Mustafa Muğlalı ismini indiren de Ak Parti iktidarı olmuştur. Bir kez daha ifade ediyorum.

Bu hadisenin üzerine kararlılıkla gideceğiz gidiyoruz. Uludere’deki acılı kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız. Onların acısını yüreğimizde taşıyacak, paylaşacağız.

Başbakan Yardımcım Sayın Atalay, bakan arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız olarak hemen olayın ardından Uludere’ye gittiler. Oradaki kardeşlerimizle bir araya geldiler, tehditlere rağmen bir araya geldiler. Bende orada telefonla oradaki kardeşlerimizle görüştük. Yapılması gereken neyse hepsini biz yapacağız. Biz işi geleceğe taşımayacağız. Biz işi geçmişte olduğu gibi, sürekli bunun üzerinde spekülasyonların yapılmasına fırsat vermeyeceğiz.

İstanbul’da Tarlabaşı Caddesi’nde bir otobüsün içindeki vatandaşımızın ne günahı var? Bunları Molotoflarla ateşe vermek zihniyetine, hakkına nasıl sahip olabilirsin? Bunun insani bir yanı var mı?

‘Molotof silah sayılacak’

İşte onun için şimdi biz molotof kokteylini de bir silah olarak yasalaştıracak bir yasayı inşallah getiriyoruz. Bu teklifi çıkaracağız. Masum bir olay değil. Bu da bir silah. Serap kızımızı böyle kaybettik, nice yavrumuzu yanan otobüslerde kaybettik. Vatandaş ticaretini yapıyor, cam çerçeve her şey iniyoruz. Böyle bir hakkını var mı? Yahu otobüs duraklarının ne günahı var. Bunlar hepimizin. Bunlar insanlıktan nasibini almamış, gerçekten bunlar müsvedde bile değil.

Terörle mücadele kararlı şekilde sürecek. Dağlarda sınır içinde sınır ötesinde mağaralarda, teröristler etkisiz hale getirilecek. Bunu yaparken sivillerin mağdur olmaması için hassasiyet göstereceğiz. Ama meydanı, ne teröre, ne teröristlere asla bırakmayacak, onların tahriklerine asla boyun eğmeyeceğiz.

(t24)

Ergenekon’da ‘Danıştay baskını’ dalgası

Danıştay saldırısıyla ilgili İstanbul ve Ankara’da çok sayıda adreste emniyet güçleri tarafından eş zamanlı arama yapıldı. Operasyon kapsamında çok sayıda kişi de gözaltına alındı.

Danıştay saldırısına ait güvenlik kamera kayıtlarının silindiğine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında bu sabah operasyon düzenlendi. OYAK güvenlik şirketlerinin İstanbul ve Ankara şubelerinde arama yapılıyor. 9 kişi hakkında gözaltı kararı var. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nı, TÜBİTAK’ın ‘görüntüler silindi’ raporu harekete geçirdi.

TÜBİTAK 2010 yılında savcılığa gönderdiği raporda Danıştay saldırısına ait güvenlik kamera kayıtlarının silindiğini belirtmişti. Bu rapor üzerine soruşturma başlatan özel yetkili savcılık bu sabah düğmeye bastı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nce alınan karar gereği, OYAK güvenlik şirketlerinin İstanbul ve Ankara şubelerinde arama yapılıyor. Aramalara ilişkin 9 kişi hakkında gözaltı kararı bulunuyor. OYAK Genel Müdürü Şerif Coşkun Ulusoy’un ofisi de arandı ancak Ulusoy hakkında gözaltı kararı bulunmuyor.

TÜBİTAK 2010 yılında savcılığa gönderdiği raporda Danıştay saldırısına ait güvenlik kamera kayıtlarının silindiğini belirtmişti. Bu rapor üzerine soruşturma başlatan özel yetkili savcılık adli emanete kaldırılan güvenlik kameralarına ait hard diskleri İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderdi. Soruşturmayı yürüten özel yetkili savcı Muammer Akkaş , söz konusu hard disklerde herhangi bir silinme yapılıp yapılmadığının incelenmesini istedi. Söz konusu hard diskleri inceleyen emniyet, geçtiğimiz günlerde savcılığa raporunu ulaştırdı. Emniyet’in raporu da TÜBİTAK’ın raporuna benzer bir şekilde oldu. Raporda Danıştay binasındaki güvenlik kameralarının kayıt yaptığı hard disklerin bir bölümünün geri döndürülemez şekilde silindiğini belirtti. Emniyetin bu raporunun ardından operasyon için düğmeye basıldı. Özel yetkili savcı Süleyman Pehlivan tarafından başlatılan soruşturma şu anda savcı Muammer Akkaş tarafından yürütülüyor.

(Ajanslar)

Anonymous yeni hedeflerini açıkladı

Hacker grubu Anonymous, yeni açıkladığı hedefiyle gözleri üzerine topladı. Hackerların yeni hedefi Neonazi destekçileri… Anonymous, binlerce kişiyi kapsayan isim listeleri yayınlamaya başladı.

Anonymous, dünya genelinde Neonazi yanlılarını hedef alan, “Yıldırım Harekâtı” (Operation Blitzkrieg) adını verdiği bir kampanya başlattı.

Kampanya kapsamında, 18 Aralık 2011 tarihinde nazi-leaks.net adresini açan Anonymous grubu, ABD’den Almanya’ya dünya çapında Neonazi grupların destekçi ve sempatizanlarının isim listelerini bu platformda yayınlamaya başladı.

Anonymous’un aylar öncesinde Neonazi gruplara karşı internet üzerinden yaptığı mücadele çağrısı üzerine harekete geçen hackerların vurduğu hedefler arasında Alman Nasyonal Demokrat Parti (NPD) de bulunuyor.

Yine aşırı sağcı grupların alışveriş ettiği Thor Steinar gibi hazır giyim mağaza zincirleri ile NPD’ye yakın görüşleriyle tanınan “Junge Freiheit” (Genç Özgürlük) isimli haftalık dergi de hacker saldırılarından nasibini aldı.

NPD’nin açıklaması

Alman Basın Ajansı dpa’nın sorularını yanıtlayan Nasyonal Demokrat Parti sözcüsü Frank Franz, nazi-leaks.net adresinde yayınlanan ve partilerine ait olduğu ileri sürülen verileri incelemeye devam ettiklerini açıkladı.

NPD sözcüsü Franz, sitelerin hacklanmasını bir suç eylemi olarak gördüklerini belirterek ilgili mercilere bununla ilgili gereken başvurunun yapılacağını kaydetti.

Berlin’de yayınlanan “Junge Freiheit” (Genç Özgürlük) isimli haftalık derginin yöneticilerinden Felix Krautkrämer, nazi-leaks.net adresinde yayınlanan isim listesi nedeniyle, “kimliği belirsiz kişi veya kişiler hakkında suç duyurusunda bulunduklarını” söyledi.

Listenin dergilerine yazılarıyla katkıda bulunan kişilerden oluşmadığını belirten Krautkrämer, “bir kısmı, zaman zaman görüşlerine başvurduğumuz, söyleşi yaptığımız kişiler” dedi.

“Junge Freiheit” sorumlusu Felix Krautkrämer, söz konusu listeye geçen temmuz ayında Indymedia sitesinde de yayınlandığını hatırlattı.

Hackerlar sık sık aşırı sağcı çevrelere ait web sitelerini hedef alıyor. NPD’ye ait yaklaşık 25 web sitesi geçen yılın mayıs ayında hacker’ların hedefi olmuş, polis eylemle ilgili birçok zanlıyı gözaltına almıştı.

(DW)

Macaristan’da “Orban” diktatörlüğü

Yeni anayasa sadece medya ve yargı üzerinde baskı kurmakla kalmıyor, sokakta yatan evsizleri de hapse gönderiyor. Merkez sağ parti FIDESZ ve yıllardır onunla birlikte seçimlere katılan müttefik Hristiyan Demokrat partinin hazırladığı yeni Macar anayasası AB ve ABD tarafından sert şekilde eleştirilmesine rağmen yeni yılla birlikte Macar halkının hayatını düzenlemeye başladı bile.

Macarların yeni anayasası 2010’da seçimleri kazanarak göreve gelen Başbakan Viktor Orban’ın milliyetçi politikalarını öne çıkararak hazırlandığı için ülkedeki muhalefet tarafından “Orban Sistemi” olarak anılıyor. Siyasi analistler, 2004 yılından bu yana Avrupa Birliği üyesi olan Macaristan’ın yeni anayasasıyla adeta AB bünyesinde bir diktatörlük rejimi oluşturduğunu savunuyor.

ÜLKENİN İSMİ DEĞİŞTİRİLDİ
Peki başta Avrupa Birliği olmak üzere ABD’yi de kızdıran Macar anayasasında neler var. Kısaca bir göz atalım:

•Her şeyden önce ülkenin adı değişti: Şimdiye kadar “Macar Cumhuriyeti” olan ülke adı bundan böyle “Magyarország” yani “Macaristan” oldu.

•Parlamentoda milletvekili sayısı düşürülürken, seçimler de tek tura indirildi.

•Yurt dışında yaşayan Macar asıllılara seçme hakkı verildi, bu gelecekte Romanya ve Çek Cumhuriyeti gibi komşu ülkelerle sorunlar yaşanmasına neden olabilir.

•Hükümet değişikliklerinden etkilenmemeleri için bürokratların görev süreleri 12 yıla yükseltildi.

•Anayasa’da ilk defa dine atıfta bulunuldu. Haber ajansları, televizyonlar ve radyoları kontrol eden bir kurum oluşturuldu. Başbakan Orban ise kurumun başındaki isimleri seçmekle yükümlü.

•Ülkenin tek muhalif radyosu yayın frekanslarını kullanamıyor.

•Embriyo, insan olarak kabul ediliyor.

•Evliliklerin sadece kadınlar ve erkekler arasında yapılmasına izin veriliyor.

•Kürtaj ve eşcinsel evlilikleri yasaklıyor.

•Sokakta yatan evsizleri hapise gönderiyor.

•İktidar, muhalif sesleri kısmaktan da çekinmiyor. Örneğin ülkenin tek muhalif radyosu yayın frekanslarını kulanamıyor.

MUHALEFETİ YOK ETME YASASI
Macaristan’da muhalefet sert biçimde eleştirdiği değişikliklerden biri de “yeni seçim yasası.” Yasa iki önemli değişiklik içeriyor. Daha fazla oy alan partiye, parlamentoda çok büyük çoğunluk imkanı veriliyor. Yeni yasa, şimdiye kadar uygulanan seçim bölgelerini değiştiriyor. Muhalefetin güçlü olduğu bölgeleri dağıtmakla kalmıyor, ayrıca güçlü olduğu bölgelerle birleştirerek, muhaliflerin seçim kazanma şansını sıfıra indirgiyor.

SAVCILARA AŞIRI YETKİ
Yargıyı düzenleyen yeni yasa savcılara önemli yetkiler veriyor. Yeni yasaya göre savcılar suç duyurularını istedikleri mahkemelerde, istedikleri hakimler önünde yapma hakkına sahip olacaklar. Zanlılar ilk 48 saat yanlarında avukatları olmadan sorgulanabilecek.

ANAYASA MAHKEMESİ’NE KISKAÇ
Yeni anayasa, bir hukuk devletinin bağımsız organları olması gereken kurumlarda hükümetin denetimini arttıracak önlemler de içeriyor. Yeni yasayla birlikte Anayasa Mahkemesi’nin hak ve yetkileri kısıtlanırken, Danıştay’ın başına atanacak kişinin seçimi ve başsavcıların atanma koşulları da değiştirildi.

Anayasa Mahkemesi bundan böyle hükümetin mali tasarruflarıyla ilgili hükümlerin yasaya uygun olup olmadığı konularıyla ilgilenmeyecek. Bu durum hükümete özel sigorta tasarruf fonlarına el koyma yetkisi sağlıyor.

EKONOMİK ALAN DENETİME ALINDI
Başbakan Orban hükümetinin hazırladığı anayasa sadece sosyal yaşam ve özgürlüklerle ilgili alanları düzenlemekle kalmadı. Aynı zamanda ekonomik alana da müdahalede bulundu.

•Gelirler üzerinden alınan vergi yüzde 16’ya sabitlendi.

•Hükümet değişikliği yaşansa bile bütçe değişiklikleri çok sınırlı kalacak. Bütçe bir komisyon tarafından denetlenecek, başbakan bu kurumun üç üyesini seçme hakkına sahip.

•Başbakan bütçeyi veto etme hakkına sahip olduğu gibi meclisi de feshedebilecek.

•Merkez bankasının özerkliği sona erdirildi. Bu Avrupa Birliğini çok kızdırdı. Euro Bölgesi’ne girmek için merkez bankası gibi kurumların özgürlükleri temel şartlardan biri.

•Yeni anayasaya göre merkez bankası başkanı artık yardımcılarını seçme yetkisine sahip değil. Bu hak başbakana verildi. Merkez Bankası Mali Konseyi’ni oluşturan 9 üyenin 6’sını parlamento seçecek.

ANAYASAYI DEĞİŞTİRMEK ÇOK ZOR
Macaristan’daki yeni anayasanın en dramatik yanlarından biri de yasaları değiştirmenin zorluğu. Hükümetin değişiklik yapabilmesi için parlamentoda üçte ikilik bir çoğunluğu elinde bulundurması gerekiyor. Ülkedeki muhalefetin böyle bir çoğunluğu elde etmesi gelecekte de imkansız olarak görülüyor.

100 BİN KİŞİ ANAYASAYA KARŞI YÜRÜDÜ
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de dün akşam saatlerinde toplanan 100 bin kişi hükümet karşıtı gösteri düzenledi. Budapeşte’deki opera binası ve ünlü Andrassy caddesinde emniyet müdürlüğünden alınan izinle yasal bir şekilde düzenlenen hükümet karşıtı ”Demokrasi” gösterisine, ana muhalefet partisi Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), muhalefet partisi Politika Başka Türlü de Olur Partisi (LMP), sendikalar ve onlarca sivil toplum örgütü katıldı.

Macar polisinin yoğun önlem aldığı gösterilerde, opera binası önüne kurulan platformda Başbakan Viktor Orban ve partisinin istifa etmesi istendi.

‘ORBAN DEFOL’ SLOGANLARI
Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın Macaristan’ı diktatörlükle yönetme çabalarına boyun eğmeyeceklerini söyleyen göstericiler, 2010 yılının haziran ayından bu yana tek başlarına hükümeti oluşturan Genç Demokratlar Partisi’nin (Fidesz) çıkardığı demokrasi karşıtı yasaları kabul etmeyeceklerini belirterek, ”Orban defol” sloganları attı.

(ntvmsnbc)

Ekolojik Anayasa talebi TBMM’de

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden bilim insanı, hukukçu, aktivist ve siyasetçileri tarafından oluşturulan Ekolojik Anayasa Girişimi, yeni Anayasa’da olmasını talep ettiği maddeleri bugün TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sundu.

Ekolojik Anayasa Girişimi temsilcileri komisyona sundukları önerilerde temel olarak anayasanın, doğaya hükmetmeye çalışan insanı değil, Doğa’yı hak öznesi olarak tanıması gerektiğini ifade etti.

Ekolojik Anayasa Girişimi Çağrıcılarından, Yeşiller Partisi Üyesi Mahmut Boynudelik, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Üyesi Oya Ayman, Çevre Avukatı Mehmet Horuş ve CHP Milletvekili Melda Onur’dan oluşan heyet, önerdikleri anayasa metninde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Doğa ’nın ve onun bir parçası olan insanın haklarına dayanan, demokratik, laik, ekolojik ve sosyal bir hukuk devletidir” ibaresinin yer almasını talep ettiler.

Sunulan Ekolojik Anayasa dünyayı gelecek kuşaklardan emanet aldığımız bilinciyle, doğayla uyum içinde yaşamanın esas alındığı; su, hava, gen, tohum gibi doğal unsurlar için doğal kaynak değil doğal varlık nitelendirmesinin benimsendiği, doğada olası zararlara yol açabilecek faaliyetlerde ihtiyatlılık ilkesinin benimsendiği, kamu yararında doğal dengelerin gözetildiği, yabani ve evcil hayvan haklarının güvence altına alındığı, sağlıklı su ve gıdaya ulaşım hakkının benimsendiği hukuksal düzenlemeler öneriyor.

Ekolojik Anayasa Girişimi Anayasa’da yer alan ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın en doğal yaşam hakkı olduğuna ilişkin 56. maddenin önemine dikkat çekerek bu maddenin “Sağlıklı bir çevrede ve Doğa’da yaşamak bütün canlıların hakkıdır. Devlet ve vatandaşlar gelecek kuşaklar adına doğal varlıkların emanetçisidir. Doğayı korumak devletin ve vatandaşların görevidir” şeklinde geliştirilmesini ve ‘sürdürülebilir kalkınma’ ifadesinin, kalkınmayı öne çıkardığı ve doğayı feda ettiği gerekçesiyle yeni anayasada bulunmaması gerektiğini vurguladı.

Ekolojik Anayasa Girişimi üyelerini dinleyen komisyon üyeleri de 56. maddenin gerisinde kalmanın söz konusu olamayacağını belirterek emanetçilik kavramının önemine dikkat çektiler.

Ekolojik Anayasa Girişiminin yeni anayasa için Cumhuriyetin temel nitelikleri önerisi şöyle:

“TC Doğa’nın ve onun bir parçası olan insanın haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal ve ekolojik bir hukuk devletidir”

Öneriyi dinleyen komisyon üyeleri anayasanın ekolojik tabirini taşımasına sıcak bakabileceklerini ancak ekolojik kelimesinin daha anlaşılır ve Türkçe bir karşılığının bulunmasının uygun olabileceğini belirttiler.

Ekolojik Anayasa Girişiminin yeni anayasaya ilişkin somut talep ve gerekçelerini

www.ekolojikanayasa.org adresinde bulabilirsiniz.

Yeşil Gazete

Ekvator’a yağmur ormanlarından petrol çıkartmaması için mali yardım

0

Petrol şirketleri yağmur ormanlarını tehdit ederken, dünya yağmur ormanlarından petrol çıkarmasın diye Ekvator’a finansal destek sağlıyor.

Avrupa’dan yerel yönetimler ve hükümetlerin yanısıra Amerikalı film yıldızları, bazı Japon firmaları ve Rusya’dan bazı vakıfların da katkıda bulunduğu fonun amacı gezegenin biyolojik açıdan en zengin bölgelerinden birini petrol şirketlerine karşı korumak. Çıkartılmak istenen ise toplam 900 milyon varil ham petrol…

Birleşmiş Milletler’e göre Amazon yağmur ormanlarının kalbi olarak bilinen Ekvator’daki Yasuni milli parkının 722 millik alanını korumak için 116 milyon dolar yeterli olacak.

Yasunu milli parkı iletişim kurulamayan iki yerli kabilesi ile birlikte gezegenin başka bir bölgesinde yaşamayan memeli amfibi ve kuş cinsleri ile nadir bitkilere ev sahipliği yapıyor. Planlandığı gibi petrol üretim alanı genişletilseydi ekolojik yıkım kaçınılmaz olacak ve 400 milyon ton karbondioksit havaya salınacaktı.

Ekvator %50 gelir kaybına neden olan bu planı kabul etti. Fonun oluşturulması sırasında çevre koruma gruplarının katkısı olmazken özellikle Fransa ve Belçika’dan bazı bölgesel hükümetler, New York’dan bazı bankerler ile Bo Derek, Leonardo Di Caprio, Edward Norton ve Al Gore da katkıda bulunanlar arasında idi.

Almanya ve İtalyan hükümetleri petrol çıkarmamaları karşılığında finansal destek sağlamayı kabul etmezken, Şili, Kolombiya, Gürcistan, Türkiye, Peru, Avustralya ve İspanya gibi ülkelerin fona katkıda bulunmayı vadettikleri söyleniyor.

Bu modeli destekleyenlerin ortak düşüncesi, gezegen için  önemli alanların korunması için oluşturulacak fonun tüm dünya tarafından ortak olarak finanse edilmesi gerektiği seklinde. Nijerya ,Kamerun, Gabon gibi ülkelerdeki petrol rezervlerinin çıkartılmasına engel olmak içinde  benzer projelerin geliştirilmesi düşünülüyor.

Benzersiz biyoçeşitliliği ile vazgeçilmez bir doğal alan olan Yasunu binlerce nadir bitki ve hayvanı barındırıyor.

The Guardian’dan derlenmiştir.

(Yeşil Gazete)

2011’de 77 madenci hayatını kaybetti

0
TMMOB Maden Mühendisleri Odası, 2011 yılında madenlerde 86 iş kazası yaşandığını ve bu kazalarda 77 emekçinin hayatını kaybettiğini duyurdu. İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin 2’sinin maden mühendisi olduğunu belirten Maden Mühendisleri Odası, kazaların 62’sinin yer altı maden işletmelerinde 24’ünün de yerüstü işletmelerinde meydana geldiğini belirtti. 

(Sendika.Org)

İntibak yasası Bakanlar Kurulu’ndan geçti

Emeklilerin maaşlarında iyileştirme sağlayacak olan intibak yasası, yeni yılın ilk Bakanlar Kurulu toplantısında imzalandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan yeni yılın ilk Bakanlar Kurulu toplantısı sona erdi.

Başbakanlık Yeni Bina’da yapılan yeni yılın ilk Bakanlar Kurulu toplantısı 6 buçuk saat sürdü.

Bu arada Başbakan Erdoğan, Bakanlar Kurulu toplantısı sona ermeden Başbakanlıktan ayrıldı. Erdoğan’ın özel bir ziyaret gerçekleştireceği için toplantından erken ayrıldığı belirtildi.

Toplantının ardından basına bilgi veren Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Pek çok kesimi ilgilendiren, çalışanlar arasında “İntibak Yasası” olarak adlandırılan konu hakkında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, hazırlanan taslağı Bakanlar Kuruluna sunduğunu ifade etti. Arınç, taslağın Bakanlar Kurulunca kabul edilerek imza altına alındığını belirtti.

Arınç, şunları kaydetti:
“Yıllardan beri sürüncemede kalan ve hükümetimiz tarafından ele alınarak bir an önce kanunlaştırılmasını istediğimiz, emeklilerin farklı statülerde farklı maaş almaları ve refah payı ödenmemiş kesimlerin intibaklarının yapılarak gelirlerinin artırılması hedeflenmektedir. Bu tasarımızın ana özeti 2000 yılı öncesinde bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının prim ödeme gün sayıları üzerinden ve gelişme payı, yani refah payı da dikkate alınarak yeniden hesaplanması öngörülmektedir. Sayısal olarak bunun 2,5 milyon civarında olduğu biliniyor.

Yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız tarafından takdim edilen bir diğer taslak da görüşüldü ve kabul edildi. Bu da 12 Eylül 2010 tarihinde kabul edilen anayasa değişikliğiyle Kamu Görevlileri Sendikalarının artık toplu görüşme değil, toplu sözleşme yapacakları gerçekleştirilmişti. Bunun yasal dayanağını taslak haline getirdiler Sayın Bakanımız takdim ettiler. Bu da imzalandı. Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanun Tasarısı taslağı da TBMM’ye sevk edilmek üzere karar altına alındı.”

Yeni kanunla, 2000 yılı öncesinde emekli olanlar, 2000-2008 yılları arasında emekli olanlar ve 2008’den sonra emekli olanlar olmak üzere üç grup maaşta düzenleme yapılacak.

(Ajanslar)

Billur Tuz’da 54 taşeron işçi işten çıkarıldı!

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi‘nde faaliyet gösteren Billur Tuz Fabrikası’nda, bu sabah itibariyle 54 işçi işten çıkarıldı. Billur Tuz’daki işten çıkarmalarla birlikte, yeni yılın ilk iki gününde 792 işçi işten çıkarılmış oldu.

İzmir’de bulunan Billur Tuz Fabrikasında, yeni yılın ilk gününde 54 işçinin işine son verildi. Bu işten çıkarmalarla birlikte yeni yılla birlikte 792 işçi işten çıkarıldı.

Konuyla ilgili bilgi aldığımız Tek Gıda İş Genel Başkan Danışmanı Gürsel Köse, bu sabah itibariyle 54 işçinin işine son verildiğini ve fabrika önünde direnişe başladıklarını dile getirdi. Patronun sendika düşmanlığı dolayısıyla, 5-10 yıldır fabrikada çalışan işçileri taşeron üzerinde gösterdiğini belirten Köse, buna karşın toplu sözleşme ve sendika hakkı için fabrika önünde sonuna kadar direnişte olacaklarını ifade etti.

792 işçi işten çıkarıldı

Yeni yılla birlikte işten çıkarmalar artıyor. Buna göre 4 kurumda işten çıkarılna işçi sayıları şöyle:

2 Ocak GATA: 60 işçi işten çıkarıldı
2 Ocak Beşiktaş Belediyesi: 178 işçi işten çıkarıldı
2 Ocak Billur Tuz: 54 işçi işten çıkarıldı
2 Ocak ÇİMTAŞ’a bağlı 9 taşeron firma: 500 işçi

(sol)

Şili’de 2. bakan da istifa etti

0

Şili‘de Camila Vallejo isimli öğrencinin simgeleştiği protesto eylemleri nedeniyle beş ayda ikinci eğitim bakanı istifa etti.

Hükümet sözcüsü Andres Chadwick, eğitim bakanı Felipe Bulnes’in “kişisel nedenlerden ötürü” istifasını sunduğunu söyledi.

Chadwick, tarım bakanı Jose Antonio Galilea’nın da aynı nedenlerle görevinden istifa ettiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Sebastian Pinera da istifaları kabul etti ve eski bakanlarına “gösterdikleri üstün çalışma gayreti” için teşekkür etti.

Bulnes’ten önceki eğitim bakanı Joaquin Lavin de reform taleplerinin merkezindeki eğitim sektöründe, özel bir üniversite ile mali ilişkilerinden dolayı öğrenci hareketi tarafından meşruiyetinin sorgulanması üzerine temmuz ayında istifa etmişti.

Şili’de eğitim bakanları, mayıs ayından beri iki aşamalı sistemin ve özel sektör ile devlet arasındaki büyük uçurumun ortadan kalkması için derin bir eğitim reformu isteyen üniversite öğrencileri, eğitimciler ve lise öğrencilerinin yoğun mücadelesiyle karşı karşıya kalmıştı.

Ülkede, her seferinde 100 bin kişiyi bulan 40’dan fazla gösteride, ekonomik büyümeye rağmen orta sınıfın sosyal memnuniyetsizliği 1990’da demokrasinin dönüşünden beri görülmeyen bir şekilde dile getirildi.

İstifa eden Bulnes, ekim ayında ölü doğan diyalogda öğrenci liderlerinin muhatabıydı. Bu temaslarda, öğrencilerin istediği eğitim bütçesindeki artış, parlamentoda da onaylandı.

Ancak Şilili uzmanlar, Bulnes’in öğrencilerle görüşmek ve pazarlık yapmak için hükümetin kendisine yeterli manevra alanı bırakmadığından dolayı istifa ettiğini belirtiyor.

Coğrafya okuyan kız öğrenci Camila Vallejo, ülkede öğrenci eylemlerinin simgesi haline geldi.

(Ajanslar)