Ana Sayfa Blog Sayfa 4665

Sadece “aşk” için %100 karar veriyoruz

Dünyaca ünlü beyin cerrahımız Prof. Dr. Gazi Yaşargil aşkı anlattı: Koca beyin şaşıyor.

Milliyet’ten Gökhan Karakaş’a konuşan Gazi Yaşargil, her insanın beyninin 150-200 odacıktan oluştuğunu ve her odacığın başka düşünceler ürettiğini söyledi. Yaşargil, “Beyin hastalıkları da bir odayı vuruyor. Geri kalanı yerinde duruyor. Beyin hem uzayı algılamaya çalışıyor hem de atomu parçalamaya çalışıyor. Her kararımızı yüzde 51 ile veririz. Sadece aşık olduğumuz zaman yüzde 100 karar veririz. Yani kimyevi anlaşma. Bazen bir bakış, şimşek çakar. O zaman nasıl oluyor ki koca beyin, yüz milyar hücre birden şaşırıveriyor. İnsan her şeyi unutuyor. Bir hücre gidiyor milyarlarca hücre arkasından gidiyor” dedi.

Cep telefonu genlerimizi olumsuz etkileyebilir

Cep telefonlarının beyne etkisi konusunda henüz kesin bir çalışmanın olmadığını da belirten Yaşargil, cep telefonu kullanmadığını ve cep telefonlarının çocuklardan uzak tutulması gerektiğini söyledi.
Yaşargil, çevre kirliliğinin genlerimizi olumsuz etkileyeceği uyarısında da bulundu.

1960’da 500 cerrah vardı, bugün 40 bin

Türk beyin cerrahisinin dünyayı yakaladığını anlatan Yaşargil, “Ben 1960 yılında beyin cerrahisine başladığımda, beyin cerrahı sayısı dünyada 500’dü. Türkiye’de de hiç yoktu. Şimdi Türkiye’de 1400, dünyada 40 bin beyin cerrahı var. Bilgisayar teknolojilerinin ilerlemesi, teşhiste muazzam kolaylıklar getirdi. Hastaya zarar, acı vermeden araştırılabiliyor. Beyin cerrahisinde teşhiste ve tedavide iyiye gidiyoruz” diye konuştu.

Kanserin sebebini hala bilmiyoruz

Yaşargil, kanser konusunda ise mutsuz olduğunu belirterek şunları söyledi: “Ama beni hala memnun etmeyen durum şu. Kanserin ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Kanserin sebebi henüz tam bulunamadı. Bütün kanserlerin nedenini bilmiyoruz. Benim bildiğim beyin kanseri başka tarafa sıçramıyor, beyinde kalıyor. Kanserin nedeninin bulunması benim için çok önemli.”

Ve Aziz Yıldırım tahliye oldu…

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a “örgütten” 2 yıl 6 ay, “şikeden” ise 3 yıl 9 ay (toplam 6 yıl 3 ay) hapis cezası verildi. Yıldırım ayrıca 1 milyon 312 bin TL  para cezasına çarptırıldı. Aziz Yıldırım tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliye edildi. Yıldırım; Karabük-Fenerbahçe, Fenerbahçe-Ankaragücü, Sivas-Fenerbahçe, Eskişehir-Trabzon, Fenerbahçe-İBB maçlarından şike ve teşvikten suçlu bulundu. Yıldırım’ın 6222 sayılı yasadan önceki eylemlerine ise beraat kararı verildi.

Diğer tutuklu sanıklar Olgun Peker, İlhan Ekşioğlu ve Yusuf Turanlı da tahliye edildi. Böylece tutuklu kalmadı. Aziz Yıldırım tahliye işlemi için Metris Cezaevi’ne getirildi. Metris Cezaevi önünde Fenerbahçe taraftarlarının büyük coşkusu var.

Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci kararı açıklarken “Bu yargılama sürecinde yoğun çalıştık. Hakimlerimiz benden çok daha fazla emek sarfettiler. Biz de duruşmayı idare etmeye çalıştık. Heyet olarak tek tek bütün sanıkların eylemlerini inceledik. Umuyorum bir hata yapmamışızdır. Yapmışsak da bunun yasal yolları var. Bazıları hakkında eski yasayı lehte bulduk” dedi.

İşte mahkemenin 102 sayfalık karar metninden öne çıkanlar…

– Aziz Yıldırım örgüt kurmak suçundan 2 yıl 6 hapis, şike suçundan 3 yıl 9 ay hapis ve 1 milyon TL para cezası aldı. Aziz Yıldırım’ın 6222 sayılı yasadan önceki eylemlerine ise beraat kararı verildi. Yıldırım, Fenerbahçe-Karabük, Fenerbahçe-Ankaragücü, Fenerbahçe-Sivas, Eskişehir-Trabzon, Fenerbahçe-İBB maçlarında şike ve teşvikten suçlu bulundu.

– Bülent Uygun, örgüt suçundan beraat etti. Eskişehir-Trabzon maçındaki teşvikten dolayı 11 ay 7 gün ceza aldı.

– Aziz Yıldırım’ın kardeşi Ali Acar Yıldırım, örgüt üyeliğinden 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

– Sadri Şener FB-Ankaragücü maçından beraat etti.

– Olgun Peker’e örgüt kurmak ve yönetmekten dolayı 2 yıl 6 ay ceza verildi.

– Nevzat Şakar FB- Ankaragücü maçından beraat etti.

– Şekip Mosturoğlu: şikeden 1 yıl 10 ay 14 gün ceza aldı. Örgüt suçundan beraat etti.

– Fenerbahçe yönetim kurulu üyesi İlhan Ekşioğlu’nun 3 yıl 1 ay 15 gün hapsine karar verildi.

– İbrahim Akın Trabzon-İBB, FB-İBB, Beşiktaş-İBB maçlarından 1 yıl 6 ay ceza aldı.

“Emenike’ye ilişkin karar verilmedi”

– Emenike’nin dosyası ayrıldı. Emenike’ye ilişkin karar verilmedi.

– Vederson’a Trabzon-Bursa maçında teşvikten dolayı 5 ay hapis cezası verildi.

– Göksel Gümüşdağ beraat etti.

– Hikmet Karaman beraat etti.

Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı kararı

– Tayfur Havutçu 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı. 100 bin TL de adli para cezasına çarptırıldı.

– Serdar Adalı 1 yıl  3 ay hapis cezası aldı, 250 bin TL para cezasına çarptırıldı.

– Serdar Kulbilge ve Sezer Öztürk beraat etti.

Ümit Karan kararı

– Ümit Karan, Trabzon- Eskişehir maçında teşvikten 7 ay 15 gün hapis cezası aldı. 66 bin TL de para cezası verildi.

– Sercan Yıldırım beraat etti.

– Zeki Mazlum ve Zafer Önder İpek beraat etti.

– Olgun Peker’e tehditten 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.

– Fenerbahçe Alt Yapı Koordinatörü Cemil Turan 11 ay 7 gün ceza aldı.

– Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz’ın 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi.

– Mehmet Yıldız şikeden 1 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

Son sözler

Mahkeme Heyeti Başkanı Mehmet Ekinci, kararı açıklamadan önce duruşmaya katılan sanıklar ile duruşmada olmayan sanıkların avukatlarından son sözleri almıştı. İşte o son sözler:

Aziz Yıldırım: “Bugün burada hem bizler yargılanıyoruz hem de siz vereceğiniz karar nedeniyle tarih önünde yargılanacaksınız. İnşallah bu karar hepimizin yüz akı olur. TFF’nin oynattığı bütün maçların pislikleri Fenerbahçe üzerinden temizlenmeye çalışılıyor. Baştan söylediğimi şimdi de söylüyorum. Darağacında olsak da son sözümüz Fenerbahçe. Mahkemenize güveniyoruz”

– Mehmet Ekinci: “Dosyada 30 kadar hakimin imzası var. Benim imzamla süreç 2 Temmuz’da başlamıştı. Kaderin cilvesi bugün de kararı ben vereceğim. Umarım size ve Türk milletine hayırlı olur.”

– Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci: “Dar ağacını da yazdıralım. Kızım dar ağacını duymadın mı?”

– Fenerbahçe Yöneticisi İlhan Ekşioğlu: “Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum. Buradan çıkıp tahliye olup annemin elini öpmek istiyorum.”

– Menajer Yusuf Turanlı: “Tahliyem ile birlikte beraatimi talep ediyorum.”

– Avukat Ali Rıza Dizdar: “Bu kötü yasayı siz yorumlayacaksınız, bu yasaya göre ceza verilemez, müvekkillerimin beraatini talep ediyorum”

Hukukçuların yorumları

Tahliye kararı hakkında, lehte yorumlar kadar, aleyhte yorumlar da geldi. İşte aleyhteki yorumlardan bazıları:

Spor Hukukçusu Alpay Köse

Federasyon bu kararla ciddi sıkıntıya düştü. Çünkü TFF’nin verdiği kararla Çağlayan’dan çıkan karar birbirine taban tabana zıt. Hem yöneticiler, hem de oyuncular şikeden ceza aldılar. ‘Sahaya yansımadı’ kararı da çürümüş oldu. Dolayısıyla TFF bu durumu UEFA’ya açıklamakta ciddi olarak zorlanacaktır. Bu kararın ardından UEFA’dan Fenerbahçe’ye ceza gelmesi olasılığı ağırlık kazandı.
Aziz Yıldırım’ın başkanlığı Yargıtay kararına kadar devam eder. Eğer Yargıtay cezayı onarsa başkanlığı düşer.

Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Vahit Bıçak

Fenerbahçe taraftarları uzun süredir böyle bir tahliye kararını bekliyorlardı. Bizim hukuk sistemimizde verilen cezaların tamamı infaz edilmiyor. 2005 yılına kadar verilen cezanın üçte biri infaz ediliyordu. Üçte ikisi şartlı tahliye ile tutuklu kişi dışarıda bulunuyor. 2005’de bu değişti. Şu anda kişiye verilen ceza üçte ikisinde kişi özgürlüğünden mahrum bırakılıyor, yani cezaevinde geçiriyor. Geri kalan üçte birlik kısmında şartlı tahliye olarak cezaevi dışında bulunuyor. Şimdi öyle tahmin ediyorum ki, burada hükümle birlikte tahliye kararı da verildiğine göre, Aziz Yıldırım’ın şu ana kadar içeride geçirmiş olduğu süre, yatacağı cezayı karşılıyor olsa gerek ki, bu cezalarla birlikte aynı şekilde tahliye kararı verilmiş oluyor. Bu alınan cezaları üst üste koyup toplamak lazım. Örgüt kurmaktan aldığı ceza ve şikeden alınan cezayı topladığımız zaman karşımıza çıkan miktarın üçte ikisinin içeride geçirilmesi yeterli oluyor. Tabii ki bu şikeyle ilgili kanun sonradan çıkmıştı. Dolayısıyla hukukumuzun temel kurallarından birisi kanunsuz suç ve ceza olmaz. Yani kanun koyucu bu eylemleri suç saymadan önce gerçekleşen hadiseler bu şekilde cezalandırılmamış oluyor. Uzun bir yargılama süreci bu şekilde noktalanmış oluyor. Fenerbahçe taraftarlarının büyük bir beklentisi vardı. Bu beklenti de böylece gerçekleşmiş oldu.

(AA-DHA-Samanyolu)

Devlet, “hoş sohbet” ile kürtajdan vazgeçirecek

Halk Sağlığı Kurumu Başkanı Mustafa Aksoy, kürtaj, sezaryen, ertesi gün hapı, kızınız hamile mesajı ve son haftalarda tartışılan diğer konular hakkında açıklamalarda bulundu. Radikal’den Mine Tuduk’a konuşan Aksoy, “insanların özel yaşamı bizi hiç ilgilendirmiyor” dedi. Söyleşide ‘Türkiye çapında prezervatif eğitimi başlatılacağı’, ‘ertesi gün hapının kürtaja karşı çözüm olarak benimsendiği’ ve ‘kürtaj olmak isteyen kadınların derdini dinleme projesi’ ilginç başlıklar olarak öne çıktı:

Son haftalarda gündeme bomba gibi düşen kürtaj, sezaryen, mahremiyet hakkı, gebelik fişlemesi ve son olarak ertesi gün hapı alan kadınların bakanlık tarafından fişlenmesi iddiasıyla başlayan tartışma, sağlıktaki sıcak gündemi daha da alevlendirdi. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurum Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aksoy yaşanılan gelişmelerle ilgili Radikal ’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Doç. Aksoy, gebe kalmamak için cinsel ilişki sonrasında kullanılan ‘ertesi gün’ hapıyla ilgili, eczaneler ve ecza depoları aracılığıyla kullanım sayısının ve kimler tarafından kullanıldığının belirlenmesi için bakanlığın çalışması olduğu yönündeki iddiaların tamamiyle asılsız olduğunu söyledi. Aksoy, “İnsanların özel yaşamı bizi hiç ilgilendirmiyor” dedi. Toplumda bir fişlenme paronayası oluştuğuna da değinen Aksoy; GEBLİZ, ertesi gün hapı gibi gündeme dair görüşlerini bildirdi. Ayrıca bakanlığın üreme sağlığına yönelik daha önce açıklanmamış projelerini de paylaştı.

“Toplumda bir fişlenme paranoyası oluştu”

“Kürtaj, sezaryen üzerinden özel hayata müdahale ve mahremiyet konusundaki tartışmalar bizi çok üzüyor. İnsanların kafasında adeta bir fişlenme paranoyası oluştu. Eksik ve yarım yamalak bilgilerle yorumlar yapılıyor. Fişleme bir insanı, bir şeylerden mahrum bırakmak için yapılan bir uygulamadır. Bakanlığın tek amacı anne-bebek sağlığına hizmet ederek sağlıklı nesillerin oluşmasını sağlamak. İnsanların özel yaşamı bizi hiç ilgilendirmiyor. Bakanlık olarak birtakım bilgilerin istatiksel anlamda kapsamlı bir şekilde toplanması, ülkedeki genel sağlıkla ilgili verilerin değerlendirilmesi ve yeni stratejiler belirlenmesi açısından büyük önem taşıyor. Bakanlığın hassasiyetinin farklı algılanmasından son derece üzgünüz.”

“Prezervatif kullanmayı bilmeyen erkekler var”

“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’yla ortak bir projemiz var. Yepyeni bir model. Kadın ve erkeklere doğum kontrol yöntemlerinden kürtaja, kondom kullanmaktan genetik hastalıklara, normal ve sezaryenle doğuma kadar her türlü bilgi çok detaylı bir şekilde verilecek. İlk aşamada 81 ilden gelecek olan eğitimciler 1 hafta boyunca eğitilecek. Eğitimciler kendi illerindeki eğitimcileri eğitecek. Belediyelerin belirlediği eğitim merkezlerine vatandaşımızın çekinmeden gidip evlilik öncesi çift ya da tek eğitim alması için uygun ortam sağlanacak.”

“Bu eğitime özellikle erkekler de aktif bir biçimde dahil edilecek. Prezervatif kullanmayı bilmeyen bir sürü erkek var. Erkekler de elini taşın altına koyarak doğum kontrol anlamında sorumluluğu kadınla paylaşıp bilinçlendiğinde, kadın doğal olarak daha az sıkıntı yaşar. 2012 bitmeden bu eğitim sistemi devreye girecek. 2013’te sistem evlililik öncesi danışmanlık hizmeti adı altında, belediyelerle ortaklaşa bir biçimde devreye girecek. AÇSAP ve aile hekimlerini de özel bir eğitimden geçireceğiz. Evli veya değil arzu eden tüm vatandaşlarımız böyle bir eğitim alabilecek. Önemli olan kadını kürtaja ihtiyaç duymayacak bir hale getirmek.”

“Amaç, insanlar istediği zaman gebe kalsın, kürtaja gerek kalmasın”

“10. haftaya kadar kürtaj yaptırmak yasal. Bakanlık yasaklama değil ama bir doğum kontrol yöntemi olarak kürtaja sınırlama getirdi. Öncelikle kürtaj yaptırmak isteyen kadına bir danışmanlık verilecek. Yani kadın neden kürtaj olmak istiyor, onu dinleyip anlamaya çalışacağız. Bir daha bu durumu yaşamaması için gerekli bilgileri vereceğiz. Kürtaj artık muayenehanelerde değil, yalnızca hastanelerde ve kadın doğum uzmanları tarafından yapılabilecek. Bu konuda bilinçlenme artsın ve insanlar istediği zaman çocuk yapsın. Kürtaja gerek kalmasın, kürtaja başvurduğu zaman da bu işlem güvenli ellerde yapılabilsin.”

“Tebrikler, kızınız hamile’ haberini araştırmak istedik ama ortada iddia sahibi yok”

“GEBLİZ konusunda ortada dolaşan öykülerin münferit olduğuna dair bir bilgi bile yok elimizde. Somut bir veri olmadan açıklama yapmamız isteniyor. Üstelik konuyla ilgili olarak elimize ulaşan bir şikâyet de yok. Biz haber (Tebrikler, kızınız hamile) üzerine yazarından da gerekli bilgileri istedik. Bu bilgilere de kavuşmuş değiliz. Yani biz böyle bir olay var mı diye araştırma yapmak istedik. Ancak ne şikâyet aldık, ne bu iş başına gelen kişiye dair bilgileri haberin yazarından edinebildik. Bu durumda bir açıklama yapmamız da olası değil.”

“Ertesi gün ilacı kürtaja giden yolu kapatan bir çözüm olabilir”

“Kürtajı yasaklamaktan ziyade kürtaja gerek kalmasını önleyecek tedbirlerin alınmasından yanayız. Kadın üreme sağlığı ve doğum kontrol yöntemlerine kapsamlı bir yaklaşım getirmeye çalışıyoruz. Hamilelik riski olan bir cinsel ilişkiden sonra alınacak ertesi gün hapıyla ilgili bir konu da gündeme geldi. Kadın ertesi gün hapıyla hem istenmeyen gebeliğin oluşmasından hem de kürtaj olmaktan kurtulabilir diye düşündük. Ama iddia edildiği gibi eczanelerden isim sormak, ecza depolarından bilgi alarak insanların fişlenmesi gibi bir durum asla söz konusu değil.”

“Hem böyle bir şey zaten mümkün olamaz. Çünkü ertesi gün ilaçları eczanelerde kişinin ismi alınarak ya da reçete ile satılmıyor ki biz bu kişileri fişleyelim. Herkes yalan yanlış bilgilerle kafasına göre yorum yapıyor. Hiçbir kadın zorunda kalmadan kürtaj kararı vermez, bunu biliyoruz. Öncelikle kadın istemeyen bir gebelik durumu yaşadığında ‘Acaba gebe miyim?’ diye düşüneceğine bir alternatif olarak ertesi gün hapı alıp kürtaja kadar gidebilecek travmatik durumdan ve sıkıntılar yaşamaktan kurtulabilir. Bu yüzden ertesi gün hapının aile hekimi tarafından ya da devlet hastaneleri vasıtasıyla ücretsiz dağıtarak, kadın doğum ve üreme sağlığına ilişkin çalışmalar içine dahil ederek verebilir miyiz diye düşündük. Konuyla ilgili çalışmalarımız devam ediyor.”

“Okullarda öğrencilere cinsel eğitim verilecek”

“Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ’yla okullarda devreye sokacağımız yeni bir cinsel eğitim projesi de yolda. 2013 – 2014 eğitim ve öğretim yılında devreye girecek çalışma kapsamında çocuklarımıza fen ve biyoloji derslerinde gördükleri üreme sağlığıyla ilgili bilgilerin dışında onların rahatlıkla anlayacakları şekilde hazırlanmış, cinsel eğitimle ilgili bilgiler verilecek. Bu eğitimler okullarda öğrencilerin sevdiği, kendilerine yakın gördüğü, samimi bulduğu öğretmenleri tarafından pedagojik olarak en uygun biçimde aktarılacak.”

(Yeşil Gazete)

“Çamlıca Camisi, İslam’ın ruhuna aykırı”

AKP’nin Çamlıca Camisi projesi, sadece liberal ve solcu yazarlar arasında değil, muhafazakarlar yazarlar arasında bile tartışılıyor. Muhafazakar camianın iki gazetesinin iki kıdemli yazarı ilginç bir tartışmaya tutuşmuş durumda: İslam ruhu büyük camilerde midir, mütevazi mescidlerde mi?

Zaman gazetesi yazarı A. Turan Alkan, AKP’nin Çamlıca tepesine büyük bir cami yapma projesini eleştirmiş, Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren’den sert bir tepki almıştı. Taşgetiren’e yanıt veren A. Turan Alkan, Müslümanların “bağırarak korkuyu bastırma ihtiyacı” içinde olduğunu söyledi:

“Eleştirdiğim şey, özellikle yeni oluşan semtlerde haddinden fazla iri tutulmuş camiler ve yüksek tutulmuş çok şerefeli minare inşasının, şuuraltımızın çok derinlerde yatan bir korkunun beslediği bağırma (Bağırarak korkuyu bastırma ihtiyacı) duygusu ile bir meydan okuma gösterisine dönüştürülmesidir.”

Alkan’ın bunun dışında “İslâm’ın asıl ruhu mahalle camilerindedir, sokak aralarındaki mütevazı mescidlerdedir” sözleriyle cami projesine karşı çıktı:

“Geçenlerde “Muhafazakâr bir ağabey”imiz, ismimi zikretmeden, “Başbakan’ı severim ama Çamlıca’yı daha çok severim” başlıklı yazımı eleştirdi. Kendisini de severim, hürmetim vardır ve devam ediyor. Nezaket kasdıyla ve kırgınlık olmasın endişesiyle isim zikretmemiş ise aynı gerekçelerle ben de bu abimizin adını zikretmiyorum.

Çamlıca’ya iktidar inisiyatifiyle ve devlet bütçesinden cami yaptırılmasını “Meydan okuma” diye nitelendirdiğimi hatırlatarak, bu tavrı anlamadığını, Süleymaniye’nin, Fatih Camii’nin, Sultanahmet’in ve Ayasofya’nın İstanbul’un hakim tepelerine yapıldığını belirten muhafazakâr ağabeyimiz, aynı uygulamanın Anadolu yakasında da devam ettiğini, Mihrimah’ın, Yeni Valide’nin, Şemsipaşa Külliyesi’nin teşkil ettiği emsalsiz siluetle İstanbul’un kendini dünyaya sunduğunu ileri sürdü. Ona göre bu bir kimlik seslenişi idi.

Bu satırları okuyanlar, benim İstanbul’un bol kubbeli, minareli karakterinden rahatsız olduğumu zannedebilir. Hiç alâkası yok, aksine bayılıyorum. Eleştirdiğim şey, özellikle yeni oluşan semtlerde haddinden fazla iri tutulmuş camiler ve yüksek tutulmuş çok şerefeli minare inşasının, şuuraltımızın çok derinlerde yatan bir korkunun beslediği bağırma (Bağırarak korkuyu bastırma ihtiyacı) duygusu ile bir meydan okuma gösterisine dönüştürülmesidir.

Bu fikri eleştirmek için Selimiye, Süleymaniye, Yeni Valide gibi Selâtin camilerini örnek göstermeyi anlamlı bulmuyorum. Elbette cami yapılırken şehrin ruhuna, karakterine, görünüşüne “Güzellik, hoşluk” katması hesab edilir, hatta hesap edilmelidir. Mesele şurada: Biz vaktiyle dedelerimizin macun gibi yoğurduğu ve şekil verdiği güzelliği yeniden üretemiyoruz (niçin, cevap isterim), tekrar ve taklitte bile muvaffak olamıyoruz. Türkiye’nin her yerinde birbirinden çirkin, berbat camiler yaptık; bunları “İslam-Türk medeniyetine birer katkı”dır diye dünyaya sunabilir miyiz?

Kaldı ki, İslâm’ın ruhunu ve karakterini zannedildiğinin aksine otuz bin kişilik iri meydan okuma eserleri vermez; hattâ hatta İstanbul siluetine bir yüzük kaşı gibi yakışan Selâtin camileri bile tam aksettirmez; onlar devlet otoritesinin şâşaasını göstermek için kamu parasıyla yapılmış pahalı kamu binalarıdır. İslâm’ın asıl ruhu mahalle camilerindedir, sokak aralarındaki mütevazı mescidlerdedir. Balkanlarda İslâm, iri inat projeleriyle değil, kılcal damarlar gibi bütün şehirde çiçek misâli açan küçük mescidlerle gülümseyen çehresini gösterdi. Monumental (Abidevî) ifadeli olmadığı için sıradan bakışlar, küçük camilerde ve mescidlerde fevkaladelik görmez, alçakgönüllüğün müessiriyetini fark etmezler ama bu küçük, sâde ve basit mâbedler sadeliğin, ivazsız din gayretinin, ihlâsın ve sıradan güzelliklerin şâheserleridir. Kimini esnaftan kebapçı Ali Ağa, kimini sıradan bir ev hanımı Hesnâ Hatun, kimini devişandan Sofu Yusuf Efendi şân olsun diye değil, Hakk’ın rızasını kazanmak, cemiyete hizmet etmek için kendi ceplerinden yaptırıvermişlerdir. İstanbul’da, Anadolu’da, Balkanlarda onbinlercesi hâlâ ayakta; kadrini bilen o kadar az ki…

Camiyi kubbeyle, devâsâ heybetli yapılara, israf ve görgüsüzlük âbidesi çok şerefeli minarelerle özdeşleştirenler bana mezarlıktan geçerken korkusundan ıslık çalanları hatırlatıyor. Korkmak insani bir histir ve ayıplanmaz ancak “tarz” haline getirilip savunulmaya kalkışıldığında söylenecek birkaç sözü olanlar elbette çıkacaktır.”

(Yeşil Gazete)

ÖYM, 8 kroşe, 9 aparkat ile meclisten geçti

TBMM’de özel yetkili mahkemelerin kaldırılması hakkındaki görüşmeler sert geçti. BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, önerge üzerindeki “son dakika düzeltmeleri”ni protesto etmek için metni yırttı. AKP’li milletvekillerinin tepkisi üzerine genel kurulda tansiyon yükseldi.  Meclis’te arbede yaşandı…

AKP Grup Başkanvekilleri Mahir Ünal, Ayşe Nur Bahçekapılı ve Ahmet Aydın ile arkadaşları tarafından, 3. Yargı Paketi olarak adlandırılan tasarının 74. maddesi üzerinde önerge verildi.

CHP milletvekilleri, AKP’nin önergesinin okunmasını sıra kapaklarına vurarak protesto etti. Tepkiler devam ederken BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, önergenin okunduğu Başkanlık Divanı kürsüsüne doğru yürüdü.

Kaplan, Katip Üye Mine Lök Beyaz’ın okuduğu önergeyi, elinden alarak yırttı. Bunun üzerine bazı AKP’li ve BDP’li milletvekilleri Başkanlık Divanı’na doğru yürüdü. TBMM Başkanvekili Mehmet Sağlam, kürsüden ayrıldı. Muhalefet önergeyi protesto ederken, Meclis’teki görüşmelere ara verildi.

Tartışma verilen arada da sürdü. Başkanlık Divanı önünde bazı milletvekilleri birbirine yumruk atmaya çalıştı. Bu sırada bir milletvekilinin yere düştüğü görüldü.

(Milliyet)

CHP’li Çelebi’den sessiz eylem

CHP Milletvekili Süleyman Çelebi, ”Şimdi size AKP döneminde ileri demokrasi uygulamalarını anlatacağım” diyerek, Genel Kurulu kürsüsünde 5 dakika konuşmadan bekledi.

CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, TBMM Genel Kurul’da görüşmeleri devam eden ”3. Yargı Paketi”ne ilişkin tasarıyla ilgili verilen bir önerge üzerine söz aldı.

”Şimdi size AKP döneminde ileri demokrasi uygulamalarını anlatacağım” diyen Çelebi, 5 dakikalık konuşma süresini susarak geçirdi.

Çelebi, kürsüde bulunduğu sırada, CHP milletvekillerinin, ”Hiç mi anlatacak bir şey yok?” sözlerine, mimik ve el hareketleriyle karşılık verdi.

AKP’li milletvekillerinin eyleme tepki göstermesi üzerine TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, ”Sayın milletvekilleri niye rahatsız oluyorsunuz. Sayın Çelebi bir şey söylemedi zaten” dedi.

Yakut’un, Çelebi’ye yönelik ”Sükut ikrardan gelir Sayın Çelebi” sözleri Genel Kurul’da gülüşmelere neden oldu.

Başkanvekili Yakut, bir süre sonra da ”Sayın milletvekilleri lütfen… Sayın Çelebi kürsüde konuşuyor. Sayın Çelebi’yi dinleyelim” diye espri yaptı.

Çelebi’nin konuşma süresinin bitimine bir dakika kala TBMM Başkanvekili Yakut, ”Sayın Çelebi lütfen konuşmanızı toparlayın” dedi.

Yakut, Çelebi için ayrılan sürenin dolmasının ardından bir dakika daha ek süre verdi.

Çelebi, ek süreyi kullanmadan, ”AKP demokrasisini anlattım, ileri demokrasinin Türkiye’yi nereye getirdiğini anlattım” diyerek, kürsüden ayrıldı.

(Ajanslar)

PKK’dan Zana’ya kötü cevap

PKK ’ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’na konuşan Duran Kalkan, son günlerde tekrar gündeme gelen ‘Öcalan’ın durumu’, CHP ’nin çözüm arayışları, Leyla Zana ’nın açıklamalarıyla ilgili terör örgütünün bakış açısını anlattı.

“ PKK AKP ’yi silahla yenilgiye uğratamaz diyenler avuçlarını yalasınlar” diyen Kalkan, kendileri için tek çözümün ‘Kürtlerin kendi kendisini yönetmesi’ olduğunu söyledi.

Hakkari’de meydana gelen ve 8 askerin şehit olduğu, 31 PKK ’lının öldürüldüğü eylemi son günlerde CHP ve Leyla Zana tarafından dile getirilen barış arayışlarına cevap olarak yapıldığını açıklayan Duran Kalkan ‘ PKK ’yı pasif konuma çekme umut ve hesapları Hakkari saldırısıyla tümden kırılmış oldu. Bu AKP için bir yenilgidir. İşte CHP projesi böyle ortaya çıktı. Leyla Zana ’nın konuşmaları bu temelde gündeme geldi. Çeşitli psikolojik savaş çevrelerinin sanal bir PKK yaratma gayretleri böyle bir ortamda gündeme geldi.’ dedi.

Kalkan, yine Leyla Zana ’nın açıklamaları için “ Tayyip Erdoğan ’ın hala sorunu çözecek lider olduğunu söyleyenler geçmiş on yılı bir çırpıda yok sayıyorlar, üstünü çiziyorlar. Neye dayanarak bunu söylüyorlar, kanıtlarını göstersinler. Niye on yıldan bu yana çözülemedi hep oyalandı? Görülmüyor mu bunlar? Bunları yapan AKP değil mi, başka bir kuvvet mi yapıyor? Bu konuda gerçekçi olmak lazım, doğru düşünmek gerekli. Bazı basit yaklaşımlar, çıkarlar uğruna gerçekler göz ardı edilmemeli. Herkes bu konuda ciddi olmalı, gerçekçi olmalı, tutarlı olmalı.” dedi.

Duran Kalkan, tüm bu yaşanan sürece rağmen ‘silahlı çözüm süreci’adı altında PKK ’nın saldırılarını artırarak devam ettireceğini söyledi.

(Radikal)

“İbne hakem, seni seviyoruz”

LGBTT Onur Yürüyüşü’nün 10. Yılında, 10 bin LGBTT birey, İstiklal Caddesi’nde yürüdü. Şenlikli kortej; renkli giysiler, eğlenceli pankartlar ve müziklerle, bir gövde gösterisi gibi geçti. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Yeşiller Partisi, yürüyüşe destek verenler arasındaydı.

Binlerce kişinin katıldığı Onur Yürüyüşü’nde  “Tayyip nerede? İbneler burada!”, “Faşizme inat yaşasın hayat”, “İbne hakem, seni seviyoruz”, “Dünya yerinden oynar, ibneler özgür olsa”, “Meclis, TCK, Ayrımcılık yapma”, “Faşizme karşı bacak omuza”, “İdris Naim’i, Naim Şahin’i, birbirlerini sevebilmeli”, “Aşk aşk hürriyet, uzak olsun nefret”, “Okulda, işte, mecliste, eşcinseller her yerde”, “Kabul et yada etme, eşcinseller her yerde”, “Velev ki ibneyiz, alışın her yerdeyiz” sloganları atıldı.

Onur Yürüyüşü tertip komitesi adına İdil Engindeniz Şahan’ın okuduğu basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“LGBT hak ve özgürlük mücadelesine destek vermek için Onur Yürüyüşü’ne katılanların sayısı 25 kişiden 10 binlere ulaştı. 20 yıl önce Onur Haftası’nı düzenlemeye çalışanların evleri basıldı, yurtdışından gelen katılımcılar sınırdışı edilmeye çalışıldı, gözaltılar yaşandı. Biz de o günden bugüne neler yaşandığını anlamak için bu yıl belleğimizi kurcaladık.

“Gördük ki belleğimizde birçok acı, katliam ve öfke barınıyor, ama aynı zamanda dayanışma ve sevdi de var. Bir yandan Ülker, Sormagir, Eryaman, Maltepe dendiğinde, öldürülen, tacize uğrayan arkadaşlarımızı hatırlyoruz. Diğer yandan ‘aşk örgütlenmektir’ diyerek kurduğumuz LGBT oluşumlarını gördükçe gururlanıyor, neler kazandığımızı görüyoruz.

“Ancak mücadele bitmiş değil. Devletin heteronormatif, eril, tacizci, coplu, nefret saçan söyleminde hiçbir değişiklik yok, aksine muhafazakarlık ekleniyor.

“Önümüzde daha çok yol var. Seneye taleplerimiz azalmış olarak görüşmek dileğiyle. Sen yoksan bir eksiğiz.”
LGBT’leri talepleri ise şöyle sıralandı:

* Nefret söylemi yaşama hakkımızı tehdit ettiği için anayasal eşitliğimizin güvence altına alınmasını  istiyoruz, nefret yasasının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini kapsayacak şekilde çıkarılmasını tale ediyoruz.

* Terfi etmek için transları sokaktan toplayan, gey ve lezbiyen çiftleri taciz eden polisi, puan sistemini ve üzerimizde her fırsatta kullanacağı yeni coplarını istemiyoruz!

* Seks işçiliği işçiliktir ve güvence altına alınmalıdır. Zorunlu seks işçiliğini kaldırmak için işe alımda bireylere yönelik ayrımcılık son bulmalıdır.

* Cinsiyet değiştirme prosedürünün birkaç kişinin onayına baktığı, bireyi hastalıklı ilan eden ve binbir maddi ve manevi zorluk yaşatan halinin değişmesini, kimliklerdeki renk ayrımının kalkmasını talep ediyoruz.

Pisa Kulesi devrildi

Euro 2012’de final… İspanya- İtalya: 4-0… Şampiyon İspanya, 62. dakikada 10 kişi kalan rakibini acımasızca devirdi.

Başlama vuruşundan önce, Portekiz’i zorlanarak geçmiş İspanya ve Almanya’yı sürpriz şekilde elemiş  İtalya’nın başa baş futbol oynaması bekleniyordu. Maçın favorisi İspanya olsa da, Balotelli ve Pirlo’nun formu, İtalya’nın maçı kazanabileceğini gösteriyordu.

Ancak hakemin düdüğü ile masallar geride kaldı… İspanya, ilk 10-15 dakikada tek kale oynadı, peş peşe pozisyonlara girdi ve nihayet 14. dakikada gol geldi… Iniesta’nın ara pasıyla hareketlenen Fabregas, çizgiye kadar indi ve içeri çevirdi. Silva, zor pozisyonda kafa vuruşunu yaptı ve skoru 1-0’a getirdi. İtalya, golden sonra, özellikle sol kanattan etkili olmak istedi. Pirlo’nun iki köşe vuruşu doğrudan kaleye isabet etti. Ancak Casillas, topu çelmeyi başardı.

İspanya’nın ikinci golü, Del Bozque’nin zekasını ispatladı. Boğalar’ın organize atağında, sol bek Alba, neredeyse 40 metrelik depar attı ve İtalyan savunmasının içinden geçerek topu ağlara gönderdi.

İkinci devre, İtalyanlar için kabus gibiydi. Maviler’in hocası Pirandelli, devre arasında Cassano-Di Natale ile ikinci değişikliğini, 57. dakikada ise Montolivo-Thiago Motta ile üçüncü değişikliğini yaptı. Ancak, 57’de oyuna giren Thiago Motta, 62’de sakatlanarak kenara alındı. İtalya, üç oyuncu değiştirme hakkını kullandığı için 10 kişi kalmıştı. Hem 2-0 mağlup olan, hem 10 kişi kalan İtalya’nın beli bükülmüştü. İspanya, daha beter yüklendi. İtalya tükendi…

Torres, İtalya savunmasının arkasına hareketlendi ve Xavi harika pasıyla buluştu. Buffon’un yanından topu ağlarla buluşturdu: 3-0.

88’de Xavi, topu bir kez daha Torres ile buluşturdu. Torres, bu kez vurmadı ve daha müsait durumdaki Mata’ya bıraktı. Juan Mata da boş durumda vuruşunu yaptı ve İspanya’yı 4-0’lık üstünlüğe taşıdı. Mata, turnuvadaki ilk topa dokuşununda golle tanıştı.

AKP için milyonlarca sakat değil, belediye başkancıkları değerli – Bülent Küçükaslan

“Ya ne zannettin” demeyin! Biz de biliyoruz AKP’nin ne olup ne olmadığını, sokma akılla gittikleri kırk adımlık sınırlarına çoktan dayandıklarını, hatta artık o sınırları da terk edip geriye doğru dörtnala koştuklarını. Ama son zamanlarda –her konuda- iyice zıvanadan çıkmış olmaları hepimiz için çok kötü diyorum. Çünkü AKP zamanında eksik de olsa bir gıdımlık kazanım elde edilmişse eskiye nazaran, kendi çıkardıkları yasalara bile ters düşmek pahasına bu hakları da geri almaya başladılar artık.

Bunun en son örneğini geçtiğimiz bir haftada sakat camiası olarak AKP’ye “söz geçiremeyerek” yaşadık. “Kendi çıkardığın yasaya sahip çık” gibi neredeyse apolitik bir çığlığı dahi umursamadılar! Oysa AKP, Türkiye’de “hafif”, zahmetsiz, politik açıdan bir koyup on kazanılacak, popüler söylemlerde evire çevire kullanılabilecek Sakatlık politikaları söz konusu olduğunda süreci kendisi için doğru şekilde yönetmeyi en iyi bilen partiydi. El değmemiş sakat hakları alanını erkenden keşfetmiş ve eksik veya yanlışlarla dolu olsa da sakatların gündelik yaşamlarını etkileyecek düzenlemeler yaparak bunları milyonlarca oya dönüştürebilmişti.

Peki, ne oldu da AKP tüm sakat camiasını karşısına alacak kadar gözünü kararttı? Ne olacak! İlk kez sakat hakları ile belediye başkanlarının çıkarları bu derece karşı karşıya geldi; geldi ve başbakan Erdoğan safını belli etmek zorunda kaldı: Belediye başkanlarım ne derse o!

Konuyu bilmeyenler için süreci kısaca özetleyeyim

AKP 2005 yılında çıkarttığı ve kamuoyunda Özürlüler Yasası olarak bilinen (yasanın bu adla bilinmesi bile AKP’nin PR başarısını gösterir. Zira bu yasa ne Türkiyeli sakatların sorunlarına politik yaklaşıp çözmeyi vaat eder ne de ABD’de 1990’da çıkartılan Engelli Amerikalılar Yasası ve benzerlerinin yanına yaklaşabilir) 5378 sayılı yasa ile tüm kamusal alanların ve tüm toplu taşıma araçlarının sakatların erişimine uygun hale getirilmesi için 7 yıllık bir süre öngörmüştü. Bu süre zarfında sözde herkes kapısının önündeki engelleri temizleyecek ve kentler herkes için erişilebilir hale getirilecekti:

Geçici Madde 2- Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir.

Geçici Madde 3- Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır. Mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir duruma getirilir.

İşte bu 7 yıllık süre tam da 7 Temmuz 2012’de dolacakken, AKP konuyla ilgisiz iki milletvekili eliyle TBMM Başkanlığı’na bir kanun teklifi sundu ve bu sürenin 3 yıl daha uzatılmasına karar verdi (7 yılda anlamlı çalışmalar yapılmış, zaman yetmediği için biraz eksikleri kalmış, onun için de süre uzatılmış değil! 7 yıldır hiçbir şey yapmayan kişi ve kurumlar ne olacak da +3 yılda yasanın gereklerini yerine getirecek, bunun cevabını yasaya Evet oyu verenler biliyordur herhalde!? 3 yıl sonra bu sürenin +5 yıl daha uzatılmayacağının garantisi nedir derseniz, onu da sanırım Allah bilir!)

Bu yasaya istinaden hiç bir şey yapılmadığını zaten gündelik hayatımızda her an yaşıyorduk. Zira yasanın yaptırım hükmü olmadığından ne kurumlar ne de belediyeler bu yasayı umursuyordu. Bizler bunu bildiğimiz için, daha bu yasa çıkarken, “bu yasaya uyulmaması halinde idari ve cezai bir yaptırım uygulanacağına dair ibare ekleyin, yasanın yürürlüğe girdiği 7 Temmuz 2005’ten sonra yapılacak tüm bina ve yolların sakatlar için tam erişilebilir olması için şart koyun” vb. öneriler sunduk, ama nafile! Neyse, her şeye rağmen bu 7 yılın sonunda bu yasaya dayanarak kentleri herkes için erişilebilir yapmayan belediyelere ve kurumlara karşı dava açıp, onları çözüme iteriz diyorduk. Ama sağ olsun hükümet, bu yolumuzu da kapattı! Şimdi dava açsak da sonuç belli: “bu düzenlemeler için yasal son tarih 2015”.

İliştirilmiş birkaç sakat örgütü ve gözü kapalı AKP’li kişiler hariç, neredeyse tüm sakat örgütleri, aktivistler ve sakatlar karşı çıktıkları ve eylemler düzenledikleri halde AKP bizi dinlemedi ve kendi çıkarttığı yasanın arkasında durmadı! Milyonlarca sakatın “bizleri eve tıkmaya çalışan bu ihaneti unutmayız” demesini umursamayan AKP, 7 yıldır hiçbir adım atmamış belediye başkanlarının ve bürokratların TBMM’de utanmazca yaptıkları kulislere “başımla beraber” dedi.

Peki, öyle olsun! “Sevgilimle beraber sahile gitmek istiyorum” diyen kadını dinlemediniz, “Taksim’de takılmak istiyorum” diyen adamı, “çocuklarımla beraber sinemaya gitmek istiyorum” diyen babayı, “arkadaşlarımla okula gitmek istiyorum” diyen çocuğu, “üniversiteye gitmek istiyorum” diyen genci ve “çocuklarımın arkadaşlarıyla beraber sokaklarda oynadığını görmek istiyorum” diyen anneyi dinlemediniz. “Otobüse binip istediğim yere gitmek istiyorum, kaldırımda kafamı gözümü kırmadan yürümek istiyorum, kimseden yardım istemeden özgürce dolaşmak istiyorum” diyen insanlar da umurunuzda değil! Anladık. Tamam. Siz bilirsiniz.

Ama şunu aklınızdan çıkarmayın: siz unutsanız da biz milyonlarca sakat ve ailelerimiz bu yaptığınızı asla unutmayacak. Aşılmaz her kaldırım, kafamızı çarptığımız her tabela, rampasız her merdiven, kullanılamayan her toplu taşıma aracı, gidilemeyen her yol, asansörsüz her bina, sizin yol vermenizle git gide küstahlaşan her kamu çalışanı bize sizi hatırlatacak. Emin olun, ne biz unutacağız, ne ailelerimiz, ne de ayrımcılığa karşı duran vicdanlı insanlar… Unutmayacağız, unutturmayacağız; ve günü geldiğinde bugünkü tercihiniz mutlaka karşılık bulacak: Başınızla beraber.

 

Bülent Küçükaslan

* Engelliler.Biz Platformu | www.engelliler.biz

twitter.com/#!/SakatOturanBoga