Ana Sayfa Blog Sayfa 4162

Meydanlar ağaçsız mı olmalı?

Meydanda niye ağaç olmayacakmış?

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş Taksim’in yayalaştırması projesi ile ilgili olarak “Esasında meydanlarda ağaç olmaz. Ama bizim insanlarımız meydanda da ağaç istiyor. Dünyanın gelişmiş kentlerin meydanlarına bakınız ağaç yoktur. Biz burada yeşillendirme, ağaçlandırma, şehir mobilyaları ve zemin kaplaması gibi çalışmalar yapacağız, daha bitmedi” dedi.

Topbaş’ın sözlerini Yeşil Gazete için yorumlayan Sokak Bizim Derneği Başkanı Şehir Plancı Arzu Erturan “Taksim meydanının şu anki hali bir kent meydanı olmaktan çok uzak” dedi.

Meydanlar kentin  kalbidir!

Erturan meydanların kentte yaşayanların buluştuğu, sosyalleştiği, iletişim kurduğu ve etkileşim içinde olduğu ortak alanlar olduğu için kentlilerin ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılayacak şekilde, onlarla beraber tasarlanmaları gerektiğini belirtti. “Taksim Meydanı şu anki beton haliyle bu işlevleri yerine getirebilecek nitelikte değil.”

“Başarılı bir meydan; kentlileri kendine çekecek aktivitelere ev sahipliği yapan, herkes için erişilebilir, içinde bulunmaktan güven duyacağınız ve görsel olarak da göze hitap eden bir alandır. Taksim meydanındaki proje, bu koşulları yerine getirecek şekilde neticelenmelidir. Burada kent mobilyası, zemin döşemesi kadarağaçların bulunması da önemlidir. Farzedin ki meydanda bir arkadaşınızla buluşacaksınız, yaz sıcağı altında kavrulmak yerine bir ağacın gölgesinde beklemek istemezmisiniz?  Kentte yaşayanlar buna ihtiyaç duyduklarını ifade ediyorlarsa onlara kulak vermek gerekir. Dünyadaki diğer kent meydanlarında da ağaçlar var. Ağaç derken elbette bir ormandan sözetmiyoruz, meydanı kullananların ihtiyaçlarını karşılayacak sayıda ağaçbulunması, meydanı görsel açıdan da daha hoş kılacaktır. Tabii en güzeli, meydanın Gezi Parkı ile bütünleşik bir şekilde düşünülerek tasarlanması olurdu.”

Mimar Ziya Kara ise Topbaş’ın açıklamalarının maddi yönüne dikkat çekti:

Sorun mimari değil, sorun maddi.

Niye meydanda ağaç olmazmış, dünyada hiçbir meydanda mı ağaç yok? Taksim Yayalaştırma Projesi’nde olduğu gibi altından geçitler geçen betonarme üzerine ağaç dikmek için o ağacı dikebileceğiniz genişlikte ve derinlikte çukurları kaldırabilecek, ağaçların köklerini salabileceği kalınlıkta zemin hazırlamak gerekir. Evlerdeki bitkileri düşünün, saksılarında suyun akabileceği bir delik ve altında akan suyun toplanabileceği bir tas var. Aynı şekilde ağaç dikeceğiniz zeminin de topraktan akacak fazla suyu da taşıyacak bir sıvı yalıtımı ve biriken fazla suyu aktaracak drenaj yapılmalı. Çim için 20-30 cm, gül gibi çiçekler için 50-60 cm kalınlığında zemin yeterli olurken ağaç için yetmez. Ağaçlar büyük olursa ağacın kendi ağırlığını ve toprak ağırlığını kaldırabilecek çalışmalar yapmak gerekir. Zemin kalınlığı arttıkça ve altyapı güçlendirildikçe proje maliyeti katlanarak artar. Meydanlarda neden ağaç olmasın, Taksim’de trafik de olmayacak, mimari olarak ağaçlandırmaya müsait, Gezi Parkı’yla birleşen bir düzenleme yapılabilir. Sorun mimari değil, sorun maddi.

Büyük şehir merkezlerinde ağaçlandırılan veya parklara açılan meydanlar mevcuttur. Arjantin’in Buenos Aires şehrinde bulunan Plaza de Mayo veya Londra TrafalgarSquare dünyanın en ünlü meydanları arasında, hem ağaçların hem de çim alanların bulunduğu bir meydanlardır.

 

Plaza del Mayo

9. Dağ Filmleri Festivali için başvuru detayları belli oldu

Dokuzuncu yılını kutlayan ve doğa dostu tüm sinemacıları bekleyen festivalin başvuru koşulları belirlendi.

9. Dağ Filmleri Festivali, Şubat, Mart, ve Nisan 2014 tarihlerinde İstanbul, İzmir ve Ankara’da doğaseverler ile buluşacak. Dağ Kültürü Derneği ve Mineral Event tarafından düzenlenen etkinlik, dağ, doğa, çevre veya doğadaki insan temalı filmleri konuk edecek. Türe dahil film sahibi ve yönetmenler ise 27 Aralık 2013’e kadar başvuruda bulunabilecek.

Üç şehirde yaklaşık 15 bin seyirciye ulaşacak olan festival, 25 Şubat – 2 Mart 2014 tarihleri arasında İstanbul’da Taksim Fransız Kültür Merkezi, Galatasaray Aynalıgeçit ve Harbiye Pusula Sanat Evi’nde gerçekleşecek.

Festivale katılmak isteyen sinemacılar, Film Başvuru Formunu buraya tıklayarak indirebilir, festival ile ilgili bilgi almak için ise [email protected] adresine e-posta gönderebilirler.

Yeşil Gazete

‘Biz’liğiniz yokluğumuzdan gelir..- Nayat Karaköse

Yıl 2007, Hrant Dink aramızdan alınmış, tanıyanlar kahroluyor,  birçok kişi onu yeni tanıyor, ona önyargıyla bakanlar birden ‘ne kadar da ‘Anadolu’luymuş, buralıymış, bizden biriymiş ile dolu cümleler kuruyor, ayakkabısının altındaki delik onu bize daha çok yaklaştırıyor, cümlelerin başına hep bir ‘meğer’ ekleniyor. O öldürüldü geriye ‘siz’ kaldı.

Yıl 2010, ilk defa Yerevan’dayım; Soykırım Müzesi’ne gitmişim. Müzede tek başımayım, şimdiki zamanın içinde geçmişi yaşıyorum. Fotoğraflara bakıyorum, bazı fotoğraftaki  bazı simalar o kadar tanıdık ki adeta bugün yaşayan bazı akrabalarımın, arkadaşlarımın 95 yıl önceki halleri. Bir çocuk görüyorum, 10 yaşında ya var ya yok; bir akrabama  çok benziyor, dağılıyorum, tabi bunu ona hiç söyleyemiyorum. Fotoğraftakilerin bir  kısmı Ermeni olmayan arkadaşlarıma da benziyor. Hepsi adeta içimizden, şimdiki zamandan, ‘bizden’ biri. Onlar katledildi  geriye ‘siz’ kaldı.

Yıl 2013, BaşbakanIn başkanlığındaki Türkiye heyeti Arjantin’de, malum olimpiyatların yapılacağı şehir açıklanacak. Sonuç hüsran. Arjantin’e giden gazetecilerin yazmadan, aktarmadan geçmediği şeylerden birisi Barselona’nın ünlü futbolcusu Arjantinli Lionel Messi ile tanışmaları oldu. Bu tanışma Türkiye Ermenisi ve Buenos Aires Ermeni cemaatinde önemli bir yere sahip olan Norayr Nakış vesilesiye olmuş. Nakış sayesinde de başka Ermeniler tanımışlar.

Bugün gazetesi yazarı Adem Yavuz Arslan, Messi ile tanışmasını ve Messi’nin bizden biri gibi  mütevazı bir şekilde davranmasına  hayranlıkla şaşırırken, masadaki diğer Ermenilerin de ne kadar bizden biri olduğuna bir o kadar şaşırmış. Yazısından anlaşıldığı üzere Arslan, bir yandan bizden birisi olamayacak kadar yüce görülen bir dünya starının ‘bizdenliğine’ bir yandan da ‘bizden’ birisi olmaya pek de nail olmayan Ermenilerin adeta ‘bizden biri ‘ gibi olmasına çok şaşırmış. Sivaslı, Ordulu olan Ermenileri tam bir ‘İstanbul beyefendisi’ olarak nitelendirmiş. Her biri bizden birisiymiş, görüntüsüyle, konuşmasıyla, sevdiği şarkıalrla… Bir hafifletici neden olarak ‘bizden biri’lik… Onlar yüzyıl önce canlarını kurtarmak için memleketlerini, topraklarını bırakıp göçmek zorunda kaldılar, kılıcın artığı oldular,  geriye ‘siz’  kaldı.

Zamanı  ileri saralım; yıl 2014 olmuş olsun, Ermenilerin ne kadar bizden birisi olduğundan etkilenenler Ermenistan’a, Soykırım Müzesi’ne gidip nasıl biz/ siz olduğumuzu görseler, o resimlere bakıp ‘biz’ içindeki ‘siz’i , ‘siz’ içindeki ‘biz’i fark etseler  ve ‘biz’e yaklaşsak.  Yüzyıl önce zaten siz de adeta  ‘biz’den biriydiniz. Sonra biz gittik geriye ‘siz’ kaldı. ‘Biz’ liğiniz yokluğumuzdan gelir.

Nayat Karaköse – Agos

İnteraktivist okulu başlıyor!

Yeşil Düşünce Derneği yürüttüğü İnteraktivist projesi ile 7 ilde gerçekleştireceği 4 günlük yüz yüze internet aktivizmi atölyeleri için katılımcı başvurularını almaya başladı.

Hak ihlallerine karşı aktivistlerin seslerini duyurmalarına, geleneksel medyaya karşı kendi medya araçlarını geliştirmelerine katkıda bulunmak, öğrenmek, yeni yollar keşfetmek için Türkiye’nin yedi şehrinde dört gün boyunca gerçekleştirilecek olan atölyeler alanında deneyimli kişiler tarafından sürdürülecek.

interaktivistYeşil Düşünce Derneği, Diyarbakır, Trabzon, Bursa, Mersin, İzmir, Kayseri ve Ağrı’da gerçekleştirilecek ve çevre illerden aktivistlerin de katılımının sağlanacağı atölyelerle, hak ihlalleri ile mücadele eden aktivistleri bir araya getirmeyi, sokakta yükselen mücadeleyi besleyecek online aktivizm araçlarını paylaşmayı, yeni yollar keşfetmeyi hedefliyor.

Katılımcıların 4 tam gün sürecek atölyelere katılımlarının yanı sıra eğitim öncesi istenecek araştırma ve hazırlıkları da tamamlamaları ve sonrasında hak ihlalleri ile ilgili yerel kampanyalar geliştirmeleri beklenmektedir.

Atölyelerin gerçekleştirileceği şehirler, atölye tarihleri ve son başvuru tarihleri aşağıdaki şekildedir:

 

Şehir Atölyelerin yapılacağı tarihler Son başvuru tarihi
Diyarbakır 9-10-11-12 Kasım 7 Ekim Pazartesi’
Trabzon 7-8-9-10 Aralık 7 Ekim Pazartesi’
Bursa 21-22-23-24 Aralık 21 Ekim Pazartesi
Mersin 4-5-6-7 Ocak 4 Kasım Pazartesi’
İzmir 18-19-20-21 Ocak 11 Kasım Pazartesi’
Kayseri 15-16-17-18 Şubat 9 Aralık Pazartesi’
Ağrı 12-13-14-15 Nisan 27 Ocak Pazartesi’

 

Başvuru formuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

https://docs.google.com/forms/d/1QVBQ3E9TuURZZAsKfowb14I3n5AZRTOoSxJ33Ogpkbk/viewform

http://web.yesildusunce.org/ adresinden daha detaylı bilgilere ulaşabilir ve sorularınız için proje asistanı Gizem Kastamonulu ile iletişime geçebilirsiniz.

 

İletişim:

Gizem Kastamonulu, Proje Asistanı

E-mail: [email protected]

http://web.yesildusunce.org

Bir reklam ve endüstriyel hayvancılık – Zeliha Yıldırım

Geçtiğimiz günlerde bir restoran zincirinin yeni bir reklamı internet sayfasında yayınlandı. Şimdiden 4 milyon kişinin tıkladığı reklam filmini buradan izleyebilirsiniz.

Meksikalı restoran zinciri Chipotle firmasının, “Bostan korkuluğu” temalı yeni kampanyasının ilk videosunu izlediğimizde bunun bir reklam filmi olmadığını düşünebiliriz. Logosunu göstererek hedef kitlesi y-kuşağını uzaklaştırmak istemeyen firmanın hiçbir logosu reklamda görülmüyor. Bu reklamla aynı isimde ücretsiz bir iOs oyun da kampanyanın bir parçası.

Oscar ödüllü MoonbotStudios’ nun hazırladığı reklam filmindeki “Bostan korkuluğu” nun hikayesine Fione Apple’ ın seslendirdiği 1971 yapımı WillyWonka ve Çikolata Fabrikası adlı kült filmdeki “PureImagination” şarkısı eşlik ediyor.

Hikaye bir distopya. Doğası gereği bostanda yaşaması gereken ve yine doğası gereği kargalarla mücadele eden bir bostan korkuluğunun hayatından bir kesit görüyoruz.Bu bostan korkuluğu endüstriyel hayvancılık sektörünün devlerinden “Karga Gıdaları” adlı bir firmanın fabrikasında çalışıyor yani kargalara hizmet ediyor. Bu firmada tamirat işlerini yaparken, tavukların nasıl doğal olmayan yollarla “büyütüldüğüne”; ineklerin sütlerini sağabilmek için demirden bir kafes içinde yaşamaya mahkûm bırakıldığına tanık olur ve tüm bu gördükleri onu derinden üzer. Akşam işten sonra çiftliğine dönerken şehir dışında tarıma elverişli bir toprağın kalmadığını sadece korkuluğun bahçesinde birazcık yeşilin kaldığını görüyoruz. Bahçesine geldiğinde koparılmaya hazır bir kırmızı biber görür ve zihninde, başka türlü bir dünyanın mümkün olduğu fikri doğar. Büyük bir şevkle bahçesindeki sebzeleri toplar ve şehre döner. Bu sebzelerle yemek hazırlar ve insanlara bunu sunar. Şehir insanlarına beslenmenin başka bir yolunu göstermenin mutluluğu ile müşteri bekler. Önce küçük bir çocuk restoranı görür. Kamera yukarıya çıkarken diğer insanlarında dikkatinin çekildiğini ve restoranının isminin “daha iyi bir dünya için tarım” olduğunu görürüz.

 


Endüstriyel hayvancılığın; ormanların azalması, suların kirlenmesi, dünyadaki açlığın artması, küresel ısınmanın artması gibi sonuçlarını düşünerek bu reklâmın insanların beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmesini sağlayacağı dolayısı ile saydığımız olumsuzlukların azalacağı yönünde umuda kapılabilirsiniz . Ancak bu reklam McDonalds’ ın bir zamanlar ortağı olarak gelişimine destek olduğu bir restoran zincirinin reklamıdır.

4 ülkede faaliyet gösteren 1400’ den fazla restoranı olan Chipotle firması, stratejilerinden birinin “İnsanları yiyeceklerinin nerden geldiği konusunda bilgilendirmek “ olduğunu savunuyor. Kendisini , sektördeki diğer büyük “hızlı tüketim” firmalarından ayırarak “yavaş tüketimi” desteklediğini, kestiği hayvanların yaşama koşullarının diğer firmalardakiler gibi olmadığını ve sebzelerini yerel tarımdan sağladığı vurgusunu yapıyor.

 

 

Filmdeki “bostan korkuluğu” ile kendisini özdeşleştirirken diğer hızlı tüketim firmalarını da “karga” firması ile özdeşleştirmiyor mu? Kendisini kötünün iyisi konumuna mı koyuyor? Asıl sorunu görmemizi mi engelliyor? Reklâmın yaptığı beyin yıkama mı?

Et yerken hayvanları sömürdüğümüzü düşünürsek, bu reklâm filmi ile firmanın kendini temize çektiğine inanabilir miyiz? Yorum sizin…

Zeliha Yıldırım

Kaynaklar:

http://grist.org/list/how-to-avoid-letting-chipotles-depressing-new-ad-brainwash-you/

http://theweek.com/article/index/249607/watch-fiona-apple-and-chipotle-channel-willy-wonka-to-slam-factory-farming

Helikopter düşürmeye ilişkin tutarsızlıklar

Hükümetin ve Genelkurmay başkanlığının Suriye helikopterinin düşmesine ilişkin açıklamalarındaki tutarsızlıklar kamuoyunda ve sosyal medyada tartışılmaya devam ediyor. Yeşil Gazete’nin ilgili uzmanlara ve yurt dışı kaynaklara dayanarak edindiği bilgilere göre, kuyruğundan vurulmadığı sürece bir helikopter motoru dursa bile yer çekimi ile süzülerek  yere inebiliyor.Bu yüzdende helikopter pilotları paraşüt kullanmıyor ve Rus yapımı M17 helikopterlerinde fırlatma rampaları yok. Helikopterde paraşüt ve rampa kullanımını zorlaştıran bir diğer neden de pervanelerin varlığı. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç ve genelkurmay başkanlığı vurulan helikopterin M17 tipi olduğunu söylemişlerdi. Ancak M17 helikopterlerinde olmayan fırlatma rampaları yine Rus yapımı M28 tipi helikopterler ile daha üst modellerde mevcut.

Modüler telefon, mümkün mü?

Günümüzün en büyük sorunlarından birisi malum, çöpler. En hızlı artansa elektronik çöpler hatta daha kolay söylenebilecek haliyle eskiyen telefonlar.

Sebep türlü türlü olsa dahi genel itibariyle insanların daha hızlı işlemcili, daha büyük fotoğraf lensine sahip, daha büyük ekranlı, daha çok depolama alanına sahip ya da türlü türlü başka sebeplerle çalışan telefonlarını bir başkasıyla değiştirmesiyle gerçekleşen bir durum bu. Bir cihazın bozulması da elbette ihtimal dahilinde ancak yine tüm bileşenler değil, genellikle yalnız bir ya da birkaç fonksiyonun kaybı sözkonusu olmakta.

 

 

Bu konuda Dave Hakkens isimli bir girişimci muhteşem fikirle ortaya çıkıyor. Modüler tefelonlar.

Tamamen ihtiyaca göre kendimizin şekillendirebileceği telefonlar, örneğin bir kişi daha uzun batarya ömrüne ihtiyaç duyuyorsa daha büyük bir pil, çoğunluk fotoğraf çekmek için kullanıyorsa daha büyük bir lens, ya da yalın bir kullanım için daha büyük hoperlörler gibi birçok varyasyon içeriyor.

Ancak ihtiyaca göre kendi modüllerini tasarlamak ve kullanmak konusunda da pratik olan fikir şu an destek bekliyor. Çünkü günümüz tüketim anlayışında dünya ölçeğinde bu işi gerçekleştiren firmalar, eskidikçe tamamen cihazların değiştirilmesini sağlayan bir üretim anlayışında üretim yapıyorlar.

Destek ve ilgili video için http://www.phonebloks.com/ adresini ziyaret edebilir, gelecekte bu telefonlardan kullanılmasını sağlamak için büyük üreticilere sesinizi duyurabilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

 

Suriye helikopteri düşürüldü

“Suriye’ye ait M 17 tipi bir  helikopter sınır ihlali yaptığı için Malatya’dan havalanan 2 Türk jeti tarafından füzeyle vuruldu…”
Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında gazetecilerin karşısına çıkan Bülent Arınç, Suriye sınırında yaşanan olayı duyurdu:

Akkuyu ÇED raporunu okumak – Yılmaz Kilim

Geçtiğimiz günlerde Akkuyu Nükleer Santrali ÇED Raporu internet üzerinden yayınlandı. ÇED Başvuru Dosyası 2 Aralık 2011 tarihinde sunulmuştu. 4 Eylül 2013 günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan duyuruda isteyenlerin internetten, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı merkezinde veya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde raporu inceleyerek proje hakkında görüş bildirebileceği yazıyor.

Nükleer santrallerden yayılan radyasyon nedeniyle yakın çevreleri için tehlike oluşturduğunu artık herkes biliyor. Öyleyse duyuru ile başta Büyükeceli, Gülnar, Aydıncık ve Silifke olmak üzere yakın çevrede en çok etkilenecek halkın görüşleri bekleniyor.

Akdeniz Fokları, Caretta Carettalar, Göksu Deltasındaki biyolojik çeşitliliği geçtik de bu kadar geniş bir coğrafyadaki insanlar rapora görüşlerini ve itirazlarını nasıl iletecekler? Herkesin internet erişimi olmadığına göre, 3130 sayfalık raporu bilgisayarına indirip okumasını, anlamasını ve görüş sunmasını beklemek pek de gerçekçi olmasa gerek.

Ama hemen pes etmek de olmaz. Örneğin bir internet kafede raporu indirip, çıktısını alabilirsiniz. Bunun maliyeti ise size 300 TL’den fazla olacaktır.

Bunu fazla bulduysanız ve “neyse ki Bilgi Edinme Hakkı Kanunu var” diye düşünüyorsanız. Bakanlığa bir dilekçe vermeniz yeterli. Doğrudan yaşamınızı ilgilendiren bu projeyle ilgili ÇED Raporunun bir fotokopisini size göndereceklerdir. Yalnız sayfa başına 50 kuruş ödemeniz koşuluyla. Yani 1.565 TL’ye (eski parayla bir buçuk milyara) raporu edinmeniz de mümkün. 20 Milyar Dolarlık yatırımla ilgili raporu incelemek için bunu da çok görmezsiniz herhalde.

Mersin’de yaşıyorsanız başka olanaklara da sahipsiniz. Ne de olsa santralden her durumda en çok etkilenecek olanlar Mersinliler. Örneğin santralin yapılacağı Gülnar’dan Mersin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne giderek raporu okumanız mümkün. Her gün 100 sayfasını okusanız 31 günde raporu inceleyebilirsiniz. Bunun için 3 saatlik yolu çok görmeyip gidiş-dönüş her gün 6 saatinizi yolda geçirmeyi göze alabilirseniz tabii. Anamur için bu 8 saati bulur.

27 yıl geçmiş olmasına rağmen Çerneobil kazasının etkileri bugün sadece Karadeniz kıyılarında değil, İngiltere ve Fransa’da bile yaşandığı bilimsel raporlarda belirtiliyor. Çernobil ve Fukuşima kazalarından da öğrendiğimiz kadarıyla bir kaza olması durumunda başta Mersin, Antalya, Konya, Karaman, Adana olmak üzere bütün Türkiye’nin, hatta Kıbrıs Adasısın ve Akdeniz ülkelerinin etkileneceğini biliyoruz.

Mersin’de yaşamıyor ama nükleer santralin sizi de etkileyip etkilemeyeceğini merak ediyorsanız raporu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı merkezinde incelemek için bi zahmet Ankara’ya kadar gidi verin. 31 gün Ankara’da kalıp raporun incelemesini bitirebilirsiniz.

Bunların hiçbirini de yapamıyorsanız o halde halkın rapora erişim hakkının engellendiğini görmüş olmalısınız.

NOT: Yine de okuyup görüş sunmak isteyenler için Rapora ulaşılabilecek adresler aşağıda olup duyuruda belirtilen zamanla takviminin ne zaman sona erdiği ise belli değildir.

http://www.csb.gov.tr/db/ced/editordosya/Akkuyu_NGS_CED_Raporu.pdf

https://docs.google.com/file/d/0B6mNa2vHVRuHLW9yeUFGSkt6MFk/edit?usp=sharing

  
Yılmaz KİLİM

 

eCasus: ABD Ulusal Güvenlik Dairesi akıllı telefonlara girdi!

Spiegel’de Marcel Rosenbach, Laura Poitras ve Holger Stark imzasıyla çıkan haberi, Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Zeliha Yıldırım‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

 

ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) akıllı telefon sektöründeki yükselişin avantajını kullanıyor. Edward Snowden’nın açığa çıkardığı belgeler ile NSA’ nın; iPhone’a, Android telefonlara ve özellikle güvenli olarak bilinen BlackBerry’ e dahi girebildiği ortaya çıktı.

NSA’nın eski başkanı Michael Hayden’nın Apple ile ilgili Washington’ daki bir konferansta anlattığı ilginç bir hikaye var. O ve eşi Virginia‘daki bir Apple mağazasındayken satış görevlisi yaklaşıyor ve iPhone’ un hali hazırda 400.000 uygulama ile birlikte satıldığından övgü dolu sözler ile bahsediyor. Hayden gülüyor , eşine dönüyor ve “Bu çocuk benim kim olduğumu bilmiyor, değil mi? Dört-yüz-bin uygulama saldırı için 400.000 olasılık demek” diyor.

Hayden‘ın biraz abarttığı düşünülebilir. Edward Snowden arşivlerinden SPIEGEL’in ulaştığı NSA dökümanlarına göre, ABD istihbarat servisi sadece elçiliklerdeki “böcekler” ve denizaltı kablolarıyla verilere ulaşmıyor. NSA ayrıca, son yıllarda büyük başarılara ulaşan, iletişimin yeni formu akıllı telefonlara da büyük bir ilgi duyuyor.

Almanya’da cep telefonu kullanıcılarının %50’si; İngiltere’de üçte ikisi akıllı telefon kullanırken Amerika’da da 130 milyon kişi akıllı telefon kullanıyor. Mini bilgisayarlar iletişimin merkezi haline geldi. Dijital yardımcılar ve hayat koçları kullanıcıları hakkında ; kullanıcılarının tahmin ettiğinden çok daha fazla bilgi sahibi.

 

Belgeleredeki sunumda 1984 filmini referans alan Apple’ nın 1984 yılında yayınladığı reklamdan bir kare


NSA gibi istihbarat kuruluşları için ; kişisel bağlantılar, kullanıcıların davranışları , yer bildirimleri, ilgi alanları (arama terimleri mesela), fotoğraflar ve bazen de kredi kart numaraları, şifre bilgileri gibi her türlü bilginin tek bir cihazda depolanması altın değerindedir.

Yeni Kanallar

Akıllı telefonlar, göz kamaştırıcı bir yenilik olmasıyla beraber, NSA gibi güçlü organizasyonların insanları gözetlemek için şimdiye kadar bakmadığı açık bir kapı oluşturuyor.

Akıllı telefonların şaşırtıcı başarısı başlarda NSA‘nın bilgisayar uzmanlarına büyük zorluk yaratıyordu. O kadar çok kanal açtılar ki ağaçlara bakmaktan ormanı göremiyorlardı.

2010’daki “ Mevcut Trendleri Keşfetme, Hedefler ve Teknikler” başlıklı NSA raporunda, akıllı telefonların yaygınlaşması “aşırı hızlı” ve takibi “geleneksel hedef analizleri ile kesinlikle güç” olarak tanımlanıyor.

NSA, akıllı telefonların kullanıcı davranışlarını değiştirme hızı ile aynı hızda konuyu ele aldı. Belgelere göre, akıllı telefon üreticileri ve işletim sistemleri ile baş edebilmek için bir görev belirlendi. Uzman ekip yoğun bir şekilde Apple’nın iPhone ve işletim sistemi iOS üzerinde ve ayrıca Google’nın Android sistemi üzerinde çalışmaya başladı. Başka bir ekip fethedilemez kale olarak görülen BlackBerry sistemine girebilmek için çalışmaya başladı.

 

Sunum, Steve Jobs’ un “Büyük Abi” olarak görüldüğünü gösteriyor.


Belgeler, akıllı telefon kullanıcıları üzerinde geniş ölçekte bir casusluğun yapıldığına dair bir belirtinin olmadığı ancak istihbarat servisinin bir akıllı telefonu hedef olarak gösterdiğinde eninde sonunda bu verilere ulaşmak için bir yol bulacağına şüphe olmadığı belirtiliyor.

NSA’nın Apple ve Google gibi Amerikan firmalarını hedef olarak belirlemesi yeterince sıkıntılı. BlackBerry’nin Kanada şirketi olması, Kanada’nın NSA’ nın “Beş Göz” (*) antlaşmasının yaptığı ülkelerden biri olması BlackBerry durumunun diğerleri kadar hassas olmamasına yol açıyor. “Beş Göz” antlaşması ile hükümetler birbirlerine karşı hiçbir casusluk aktivitesinde yapmayacakları kararını aldı.

 

NoMofobi”

Bu durumda, herhangi düzeyde, casusluk dışı kalma politikası uygulanmıyor gibi görünüyor. Ancak dökümanlarda şirketlerin NSA ile gönüllü olarak iş birliği içinde olduklarına dair bir gösterge yok.

Temasa geçilen BlackBerry yetkilileri, hükümetler tarafından yapıldığı iddia edilen casusluk ile ilgili yorum yapmanın kendilerinin işi olmadığını belirtti. Yapılan açıklamada “Kamuya yaptığımız açıklamalarımızda ve ilkelerimizde altını çizerek belirttiğimiz gibi sisteme girilebilecek bir ‘arka kapı’ mız yok denildi. Google iddialar üzerine “Bu gibi çalışma grupların hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz ve herhangi bir devlete sistemlerimize erişimi sağlamayız” şeklinde açıklama yayınladı. NSA ise dergi basılmadan önce sorularımıza yanıt vermedi.

İstihbarat birimleri akıllı telefonlara sahip olan kullanıcıların güvenlik konusunda vurdumduymaz yaklaşımlarının avantajını kullanıyor. NSA sunumuna göre, akıllı telefon kullanıcıları “nomofobi” yani “mobil fobisi olmayanlar” şeklinde tanımlanıyor. Kullanıcıların çoğunun tek endişesi telefonun çekip çekmemesi. NSA sunumundaki “Hedefiniz akıllı telefon kullanıcısı mı?” başlığı altındaki detaylar, Apple (özellikle iPhone) kullanıcıları üzerinde uygulanan casusluk metotlarının ne kadar geniş olduğunu göstermektedir.

 

Sunuma göre, iPhone kullanıcıları, iPhone satın alarak casusluğa suç ortağı oluyorlar.


Sunumu hazırlayan kişi, George Orwell’ın 1984 adlı romanındaki casus devlet ile akıllı telefon kullanıcıları üzerinde gözetleme yapan birim arasında kıyaslama yapıyor. Sunumda, Apple kurucularında Steve Jobs’ un fotoğrafı üzerinde “ 1984’ de Büyük Abi bu olurdu..” ve Apple ve iPhone kullanıcılarının fotoğrafı üzerinde ise “.. ve müşteriler de yaşayan ölüler olurdu?” yorumu yapılmış.

NSA belirlenen hedefler için gereken verileri, Apple’ nın çok kazançlı ürünlerinin geniş yayılımlı kullanıcı verisi içerisinden seçebiliyor. İstihbarat biriminin belgelerindeki birçok hedefe dayalı sonuçlar çok çarpıcı. Öreğin, eski bir savunma sekreterinin oğlunun iPhone’u ile çektiği bir kadın ve kendisinin fotoğrafı; bir Afganın arkadaşları ve Tayland’da zanlı olan bir kişi ile birlikte bir çok genç kadın ve erkeğin Afganistan dağlarında çekilmiş bir dizi fotoğrafı gibi.

 

Erişime Gerek Yok

Bütün fotoğrafların akıllı telefonlar ile çekildiği anlaşılıyor. 2012 Ocak’ında çekilmiş bir fotoğraf özellikle riskli: NSA ile ilişkili yabancı bir ülkenin eski bir yetkilisinin kendisini TV karşısında otururken iPhone ile çektiği fotoğraf. Kişinin özel hayatını koruma adına SPIEGEL ismini vermeme yolunu seçiyor.

NSA’nın yüksek önemde hedef olan kişilere ait bu tarz materyallere erişim yolları değişkenlik gösteriyor. Birimin yöntemlerinden biri akıllı telefonlardaki yedekleme dosyalarının kullanılmasıdır. NSA belgelerine göre, bu dosyalar analistleri özellikle ilgilendiren çağrı kayıtları ve kısa mesaj taslak listeleri gibi bilgiler içerir. Bu verileri sıralamak için analistlerin iPhone’ nun kendisine erişmesi bile gerekmiyor. Birimin sadece hedefin akıllı telefon ile senkronize edilmiş bilgisayarına sızması yeterli oluyor. NSA uzmanları , “iPhone kapasitesi” başlığı altında bu gibi durumlarda analiz edebilecekleri veri türlerini listeliyor. Belge, iPhone 3 ve 4’ ün işletim sistemlerinin; haritalama, sesli mesaj ve fotoğraflar, Google Earth, Facebook ve Yahoo Messenger gibi 38 farklı özelliğini gözetleyecek “scripts” olarak bilinen küçük NSA programları olduğunu belirtiyor.

 

Fotoğraflar NSA’ nın akıllı telefonlara girme kapasitelerini gösteriyor.


NSA analistleri özellikle yer bildirimlerinin depolandığı ve kullanıcının belirli zamanda nerede olduğunu belirleyebilecekleri diğer uygulamalar için heyecan duyuyorlar. Bir sunuma göre, Apple 4.3.2 versiyonundaki “hata” düzeltilene ve hafızayı 7 güne kadar sınırlayıncaya kadar bir kişinin belirli bir zaman dilimi boyunca nerelerde olduğu takip edilebiliyordu. Hala, birçok iPhone uygulaması tarafından kullanılan kameradan haritaya ve Facebook’ a yayılan “yer bildirimi servisi” NSA için özellikle faydalı bilgi sunuyor.

NSA ve işbirliği içindeki İngiltere’nin Hükümet İletişim Merkezi (GCHQ) , diğer bir elektronik oyuncak olan BlackBerry’ e aynı yoğunlukta odaklanıyorlar.

Kanadalı şirketin ürünlerinin, çalışanları için ürün satın alan şirketleri hedefleyerek satış yapması özellikle ilgi çekiyor. Aslında, küçük tuş takımı, daha çok yöneticilerin tercih etmesi; cihazın şüpheli teröristlerin olası saldırıları planlamak için kullanmasını kolaylaştırıyor.

Birçok belgeye göre, NSA bünyesinde oluşturulmuş “BlackBerry Çalışma Grubu” BlackBerry iletişimlerine girebilmek için yıllardır çabalıyor. Sektördeki hızlı gelişmeler grubun sürekli başa dönmesine neden oluyor.

Belgelere göre, Mayıs –Haziran 2009 da BlackBerry’ nin üretimde yeni bir veri sıkıştırma yönteminin kullanılması, verileri işlemede problemlere yol açtı. Temmuz ve Ağustosta GCHQ takımı, BlackBerry’ nin yeni kodları üzerinde çalışmaya başladı. Mart 2010 da sorun nihayet giderildi.

 

Güvenlik Endişeleri

Ancak, Blackberry’e karşı kazanılan tek zafer bu değildi. Şirket stratejik hatalardan dolayı Pazar payının büyük bir kısmını kaybetti. Belgelerden birindeki “Trendler” bölümüne göre Ağustos 2009 ile Mayıs 2012 arasında ABD hükümet çalışanlarında BlackBerry kullanımı %77’ den %50’lere geriledi.

 

Fotoğraf, sunumda “Hedefininiz BlackBerry kullanıcısı mı?” başlığı altında görülüyor. Meksikalı hükümet görevlisinin BlackBerry’ den gönderdiği şifrelenmiş bir mailin okunabildiği gösteriliyor.


Güvenlik ile ilgili endişelerden dolayı hükümet sertifikalı akıllı telefon kullanımı yükselişe geçti. Öyle görünüyor ki NSA, BlackBerry’lere gizli kodlarla sızan dünya çapında yegane birim olduğunu varsayıyor.

2009’ a geri dönersek NSA uzmanları BlackBerry’ ler aracılığı ile gönderilen mesajları görebiliyor ve okuyabiliyordu ve ayrıca veriyi şifreleyen BlackBerry İnternet Hizmeti’ nin (BIS) kullanıldığı mailleri de toplayabiliyor ve işlem yapabiliyorlardı.

BlackBerry’e Güvenmek

Haziran 2012’ de NSA , BlackBerry ‘ e karşı cephaneliğini büyütme kapasitesindeydi. Şimdi ayrıca konuşmaları da listeleyebiliyor. Ancak , “BlackBerry yuvarlak masa” toplantıları için birleşmiş uzmanlar hala memnun değildi. Hala “ilave zenginleştirmeler” başlığı altında tartışmalar devam ediyor.

BlackBerry şimdilerde zor durumda ve devralma tekliflerine açık. Güvenlik, ürünlerini en çok sattıran özelliklerinden biri olmaya devam etmektedir; Q10 örneğin. NSA’nın , Apple ve BlackBerry cihazlarını gözetleme yeteneğine sahip olduğu belirgin bir şekilde ortaya çıktığında , daha kapsamlı sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Bu sonuçlar Alman hükümetine de ulaştı. Bir süre önce, Berlin’de hükümet, federal daireler arası güvenli mobil iletişim için önemli bir anlaşma imzaladı. Kazanan BlackBerry oldu.

 

Yeşil Gazete için çeviren: Zeliha Yıldırım

Haberin özgün hali için tıklayınız

(Spiegel, Yeşil Gazete)