Ana Sayfa Blog Sayfa 3928

Durmak yok ÇED’den proje kaçırmaya devam – Pelin Cengiz

Başbakan Erdoğan’ın Twitter yasağını kaldırmasına ilişkin kararını “milli bulmadığını” hatta “saygı duymadığını” ifade ettiği Anayasa Mahkemesi, hükümet kanadında muhtemelen yine saygı duyulmayacak çok kritik bir karara daha imza attı. Türkiye’nin çevre sorunlarının artarak kronikleşmesinde, adaletsizliğin tırmanmasında, hukukun işletilmemesinde, yaşam alanlarının, doğal, tarihî ve kültürel varlıkların birer birer yok edilmesinde büyük rol oynayan ÇED muafiyetine “dur” dendi. Anayasa Mahkemesi, Çevre Yasası’na geçici 3. Madde olarak konan ve köprü, otoyol gibi milyarlarca dolarlık projeleri ÇED raporlarından muaf tutan değişikliği durdurdu.

O madde özetle, “23 Haziran 1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projelerle bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler ÇED kapsamı dışındadır” diyordu. Bu geçici 3. Madde ilk olarak 1993’te yayınlanmış, o tarihten bu yana pek çok kez dava açılmasına ve iptal kararlarına rağmen sekiz defa yönetmeliğe konmuştu.

ÇED süreci, her zaman büyüme ve kalkınmanın simgelediği projelerin hızla ilerlemesinde, doğanın yandaş işadamlarının rantına sunulmasında bir ayak bağı olarak görüldü. Hükümetin ve belediyelerin uygulamalarında ÇED süreçlerine halkın katılımı sürekli engellendi, sermayenin eli rahatlasın diye ormanlar, kıyılar, SİT alanları, tarım arazileri, meraları talana açacak şekilde ÇED’sizleştirme genişletildi.

Bugün Türkiye’de tartışılan hak ihlalleri, hukuk tanımazlıklar, ekolojik ve kültürel tahribatlar, kentlerin dokularıyla oynanması sonucu ortaya çıkan garabetler, iktidarın ÇED sürecini yatırımcının önünde bir engel olmaktan çıkaran politikalarının sonuçlarıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sitesindeki rakamlara göre, AKP’nin iktidara geldiği dönem olan 2003’te 1715 adet “ÇED gerekli değildir” kararı verilirken, bu rakam 2011’de 4592 ile zirve yapmış. 2003-2012 yılları arasında verilen 33 bin 226 adet “ÇED gerekli değildir” kararı, bu politikaları istatistikle de destekler nitelikte. Sektörel olarak yüzde 51 ile en çok madencilik alanında ÇED gerekmemiş olması manidar.

Binlerce proje içinde sadece 32’sine “ÇED olumsuz” ve 516’sına da “ÇED gereklidir” kararı verilmiş. Bu rakamlar da yanıltıcı. Çünkü bu projelerin bir kısmı bu kararların ardından ya değiştirildi ya da parçalara bölünerek yeniden başvuru yapıldı, dolayısıyla farklı şekillerde uygulamaya kondu.

Anayasa Mahkemesi’nin kararından hangi projelerin etkileneceği önemli. İhalesi yapılmamış üçüncü köprü bağlantı yollarında, Gebze- Orhangazi- İzmir Otoyolu’nda, Ilısu Barajı’nda, HES’ler, madenler gibi ÇED’den muaf tutulan pek çok projede ÇED zorunlu hâle gelecek. Üçüncü köprüyle ilgili durum Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının ardından netleşecek.

Fakat, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nun dikkat çektiği başka bir konu var. Bozoğlu,“Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un yürürlüğe girdiğini, “ÇED gerekli değil” veya “ÇED olumlu” kararlarının iptali için açılan davaların süre ve usulleriyle ilgili düzenlemeler yapıldığını belirtiyor.

Bu düzenlemenin, hem kararların alınmasını aceleye getireceğinden hem de tartışmalı projelere halkın katılım hakkını sınırlandıracağından endişe ediliyor. ÇED kararlarına dava açmak için eskiden 60 gün olan süre 30 güne indirildi. ÇED raporuna karşı açılan davanın da mahkemece yedi günde incelenmesi gerekiyor. Bu süreler, adil yargılama için gerçekçi süreler değil. Bu düzenleme, kimi zaman dile getirilen “idari davaların yatırımları engellediği” zihniyetinin bir ürünü. İvedi yargılama, pek çok projenin önünü açmaya çalışmanın yeni bir taktik oyunundan başkası değil…

Pelin Cengiz – Taraf

Tuz Gölü kurudu, flamingolar üreyemedi

Flamingo_2014Türkiye’nin ikinci büyük gölü ve 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri olan Tuz Gölü yanlış su politikaları ile tamamen kuruma aşamasına geldi. Yaşamları göle bağlı olan canlılar da büyük bir risk altında. Doğa Derneğinin web sitesinde yer alan bilgiye göre Flamingoların Akdeniz havzasındaki en önemli üreme alanlarından biri olan gölde geçtiğimiz senelerde gerçekleşen yoğun yağışlar nedeni ile sayıları 22 bini bulan yavru sayısı bu sene yaklaşık %90’lık düşüşle 2650 bireyi ancak buldu.

Doğa Derneği uzmanlarının gerçekleştirdiği havadan fotoğraflama çalışmalarında gölün yarısından fazlasının Haziran sonu itibarı ile tamamen kurumuş olduğu tespit edildi. Flamingolar ise gölün batı kısmında kalan bir avuç sudan medet umuyorlar. Yumurtadan çıkan yavruların kısıtlı su nedeni ile beslenememe ve ölüm tehlikesi ise kaygı verici bir boyutta. Ölü yavrulara rastlanmaya başlandı bile. 2003 yılından itibaren Tuz Gölü’nde flamingoları takip eden ve her yıl hava fotoğrafları ile yavruları tespit ederek flamingoların sayımını gerçekleştiren Doğa Derneği uzmanları türün geleceğinin büyük risk altında olduğunu belirtti.

Kurumanın nedeni yanlış su politikaları

Doğa Derneğine göre küresel ısınma gibi olguların etkisi olsa da gölün kurumasının esas nedeni gölü besleyen su kaynaklarının önünün kesilmiş olması. Havzada yapılan baraj ve kanal inşaatları, on binlerce yasadışı kuyu ve aşırı su tüketen tarımsal ürünler ve göle su akışını engelleyen tuzlalar,Türkiye’nin en büyük ikinci gölünü kuruttu.

Uzmanlar bir kaç senedir dile getirilen başka havzalardan Tuz Gölü’ne su taşıma yönteminin ise o havzaların da sonu anlamında gelebileceğini söylüyor. Çözüm Tuz Gölü’nü besleyen doğal su kaynaklarının yeniden önünün açılması.

Geçtiğimiz yıllara göre daha fazla yağış vardı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre son 8 yılda Cihanbeyli, Aksaray, Şereflikoçhisar ve Kulu istasyonlarında ölçülen ilk 4 aylık toplam yağış ortalamaları bu yıl düşmek bir yana 2007 ve 2008 yılları ortalamalarının iki katı . Bu yıl Mayıs ve Haziran ayındaki yoğun yağışlar hesaba katılmadan bile bu oranlar kurumanın esas sebebinin yağış miktarı olmadığını gösteriyor.

Konu hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz “Her gölün kuruyuşu ile vicdanların da kuruduğuna şahit oluyoruz. Yaklaşık 60 yıldır taşıma suyla değirmen çevirmeye çalışıyoruz; doğayı canlıların yaşam hakkını hiçe sayan politikalarla Anadolu’yu hızla kurutuyoruz. Tuz Gölü gibi Türkiye’nin en kurak bölgesinde su ihtiyacı en yüksek tarım ürünlerini yetiştiriyoruz. Bunun için, barajlar ve sondaj kuyuları ile önce nehirleri ve yeraltı su rezervlerini, ardından bunların beslediği gölleri yok ediyoruz. Oysa göl bulunduğu coğrafyanın kalbidir. Tuz gölü’nün kuruması tüm havzanın yaşam döngüsünün, biyolojik ve kültürel zenginliğinin geri dönüşsüz bir biçimde yok edilmesi anlamına geliyor. Flamingoların bu sene susuzluktan dolayı ürememeyi tercih ederek yaşadığı trajedi tüm canlıların ortak kaderi olabilir. Oysa Tuz gölünü yaşatmak mümkün: Yöreye uygun, az su tüketen bitkiler yetiştirerek, tarımda tasarruflu sulama sistemleri kullanarak, en önemlisi gölün de her canlı gibi suya ihtiyacı olduğunu hatırlayarak, derelerden akan suyu barajlarla, kuyularla kesmeyerek.”

( Yeşil Gazete – http://dogadernegi.org/)

Yeşiller / Sol : Adayımız Selahattin Demirtaş

ysgpYeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüleri Sevil Turan ve Naci Sönmez cumhurbaşkanı seçi,minde destek verecekleri adayı açıkladı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ı destekleyecek.

YSGP’den yapılan yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kriterlerine uygun olan ve ortak ilkelerini savunan tek adayın Selahattin Demirtaş olduğunu belirtiliyor.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi açıklamasında doğanın talanına ve tahribatına izin vermeyecek; cinsiyet eşitliğini benimseyen; emek sömürüsüne ve gelir dağılımındaki uçuruma karşı, işçi ve emekçilerin yanında olacak; Türkiye’de Ortadoğu’da ve tüm dünyada barışçıl, savaşsız bir geleceği savunan  tek adayın Demirtaş olduğuna dikkati çekiliyor.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin açıklaması şöyle:

Cumhurbaşkanı Adayımız Bellidir

Ağustos ayında bu ülkede ilk kez, cumhurbaşkanını halkın seçtiği bir seçim yaşanacak.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak bizler, ilk kez halkın katılımı ile seçilecek olan cumhurbaşkanının, siyasi hattımız doğrultusunda nasıl olması gerektiği konusunda örgütümüz içinde yaptığımız toplantı ve tartışmalardan da edindiğimiz sonuçlar doğrultusunda destekleyeceğimiz cumhurbaşkanı adayı için kriterler belirledik.

Merkeziyetçi, bürokratik devletin tüm kurumları ile ortadan kalkması, yerellik, yerindenlik ve özgürlük taleplerinin ülkenin her yanında karşılığını bulması için; ilkelerimiz doğrultusunda çok dilli ve çok inançlı ülke özlemimize uygun bir cumhurbaşkanı adayını desteklemek partimiz açısından ilkesel bir önem taşımaktadır.

Aşağıda belirlenen ilkeler ve siyasi taleplerimiz çerçevesinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy vereceğimiz adayın kim olduğunu açıklamak istiyoruz:

• Doğanın talanına ve tahribatına izin vermeyecek, doğanın haklarına saygı duyarak suyumuzu ormanımızı, tarım alanlarımızı, kıyılarımızı ve her türlü doğal varlığı koruyacak, ekolojik bakışa sahip olan;
• Her türlü cinsiyet ayrımcılığına, cinsel kimliklere yönelik baskılara karşı çıkan, herkesi ülkenin eşit ve özgür yurttaşları olarak gören ve cinsiyet eşitliğini benimseyen,
• Emek sömürüsüne, gelir dağılımındaki uçuruma karşı, işçi ve emekçilerin insan onuruna yaraşır ekonomik ve sosyal koşullarda yaşamasını, iş ve gelir güvencesine sahip olmasını; çalışanların örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarını özgür biçimde kullanmalarını savunan,
• İnsanca yaşam kavgası veren işçilerin çalışma koşullarının iyileştirme mücadelesinde taraf olan, iş cinayetleri karşısında açık tutum alan,
• Bu coğrafyada yaşayan tüm halkların; kendi kimlikleriyle, anadilleriyle, kültürleriyle yaşama hakkını savunan; bütün inançlar üzerindeki baskılara karşı duran; Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle müzakerelere dayalı demokratik siyasi çözümünü savunan;
• Ülkemizde, Ortadoğu’da ve tüm dünyada barışçıl, savaşsız bir geleceği savunan;
• Ülkemizin tarihindeki tüm lanetli kıyım ve ayrımcı siyasetle cesurca yüzleşmeyi önüne koyabilecek;
• Evrensel temel hak ve özgürlüklerin, ifade, örgütlenme ve eylem özgürlüğünün önündeki engellerin aşılmasını savunan,
• İnanç ve ibadet özgürlüğüne saygılı, kendisini sadece çoğunluğun dini inancının temsilcisi olarak görmeyip, bütün inançlara eşit mesafede durabilen ve aynı zamanda inançsızların varlığına da saygı gösteren
• Yargının bağımsızlığına saygılı, yasamanın ve yürütmenin kuvvetler ayrılığı prensibine uygun icraat içinde olması gerektiğini savunan;
• Sanatın toplumsal hayatın gelişimi ve ilerlemesindeki belirleyici rolünü görmezden gelmeyen ve sansürün yaratıcılığın önündeki en büyük engellerden biri olduğunu gören;selahattin demirtaş

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirlediğimiz kriterler doğrultusunda ortak ilkelerimizi savunan tek aday olarak Selahattin Demirtaş’ın adaylığını desteklediğimizi tüm kamuoyuna bildiririz.

Sevil Turan – Naci Sönmez
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüleri

Hükümet, İBB ve İSKİ İstanbul’da su krizi olduğunu neden kabul etmiyor?

Önce durumu kısaca özetleyelim.

İstanbul’da 2013 sonu resmi nüfus istatistiklerine göre 14 milyon 160 bin kişi yaşıyor. (Bu, adrese dayalı nüfus tespiti rakamı olduğu için aslında daha fazla insanın İstanbul’da yaşadığı, buna yazın sayısı artan turistleri ve iş için gelip gidenleri de katarsanız rakamın 15 milyonu çok geçeceği kesin.)

istanbul barajBu oldukça kalabalık nüfus haliyle içme ve kullanma suyuna ihtiyaç duyuyor. Bu da her kentsel yerleşim yerinde olduğu gibi bir şebekeyle bütün yerleşim yerlerine dağıtılıyor. Bu şebekeye verilen su 10 baraj gölü (Alibeyköy, Büyükçekmece, Darlık, Elmalı, Istrancalar, Kazandere, Ömerli, Pabuçdere, Sazlıdere ve Terkos) ve 3 akarsudan (Yeşilçay, Düzce’daki Melen veyeni su alınan Sakarya nehri) geliyor. Baraj göllerinin tamamı İstanbul’un ve Trakya’nın kuzey ormanlarından gelen yağışlarla besleniyor. (Bu su toplama alanları da şu anda yollar, havaalanları ve yerleşim yerleriyle bir güzel betonlanıyor.)

Bilindiği gibi Türkiye bu yıl ciddi bir kuraklık yaşıyor. Bu da İstanbul’un bütün bu su kaynaklarındaki su miktarını son yılların en düşük seviyesine kadar geriletmiş durumda. İstanbul en son bundan 20 yıl önce yaşadığı bir su krizinin tekrarıyla karşı karşıya. Yani durum vahim.

Durumun neden vahim olduğunu rakamlarla verelim:

İstanbul’un günlük su tüketimi 2,5 milyon metre küp. Ancak yazın hem sıcaklar, hem de turist akını nedeniyle tüketim artıyor. Dünkü tüketim 2,7 milyon metre küpten fazlaydı. Son birkaç haftadır bu rakamın 2,8 milyonu geçtiği çok oldu.

Ne kadar suyumuz olduğunu anlamak ise kolay. Doğru düzgün yağış olmadığına göre barajlarda kalan suya ve Melen-Yeşilçay’dan gelen suya bakmak yeterli.

Melen ve Yeşilçay’ın her gün İstanbul’a verebileceği maksimum su miktarı 800 bin metre küp. Buralarda su azaldığı için Sakarya’dan su aktarılıyor, ama su taşıma kapasitesi bu kadar olduğu için Sakarya’nın suyu 800 binin üzerine çıkmamızı sağlayamıyor. Maksimum rakamı veri alıp bunu tüketimden düşersek, demek ki barajlardan her gün 2 milyon metreküp su çekmemiz lazım.

Bugün itibariyle barajlarda 192 milyon metre küp su kalmış. Yüzde olarak barajların doluluk oranı %22,18. Yazın işe yarar bir yağış olmayacağına göre bunun artma şansı yok. Ayrıca bu suyun hepsini kullanamayacağız. Sıcaklar artıyor, buharlaşma had safhada, bazı barajlardaki su kullanılamayacak kadar azalmış durumda (Ömerli, Pabuçdere ve Sazlıdere’de %10’lar civarında su kalmış, Alibeyköy zaten kullanılamıyor), ayrıca baraj göllerindeki bütün suyu pipetle şişenin dibindeki suyu içer gibi alamazsınız. Dolayısıyla kullanılabilir su miktarını  en fazla 100-120 milyon metreküp olarak kabul edebiliriz.

Bunu günlük 2 milyona böldüğümüzde, kabaca Ağustos sonlarında İstanbul’un sadece Melen ve Yeşilçay (artı Sakarya)’dan gelen günde 800 bin mereküp suya mahkum kalacağını söyleyebiliriz. Bu miktar ise günlük su tüketimimizin dörtte birinden biraz fazla. Tabii su bu kadar azalınca basınç düşecek, suyun dağıtılmasında teknik olarak da sorunlar çıkacak.

Eylül’ün başında itibaren ciddi yağışlar olmazsa (ki olmasını ve hemen barajların dolmasını beklemek fazla iyimserlik olur) İstanbul en iyi ihtimalle 1-2 ay susuz kalacak demektir.

Peki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSKİ ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu konuda ne yapıyor?

İSKİ’nin aldığı önlem, Melen ve Yeşilçay’dan getirilebilen maksimum suyu artırmak için yeni bir isale hattı yapmak. Bunun ekolojik eleştirisini, bu akarsuların suyunun sonsuz olduğunun nereden çıkarıldığını, hatta iklim değişikliğini bile bir yana bırakalım, yaptıkları yeni isale hattıyla hem bütün ihtiyacı karşılamaları da mümkün değil, ama zaten bu inşaatı 2015’de bitirmeyi planlıyorlar. Dolayısıyla şu anki acil krizle bu çözümün bir ilgisi yok.

Acil çözüm olarak yapılabilecek tek şey günlük tüketimi azaltmak.

Eğer günlük 2,8 milyon metreküp tüketim yarıya düşürülürse, suyumuz en azından Ekim sonuna kadar yeter. (Sonrasının yine garantisi yok, ama biz bu yazıda orta ve uzun vadeyi değil, gelecek ay sabahları kalktığımızda duş alabilecek miyiz, bunu konuşuyoruz.) Tüketimi azaltmanın yolunun da sistematik su kesintileri yapmak ve insanların su tüketmesini azaltmaları için ciddi ve zorlayıcı çağrı ve uyarılar yapmak olduğu açık. Öyle kısık sesle ve utangaç bir şekilde “lütfen az tüketelim” dediğinizde kimse ciddiye almayacaktır. Almıyor da zaten, zira alsaydı günlük tüketim sürekli artmazdı.

İBB, İSKİ ve bakanlığın web sitelerinde konuyla ilgili (uzun vadeli bir şey olan yeni isale hattı dışında) bir çözüm önerisi veya proje olmadığı  gibi, İSKİ’nin twitter’dan yaptığı cılız birkaç uyarı ve İSKİ web sitesinde çocuklar için hazırlanmış görünen ve hiçbir şey demeyen “su kaynaklarını koruyalım” çizgi filmi dışında bir şey yok.  Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu zaten ciddi bir kuraklık olduğunu kabul etmiyor. En son, “kuraklık olursa bıyıklarımı keserim” demişti. Bir de geçenlerde kuraklık sorununu çözdüklerini açıkladı. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş‘ın da bir şey dediğini duymadım. (İnternetten taradım, en son Şubat ayında “kuraklık var, ama su problemi yok” demiş.)

Sonuç olarak:

– Hükümet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı yukarıda çizdiğim tablonun benden daha iyi farkında olduğuna göre, demek ki bu gerçeği bilseler de kabul etmiyor ve açık olan bu bilgiyi İstanbul’da yaşayanlarla paylaşmıyorlar.

– Bu bilgiyi halkla (ciddi bir tonda) paylaş(a)madıkları için herhangi bir tüketimi azaltma çağrısı yapamıyorlar.

– Gerçeği kabul etmedikleri için de resmi ve sistematik bir program yapıp (basınç düştü, arıza oldu gerekçeleriyle yapılan fiili kesintiler dışında) su kesintisine gidemiyorlar.

Bu durumda Hükümete, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve İSKİ yöneticilerine soruyorum:

– İstanbul’un ağır bir su krizi yaşadığını neden kabul etmiyorsunuz? Neden bu sorunu yüksek sesle açıklamıyorsunuz?

– Neden kısa vadede tamamen susuz kalmamızı engelleyecek radikal önlemler alarak tüketimi ciddi bir biçimde azaltmıyorsunuz?

– Neden yurttaşlara durumun vahametini anlatıp ciddi bir su tasarrufu çağrısı bile yapmıyorsunuz?

– Bu politikalarınızın 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri takvimiyle bir ilgisi var mı?

– Eğer önlem almadığınız için Ağustos’ta suyumuz tamamen tükenirse, barajlar tekrar dolana kadar İstanbullular’ın su ihtiyacını nereden karşılamayı düşünüyorsunuz?

Bir İstanbullu olarak, acilen cevap bekliyorum.

 

Kırsal Yaşamdan Öyküler 3: Roket ocak, erik marmeladı, şarap – Gonca Mine Çelik

Bu yazıyı roket ocağın başında yazıyorum. ‘Roket ocak da ne?’ derseniz diye de hazırlanıp geldim.

2 mine ormanevi
Roket Ocak

Roket ocak silindir şeklinde bir sobamsı. Olayı ise altında ateş giren küçük bir yer olması, dış cephesiyle iç cephesi arasında kum kül karışımı bir yalıtım olması ve ateş yanan kısmın yani ocağın kendisinin ince uzun olması. Ocak ince uzun olduğu için alt kısımdan giren oksijen tam verimli yanıyor ve az odunla çok ateş elde edebiliyorsun. Bir de duman olmuyor ki en güzel kısımlarından biri. Odunun hemen alevlenmesi için ince dal kullanıyoruz. Böylece etrafta biriken ince dal/çalı çırpıyı da değerlendirmiş oluyoruz.

İşte size enerji verimliliği! Az odun, çok ateş, hızlı sonuç!

İsminin roket ocak (roket soba da deniyor) olmasının nedeni ise ateş yanarken çıkardığı ses. Güçlü yanmadan dolayı oksijen delikten hızla giriyor, yukarı hızla yükseliyor ve ses çıkarıyor.

Tüm bunlara dayanarak söyleyebiliriz ki roket ocak Schumaer’in tanımladığı orta ölçekli/insani teknolojiye uygun bir örnek. Yani uyarlanabilir ve yeniden üretilebilir. Üstelik bu teknolojiyi eldeki hurda malzemelerden kolayca üretebiliyor olmak da cabası!

Velhasıl roket ocak yanar vaziyetteyken birinin sürekli başında bekleyip ateşi beslemesi gerekiyor. Son bir haftadır vaktimin yarısı ocağın başında geçiyor. Ben de bu vakitte kitap okuyorum, dizi izliyorum, yazıyorum ve bunun gibi şeyler.

Erik Marmeladı
Erik Marmeladı

Roket ocağın üzerinde ne pişiyor diye merak ederseniz, tam da şu anda erik şarabı, öncesinde ise erik marmeladı. Bizim evin etrafında dört tane erik ağacı var. Ne yapsak bunca eriği diye düşünürken marmelat yapmaya karar verdik. Kolektifin reçel-marmelat uzmanı Volkan mükemmel oranı yakalayana dek birkaç deneme yaptı ve tarifi bize teslim ederek meraya, koyunlara çıktı. Buradan kendisine ve koyunlarımıza selam göndermek istiyorum.

Marmelat aktörleri Else, Carl ve bendeniz, yaklaşık bir haftadır bu işle haşır neşiriz. İşte adım adım erik marmeladı tarifi: Ağaçtan erik toplama, erikleri yıkama, kazanın dibine eriklerin dibi tutmayacak şekilde su ekleme, roket sobada erikleri kaynatma, erikleri bir tarafa, çıkan suyu bir tarafa ayırma, erikleri elekten geçirerek çekirdeklerini çıkarma, kıyma makinesinden 3 kez geçirerek 2/3 oranında şeker ilave etme, yeniden kaynatma ve kavanozlama.

Erik Şarabı
Erik Şarabı

Tüm bu işlemi 115 kavanoz elde edinceye kadar tekrarladık. Haliyle elimizde şişeler dolusu da erik suyu kaldı. Erik suyunu değerlendirmek için erik şarabı yapmaya karar verdik ve bu sefer şarap uzmanı Volkan’a –evet kendisinin birden fazla uzmanlık alanı var- danıştık. Erik suyuna %17 oranına ulaşana dek pekmez ilave ederek kaynattık ve diğer ucu su şişesinde olan bir boruyu içinden geçirerek fermente olmaya bıraktık. İlk defa pişmiş meyveden şarap yapıyoruz, haydi hayırlısı!

Erik Marmeladını kavanoza doldururken
Erik Marmeladını kavanoza doldururken

Bunların haricinde vaktimiz çoğunlukla çapa yapmakla geçiyor şu sıralar. Birinin çapası bitiyor öbürünün başlıyor. Bolca kol ve karın kası yaptık, amele yanıkları da cabası. Çapa yaparken insan farklı fiziksel-psikolojik süreçlerden geçiyor. Sabır, sabırsızlık, keyif alma, sinirlenme, güneşte kavrulma, rüzgâr esince rahatlama, sona yaklaştıkça yeniden sabır, yeniden sabırsızlık ve en nihayetinde yorgunluk. Ha, çapa yaparken neye sinirleniyorsun diye soran olursa: ota sinirleniyorum. Ben çapayı vurdukça inatla kökünden çıkmayan, kökünden çıksa bile bir hafta sonra yeniden filizleneceğini bildiğim ota, gerçekten, bir insana sinirlenir gibi sinirleniyorum. Sonra çiftçinin otla mücadele için neden toprağın sağlığını ve kendi sağlığını tehlikeye attığını bir nebze de olsa anlıyorum. Gel gelelim o kimyasalları bünyeye almaktansa sabretmeyi öğrenmeyi yeğliyorum/yeğliyoruz.

Bu ara gelenimiz gidenimiz çok, yaz mevsimi insanların dünyayı dolaşıp çiftliklere uğradığı mevsim. Türlü türlü insan geliyor, bizimle çapa yapıyor, marmelat yapıyor, muhabbet ediyor ve gidiyor. Biz de bir nebze olsun sosyalleşiyoruz. Önümüz hasat dönemi, şöyle hakoşa (çerkezçede kiler) doldursak tüm hasadı işleyip, bir oh çeksek ve kutlasak diye dört gözle bekliyorum. Sonra kış gelecek ve ben yazı özleyeceğim. Hep böyle olur.

Esen kalınız.

Gonca Mine Çelik

 

Gonca Mine Çelik

 

 

Gazze kan gölü: 25 ölü

İsrail’in Gazze şeridine karşı gün boyu yürüttüğü hava saldırılarında en az 25 Filistinli’nin öldüğü bildirildi.

Hamas’ı İsrail kentlerine roket saldırısı düzenlemekle suçlayan İsrail, Gazze’ye karşı geniş çaplı hava ve deniz saldırısı da başlattı.

BBC’nin haberine göre Filistin yönetimi Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada daha önce ölü sayısı en az yedi olarak duyurulurken, 70 Filistinli’nin de yaralandığı söylenmişti.

İsrail ordusu sözcüsü Yarbay Peter Lerner ülkesinin harekatı “tırmandırmaya” hazırlandığını söylerken, İsrail vatandaşları ateş altında olduğu sürece bombardımana devam edeceklerini söyledi.

Saldırılarda ölenler arasında arabalarına isabet eden bir roket sonucu ölen dört Hamas üyesi de var. Filistin Sağlık Bakanlığı sözcüsü Eşref El Kudra güney kenti Han Yunus’ta vurulan bir Hamas liderinin evinde altı kişinin hayatını kaybettiğini, bunlardan ikisinin genç yaştaki erkek çocuklar olduğunu söyledi.

Hamas’ın ise İsrail saldırılarına roketlerle karşılık verdiği söyleniyor.

Abbas’tan çağrı

Salı gecesi Kudüs’e doğru birçok füze atışı gerçekleştiren Hamas şehri vuramadı. Daha önce İsrail kuvvetleri Tel Aviv’e atılmış bir roketi etkisiz hale getirdi.

Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas, İsrail’e ‘Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığı tırmandırmaması’ uyarısında bulundu.

Wafa haber ajansına göre Abbas, İsrail’in bölgeyi büyük bir yıkıma sürüklemekten kaçınması gerektiğini söyledi ve uluslararası toplumdan İsrail hükümetine baskı uygulamasını istedi.

İsrail Hamas’ı son günlerde yüzlerce roket ateşlemekle suçlarken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Salı akşamı yaptığı açıklamada “Başka hiçbir ülke böyle bir tehdit altında yaşamıyor ve hiçbir ülke böylesi bir tehdidi kabullenmez” dedi.

Bu arada İsrail güvenlik kabinesi, Gazze Şeridi’ne yönelik olası saldırılar için 40 bin yedek askerin göreve çağrılmasına onay verdi.

Hamas ise Tel Aviv ve Kudüs’ü hedef aldığı roketlere ek olarak Hayfa ve Aşdud’un da hedef alındığını iddia etti.

Örgütün askeri kanadı bundan böyle tüm İsraillilerin hedef olduğunu duyurdu.

İsrail ordusu ise attığı bir tweette Pazartesi akşamından bu yana 117 roketin İsrail’i vurduğunu, 29 tanesinin ise füze savunma sistemi tarafından etkisiz hale getirildiğini açıkladı.

Ordu daha önce yaptığı açıklamada Salı günü Gazze Şeridi’nde yaklaşık 50 “terör bölgesinin” hedef alındığını duyurmuştu.

 

( BBC Türkçe)

Brezilya’da barınak hakkı eylemi : Halkın kupası işgali – Ezgi Bağdadioğlu

Dünya Brezilya’daki Dünya Kupasına keyif aracı ve beraberinde getirdiği sorunlara entelektüel bir bakış açısıyla odaklanmışken, Brezilya halkı bir yandan kupanın öteki yüzüne diğer yandan yoksulluğa ve gelir dağılımı adaletsizliğine işgal yöntemleri ile kendi hükümetlerinin dikkatini çekmeye çalışıyor.

Sao Paulo’da Dünya Kupası açılış maçının oynandığı Itaquerao stadyumunun beş kilometre ötesindeki boş bir alan, halkın barınma haklarının karşılanması talebi amaçlı olarak 2 Mayıs’tan bu yana işgal edilmiş durumda. Movimento dos Trabalhadores Sem-Teto (MTST) –Evsiz İsçiler Hareketi– önderliğinde yaklaşık 5.000 kişi 350 milyon dolar değerindeki Itaquerao Stadyumunun yakınındaki alanda plastik torbalardan yapılmış çadırlarla kamp kuruyor.

Toplumsal Bir Akım Olarak İşgal Kültürü

Tepelere yayılan işgal alanının ilk bölgesi. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli
Tepelere yayılan işgal alanının ilk bölgesi. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli

Barınak hakkı için stadyum yakınında yapılan eylemde kullanılan yöntem ise  işgal. Bu işgal hareketini  gerçekleştiren halk varlık/mülkiyet karşıtı anarşizm politik görüşünü benimseyen bir grup değil. Grup sadece yaşayabilecekleri bir barınak sahibi olmak için işgal yöntemini kullanan, çoğunluğu evi olmayan ya da yüksek kira fiyatlarını karşılayacak gücü olmayan insanlardan oluşuyor. Geçici olarak ihtiyaçların karşılanması ve taleplerin elde edilebilmesi için kullanılan işgal yöntemi, Brezilya’da bir eylem biçimi olmaktan daha öte toplumsal bir akım olma özelliği taşıyor. Sahibi olup olmaması önemsiz, işleyecek bir toprağı olmayan çiftçilerin tarım amaçlı kullanmak için boş arazileri işgal etmesi, evi olmayan işçilerin boş olan alanları, evleri, apartmanları işgal etmesi yıllardır devam etmekte olan bir akım. Toplum, hatta polis ve devlet tarafından bile saygı duyulan bu toplumsal akımın amacı -kısaca- işgal yoluyla Brezilya’da süregelen evsizlik ve toprak paylaşımı gibi sorunlara dikkat çekmek ve taleplerinin devlet tarafından karşılanmasını sağlayabilmek.

Evsiz İşçiler Hareketi

İşgal alanı kulesinden çadır kent. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli
İşgal alanı kulesinden çadır kent. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli

Ülkedeki işgal kültürünün bir parçası olan ve stadyum yakınındaki eylemin önderliğini sürdüren Evsiz İşçiler Hareketi, on yedi senedir süregelen işçilerin barınak hakkı taleplerini karşılamak için yürütülüyor. Bütün ülkede yayılmış olan bu hareket, an itibarıyla Sao Paulo şehir merkezindeki boş binalarda, kuzey ve güney  Sao Paulo’daki boş arazilerde konumlanmış olarak sürmekte. Hareket Kuzey’deki 10.000 kişilik işgaline ‘Novo Palestina‘ -Yeni Filistin– ismini verirken Güney’dekine ‘Copo do Povo’ -Halkın Kupası– ismini vermiş. Her ne kadar bu yeni işgal alanına ‘Halkın Kupası’ ismini verseler de yaptıkları eylemin Dünya Kupasıyla doğrudan bir ilgisi yok. Fakat biraz dikkat çekmek biraz da Dünya Kupası eleştirilerinin oluşturduğu bilinç ve farkındalık dolayısıyla bir bağlantı kurulmuş. Dünya Kupasına harcanan paranın ya da Dünya Kupası inşaatları için kamu bankaları tarafından verilen kredilerin başka yerlere harcanması gerektiğine değinen bir tutum içeresindeler. Sürekli olarak dile getirilen görüşleri, Dünya Kupasına karşı olmadıkları sadece kamu fonlarını kullanma yöntemi veya tercihine dikkat çekmek istedikleridir.

İşgalcilerin söylediklerine göre polis buradaki eyleme saygı gösteriyor. Bunun iki nedeni var: birincisi sosyal bir neden, hareketin ve akımın köklü ve bilinen bir akım olması, ikincisi kuşkusuz ekonomik bir neden, işgal edilen bölgenin şehir toprağı olarak değil tarla toprağı olarak kayıt altında olması ve bu nedenle değerinin daha düşük olması. Örneğin, işgalciler geçen aylarda Sao Paulo eyaletinin küçük bir bölgesindeki işgalin, toprak sahibinin şikayeti üzerine polis tarafından durdurulduğunu belirtiyor. Mal sahibi dava açarsa, sahibinin etkinliği ve toprağın kayıt altındaki değerine göre hukuk süreci çok yavaş işleyip belki de takipsizlikten düşebileceği gibi, tam tersi durumda polis işgalcileri aynı gün alandan çıkartabiliyor.

Halkın Kupası İşgali

Evsiz İşçiler Hareketi bayrağının olduğu işgal alanının girişi. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli
Evsiz İşçiler Hareketi bayrağının olduğu işgal alanının girişi. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli

Mayıs sonu itibariyle kamp alanı sekiz bölgeden oluşmuştu. Kamp her bölgenin seçtiği kişiler tarafından oluşturulan koordinasyon ekibi tarafından idare ediliyor. Ekip, mutfağın koordine edilmesinden ve bölgenin yoklamasından sorumlu. İşgal, katılımın artmasıyla daha geniş alana yayılmış durumda ve kamp alanı her geçen gün büyümeye devam ediyor.

Hareketin genel bir geliri ya da Halkın Kupası işgali gibi eylemlerine destek veren bir ayağı yok. Itaquerao yakınındaki işgal sadece katılanların mütevazi bütçesi ile devam etmekte. İşgalin devamlılığını sağlayan halkın çoğu çalışıyor, fakat iş sahibi olmayan insanlar da var. İşgal alanının hepsi plastik torbalardan yapılmış çadırlarla dolu. Bunun nedeni, işgal edilen araziye duvar örmelerine izin verilmiyor olması. Yasalara göre duvar örülmesi halinde, polislerin işgali durdurma hakkı var. Yasadaki bu boşluktan dolayı plastikten yapılmış çadırlarda kendi ‘yaşamlarını’ barınak hakkı için sürdürebiliyorlar.

İşgalciler protesto amaçlarının Dünya Kupasına yönelik olmasından çok barınak hakkına yönelik bir eylem olduğunu söylemekle birlikte, Dünya Kupasının başlamasıyla beraber işgal alanı aktif bir biçimde karşı gösterilere ev sahipliği de yaptı. İşgalciler Dünya Kupası açılış günü sabah saat dokuzda başlayan “Halkın Kupası Açılış Töreni” düzenledi.  Müzik ve farklı aktivitelerin olduğu alanda, grevleri devam etmekte olan temizlik ve ulaşım işçileri, öğretmen ve öğrenciler kendi aralarında futbol maçı yaptı. Evsiz İsçiler Hareketi Dünya Kupasına karşı durduğu yeri söyle tanımlıyor: “Eğer FİFA fakir insanları etkinliğinin dışında tutuyorsa, biz kendimiz, halka ait olan etkinliğimizi düzenleyeceğiz”. Halkın Kupası Rio do Janeiro, Maracana Stadyumu’nda Pazar günü oynanacak final maçı sırasında da halkın şampiyonlar ligi maçını oynamayı planlıyor.

Hükümetin İşgale Karşı Tutumu

Bölgelere ayrılan işgal alanı, her bölge içinde de evleri numaralandırarak düzeni sağlıyor. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli
Bölgelere ayrılan işgal alanı, her bölge içinde de evleri numaralandırarak düzeni sağlıyor. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli

1980 sonrası Türkiye’si için farklı ama Brezilya için yeni olmayan bu işgalde en dikkat çekici noktalardan biri iş bölümü ve dayanışmanın çok güçlü olması. Evsiz İşçiler Hareketinin oturmuş köklü bir hareket olması bir yana işgali gerçekleştiren halkın isteklerinin kendi hayat mücadeleleri olmasının büyük etkisi var. Bu hayat gerçekliği, barınak hakkının temel insan haklarından biri olması ve devletin barınma hakkını vatandaşına, asgari düzeyde de olsa, sağlamakla görevli olması gerçeğiyle daha da güçleniyor. Ellerinde ki bu güç, 2014 Ekim ayında yapılacak olacak seçimlerin yaklaşıyor olması ve Dünya Kupası öncesi bu güçlü hareketin protestoya dönüşebilecek eylemlerinden hükümetin çekiniyor olmasıyla pekişiyor. Bu nedenle, Brezilya Devlet Başkanı Dilma tarafından sözü verilen alana yapılacak 2.000 ev inşaatını açıklamaya yeterli. Sözün alınması işgal eylemi ve Evsiz İşçiler Hareketi için büyük bir başarı. Fakat Dünya Kupası süreci ve işgal eylemi, uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların gelir dağılımını düzeltmek ve dengesizliği azaltmak konusunda ne kadar yetersiz kaldığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Her bölgede ayrı olan mutfaklardan birinde hazırlanmış, Brezilya’nın geleneksel yemeği fejioada. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli
Her bölgede ayrı olan mutfaklardan birinde hazırlanmış, Brezilya’nın geleneksel yemeği fejioada. Fotoğraf: Muzaffer Ekin Şişli

Baskın küresel ekonomik düzene karşı yükselen alternatif ekonomi söylemi, teorik düzeyden uygulamaya ancak bu gibi eylemlerin varlığıyla yer bulabilecekmiş gibi gözüküyor. Sınırları ise, aktörlerinin doğru yer ve zamanda bir araya gelebileceği durumlar ölçüsünde.

Ezgi Bağdadioğlu

 

 

Ezgi Bağdadioğlu

Radyoaktif toprak torbada da durmuyor

Fukushima bölgesinde yaşayan bir Japon vatandaşından twit; “Yetkililer topu topu 3 defa buraya ölçüm yapmaya geldi, buna rağmen her seferinde ölçüm sonuçları bir öncekinden fazla çıktı. Radyasyonun yüksek çıktığı yerlerdeki toprağı sıyırıp torbalara doldurdular fakat bu bölgede kontamine atıkların toplandığı torbalarda yırtıklar oluşuyor . Anlaşılan o ki radyasyondan arınmak mümkün değil,radyasyondan kurtulmak sadece bir hayal! ”

radyoaktif toprak torbaları

Bu bölgede torbalarda biriktirilen radyoaktif madde içeren toprak , Fukushima bölgesinden çıkarıldı. Radyoaktif madde içermesi sebebiyle üst katmandaki toprağın alınarak torbalara doldurulmasının ardından torbalarda yer yer yırtıklar tespit edildi .

Çevre gönüllülerinden alınan bilgiye göre torbalar gerek topraktan çıkan gaz gerekse toprakla beraber alınan bitkilerin etkisiyle deformasyona uğradı .

İçine toprak doldurulan plastik çöp torbalarından yaklaşık 140 000 adet bulunuyor. Fukushima genelinde 600 geçici depolama alanı var ve 1 torba 1m × 1m ebatında hacmi ise 1 ~ 1.5 ton alabiliyor .Bir torbanın ömrü 3-5 yıl arasında değişiyor. Japon hükümeti,henüz giderek artan miktardaki radyoaktif madde içerdiği için toplanan ve biriktirilen toprak atıkların ne yapılacağına dair bir çözüm önerisi sunmuş değil.

(fukushima-diary/ Pınar Demircan)

Fatsa’da hukuksuz HES’e karşı eylem var

Ordu Fatsa Bolaman Vadisi’nde yapımı planlanan Atilla Regülatörü ve HES’in inşaatına karşı Fatsalıların hukuki mücadelesi devam ediyor. Ordu İdare Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen devam eden santral inşaatıyla ilgili olarak vatandaşlar Bilgi Edinme Hakkı kapsamında Valilik ve Kaymakamlığa dilekçe başvurusunda bulunuyor.

bolaman

Fatsa Kaymakamlığı ve Ordu Valiliği’ne verilmek üzere hazırlanan dilekçeler Fatsa Cumhuriyet Meydanı’nda açılan stantla vatandaşlara ulaştırılırken haftasonu da Bolaman Vadisi Şahsen Irmağı/Merası’nda çadır kurulacak.

İki günlük eylemin programı şöyle:

11 Temmuz Cuma Saat 16.00: Bolaman Vadisi Şahsen Irmağı/Merası üzerinde  “nöbet çadırı” kurulması.
12 Temmuz Cumartesi : Dere yatağı boyunca doğa yürüyüşü, tulum ve horon eşliğinde müzik dinletisi ve akşam “yeryüzü sofrası kurularak” bölge halkının katılımıyla iftar yemeği. Yemek sonrasında bölgede yaşanan çevresel/ekolojik sorunlar ve Atilla HES’e karşı nasıl mücadele edileceği hakkında konuşulacak. Pazar günü ise atölye ve forumlar düzenlenecek.

Fatsa’daki doğa hakkı savunucuları konuyla ilgilenen herkesin Cuma gününe kadar imza kampanyasına katılması için çağrıda bulunuyor. Gönderilecek dilekçe örneği şöyle:

  • Fatsa Kaymakamlığı’na

Tel: 0452 424 33 00 Faks: 0452 0452 423 59 37

mail: [email protected]

  • Adres: Ordu Valiliği’ne

Saray Mahallesi Hükümet Caddesi No 1 52100 Ordu TÜRKİYE

Tel: 0 452 223 14 44 Fax: 0 452 223 14 43

Mail: [email protected]

Fatsa İlçesi’nden denize dökülen Şahsen ve Bolaman Deresi, Bolaman Vadisi’nde Mahkeme

kararları ve idari yaptırımlara rağmen yapılmaya çalışılan Atilla Reg. ve HES’in bütün faaliyetleri bir an

önce durdurulmalıdır. Çünkü;

1. Ordu İdare Mahkemesi’nin 2012/1090 E. 2014/583 K. sayı ve 28 nisan 2014 tarihli kararı

uyarınca ÇED Gerekli Değildir kararını iptal etmiştir!

2. Mahkeme kararı sonrası Ordu Valiliği tarafından 12 Haziran 2014 sayı ve 2688 sayılı karar ile

‘‘faaliyetlerinin tümü’’ durdurulmuştur!

3. Yine Ordu Valiliği, hafriyatları dere yataklarına döktükleri için idari yaptırım kararı ile

faaliyetleri durdurmuştur!

4. Yetkilileri hakkında Fatsa Sulh Ceza Mahkemesi tarafından TCK. 181 vd. (çevreyi kasten

kirletmek) suçlamasıyla 5 ay hapis cezasına çarptırılmıştır!

5. Danıştay 6. Dairesi tarafından kamulaştırma kararları iptal edilmiştir!

6. Aynı zamanda projen imar planı da yoktur!

Özetle, Atilla Reg. ve HES faaliyetinin çevresel, ekonomik, sosyal yönden geri dönülemez etkiler

yaratacağı ayan beyan ortadadır. Bu olumsuz etkiler sadece Fatsalı vatandaşları değil, anı zamanda

Bolaman Vadisi’nin sakini su samuru Lutra Lutraları’da yakından ilgilendirmektedir. Anayasal açıdan

çevreyi korumak ve geliştirmekle yükümlü mülki amir olarak sizden üzerinize düşen yükümlülüğü

yerine getirmenizi, sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkı olan her vatandaş gibi, ve de Lutra

Lutra’lar adına, talep ediyor, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca başvuruma dair iş ve

işlemlerden tarafımın haberdar edilmesini isityorum. Saygılarımla,

Başvuruda Bulunan Ad Soyad (tc……………………………….)

 

Orman yangınlarının yüzde 90’ı insan kaynaklı

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Orman Genel Müdürlüğünce her yıl ortalama 4 bin anız ve kırsal alan yangınına müdahale edildiğini, orman yangınlarının yüzde 90’ının insan hatasından kaynaklandığını bildirdi.

MzEyMTU0OD-antalya-adrasan-turizm-bolgesinde-yangin-cikti

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre, Eroğlu, Türkiye’nin güney ve batı bölgelerinin orman yangınları açısından yüksek risk taşıyan bir döneme girdiğini, orman yangınlarına karşı dikkatli olunması gerektiğini belirtti.
Orman Genel Müdürlüğünce her yıl ortalama 4 bin anız ve kırsal alan yangınına müdahale edildiğini ve orman yangınlarının yüzde 90’ının insan hatasından kaynaklandığını ifade eden Eroğlu, hava şartlarının yangına sebep olduğu, özellikle rüzgarın şiddetli ve nispi nemin düşük olduğu günlerde anız yakılmaması, orman içerisinde ve yakın yerlerde ateşle ilgili faaliyetlerden uzak durulması gerektiğini kaydetti.

Eroğlu, orman yangınından haberdar olan vatandaşların, “ALO 177” numaralı Orman Yangını İhbar Hattını aramalarını istedi.

(AA/Yeşil Gazete)