Ana Sayfa Blog Sayfa 3722

Eskişehir’de “Ekolojik Pazar ve Ekolojik Ürün Tanıtımı” eğitimi

Eskişehir’de, “Organik Pazarın Tüketici, Üretici Tutum ve Davranışları ve Bu Davranışları Etkileyen Faktörlerin Analizi” projesi kapsamında, ilköğretim okullarında “Ekolojik Pazar ve Ekolojik Ürün Tanıtımı” adlı eğitim seminerleri başlatıldı.

44.ekolojik ürün eğitimi.yeşil gazete

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü, Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Tepebaşı Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’nün ortak çalışması olan proje kapsamındaki seminerlerinin ilki Atatürk Ortaokulu’nda gerçekleşti. ESOGÜ Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Yılmaz danışmanlığında ve Araştırma Görevlisi Murat Doğan’ın yardımlarıyla, bölüm öğrencileri Halil Polat, Sonay Mete, Emine Arıkan ve E. Tuğba Tekeli tarafından verilen eğitimde öğrencilere, ekolojik ürünler ve Eskişehir Ekolojik Pazarı hakkında bilgiler verildi.

İstatistik Bölümü’nden yapılan açıklamada, ekolojik ürün ve ekolojik tarım bilincini artırmak amacıyla ilki Atatürk Ortaokulu’nda gerçekleşen eğitimlerin, ilerleyen tarihlerde Murat Atılgan Ortaokulu, Fahrettin Kerim Gökay Ortaokulu ve Kurtuluş İlkokulu’nda da düzenleneceği belirtildi.

(Milliyet)

‘HDP, AKP ile anlaştı’ demek kimin işine yarıyor? – Erdem Yörük

“HDP, AKP ile anlaştı, Meclis’e girdiklerinde Erdoğan’a başkanlık verecekler, karşılığında da Kürtler için bir şeyler alacaklar.” Bugünlerde bir sürü insan “ben aslında HDP’ye oy vermeyi düşünüyorum, ama” deyip yukarıdaki cümleyi tekrarlıyor. Hem de aynı şekilde tekrarlıyor. Bir sosyal bilimci olarak beni şaşırtacak kadar aynı vurgularla ve aynı heyecanla tekrarlıyor hem. Kulaktan kulağa yayılan bu komplo teorisi bir çok insanın dilinde bir şehir efsanesine dönüşüyor.

Ben bu iddianın doğru olup olmadığı hakkında yazmayacağım. İddianın doğruluğunu gösteren hiç bir maddi kanıt olmadığı gibi bu iddianın tersine HDP tarafından yapılan onlarca açıklama da var. Ancak, zaten iddianın kendisi ampirik nesnel bir gerçeğe dayanmadığı için, bütün komplo teorileri gibi yanlışlanamaz nitelikte. Ortaya bir kanıt atılmadığı için o kanıtı çürütme şansınız da olmuyor. Takdir edilir ki yemin billah edip kimseyi inandırma durumu da yok.

Benim bu yazıda asıl vurgulamak istediğim başka bir şey: bu komplo teorisini ortaya atmanın ve dolaşımda tutmanın mantıksızlığı. Eğer olayı yanlış anlamadıysam bu iddia CHP’den HDP’ye oy geçişinin önüne geçmek amacıyla gündemde tutuluyor. Yani bir savunma stratejisi. Yerel seçimlerdeki “tatava yapma bas geç”in 2015 versiyonu. Ancak burada şöyle bir mantıksızlık var. Eğer korkulduğu gibi, HDP CHP’den yüzde bir ya da iki oy alırsa ve barajı geçerse, bunun CHP’ye vereceği zarar, AKP’ye vereceği zararın yanında bir hiç kalıyor. Şöyle daha somut anlatayım. Sabancı Üniversite’sinden bir araştırmacı arkadaşımla hazırladığımız bir seçim simülasyonu programı var. Bu bilgisayar programı, seçimlerde hangi parti yüzde kaç oy alırsa mecliste kaç sandalye alacak, bunu hesaplıyor.  Şöyle iki senaryo ortaya çıkıyor:

Birinci senaryo:
Oy Oranı                               Vekil Sayısı

AKP: 45,2                                          AKP: 326
CHP: 24                                             CHP: 130
MHP: 18,2                                         MHP: 94
HDP: 9                                               HDP: 0
Diğer: 3,6

İkinci Senaryo:
Oy Oranı (%)                                  Vekil Sayısı

AKP: 44                                             AKP: 274
CHP: 23,2                                          CHP: 116
MHP: 18,2                                         MHP: 90
HDP: 11                                             HDP: 70
Diğer: 3,6

Gördüğümüz gibi HDP’nin yüzde 11 alıp barajı geçtiği ikinci senaryoda, ilk senaryoya göre AKP 52 vekil kaybediyor ve tek başına hükümet kuramaz hale geliyor. Buna karşılık CHP 14 vekil kaybediyor. O zaman şu iki basit soruyu yanıtlayalım:

1. HDP’nin meclise girmesi AKP’ye mi CHP’ye mi daha fazla zarar veriyor: AKP’ye

2. HDP’nin meclise girememesi AKP’nin mi CHP’nin daha fazla işine yarıyor: AKP’nin

Dolayısı ile rasyonel bir hesaplama yapacak olursak, AKP’den kurtulmak isteyen bir CHP’linin HDP’yi seçimlerde güçsüzleştirmeye çalışması çok anlamsız olmuyor mu? Velev ki CHP, HDP’ye yüzde bir oy kaybetmiş olsun. Bu yüzde bir HDP’deyken mi yoksa CHP’deyken mi AKP’ye daha fazla zarar verecektir? Tabii ki HDP’deyken. Üstelik yapılan bir sürü anket çalışması, HDP’nin kazandığı oyların CHP’den daha çok AKP’den geldiğini gösteriyor. HDP, AKP’ye oy veren Kürt emekçilerin oylarını alıp büyüyor ve bu HDP için de CHP için faydalı oluyor. HDP güçlendikçe CHP’nin asıl düşmanı olan AKP zayıflıyor. Bu hem aritmetik, hem de sosyolojik bir gerçek.

Bu komplo teorisi yayılırken bir yandan da bir süredir CHP’ye yakın bir çok kesimde HDP’ye oy vermeye çağıran sesler de yükseliyor. Bu da bahsettiğim aritmetik ve sosyolojik hesaplamanın bir sonucu. Cumhuriyet Gazetesi’nde arka arkaya Cüneyt Arcayürek, Hikmet Çetinkaya ve Aydın Engin’in HDP’ye oy vermeye yönelik yazılar yayınlamasını böyle okumak gerekir. Son derece rasyonel bir tutum bu, aritmetik gerçeklik, HDP’nin sosyolojik potansiyel tabanı ve bu tabanı çekecek olan siyaseti, AKP’den HDP’ye oy kayışları, bu argümanı mantıklı kılıyor. Aklın yolu bu.

Buna karşılık, ısrarla ve ısrarla “HDP, AKP ile başkanlıkta anlaştı” komplo teorisini yaymanın ise AKP’den başka hiç kimseye bir faydası yok. Yukarıdaki tablolar bunu gösteriyor. Bu teorileri inananların demiyorum, ama bu teorileri bilinçli olarak yayanların AKP’ye büyük avantaj sağladıklarını görmeleri gerekiyor. CHP’den HDP’ye oy geçişinin böyle komplo teorileri kullanarak engellemeye çalışmak, asıl olarak AKP’nin iktidardan düşmesini engelliyor.

Dolayısı ile, insanların seçimlerde oy verirken komplo teorilerine değil, partilerin ne dediklerine, tavırlarına, vaatlerine, yani siyasetlerine bakarak oy vermesine izin vermemiz gerekiyor. Komplo teorileri bu siyaset alanını bulanıklaştırıyor, bu da en çok AKP’nin işine geliyor. 7 Haziran seçimleri 12 yıldan sonra yeni bir olanak açıyor önümüze. 12 yıl sonra AKP’yi iktidardan indirme olanağı ayağımıza gelmişken, HDP’ye vuracağım diye bu şansı tepmek hiç mantıklı değil. Muhalefet partilerinin yapması gereken bu olanak için üç ay boyunca her gün daha fazla çalışmak, AKP’nin oylarını azaltmaya çalışmak olmalı, birbirlerinin altını oymak değil.

Erdem Yörük –  t24.com.tr

Mersin’de kadınların Perşembe eylemleri 10. haftasında

Mersin’ de Mersin Kadın Platformu’nun düzenlediği  “Her Perşembe Alanlardayız” eylemi 10. haftasına girdi. 8 Mart sonrasında da devam kararı alınan eylem yine Forum AVM  köprü altında başladı.

51.mersin kadın platformu, perşembe eylemi.yeşil gazete

“Kadın cinayetleri politiktir”, “ Jin, jiyan, azadi”, “Kadın, yaşam, özgürlük”, “Şiddetinizle barışmayacağız”, “Kadınlar yaşama, özsavunmaya”, “Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa” sloganları eşliğinde havuz başına yürüyen kadınlar adına basın bildirisini Mersin Kadın Platformu’ndan Özlem Şen okudu.

Bir hafta içinde Gaziantep ve Tarsus’ta kadın cinayeti

Son 1 haftada işlenen Gaziantep ve Tarsus’taki kadın cinayetlerine değinen Özlem Şen:

Basın açıklamasını Mersin Kadın Platformu’ndan Özlem Şen okudu
Basın açıklamasını Mersin Kadın Platformu’ndan Özlem Şen okudu

“TDK’nın “Büyük Türkçe Sözlük’ünde “müsait” kelimesinin ikinci anlamında Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın) tanımının geçtiği gündeme düştü.

,Biz biliyoruz ki ataerkil kapitalist sistem biz kadınlara her koldan saldırıyor.. bizleri özgürlük istediğimiz için katlederek, katlimize çeşitli bahaneler uydurarak, cinsiyetçi ve hedef gösteren açıklamalar yaparak, kendi yaşamımızı seçme hakkımızı şiddet kullanarak engelleyerek, tecavüz ve tacizcilere caydırıcı cezalar vermek yerine maruz kalan kadınları suçlu göstererek, kadınları birer birey değil, her an amade birer seks objesi olarak devletin resmi dil kurumunda tanımlayarak..” şeklinde konuştu.

1 Mart’ta Çukurova Bölge Mitingi

Perşembe eylemlerinin devam edeceğini de vurgulayan Özlem Şen:

53.mersin kadın platformu, perşembe eylemi.yeşil gazete

1 Mart’ta Mersin’de kadın renginin hakim olduğu, coşkulu bir Çukurova Bölge Mitingi gerçekleştirdik. Kimsenin malı, kimsenin namusu olmadığımızı haykırdık alanlarda.. kadın yerine aileyi koyan, kadını yok sayan iktidarın politikalarına karşı sesimizi yükselttik.

Ardından 8 mart Feminist Gece Yürüyüşü’nde ‘Geceleri de Sokakları da Meydanları da terketmiyoruz’ şiarıyla sokaklardaydık. Bu kez, yazılı olmayan kurallarla elimizden alınan geceleri geri almak için Mersin sokaklarındaydık.

Yeni bir yaşamı kurmaya giden yolu Rosalardan, Emmalardan, Sakinelerden, Arinlerden, Koncalardan, Kaderlerden, Kobanede önce yaşam haklarını savunan, şimdiyse Rojavadan başlayarak yeni ve adil bir yaşam inşa eden kadınlardan biliyoruz. Ve inanıyoruz ki; dünyayı, yeni yaşamı kurmanın gücünü elinde barındıran kadınlar bu saldırıların tümünü tersine çevirecek güçte! Kadınların gücünden korkun!

YAŞASIN KADINLARIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ.

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI” şeklinde konuştu.

Basın bildirisinin okunmasından sonra “Yaşasın kadın dayanışması” sloganı atan kadınlar alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde eylemi sonlandırdı.

 

Haber ve Fotoğraflar: Özgecan Aşlamacı Şahin

(Yeşil Gazete)

Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santrali’nde yeni radyoaktif su sızıntısı

Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santrali’nde büyük bir sızıntı daha meydana geldi. Santralin işletmecisi Tokyo Elektrik Enerji Şirketi (TEPCO), 750 ton radyoaktif kirlenmeye uğramış yağmur suyunun santralden dışarı sızdığını bildirdi.

43.Fukushima-Daiichi-Nuclear-Power-Plant-yeşil gazete

Japan Times, TEPCO’nun yağmur suyunun radyoaktif su depolama tanklarının bulunduğu dolgu alanlarından sızdığını bildirdiğini aktardı. Bu alandaki yağmur suyunun beta parçaçığı yayınımı yapan stronsiyum-90 gibi radyoaktif maddeler içerdiği biliniyor. Sudaki radyoaktif madde yoğunluk seviyesinin litrede 8.300 bekerel[1] yüksekliğinde olabileceği tahmin ediliyor. Yetkililer sızıntının yüksek ihtimalle toprağa kadar ulaşmış olduğunu ancak denize kadar ilerlemesini öngörmediklerini söylüyorlar.

Sızıntıyla dolgu alanları ve toprak arasında bulunan iki farklı alanda karşılaşılmıştı. Başlangıçta 400 ton miktarında olduğu düşünülüyordu. Daha sonra bu rakam yükseltildi.

Uzun süredir Fukushima Daiichi Nükleer Güç Santrali’nin devreden çıkarılmasıyla ilgili güçlüklerle karşılaşılıyor. Santraldeki endişe verici gelişmelerle devreden çıkarma tarihleri sürekli erteleniyor.

Bu  haftanın başında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Japonya’nın konu hakkında kayda değer ilerleme kaydettiğini ancak radyoaktif tehditin devam ettiğini ve Fukushima’da ‘çok karmaşık bir senaryo’nun var olduğunu belirtti.

TEPCO bir ay önce zehirli su temizliğini tamamlama tarihini uzatttığını açıklamıştı. Radyoaktif kirliliğe sahip suyun temizliği Mart ayı içerisinde bitirilecekti. Yeni bitiş tarih olarak Mayıs ayı gösteriliyor.

[1]          Bekerel: SI ölçü sisteminde radyoaktif bozunma birimi. 1 Bekerel bir atom çekirdeğinin bir saniyede bozunması demektir.

 

(Yeşil Gazete, Russian Times)

En güzel dünya turu tabii ki güneş enerjili olandır

Bu sıralar havacılığın geleceğine tanıklık ediyor olabiliriz. Nasıl mı? Solar Impulse 2 isimli uçak ve ekibinin dünya turu ile.

Daha önceden Yeşil Gazete’de de birkaç kez haber etmişti kendini (Bu ve bunun gibi). Zaten uçuşu gerçekleştiren de uçağın 2 numaralı modeli.

42.güneş enerjili uçak ile dünya turu.yeşil gazete

Solar Impulse projesinden ve uçaktan kısaca bahsetmek gerekirse; tamamen güneş enerjisi ile çalışan, oldukça büyük ve dört motorlu bir uçak. Kendisi türünün ilk örneği değil. Geçen zaman içerisinde türlü başka denemeler ve türlü başka uçaklar da yapıldı. NASA bile benzer model çalıştı ancak kabul etmek gerekir ki henüz bu teknoloji emekleme aşamasında. Henüz büyük uçak üreticilerinin ağzını bu yönden sulandırmıyor. Gücü güvertesinde iki kişi taşımaya yetiyor (ilk model 1 kişi taşıyordu). Ancak unutmadan ekleyelim, ilk uçaklara da insanlar oyuncak ve eğlencelik gözüyle bakıyordu.

Şimdiye kadar Solar Impulse, teknoloji gösterimi ve kamuoyunun dikkatini çekmek için birkaç başarılı uçuş gerçekleştirdi. Bunlardan ilk önemli olanı Madrid – Rabat arasında 2011-2012 arasında olanıydı. Ardından 2013’te Mission Accross America ile Amerika Birleşik Devletleri’ni boydan boya geçti. Şimdiki hedef dünya turu.

Uçuş biraz zaman alacak elbette. Kıtalar arası yapılan seyahat sırasında Pasifik ve Atlas Okyanusu da geçileceği için planlanan süre 5 ay. Abu Dabi‘den 9 Mart’ta başlayan yolculuk ikinci durak olan Ahmedabad‘a vardı.

Bu güzel uçağın uçuşunu bu adresten canlı izleyebilir, gönlünüz çekiyorsa destek olabilir, gün gün temiz enerjili bir uçağın ilk kez dünya turunu tamamlamasına şahit olabilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

Malatya’da Trambüs seferleri başladı

Dünyada 362 şehirde yolcu taşımaya başladıktan sonra Türkiye’de ilk Trambüs seferleri Malatya’da ilk yolcularını taşımaya başladı.

37.trambüs

Trambüslerin seferlere alınması nedeniyle MAŞTİ arkasında yapılan Trambüs Bakım Merkezi’nde bir tören düzenlendi. Törende konuşan Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Trambüs sisteminin çevre dostu bir yatırım olduğunu kaydederek, “Çevreye karbonmonoksit salınımı olmayan çevre dostu bir yatırım. Bir diğer özelliği de çok avantajlı bir yatırım. Kendisini 7-8 yıl içerisinde amorti edebilen bir yatırım. Çünkü %75 enerji tasarrufu sağlıyor. Şu an kullandığımız dizel araçlarla kıyasladığımız zaman %75 daha az yakıt sarfediyor. Güvenilirliği açısından duruş – kalkışları daha seri daha güvenli, tırmanma gücü bütün toplu taşıma araçlarına göre daha güçlü bir çekiş gücüne ve tırmanma gücüne sahip. İnanıyorum ki Türkiye’deki birçok şehir artık bundan sonra Trambüs uygulamasına geçecek. Bunun ilkini yapıyor olmamız bize ayrı bir mutluluk veriyor” diye konuştu.

Trambüsün 11 Mart itibariyle yolcu taşımaya başladığını ve 15 Mart Pazar günü de dahil olmak üzere yolcuların ücretsiz taşınacağını kaydeden ve Trambüs altyapısının raylı sisteme dönüştürülebileceğini belirten Çakır, “Bu sistem istediğiniz an raylı sisteme dönüşebiliyor. Şu anki trafo ve katener direkleri dahil olmak üzere bütün sistemler hafif raylı sisteme uygun sistemlerdir. Sadece raylar döşendiğinde bunu hafif raylı sisteme dönüştürebilirsiniz.
Sistemimizin bir diğer özelliği de yol üzerinde 8-10 metre sollama kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu büyük bir avantaj” şeklinde sözlerini tamamladı.

 

 

30 Akademisyenden anayasa ve demokratik süreçlere saygı çağrısı

Türkiye’nin önde gelen 30 hukukçu ve akademisyeni, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve çevresinin savunduğu ‘Türk usulü başkanlık sistemi’ne karşı çıkarak , ‘Anayasa’ya ve demokratik süreçlere saygı’ başlığıyla yayımladıkları bildiride, ‘kişiye özgü bir rejim’in kurulamayacağına dikkat çekti.

35.akademisyenlerden açıklama

Aralarında Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof Dr. Baskın Oran, Prof. Dr. Nuray Mert, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat ve Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu gibi isimlerin bulunduğu 30 akademisyen bildiride, ‘kişiye özgü bir rejim’in kurulamayacağına dikkat çekti. Getirilmek istenen sistemle, demokrasinin uluslararası standartlarının bir yana bırakıldığı vurgulandı. Aydınlar, söz konusu bildiride, Türkiye’nin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan demokratikleşme ve hukuk devletinin kurumsallaşmasına dayalı anayasal birikimini hatırlatarak, kendilerinin ‘başkanlık sistemi’ tartışmalarına her türlü katkı sağlamak için hazır olduklarını ifade etti.

Getirilmek istenen sistemle, demokrasinin uluslararası standartlarının bir yana bırakıldığını vurgulayan aydınlar, söz konusu bildiride, Türkiye’nin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan demokratikleşme ve hukuk devletinin kurumsallaşmasına dayalı anayasal birikimini hatırlatarak, kendilerinin ‘başkanlık sistemi’ tartışmalarına her türlü katkı sağlamak için hazır olduklarını ifade etti.

Bildiride şu ifadelere yer verildi;

“Bugün Türkiye’nin demokrasi düzeyi ve Anayasa’sı gerçek birikimini yansıtmamaktadır. Demokrasi açığının kapatılması amacıyla, başta Anayasa gelmek üzere yeni düzenlemeler, yıllardır üzerinde çalışılan konu ve sorunların başında gelmektedir.

Erkler ayrılığı çerçevesinde Parlamento’nun etkinliğinin artırılması ve yargı bağımsızlığının sağlanması, öncelikli iki hedef olup, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının önkoşullarıdır. Ne var ki, son aylarda Cumhurbaşkanı güdümünde yürütüldüğü görülen ve kişiye özgü bir başkanlık rejiminin inşasına dayalı çalışmalar, izlenen usul ve hedef bakımından demokratik usullere yabancı olmakla kalmayıp, Anayasa dışıdır.

Türkiye’nin Osmanlı’daki parlamenter deneyimi ile birlikte yüzyılı aşkın süredir denediği parlamenter rejimi işler kılma yerine, herhangi bir ilke tartışması yapılmasına olanak tanınmaksızın, yeni bir rejim dayatması karşısında bulunuyoruz. Bunun, Anayasa dışı yollarla ve devletin bütün olanakları kullanılarak yapılmaya çalışılması, hukuken kabul edilemez. Bu süreçte, kimi akademisyenlerin anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerini çarpıtarak kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapması esef vericidir.

Uzman, akademisyen, hukukçu ve yurttaş kimliğimizle bu süreci kabul etmediğimizi, Türkiye’nin demokratik gelişiminin, hukuk çerçevesinde kalınarak eşit, serbest, katılımcı ve nesnel bilgiye dayalı tartışma ortamında sağlanabileceğine dair inancımızı ve bu konuda her türlü katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan ederiz.”

Kartal Ekolojik Pazarı’nda naylon torbaya geçit yok

İstanbul’un ikinci, Anadolu yakasının ilk ekolojik pazarı olan Kartal %100 Ekolojik Pazar 15 Mart’tan itibaren tezgahlarda naylon torba kullanımını tamamen kaldırma kararı aldı.

34.kartal ekolojik pazar

 

İlk olarak, 2009’dan itibaren, Türkiye’nin ilk ekolojik pazarı olan Şişli %100 Ekolojik Pazar’da gerçekleştirilen uygulamayla bundan sonra Kartal % 100 Ekolojik Pazar’da da, tezgahlarda alışveriş yapanlara poşet verilmeyecek, müşterilerden kendi alışveriş çantalarını getirmeleri beklenecek.Ayrıca bundan böyle Kartal Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü Engelliler Üretim Atölyesi’nin ürettiği bez çanta ve filelerin satılacağı ve alışverişlerde bez çanta veya file kullanımı teşvik edileceği açıklandı.

Buğday Derneği tarafından yapılan açıklamada naylon torbadan vazgeçmek gerekliliğinin nedenleri de sıralandı:

1) Şu anda okyanuslarda balıklarla birlikte onbinlerce naylon poşet yüzüyor ve onları ahtapot zanneden kaplumbağalar, yunuslar ve köpek balıkları onları yutarken boğulup ölüyorlar. Ve her yıl plastik poşetler yüzünden yaklaşık bir milyon deniz kuşu, 100 bin deniz memelisi ve sayısız balık ölüyor. Bu hayvanlar öldükten sonra yine denize karışan plastik poşetler diğerlerini öldürmeye devam ediyor. Şu anda okyanuslarda balıklarla birlikte onbinlerce naylon poşet yüzüyor ve onları ahtapot zanneden kaplumbağalar, yunuslar ve köpek balıkları onları yutarken boğulup ölüyorlar. Ve her yıl plastik poşetler yüzünden yaklaşık bir milyon deniz kuşu, 100 bin deniz memelisi ve sayısız balık ölüyor. Bu hayvanlar öldükten sonra yine denize karışan plastik poşetler diğerlerini öldürmeye devam ediyor.

2) Plastik torbaların çoğu zararlı maddeler ayrıştırılmadan üretiliyor. Özellikle bu şekilde üretilen siyah poşetler kanserojen madde içeriyor. Bunlar,sadece toprağa değil, içlerine konulan sebze ve meyveler aracılığıyla insan sağlığına da zarar verebilirler.

3) Dünya çapında kullanılan poşetler doğal yaşamda ciddi bir tahribata neden oluyor. Doğa, bu atıkları yüzlerce yılda yok edebiliyor. Güneş ışınlarıyla parçalanan plastik torbalar ise ayrışarak daha zehirli atıklara dönüşüyor.

4) Plastiğin doğada yok olması 500 ile 1000 yıl arasında değişiyor. Yok etmek çare değil, çünkü bütün plastik poşetleri toprağa gömmek toprağa zehirli maddenin yayılmasına sebep oluyor

Yeni uygulamanın doğaya yaptığı katkının da vurgulandığı açıklamada naylon torba yerine bez çanta, file ya da sepet kullanımının haftada ortalama 10 plastik torbayı kullanımdan çıkarttığı belirtildi.. Bu, bir kişi için yılda 520, 10 yılda 5200 torba ediyor. Sadece 100 aile plastik torba kullanmayı bırakacak olsa yılda 52 bin torba tüketilmemiş ve doğaya bırakılmamış olacak.

(Yeşil Gazete)

Futbol Federasyonu’nun gizli Kıbrıs planı FIFA’dan döndü

Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) Başkanı Hasan Sertoğlu, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) kendilerinden habersiz bir şekilde Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’ne (FIFA) yazı yazarak Kuzey Kıbrıs’a temsilcilik açmak istediğini öğrendiklerini söyledi.

32.ktff

 

FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke’nin KTFF’ye yazdığı yazı ile konu hakkında bilgi verdiği ve TFF’nin isteği ile ilgili olarak düşüncelerinin sorulduğunu belirten Sertoğlu, “Bu hareket varlığımızı yok etmektir” diye konuştu.

TFF, 2 Mart Pazartesi günü Genel Sekreter Kadir Kardaş’ın imzasını taşıyan bir yazıyı FIFA’ya göndererek Kuzey Kıbrıs’ta bir temsilcilik açmak istediğini belirtti. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan birçok Türk vatandaşı olduğunu ve bundan dolayı temsilcilik açmak istendiği belirtilen yazıda ayrıca Kuzey Kıbrıs’taki futbolun durumunu görüşmek için FIFA’dan randevu talep edildi. Yaşanan gelişme sonrası FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke, 6 Mart Cuma günü KTFF’ye bir yazı yazarak TFF’nin talebi doğrultusunda görüş istedi. Valcke ayrıca KTFF’den Kıbrıs Futbol Federasyonu (KOP) ile yürütülen görüşme süreci hakkında gelinen son nokta ile ilgili bilgi talep etti.

KTFF Başkanı Hasan Sertoğlu, Kıbrıs’ta yayın yapan gazetelerin spor müdürleri ile bir araya gelerek yaşanan gelişmeyi aktardı. Düzenlenen basın toplantısında KTFF Asbaşkanı Ali Karavezirler ve Kıbrıs Türk Spor Yazarları Derneği (KTSYD) Başkanı Ogün Genç Kaçmaz da yer aldı. Sertoğlu, bu konunun gizli kalmasını istemediklerini belirterek şunları söyledi; “Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), FIFA’ya yazı yazarak adanın kuzeyinde bir temsilcilik açmak istediğini belirtti. Bizim bundan haberimiz olmadı. Yıldırım Demirören geldiğinde bize FIFA sizi tanımıyor demişti. Buna karşılık FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke bana yazı yazdı. TFF’nin yazdığı yazıyı da yazı ile birlikte bize yolladı. Bizden konu ile ilgili görüşlerimizi paylaşmamızı istedi”

“Bu hareket 1955’te kurulan bir federasyonun varlığını yok etmek demektir” diyen Sertoğlu “Ben federasyon başkanı olarak böyle bir temsilcilik açılmasına karşıyım. Federasyonu bu kadar ayaklar altına almaya kimsenin hakkı yoktur. Eğer işbirliği istiyorlarsa biz işbirliğinden yanayız. Ama bizi atlayarak hareket etmelerine kesinlikle izin vermeyiz” açıklamasını yaptı.

(Yeni Düzen)

Erol Büyükburç evinde ölü bulundu

79 yaşındaki Erol Büyükburç’tan haber alamayan yakınları sanatçının evine gitti. Kapıyı çilingir yardımıyla açan dostları, sanatçıyı hareketsiz yatarken buldu. Eve gelen sağlık ekipleri, Erol Büyükburç’un hayatını kaybettiği belirledi. Eve polis çağrıldı. Polis sanatçının evinde olay yeri incelemesine başladı. 22 Mart 1936 doğumlu olan Büyükburç 79 yaşındaydı.

30.erol büyükburç

1936’da Adana’da doğan Erol Büyükburç 60’lı yılların en sevilen Pop Starı’ydı. İlk albümü Sevgi Çiçekleri 1975 yılında müzik marketlerinde yerini alırken, 1981 yılnda ise Sen Varsın adlı albümü çıktı. Erol Büyükburç, bu albümündeki Sevemem şarkısı ile ün kazandı.

‘Öp Beni’,’Little Lucy’ ve ‘Haydi Gençlik Hop Hop’ şarkıları da Büyükburç’un en çok bilinen eserleri arasında. 22 Temmuz 1999’da müzisyen ve şarkıcı kızı Ajlan Büyükburç’u trafik kazasında kaybeden Büyükburç’un eşi Emel Büyükburç ise 2001 yılında karaciğer yetmezliği sonucu hayatını kaybetmişti.