Ana Sayfa Blog Sayfa 3599

Alakır Nehri Kardeşliği’ne suç duyurusu

Başka bir dünyanın mümkün olduğu düşüncesinin peşinde on yıl önce İstanbul’u terk ederek Alakır Vadisi’ne, Alakır Nehri’nin kıyısına yerleşen, orada şehirden uzak, ağaçlara, balıklara, suya komşu bir yaşam alanı inşa eden Tuğba Günal – Birhan Erkutlu çifti, HES şirketleri Alakır Nehri’ni borulara hapsedecek projeleriyle kapıya dayandığı günden beri, Alakır’ın dostlarıyla birlikte nehrin çığlığının sesi oluyor. Antalya’nın Kumluca İlçesinde, Alakır Nehri üzerindeki HES’lere karşı mücadele eden, yıllardır “Alakır özgür akacak.” diyen Alakır Nehri Kardeşliği, bir yandan şirketlerin doğa talanına karşı vadideki canlıları savunurken bir yandan da haklarında açılan davalar ve suç duyurularına karşı kendilerini savunmaya çalışıyor.

birhan

Doğduğu yerden denize döküldüğü yere kadar 70 kilometre boyunca  1. Derece Doğal Sit Alanı olduğunu ilan eden karar, Danıştay 14. Dairesi tarafından geçen yıl onanmasına rağmen üzerinde dördü tamamlanmış 8 HES projesinin ve inşaatların devam ettiği, Metamar/Dedegöl Enerji ile Ado Enerji şirketlerinin faaliyet gösterdiği Alakır Nehri’nde doğa katliamına direnen Tuğba Günal, Birhan Erkutlu ile 3,5 yaşındaki kızı Cana Işıkla birlikte Alakır Vadisi’nde yaşayan Elif Arığ, kendilerini mücadeleden vazgeçirmeye çalışanlarla da uğraşıyor.

alakir talan

Antalya Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, ÇED ve Çevre İzinleri Şube Müdürü İbrahim Özçelik, Alakır Kardeşliği’nden Tuğba Günal hakkında, “Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden kendisine hakaret edildiği, hedef gösterici, küçük düşürücü ve rüşvetçi memur konumuna sokulduğu…” gerekçesiyle savcılığa suç duyurusu bulundu. Suç duyurusu kapsamında Antalya Bahçelievler Polis Karakolu’na ifade veren Tuğba Günal,

ÇED müdürünü tanımadığını söyledi. 

Tuğba Günal, “Alakır Vadisi’nde yaşadığım yerde bırakın interneti, telefon dahi zor çekiyor. Facebook kullanmam. Bu şahıs nereden elde ettiyse benim telefon numaramı bulup savcıya “Bu numaradan facebook’a giriliyor. Biz tespit ettik.” diyerek suç duyurusunda bulunmuş. Kim bunlar? “Biz tespit ettik” ne demek? “Biz” dedikleri kim? Hiçbir hukuki izin, soruşturma olmadan nasıl benim özel telefonumu tespit ettikleri iddiası ile suç duyurusunda bulunabiliyorlar ve kendilerini savcı yerine koyabiliyorlar? Hedef gösterici, suçlayıcı bu yalanlar karşısında ve hukuk dışı bu tespitlerle ilgili tüm hukuki girişimleri yapacağım.” dedi.

tuğba

Tuğba Günal’ın ifade vermesi, Alakır Nehri Kardeşliği için ilk değil. Cana Işıkla birlikte Alakır Vadisi’nde çamurdan, çalı çırpıdan yaptıkları evlerinden çıkarıldıktan sonra Birhan ve Tuğba’nın yaşam alanlarını paylaşmaya başlayan, önümüzdeki günlerde kızı ve kendisi için yeni bir yuva yapmaya hazırlanan Elif Arığ da köylülerin hakkında açtığı hakaret davası kapsamında ifade vermişti. Üstelik geçtiğimiz günlerde Birhan ve Tuğba’nın evlerinin önünde silahla 7-8 el ateş edilmişti. Yaşam alanlarının etrafındaki asırlık meşe ağaçlarını kesmekle tehdit edilen Alakır’ın HES direnişçileri, “Ayaklarını denk alsınlar, yoksa bacaklarını kırarız onların” diyen HES şirketi bekçisini de jandarmaya şikayet etmişlerdi.

“Bizi vazgeçiremeyecekler.”

Alakır Nehri Kardeşliği sosyal medya hesaplarını kapatarak Alakır’ın HES direnişini yerelde eylemlerle sürdüreceklerini açıklayan ve Alakır’ın tüm dostlarından hem sosyal medyada hem de sokaklarda şirketlere karşı tepkilerini eylemlerle, yaratıcı pankartlarla, “Ben Alakır Nehriyim” mesajlı fotoğraf ve videolarla, hukuksuz faaliyetlerine karşı suç duyurularıyla dayanışma çağrısında bulunan Tuğba ve Birhan,  HES şirketlerinin ve şirketlerden yana davranan yerel yöneticilerin, köylülerin baskılarına rağmen yılmadan Alakır’daki canlıların yaşam hakkını birlikte savunmaya devam edeceklerini belirtti:

“Bu tarz suçlamalar, baskı politikaları ve Alakır’da yetkililerin denetimsizliği ile devam etmekte olan şirket ekokırımlarına karşı yaşam mücadelesinden hiçbirimizi vazgeçiremezler. Alakır Vadisi’nin danıştay tarafından da onanmış olan ‘1. Dereceden Doğal SİT Alanı kararı’ var. Derdi sadece Alakır’daki canlıların yaşamını korumak olan bizlerle uğraşacaklarına, bu memurlar önce görevlerini yapıp yargı kararlarının yürütmesini uygulasınlar. Bir seneyi aşkın süredir Alakır’la ilgili bu yargı kararı uygulanmamaktadır ve bu hukuksuzluk ve denetimsizlik yüzünden yüz binlerce canlı zarar görmektedir.”

Alakır Nehri Kardeşliği

#BizAlakırNehriyiz

Haber: Güneş Dermenci

(Yeşil Gazete)

Kivalina sakinleri, iklim değişikliği nedeniyle köylerini terk etmek zorunda

Kutup bölgelerinde küresel ısınmanın etkileri daha fazla hissediliyor. Özellikle Arktik bölgesinde. Alaska’nın kıyı köylerinden Kivalina sakinleri köyü taşımayı planlıyor.

35

Alaska Üniversitesi’nden iklim araştırmacısı Scott Rupp, Alaska’nın çoğu kıyı bölgesinin erozyon sonucu büyük toprak kaybına uğradığını belirtiyor. Hızlanan erozyon sürecinden ise iklim değişikliği sorumlu tutuluyor. Hava daha da ısındığından kıyıdaki buzullar daha hızlı eriyor ve köy fırtınalara karşı korumasız kalıyor. Sonuç olarak deniz evlere daha da yaklaşıyor.

Kivalina Belediye Başkanı Austin Swan
Kivalina Belediye Başkanı Austin Swan

Kivalina Belediye Başkanı Austin Swan, kıyıya getirdiği bir haritayı gösteriyor ve bilgi veriyor: “Muhtemelen 100 fitlik bir kaybımız var. Şurada köyün güneydoğusunda ise toprağı 250 fite kadar kaybettik. İki yıl için bu çok büyük bir oran.”

Belediye Başkanı, Kivalina’nın her zaman okyanus üzerindeki buza bağımlı olduğunu çünkü bunun erozyona karşı doğal bir koruma sağladığını kaydediyor. Swan, “Sonbahar-kış fırtınaları ve buzullar eskiden olduğu kadar erken ortaya çıkmıyor. Okyanus buzulu eskiden olduğu gibi ekim ayında oluşmuyor. Hepsi ocak, şubat ayında oluyor. Bu bizim için iyi değil” diyor.

Kivalina sakinleri geçmişte de seller ve kar felaketleri yaşamış. Ancak bu sefer farklı olduğunu düşünüyorlar. Çoğu artık orada yaşayamayacakları görüşünde. Köyün taşınması yıllardır tartışılıyor. Önceleri bunun nedeni hızla artan nüfusmuş. Ancak sonra buna iklim değişikliğinin etkileri eklenmiş. Reppi’nin kız kardeşi Coleen Swan, şöyle konuşuyor: “Bunu çok uzun süre önce yaptım. Sanki sonsuza dek böyle gidecekmiş gibi hissediliyor. Gerçekten taşınmak için gerekli tüm bilgileri topladık. Olası tüm yeni yerler hakkında bilgiye sahibiz.“

(DW)

Bakkala, “Duvarına nasıl “Faşo HES” yazarsın?” şikayeti

Tarsus Boğazpınar köyündeki bakkal, duvarındaki “Faşo HES” yazısı yüzünden kaymakamlığa şikayet edildi. Mersin’in Tarsus ilçesine bağlı Boğazpınar köyüne kurulması planlanan HES’e karşı verilen mücadelenin simgesi haline gelen 40 yıllık köy bakkalı, Tarsus Kaymakamlığı’na “ruhsatsız ve üzerinde uygunsuz yazı bulunduğu” gerekçesiyle şikayet edildi.

31

Evrensel’den Burak Şefkat’in haberine göre, dededen toruna miras kalan bakkalı işleten Mustafa Öztürk, olayı Muhtarın kendisini aramasıyla öğrendiğini belirtti. Öztürk, “Sabah saatlerinde köy muhtarı tarafından telefonla arandım ve bakkalın Kaymakamlık’a şikâyet edildiğini öğrendim. Sabah saatlerinde Kaymakamlıktan bir yetkili Muhtarımızı arayarak bakkalın ruhsatsız olduğunu ve üzerinde uygunsuz yazı bulunduğu gerekçesiyle şikâyet edildiğini söylemiş. Muhtar da beni arayarak durumdan haberdar etti” dedi.

Sadece yaz aylarında bakkalın işlettiğini söylen Mustafa Öztürk, “Yenilen pehlivanlar güreşe doymuyor. Bakkalımızın HES’çiler tarafından şikâyet edildiğini düşünüyorum. Bakkalımız köyümüzde HES karşıtı mücadelenin simgesi haline gelmişti. Bakkalın duvarındaki ‘Faşo HES’ yazısı HES’çi şirket için ‘uygunsuz’ olabilir” dedi.

33

Boğazpınar köyünde, duvarında “Faşo HES” yazdığı için şikayet edilen bakkal, akıllara Kemal Sunal ile Şener Şen’in Kibar Feyzo filmindeki ünlü “Faşo Ağa” sahnesini akıllara getirdi.

Şikayet hakkında bir açıklamada Boğazpınar Köyü HES Karşıtı Platform‘dan geldi. Boğazpınar Köy Bakkalı’nın HES mücadelesi sırasındaki fotoğraflarının yer aldığı “Son Bakkal” başlıklı açıklama şu şekilde,

Son Bakkal

32

Bugün itibariyle (15.9.2015) direnişimizin simges olan köyümüzde onlarca yıldır hizmet veren köy bakkalı, kaymakamlığa ruhsatsız ve uzerinde yasadışı yazılar bulundurmak gerekçesyle şkayet edlmştr.şikayet edenin HES şirketi oldugunu düşünmüyoruz.
BİLDİĞİMİZ TEK ŞEY ŞİKAYET EDENİN UMUDUN BARIŞIN SEVGİNİN HOŞGÖRÜNÜN DÜŞMANI OLDUĞUDUR.
Bakkalda da yazdığı gİbİ alışverşnz marketten yaparsınız ama cenazenize bakkallınız gelir.Size insan olmayı öğreteceğiz

onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun

meyve çağında ağacın,

serip gelişen hayatın düşmanı.

çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :

– çürüyen diş, dökülen et-,

bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,

ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla

bu güzelim memlekette hürriyet.

bursa da havlucu recebe,

karabük fabrikasında tesviyeci hasana düşman,

fakir köylü hatçe kadına,

ırgat süleymana düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman
nazım hikmet ran

(Evrensel, Yeşil Gazete,Haber Sol)

Akademisyen ve Yazar kadınlar Cizre’ye ‘barış ve dayanışma’ için gidiyor

Yazar Perihan Mağden, Oya Baydar ve Ayşe Kulin’in de aralarında bulunduğu 24 yazar ve akademisyen kadının oluşturduğu ‘Barış İçin Kadın Dayanışma Grubu’, bir haftayı aşkın süre ‘abluka’ altında kalmasının ardından adeta savaştan çıkmış bir şehre dönen, 21 sivilin hayatını kaybettiği Cizre’yle dayanışma ve barış için ilçeye gidecek.

Heyette yer alacak kadın yazarlar arasında Ayşe Kulin, Perihan Mağden ve Oya Baydar da bulunuyor
Heyette yer alacak kadın yazarlar arasında Ayşe Kulin, Perihan Mağden ve Oya Baydar da bulunuyor

Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) yer alan habere göre Cizre’de barış dayanışma ve çağrısında bulunacak heyet, bölgedeki kadınlar ve kadın örgütlerinin yanı sıra, yerel yöneticilerle de bir araya gelecek.

Heyette yer alacak isimler şöyle: Gülseren Onanç, Ayşe Kulin, Perihan Mağden, Oya Baydar, Nesrin Nas, Zeynep Oral, Nurcan Baysal, Yasemin Bektaş, Özlem Dalkıran, Ebru Baybora Demir, Ayşe Erzan, Nevin İl, Hande Karakulluk, Ayşe Köroğlu, Çiğdem Mater, Maya Arakon, Nil Mutluer, Filiz Şahin, Mebuse Tekay, Melek Ulagay, Melek Ufuk, Reyhan Yalçındağ, Yaprak Yapsan, Meryem Yavuz.

Barış için Kadın Girişimi de (BİKG), “Savaşa karşı ses çıkarıyoruz” başlığıyla yaptığı yazılı açıklamada cuma günü Cizre’ye gideceğini duyurdu.

Barış ısrarının vurgulandığı açıklamada, “Çocuğunu aç, susuz teskin etmek, öldürülmüş kızının cesedini buzdolabında bekletmek, kolunda bebeğiyle can vermek zorunda bıraktığınız kadınların yanına Cizre’ye gidiyoruz. Cizre’de ve her yerde silahların susması barışın konuşması için ısrarımızı sürdürüyoruz” ifadeleri kullanıldı.

(DİHA, Diken)

‘Aşkın Metafiziği’ konferansının katılımcıları arasında Zizek ve Badiou da var

Kartal Belediyesi’nin ve Altınok Öz’ün öncülüğünde MonoKL (Mono Kurgusuz Labirent) Yayınları tarafından 25-26 Eylül 2015 tarihlerinde Aşkın Metafiziği konulu konferans düzenlenecek. Dragos Arkeolojik Kazı Alanı’nda düzenlenecek konferansa dünyaca ünlü isimler Alain Badiou, Slavoj Zizek ve Judith Balso konuşmacı olarak katılacak. Konferansa ayrıca Volkan Çelebi ve Ahmet Soysal konuşmacı ve moderatör olarak katılacak.

23

Aşkın Metafiziği konferansında aşkın felsefedeki yeri, aşk ve şiir ilişkisi, aşk olayı,  aşkın hakikati, aşk düşüncesinin Batı’dan Doğu’ya düşünsel izdüşümleri, kültürel aşk tasavvurları sorgulanacak.

Etkinlikte ilk gün “Aşkın Hakikati” ve ikinci gün “Aşk Olayı”  konulu iki açık oturum düzenlenecektir. Açık oturumlarda “aşk, olay, psikanaliz, tasavvuf, şiir, hakikat” gibi temaların öne çıkması beklenmekte.

24

Konferansın programı, katılımcıların özgeçmiş bilgileri ve konferans için her iki gün gidiş ve dönüş olmak üzere [sabah-akşam] Beşiktaş, Kadıköy ve Bostancı’dan kaldırılacaklar servisler ve konferans merkezine ulaşım güzergahları için ask.monokl.net adresine bakılabilir ya da [email protected] adresi ile temasa geçilebilir.

Katılım ücretsiz olacağı etkinlikte simültane çeviri yapılacağı da belirtildi.

(Başka Haber)

2015 Hrant Dink Ödülleri Samar Badawi ile Kaos GL’nin

2015 Hrant Dink Ödülü, İstanbul’da dün akşam (15 Eylül Salı) gerçekleşen ödül töreniyle sahiplerini buldu. Ödüle yurtdışından Suudi Arabistanlı kadın hakları savunucusu Samar Badawi, Türkiye’den ise 20 yıldır LGBT hakları mücadelesi içinde yer alan Kaos GL Kolektifi layık görüldü.

21

Yedi senedir Hrant Dink’in doğumgünü olan 15 Eylül’de verilen Hrant Dink Ödülleri sahiplerini buldu. Ceylan Ertem ve Eileen Khaçaduryan’ın sahne aldığı gecede, her sene dünya üzerinde ilham veren kişi ve oluşumları selamlayan ‘Işıklar’a ek olarak özel bir versiyon da yer aldı. ‘Işıklar 1915’ bölümünde, yüz yıl önceki Ermeni Soykırımı’nda İttihat Terakki’nin tehcir kararına uymayıp, Ermenilere yardım eden, saklayan, tehciri geciktiren devlet görevlileri, elçilik mensupları ve sivil toplum savunucuları anıldı. 2015’te dünyada ilham veren kişi ve oluşumları selamlayan ‘Işıklar’ bölümünde ise Suruç Katliamı’nda hayatını kaybeden 35 kişi anıldı.

Hrant Dink Ödülü’nü kazanan isimlerden Suudi Arabistanlı kadın hakları aktivisti Samar Badawi, yurtdışına çıkış yasağı olduğu için ödülünü bizzat alamadı. Ülkede kadınların oy hakkı ve araba kullanma hakkı başta olmak üzere pek çok kampanyayı başlatan, kadınların yaşadığı sorunları uluslararası platformlara taşıyarak Suudi Arabistan’da kadın hakları savunucularının sembolü haline gelen Badawi’nin ödülünü, beraber çalıştığı insan hakları savunucusu Elsa Saade aldı.

Saade konuşmasında, Hrant Dink’in “Ruh halimin güvercin tedirginliği” başlıklı yazısına gönderme yaptı; “onun düşünceleri ve bu ödül, özgürlüğü arayan tüm güvercinlerle dayanışma işareti” dedi.

Kaos GL'den Ali Erol konuşma yaptı
Kaos GL’den Ali Erol konuşma yaptı

Ödüle Türkiye’den, Ankara’da kurulan ve 20 yıldır devam eden dergi hayatının yanı sıra toplantılar, eylemler, oluşturulan kütüphane gibi yollarla LGBT mücadelesinin önemli oluşumlarından biri halien gelen Kaos GL layık görüldü.

Kaos GL adına ödülü alan, derneğin kurucularından Ali Erol şunları söyledi:

“Nasıl ki Ermeni toplumu ‘merhamet değil adalet istiyoruz’ diyorsa, LGBT toplumu da ‘buradayız, alışın, gitmiyoruz’ diyor. Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele etmeden homofobiye karşı mücadelemizde başarılı olamayacağımızı biliyoruz.”

(Agos)

Almanya Yeşiller heyeti Cizre’de,” Silahlar hemen sussun” çağrısı yaptı

Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, günlerce sokağa çıkma yasağının uygulandığı, giriş ve çıkışların yasaklandığı Cizre’ye gitti. Özdemir, iç savaş uyarısında bulundu. “Kürt sorununun çözüm yeri parlamentodur” diyen Cem Özdemir, önümüzdeki hafta başlayacak Kurban Bayramı vesilesiyle tarafları şiddete son vermeye çağırdı.

19

Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms ile Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, Türkiye Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Sözcüsü Naci Sönmez, Şırnak’ın 8 gün sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre İlçesi’ni ziyaret etti. HDP milletvekilleri Mithat Sancar, Faysal Sarıyıldız, Cizre Belediye Başkan Yardımcısı Kadir Kunur’un belediye önünde karşıladığı Harms ile Özdemir, Nur Mahallesi’nde çıkan çatışmalar sırasında zarar gören ev ve işyerlerinde incelemelerde bulunup, vatandaşlarla görüştü.

Özdemir, incelemeleri sonrası açıklama yaptı. PKK ile çatışmanın iç savaş potansiyeli içerdiğine dikkat çeken Cem Özdemir, “Umut ediyorum bir an önce iki taraf çözüm sürecine geri döner. Tarafların bir an önce ateşkes kararı almasını istiyoruz” dedi.

18
Almanya Yeşiller Partisi eşbaşkanı Cem Özdemir, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi eş sözcüsü Naci Sönmez Cizre’de incelemelerde bulundu

Cizre’deki incelemeleri sırasında güvenlik güçlerinin ağır silahlarla düzenlediği operasyonların tahribatına tanık olduğunu belirten Cem Özdemir, “Kendi halkınıza karşı ağır silah kullanmanızı hiçbir şey haklı çıkarmaz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı iç siyasi hesaplarla ülkeyi krize sürüklemekle suçlayan Özdemir, seçimlerin özgür ve adil şekilde yapılması uyarısında bulundu. Cem Özdemir, “Aksi halde istikrarsızlık kalıcı hale gelecek, Türkiye’nin bölgedeki istikrarlı partner imajı zarar görecek” dedi.

AP Yeşiller Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms ise Türkiye’deki gelişmelerin Avrupa Parlamentosu’nda da kaygıyla karşılandığını söyledi.

(Deutsche Welle Türkçe, DHA)

Davutoğlu imzaladı, bayram tatili 9 gün

Bakanlar Kurulu, Kurban Bayramı tatilini 9 güne çıkaran kararı onayladı. Kamu çalışanları 21 Eylül ‘den itibaren 2,5 gün idari izinli sayılacak.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların 21 Eylül’den itibaren iki buçuk gün izinli sayılmasına ilişkin yazıyı imzaladı. Bayram tatili 9 gün oldu.

Yazının ilgili kurumlara gönderildiği belirtilen duyuruda, “Kurum yöneticilerince, gerekli tedbirlerin alınarak hizmetlerin aksatılmaması, zorunlu hizmetlerin yürütülmesi için asgari seviyede eleman bulundurulması kaydıyla; kamu kurum ve kuruluşlarındaki tüm çalışanlar, 21 Eylül Pazartesi gününden itibaren iki buçuk gün idari izinli sayılacaklardır” ifadelerine yer verildi.

(Radikal)

Biz Ermeniyiz, siz kimsiniz? – Nurcan Baysal

Cizre’de devletin polisi Cizre halkına resmi araçlardan anons yapıyor:

“Ermeniler sizinle gurur duyuyor. Hepiniz Ermenisiniz, Ermenisiniz…”

Kendince Kürtlere hakaret ettiğini sanan bu zavallı polisler belli ki Kürtleri hiç tanımıyor. Oysa Kürtler son 10 yıldır Ermeni soykırımı ve yaşananlar konusunda ciddi sorgulamalar yapmış, bir soykırım yaşandığını kabul etmiş, yapılan bu soykırımın bir parçası olduğu için utanmış ve Ermenilerden defalarca af dilemiş bir toplum. Bırakın okumuşunu, şehirlisini, bugün hangi Kürt köyüne giderseniz gidin, Ermenilere yapılan vahşeti ve bu yaşananlardan dolayı üzüntüsünü anlatır. Yıllarca çalıştığım Tatvan köylerinde köylülerin çoğunluğu Ermenilere yapılan soykırımda atalarının da yer almasından öyle utanıyorlardı ki, Ermenilerden ne zaman konu açılsa “onlar o kadar güzelmişler ki, herkes hayran kalırmış…”, “onlar o kadar iyilermiş ki bütün yetimleri doyururlarmış”, “onlar o kadar yetenekliymiş ki en zor taşları bile incecik işlerlermiş”, “buralarda güzel ne varsa Ermenilerden kalmış…” gibi Ermenilerle ilgili olumlu her şeyi öne çıkararak, bire bin vurgu yaparak anlatırlardı.

Ancak Kürtlerde yaşanan bu dönüşümün, maalesef Türklerde ve Türkiye’nin Batısında yaşandığını söyleyemeyiz! Kendini efendi olarak görenler bu konuyu sağduyu ile tartışmayı beceremedi. Hrant’ın cenazesinde doğan umut, çok hızlı bir şekilde söndü. Ermeniler hala ürkek güvercinler gibi yaşamaya devam ediyorlar bu ülkede.

Bu anonsu yapan cahillere bir çift sözüm var:

Biz Ermeniyiz, Romanız, Aleviyiz, Suriyeli mülteciyiz, Ezidiyiz, Kürdüz… velhasıl senin nefret ettiğin her şeyiz! Ve tüm bu kimliklerle gurur duyarız. Baskı yapmayıp, egemenlik dayatmaktan vazgeçince, Türk de oluruz. Bu kimliklerin hiçbiri bizim için sorun değildir. Ama sizin  gibi ırkçı, faşistler ise tüm dünya için, insanlık için sorundur!

Ermeniler bizim kardeşimizdi, sizin gibi Türkler ve Kürtler yok etti. Keşke bir gün bizi affetseler de, dediğiniz gibi bizimle gurur duysa Ermeniler… Emin ol, Ermenilerin bizi tekrar kardeş kabul edeceği o günü büyük bir özlemle bekliyorum.

Evet, biz Ermeniyiz!

Peki ya, yaptığı zulümlerden dolayı korkudan yüzünü gözüne kadar kapatıp halkın içine çıkamayan, kafasını bile uzatmaya korktuğu TOMA’dan insanlara gaz sıkan, yaptığı yığınakların arkasına saklanarak halkı kurşunlayan, 75 yaşındaki adamı elindeki ekmeklerle katleden, evlere bombalar atan, yakıp yıkan, uykudaki insanları öldüren, küçücük çocukların cesetlerinin gömülmeden bozulmasına neden olan… sizler, siz kimsiniz?

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

8.Nurcan Baysal

 

 

Nurcan Baysal

Rize’deki ‘Yeşil Yol’ toplantısı sonrası valiye protesto

Karadeniz Bölgesi’nde 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacak olan 2 bin 600 kilometre uzunluğundaki Yeşil Yol projesi kapsamında inşa edilirken tepkiler üzerine yapımı durdurulan Rize’nin Çamlıhemşin İlçesi’ndeki Kavron ve Samistal yaylaları bağlantılarının ele alınacağı toplantı sonrası vatandaşlar, satın alınması büyük tartışma yaratan 642 bin liralık makam aracına binen Vali Ersin Yazıcı’yı alkışlarla protesto ederek gönderdi.

6

DHA’dan Muhammet Kaçar’ın haberine göre, Samistal’dan gelenlerin salona alınmayacağının açıklanması üzerine Kavron Yaylası sakinleri duruma tepki gösterdi. Yeşil Yol mücadelesinin simgesi haline gelen ’Havva ana’ lakaplı Rabia Özcan, “Bizden zarar gelmez. Bu insanların günahı nedir? Ne Vali bizden korksun, ne de biz Validen. Vali bizim ise bizi karşısına alıp dinlesin” dedi. Tepkiler üzerine Samistal Yaylası’ndan gelenler de toplantıya alındı.

Yol inşaatının başlamasından 4 ay sonra vatandaşları dinleme kararı alan Rize Valiliği’nin çağrısı üzerine Kavron ve Samistal yaylalarının sakinleri, Ayder Yaylası’ndaki bir otelin önünde toplandı. Ancak Rize Valisi Ersin Yazıcı’nın başkanlığında yapılacak toplantıya Samistal Yaylası’ndan gelenlerin alınmayacağının bildirilmesi gerginliğe neden oldu. Kavron Yaylası sakinlerinden Bülent Bekar, “Ya hep beraber içeri gireceğiz ya da hiç girmeyeceğiz” diyerek tepki gösterdi, “Aylardır bu insanlar derdini meramını Valiye anlatmak için randevu talep etti. Çok uğraştık ama olmadı. İlk defa derdimizi anlatacak atmosfer oluşmuşken, ’Sen oralısın, buralısın’ diyerek insanları ayırmak büyük bir handikaptır. Bu insanlar buraya konuşmaya geldi. Daha salona girmeden gergin bir ortam yaratılmasını şiddetle kınıyorum” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

7

Daha sonra dışarda  bekleyenler içeriye alındı. Toplantı basına kapalı olarak sürdü. Ayder Yaylası’nda bir otelde gerçekleştirilen ve 2 saat süren Yeşil Yol toplantısına katılan Kavron ve Samistal yaylaları sakinleri uzalaşma olmayınca salonu terk etti. Yeşil Yol bağlantısında kararlılığını bildirdiği toplantı sonrası vatandaşlar Vali Ersin Yazıcı’yı alkışlarla protesto ederek gönderdi.

Fırtına İnisiyatifi üyeleri de Ayder yaylasında basın açıklaması yaptı. İdari bürokrasinin, Hemşinlileri Kaçkar’daki yaylalarından, meralarından sürme çabası içinde olduğunu ifade eden Fırtına İnisiyatifi üyeler şunları söyledi:

“Hiçkimsenin, Hemşin halkını, ’İşgalci, tecavüzcü’ olarak itham etme haddi yoktur. Bu halk, devletin d’si dahi burada yokken; yüzyıllardır bölgede, zorlu tabiat koşullarında, tamamen kendi imkanlarıyla yaşam uğraşı vermiştir. Vadinin bu zamana kadar, bu eşsiz haliyle korunabilmesinin yegane sebebi biz Hemşinlilerin doğamızı, vadimizi canımızdan çok sevmemizdir. Ne zamanki idare bu vadiye girmiş; o zaman kaçak ağaç kesimleri, orman tahribatı ve başka bin türlü husubet vuku bulmuştur. O nedenle doğanın nasıl korunacağını, yaylaların ne şekilde kullanacağını kimse bize öğretmeye kalkmasın. Asıl işgalcilerin, yaylalarımıza göz koyup, yaşam hakkımıza tecavüz edenlerin kimliği açıktır. Türk Ceza Kanununun bir maddesini gerekçe gösterip de, Hemşinlileri dağlarından çıkaracağını sananların yolu ile Yeşil Yol aynı yerde buluşmaktadır. Buna da asla izin vermeyeceğimizi herkesin bilmesini isteriz.”

(DHA, T24)