Ana Sayfa Blog Sayfa 2997

Osman Kavala neden gözaltına alındı?

Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’nın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü 17-25 Aralık kumpas soruşturmaları ile 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alındığı ortaya çıktı.

DHA’nın haberine göre; aynı soruşturma kapsamında ABD Konsolosluk görevlisi Metin Topuz, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Şaban Kardaş ve MİT TIR’ları dosyasının sanıklarından Bayram Andaç ve Muharrem Gözüküçük’ün de yer aldığı belirtildi.

Geçtiğimiz günlerde ifadeye çağrılan ancak henüz gelmeyen ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi N.M.C’nin de bu dosya kapsamında hakkında işlem yürütüldüğü ifade edildi. N.M.C’nin gözaltına alınan eşi ve kızı adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.

Osman Kavala kimdir?

Osman Kavala, 1957’de Paris’te doğdu. İstanbul Robert Lisesi’ni bitirdikten sonra Manchester Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun oldu. Babası Mehmet Kavala’nın 1982 yılında vefat etmesinin ardından, Kavala grubunda yönetici olarak çalışmaya başladı.

Murat Belge’yle birlikte Türkiye’nin önde gelen yayınevlerinden İletişim Yayınları’nın kuruluşunda yer aldı. Türk-Polonya İş Konseyi, Türk-Yunan İş Konseyi, Center for Democracy in Southeast Europe (Güneydoğu Avrupa’da Demokrasi Merkezi) gibi çeşitli iş ve toplumsal kuruluşların Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundu.

Açık Toplum Enstitüsü’nde Danışma Kurulu üyesi, Tarih Vakfı ve Diyarbakır Kültürevi’nin destekçisi olan Kavala Helsinki Yurttaşlar Derneği üyesi.

 

(T24)

FETÖ’nün Medya Yapılanması davasında 3 tahliye

Aralarında Murat Aksoy ve Atilla Taş’ın da olduğu 23’ü tutuklu 29 kişinin yargılandığı FETÖ’nün Medya Yapılanması davasında sanatçı Atilla Taş, gazeteci Murat Aksoy ve öğretmen Davut Aydın tahliye edildi.

Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davanın duruşmasında 23’ü tutuklu 4’ü tutuksuz sanık hazır bulundu. 2 sanığın ise firari olduğu davada sanıklardan 13’ ü ‘Darbeye teşebbüsten’ diğerleri ise ‘terör örgütüne üye olmak’ gerekçesiyle yargılanıyor.

Taş: “Günay keçisi ben miyim?”

Savunmasını yapan Atilla Taş, kendisini bir hikâyedeki bahtsız bedevi gibi hissettiğini dile getirerek kendi ismi ile terörün ancak espriyle yan yana gelebileceğini söyledi. Taş, yazdığı gazetenin yasal şartlarda çıktığını belirterek, “Atilla Taş ne yapmış? Bir tweet atmış, bir gazetede yazmış. O gazetede yazmak suçmuş. Bu gazetede yazan bir tek ben miyim? Bu gazetenin Ankara Temsilcisi savcılıktan elini kolunu sallayarak giderken, diğer yazarlara soruşturma dahi açılmazken, kimisi kaçmışken, günah keçisi bir ben miyim? Amcası olan, dayısı olan, ByLock’u olan, kayınpederi olan kuş gibi uçarken Atilla Taş 14 aydır neden hapis yatıyor?” dedi. “Artık hukuk sopasıyla dayak yemekten yoruldum” diyen Taş şöyle devam etti: “Çok yoruldum. Artık bıktım cezam varsa alıp gideyim modundayım.”

Çıkışta cezaevinde evlendiği eşinin karşıladığı Atilla Taş, burada yaptığı açıklamada, “demokrasi ve hukuk, halkın soluk borusudur” diyerek şunları kaydetti:

“1 milyon 700 bin takipçim var.Verdiler gazı, verdiler. En son Silivri’yi boyladım. Bunların hepsi sanal. Bundan sonra bayramlarda Tweet atacağım. Hükümeti seviyoruz. Hükümeti eleştirmesinler, muhalefet etmesinler. Benim başıma gelen onların başına da gelebilir.”

Atilla Taş, “Beni cezaevine atanlara teşekkür ediyorum. Yoksa hayatta evlenmezdim. Onların sayesinde yuva sahibi oldum” diye konuştu.

Aksoy: “Tek silahım kalemim”

Aksoy ise “Başından beri anlamakta zorlanıyorum. Terör örgütü üyeliğinden tutuksuz yargılanıyorum, ‘Cebir ve şiddet’ suçundan tutukluyum. Şiddet ve cebir de kullanmadım. Benim tek silahım kalemim, klavyem. Bir de tutamadığım dilim” dedi.

Duruşmayı CHP milletvekilleri Barış Yarkadaş, Ali Şeker, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve sanık aileleri takip etti.

Duruşma 4 Aralık’a ertelendi.

 

(Cumhuriyet)

Hayal gücü sınır tanımıyor: 100 balon ve bir kamp sandalyesiyle 2 bin 400 metre uçtu!

İngiliz bir maceraperest, Güney Afrika’da 100 helyum balonu ile havalandıktan sonra 25 kilometre seyahat etmeyi başardı.

Tom Morgan isimli İngiliz, bu uçuş sırasında 2 bin 438 metre yüksekliğe ulaştı.

“Up” isimli ünlü çizgi filmi akıllara getiren bu denemede, Morgan, bir kamp sandalyesine bağlanmış durumdaydı.

38 yaşındaki maceracı, “büyülü” diye tanımladığı yolculuk öncesi ise 2 günü balonları şişirmekle geçirdi.

Botswana’da yapılması planlanan uçuş, buradaki birkaç başarısız deneme nedeniyle Güney Afrika’ya alındı ve burada gerçekleşti.

Morgan bu aşamada yaşanan aksaklıkları, “Havanın müsait olduğu bir aralık yakalamak probleme dönüştü. Ayrıca sürekli yaşanan patlamalar nedeniyle balonları korumak da kolay değildi” diye anlattı.

“Dehşet ve mutluluk arası bir şey”

Macera uçuşu için yalnızca bir denemelik helyum gazı stoğu kalan ekip, kampı Güney Afrika’daki Johannesburg’a taşıdı.

Yaşadığı tecrübe için “inanılmaz havalıydı” diyen Morgan, havalanırken yaşadığı duygu için ise “dehşet ve mutluluk arasında bir şeydi” dedi.

15 yıldır İngiltere’deki Bristol kentinde yaşayan Tom Morgan burada bir macera ürünleri şirketini işletiyor.

Morgan, Afrika’da geniş katılımlı bir helyum balon yarışı organize etmeyi amaçladığını da söyledi.

 

(BBC Türkçe)

Devrilme noktası – Metin Münir

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

Kıyametin kopmasından bahsediyoruz, ama sanırım çözülmesinden bahsetmeliyiz.

Zira kıyamet şu an. Ama o kadar yavaş oluyor ki gözle görmek mümkün değil.

Ve insanı etkilemediği için de son âna kadar görülmeyecek.

Mahşeri yaşayanlar insan dışındaki canlılar.

Onlar dehşet verici bir süratle tükeniyorlar.

Almanya’da yapılan ve  bilim insanlarını şoke eden yeni bir araştırmaya* göre geçtiğimiz 27 yılda, özel koruma alanlarında uçan böcek sayısı yüzde seksen civarında azaldı.

Özel koruma alanlarında durum böyle ise diğer yerlerdeki yok oluşun daha da keskin olduğu muhakkak.

Muhakkak olan bir başka şey, aynı yok oluşun dünyanın her yerinde yaşanıyor olması.

Artık ormanda yürürken uçan hiçbir şey görmüyorum; ne bir kelebek, ne bir sinek, ne bir kuş. Ve bahçemde gecenin en sevdiğim seslerinden biri olan cırcır böceğinin ötüşü duyulmuyor.

Böcekler – içinde sineklerin, arıların, kelebeklerin ve güvelerin bulunduğu  hayvan sınıfından bahsediyorum – yeryüzünün biyolojik sağlığı için yaşamsaldır.

Tahminlere göre yabani bitkilerin yüzde sekseninin döllenmesi  böcekler tarafından yapılır.

Kuşların yüzde altmışının besin kaynağı da böceklerdir.

Bazı uçan böceklerin azalmakta olduğu biliniyordu.

Örneğin Avrupa’nın kelebek nüfusunun yarısının yok olduğu tahmin ediliyordu.

Almanya’daki araştırma, ilk defa bu yok oluşun kitle halinde olduğunu gösterdi.

Tükenişin nedeni, genişleyen ekim alanlarının böceklerin yaşam alanını daraltması ile yoğun zehir ve yapay gübre kullanımının yarattığı tahribattır.

Almanya’daki  araştırmanın ortaya çıkardığı dehşet verici bilgiye eklenmesi gereken bir başka ürkütücü istatistik daha var:

Bu da 1970 ile 2012 arasında yabani omurgalı hayvan nüfusunun dünya çapında yüzde elli sekiz azalmış olmasıdır.

Balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memelileri kapsayan omurgalılar en büyük hayvan grubudur.

Bu grupta bulunup sayısı artan yalnızca birkaç yaratık var: İnsan ve karnını doyurmak için yetiştirdiği inek, koyun gibi hayvanlar.

Okumakta olduğum bir kitaba göre Neolitik çağlarda, yani Milattan Önce on bin yılı civarında, insan biokitle olarak karalarda yaşayan memeli hayvanların yüzde 1’inin binde 1’ini teşkil ediyordu. (Biokitle, belli bir alan içinde yaşayan tüm canlıların niceliğidir)

İki yüzyıl kadar önce, insan ve yetiştirdiği hayvanların biokitlesi yüzde 10-12’ye ulaştı.

Şimdi bu oran yüzde 96-98 civarındadır.

Bunun anlamı, karalarda yaşayan tüm yaban hayatının hızla tükenme noktasına yaklaştığıdır.

Doğada her şey birbirine bağlıdır. Sinek yok olduğunda ondan beslenen kuş da yok olur.

Her yok olan yaratık, ne kadar büyük veya küçük olduğu önemli değil, duvardan çekilen bir tuğladır.

Tuğlalar çekildikçe duvarın yıkılacağı bilinir, ama hangi tuğlanın çekilmesi devrilme noktasını getirir, bilinemez.

“Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecektir.” (ENBİYA/40)

*http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0185809

 

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

 

Metin Münir

Avrupa’da kömürü terk edenler kervanına İtalya da katıldı

Avrupa’nın uzun zamandır devam eden kömürle vedalaşma sürecine bir ülke daha katıldı. İtalya hükümeti kömüre dayalı elektrik üretimini terk etme kararı aldı. 2025 yılına kadar İtalya’da tüm kömürlü termik santrallerin kapatılacağı açıklandı.

Açıklama, dün öğleden sonra İtalya Parlamentosu’nda Ulusal Enerji Planı Taslağı sunumunda İtalya Kalkınma Bakanı Carlo Calenda ve İtalya Çevre Bakanı Gian Luca Galleti tarafından yapıldı. Nihai planın ise Kasım başında hükümet tarafından onaylanması bekleniliyor.

Böylece İtalyanlar, Birleşik Krallık, Hollanda, Fransa ve Portekiz’den sonra kömürü terk eden ülkeler kervanına katılmış oldu.

Açıklamanın ardından sivil toplum sözcüleri İtalya’dan gelen açıklamanın Fransa, Birleşik Krallık ve Hollanda gibi büyük Batı Avrupa ülkelerinin benzer vaatleri takip ettiğini ve Almanya’ya bu ülkelerin izinden gitmesi ve sürmekte olan koalisyon müzakerelerinde benzer önlemlerde anlaşmaları yolunda baskı oluşturduğunun altını çizdi.

Avrupa kömüre dayalı elektrik üretimini kademeli olarak terk ediyor

Belçika ve Baltık ülkelerinin de aralarında bulunduğu yedi Avrupa Birliği ülkesi, kömürü tamamen terk etmiş durumda. 

Birleşik Krallık geçtiğimiz günlerde 2025’e kadar kademeli olarak kömürü terk etme taahhüdünü tekrarladı ve Kanada ile birlikte kömürlü termik santrallerin sonunu getirmek için bir küresel koalisyon oluşumunu açıkladı. Hollanda’da, yeni hükümet 2030 yılına kadar tüm kömürlü termik santrallerin kapatılmasının koalisyon anlaşmasında yer aldığını açıkladı Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron seçilmeden önce yaptığı açıklamalarda, ülkedeki tüm kömürlü termik santralleri 2022 yılına kadar kapatacağını ifade etmişti. Portekiz’de, Çevre Bakanı kömüre dayalı elektrik üretimine 2030 yılından önce son verileceğini geçtiğimiz günlerde tekrar etti. 

 

(Yeşil Gazete)

Büyükada’da tutuklanan insan hakları savunucularının davası bugün başlıyor

Kamuoyunda Büyükada davası olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılanacağı dava bugün İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görülmeye başlanıyor. İddianamede, sanıkların “silahlı terör örgütlerine yardım etme” ve “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamalarıyla 10 ila 15 yıl hapisleri isteniyor.

Yargı önüne çıkacak olan insan hakları savunucuları arasında Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü İdil Eser, örgütün Türkiye şubesinin yönetim kurulu başkanı Taner Kılıç, Alman vatandaşı Peter Staudtner ve İsveç vatandaşı Ali Gharavi‘nin yanı sıra şu isimler var:

– Helsinki Yurttaşlık Derneği’nden Nalan Erkem,

– Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün,

– Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Özlem Dalkıran,

– İnsan Hakları Gündemi Derneği’nden Günal Kurşun ve Veli Acu.

Bu dokuz sanık gözaltına alınmalarından bu yana tutuklu bulunuyor. Eşit Haklar İzleme Derneği’den Nejat Taştan ve Hak İnisiyatifi’nden Şeyhmus Özbekli ise 13 günlük gözaltı süresinin ardından tahliye edilmişlerdi.

Büyükada davası sanıkları, 5 Temmuz 2017’de Büyükada’daki bir otelde travma/stresle baş etmek ve veri güvenliği üzerine yaptıkları bir atölye çalışması sırasında gözaltına alınmışlardı.

Savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianamede, şüpheliler arasına 6 Haziran 2017’de gözaltına alınan ve halen tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç da eklenmişti.

Taner Kılıç, diğer 10 sanıktan farklı olarak “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla yargılanan tek isim.

İddianamede, sanıklar “Gezi Parkı olayları benzeri şiddet içeren ve toplumda kaos oluşturacak olaylar” planlamakla suçlanıyor.

 

(T24)

Glifosata dün Avrupa Parlamentosu hayır dedi, bugün sıra Komisyon’da

Bu yazı aysebereket.wordpress.com/ dan alınmıştır

Dün (24 Ekim 2017) Strasburg’da Avrupa Parlamentosu bugün dünyada en çok kullanılan tarım zehiri glifosatın (ot öldürücü – herbisit) kullanım izninin yenilenmesi görüştü ve glifosatın 2022 yılı itibarıyla tamamen yasaklanmasını oyladı.

Tasarı 204’e karşı 355 oyla kabul edildi, 111 üye de çekimser oy kullandı. Peki, Avrupa Parlamentosu’ndaki bu oylamanın sonucu Avrupa Birliği’nde glifosat kullanımı yasaklandı anlamına mı geliyor? Hayır. Avrupa Parlamentosu’nun kararları görüş niteliği taşıyor. Avrupa Birliğin’de kullanım izni 15 Aralık 2017’de bitecek olan glifosatın izin yenileme kararının bugün (25 Ekim 2017) Brüksel’de Avrupa Komisyonu’nda verilmesi bekleniyor.

EU Parliament.pngAvrupa Parlamentosu’nda kabul edilen tasarı ise glifosat kullanımının 16 Aralık 2017’den itibaren profesyonel kullanımlar dışında, kamuya açık parklar ve çocuk parklarında, hasat öncesi ekini kurutmak için ve “entegre zararlı yönetiminin ot yönetimi için yeterli olduğu durumlarda” tarımda yasaklanması ve 16 Aralık 2022’den itibaren tüm kullanımlarının yasaklanmasını içeriyor.

eu commissionHer ne kadar Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı bağlayıcı olmasa da, Komisyon üzerinde bir baskı oluşturuyor. Aralarında Fransa, İtalya ve Avusturya gibi ülkelerin bulunduğu birçok ülke glifosat izninin 10 yıl uzatılmasına karşı çıkacaklarını açıkladırlar. Komisyon’un 10 yıldan vaz geçip, 5 ile 7 yıl arası bir teklif sunacağı ihtimali üzerine konuşuluyor. Komisyon kararının kabul veya red edilmesi için nitelikli çoğunluk gerekiyor (üye ülkelerin %55’i ve nüfüsun %65’i). Ancak Komisyon oylamaları birçok kez yetersiz oy nedeniyle ertelendi.

Bugünkü oylamanın sonucunu beklerken, henüz yayınlamadığım daha kapsamlı bir yazı için derlediğim bazı bilgileri (kaynakları diğer yazıda belirtmek üzere) de alta ekliyorum.

Glifosat ve AB’deki süreç

farmer-spraying-web.jpg

  • 2002 yılında Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve Avrupa Kimyasallar Ajansı’nın (ECHA) incelemeleri sonucunda glifosat AB’de kullanım izni aldı. Bu tarihten önce glifosat kullanım izni her üye ülkenin kendi ulusal yasasıyla belirleniyordu.
  • Mart 2015’te Dünya Sağlık Örgütü (WHO) kanser ajansı IARC glifosatı “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırdı.
  • Ekim 2015 de ise EFSA glifosat izninin yenilenmesi sürecinin 2009 AB pestisit yasasına uygunluğunu değerlendirmek için yaptığı çalışma raporunda “glifosatın insan üzerinde kanserojen bir tehlike oluşturması muhtemel değil” ifadesini kullandı.
  • 2016 yılının başlarında, AB Komisyonu glifosat kullanım izninin yenilenmesini önerdi ancak başta İtalya, Fransa, Hollanda ve İsveç’in baskısı ve yetersiz oy nedeniyle karar iki kere ertelendi. IARC ve EFSA’nın birbiriyle çelişen açıklamaları yüzünden ruhsat yenileme kararı aşamasından önce Avrupa Kimyasallar Ajansı’nın (ECHA) glifosatı değerlendirilmesi istendi. Nisan’da Avrupa Parlamentosu EFSA’nın glifosatın zararsız olduğuna dair iddiasını geri almasını ve glifosatın tüm tarım dışı kullanımlarının yasaklanması çağrısında bulundu.Roundup spraying plane.jpg
  • 29 Haziran 2016’da AB Komisyonu ruhsat yenilenmesi için oylama çağrısında bulundu ancak yeterli oy çıkmadı.
  • Mart 2017’de ECHA beklenen glifosat değerlendirmesini açıkladı. ECHA glifosatı kanserojen, mütajen ya da üreme bakımında toksik olarak sınıflandırmaya yetecek bilimsel veri bulunmadığı ve halihazırdaki sınıflandırmada (gözlere ciddi hasar veren ve sucul hayat için uzun süreli toksik etkisi bulunuyor sınıflandırması) bırakılması sonucuna vardı. Glifosatın ruhat süresinin bitimi 15 Aralık 2017 olarak açıklandı.
  • Eylül başında EFSA AB Komisyonun isteği üzerine hazırladığı ve glifosatın endokrin sistemi üzerindeki etkilerini değerlendiren çalışmasının sonuç raporunu yayımladı. EFSA, raporda “toksikoloji alanındaki kapsamlı veritabanı temel alındığında, mevcut kanıtların glifosatın endokrin bozucu özelliklere sahip olmadığına işaret ettiğini açıkladı.”
  • Eylül sonunda ise, Avrupa Parlamentosu Monsanto’nun glifosat konu alan bir oturuma girmeyi red etmesi üzerine parlamentoya girişini yasakladı. Monsanto Avrupa Parlamentosu tarafından girişi yasaklan ilk ve tek şirket.
  • 5-6 Ekim 2017’de Avrupa Komisyonu’nda yeni bir tur glifosat ruhsat yenileme görüşmeleri için tekrara masaya oturdu. Bu sefer sunulan öneride EFSA’nın 7 Eylül 2017’de yayınladığı rapor sonuçlarının göz önünde bulunduruldu ancak bir kez daha bir karara varılamadı.
  • 24 Ekim 2017’de Avrupa Parlamentosu glifosatın kademeli olarak yasaklanması tasarısını kabul etti.
  • 25 Ekim 2017’de AB Komisyonu glifosat izninin yenilenmesini oylamak üzere bir araya gelecek.

Glifosat kullanımına dair bazı veriler:

(Charles M. Brenbook’un 2016’da Environmental Sciences dergisinde yayınladığı çalışmadaki verilere* göre)

glifosat kullanımı

  • Monsanto tarafından satışa sunulduğu 1974 yılından 2014 yılına kadar dünyada kullanın glifosatın kümülatif toplamı 8 milyon 600 bin ton. Bu rakamın yüzde 19’u ABD’de kullanıldı. ABD’de kullanılan toplam glifosat miktarının üçte ikisi ise son on yılda kullanıldı.
  • ABD’de glifosatın tarımsal kullanımı 300 misli artarak 1974’te 363 tondan 2014’te 113 bin 356 tona çıktığı.
  • Dünya genelinde (tarımsal + tarım dışı) glifosat kullanımı 1994 ile 2014 arası 15 misli arttı (56 bin 296 tondan 825 bin 804 tona). 1994-2014 arası dünya genelinde kullanılan toplam glifosat miktarının %72’si son on yılda kullanıldı.
  • Türkiye’de glifosat kullanımı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 2001’de 305 tondan 2013’te 4500 tona çıkarak, 15 misli arttı.

Kısaca glifosat

  • 1950’de Cilag ilaç şirketinde çalışan İsviçreli kimyager Henri Martin, tarafından üretilen glifosat, 1960’larda sıcak su sistemlerindeki boru ve kazanlardaki kalsiyum ve diğer mineral tortuları temizlemek için kullanılıyor.monsanto logo
  • 1970 yılında ABD’li kimya şirketi Monsanto glifosatın herbisit (ot öldürücü) kullanımı patentini alıyor.
  • 1974 yılında Monsanto etken maddesi glifosat olan Roundup herbisitini piyasaya sürüyor. (1974’te ABD glifosatın kullanım miktarı 363 ton).
  • 1995 yılında 12 bin 427 tonluk tarımsal kullanımıyla glifosat ABD’de en çok kullanılan yedinci pestisit.roundup ready soya
  • 1996 yılında Monsanto Roundup’a dirençli genetiği değiştirilmiş (GD ya da GDORoundup Ready soyayı piyasaya sürüyor. Ardından genetiği değiştirilmiş Roundup Ready mısırRoundup Ready pamuk ve bir yıl sonra Roundup Ready kanola (Round Ready GDO’lar, etken maddesi glifosat olan Roundup herbisiti ile birlikte kullanılıyor. Kısaca, Roundup Ready GDO ekili alana Roundup uygulanıyor, genetiği Roundup’a dirençli olmak üzere değiştirilen GDO’lar haricindeki tüm otlar ölüyor.)
  • Eylül 2000’de Monsanto’nun o güne kadar elinde tuttuğu glifosatın herbisit patentinin süresi sona eriyor ve glifosat etken maddeli ürünlerin ve bunları üreten şirketlerin sayısı artıyor. Monsanto’nun yanı sıra markalaşma çabası gütmeyen çok sayıda şirket ve Syngenta, DuPont, Aventis, Dow ve BASF gibi dev şirketler de glifosat satmaya başlıyor.
  • 2010’da Monsanto ABD’de glifosatın antimikrobiyal/antibiyotik olarak kullanım patentini alıyor.
  • 2011’de Roundup’a dirençli Roundup Ready yonca satışı başlıyor.RoundUp-Lab-Rat
  • 2012’de Profesör Seralini’nin araştırma sonuçları düşük dozda glifosat içeren herbisitler ve GDO’ların farelerde yol açtığı zararları ortaya koyuyor. NK603 isimli Roundup’a dirençli mısır ve (ABD’de yasal sayılan limitlerde) Roundup içeren su ile beslenen farelerde ciddi karaciğer ve böbrek hasarı oluştuğunu gösteriyor. Seralini’nin çalışması bu konuda yapılan en uzun süreli (24 ay) bağımsız toksisite çalışması. (Monsanto’nun Seralini çalışmasının yayınına müdahelesi ve çalışma hakkında daha fazla bilgi için bu yazımı okuyabilirsiniz.) Aynı yıl Roundup’a dirençli Roundup Ready şeker pancarı satışa sunuluyor.
  • Bugün, glifosat dünyada en çok kullanılan tarım zehiri.
  • Bugün, ABD’de 750’den fazla glifosat içeren ürün satılıyor. Avrupa’da ise 40 farklı şirket tarafından 300’ü aşkın glifosat içeren herbisit satılıyor.
  • Bugün dünya genelinde, GDO’ların toplam glifosat kullanımındaki payı %56.

 

Bu yazı aysebereket.wordpress.com/ dan alınmıştır

 

 

Ayşe Bereket

Zihinsel Engelliler Çağdaş Sanat Sergisi 27 Ekim’e kadar ziyaretçilerini bekliyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Sağlık Daire Başkanlığı Engelliler Müdürlüğü’nün hayata geçirdiği Zihinsel Engelliler Çağdaş Sanat Sergisi’nde küratörlüğü Lütfi Şen üstleniyor. Sergi 27 Ekim’e kadar MAKSEM Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

Erişilebilir ve engelsiz bir İstanbul için, belediyeye bağlı kurum ve kuruluşlarla kolektif çalışan, engelli vatandaşların daha iyi, konforlu ve güvenli bir kentte yaşaması için uğraş veren, engelli bireylere ve ailelerine yönelik sağlıktan bakıma- spordan kültüre- ulaşımdan istihdama kadar pek çok alanda hizmet sunduklarını dile getiren Büyükşehir Belediyesi engellilerin toplumsal hayata katılımını artırmayı amaç edinmiş.

Engelliler Müdürlüğü bünyesinde temel eğitim yaşını aşmış 17 yaş ve üstü görme, işitme, ortopedik, süreğen ve hafif zihinsel engelli engelliler için temel, sanatsal ve mesleki eğitimler uygulanıyor. Örneğin sanat eğitmenlerinin rehberliğinde müzik, tiyatro, takı tasarım, hat ve ahşap boyama, ebru ve resime kadar yelpaze genişleyebiliyor. Tüm bu aktivitelerde hedeflenen sonuç, engelli bireylerin iç dünyalarını geliştirmek, hayal güçlerini zenginleştirmek ve rehabilitasyon süreçlerine artı bir değer katmak olarak biçimleniyor.

35 eserden oluşan Zihinsel Engelliler Çağdaş Sanat Sergisi ile bu etkinliklerin kapsamında özellikle zihinsel engelli bireylerin kendilerini en güzel şekilde ifade edebilmelerine olanak sağlayan çağdaş sanatla farkındalık çalışması ortaya koyduklarını söylüyorlar. 800’ü aşkın zihinsel engelli bireyin ortaya koyduğu eserler, özlü anlatım ve sahip olduğu güncel gerçeklik bağıyla ziyaretçilere kapılarını açıyor.

Serginin küratörü Lütfi Şen, medeni olmanın en önemli ölçütlerinden biri engelli bireylerin engellerini aşabilmeleri için var olan toplumsal anlaşma ise, bir ileri aşama da engelli bireyleri sanat eserleri tasarlayan ve uygulayan kişilere dönüştürebilmek olduğunu ifade ediyor. Bu anlamdaki toplumsal farkındalığı vücuda getirmenin ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor. Engelliler Müdürlüğü’nün özel eğitimciler eşliğinde, zihinsel engelli bireylerle kat ettiği yolun birçok çağdaş sanat projesine esin kaynağı olacağını düşünen Şen, günümüzde engelliler alanında artan koşullar ve imkanlarla olanaksızı başarmanın somut bir örneğini bu serginin oluşturduğunu dile getiriyor.

Sergide bulunan işlerden, atık karton kutulardan ve kolilerden dönüştürülmüş evler temasıyla bu kadar farklı milletten insan ve kültür çeşitliliğimizle hep bir bütün olarak var olacağımızı anlatan “Kağıt Şehir” yerleştirmesi, tuval üzerine keçe işinde küçük kas hareketlerini geliştirmeyi  ve parça-bütün ilişkisini kavramayı sağlayan üç boyutlu portre çalışmaları, “(Öz)gür Adımlar” enstalasyonunda Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi tablosundan ilham alınarak yola çıkılan grup çalışması projesinde kaplumbağaların  yaratılışları itibariyle yavaş ve çekingen varlıklar olduğu konusu ele alınmış. Eğitimin hiçbir ayrım gözetmeksizin her bireyin hakkı olduğunu, özel bireylerin eğitiminde de sabır göstermeden başarıya ulaşılamayacağını göstermeyi amaçlamışlar. Farklı zekalara ve yeteneklere sahip bireylerin gelişimi için sanatın gerekliliğini ve önemini vurguluyorlar. Bir başka grup işinde resim kağıdı üzerine karışık teknik uygulanan “Kelebekler Senfonisi’nde engelli bireylerin tıpkı kelebek desenleri gibi eşsiz dünyalara sahip olunduğunun fark edilmesi hedeflenmiş. Çalışma, ayrıca ince motor becerilerinin gelişmesini destekliyor ve yüzey üzerindeki görseli bir kompozisyona dönüştürmüşler.

Sergide bulunan kolaj soyut resim, “Dışavurumsal Biz Halleri”. Özellikle dezavantajlı bireyler için, duyguların dışa vurulması vazgeçilmez bir ihtiyaç halindedir. Bu projede, engelli bireylerin duygularını merkeze alarak renklerle ve şekillerle ifade etmişler. Geometrik formları seçip diledikleri renklerde boyayarak tek bir zemin üzerinde bir araya getirerek eseri oluşturma yoluna gitmişler. Bir diğer kolaj çalışması, Düğmelerden Türkan Şoray işi. Tuval üzerine renkli çıktı alınarak uygulanan Türkan Şoray görseli üzerine şeffaf düğmeler dikilmiş. Engelli öğrencilerin el ve göz koordinasyonunun sağlandığı, küçük ve büyük el kaslarının çalıştığı bir performans olmuş. Ayrıca engelli öğrencilerin birbirleriyle iletişime geçtikleri bir süreç gerçekleşmiş.

MAKSEM Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşturulan ve toplumda bilinç yaratmayı amaçlayan sergi; resim, maket, heykel ve yağlıboya gibi özgün çağdaş sanat çalışmalarıyla 27 Ekim’e kadar ziyaret edilebilecek.

 

Haber: Emine Mine Bora

(Yeşil Gazete)

Tasarım Atölyesi’nde bisikletin geleceği konuşuldu #YüzünüBisikleteDön

Don Kişot Bisiklet Kolektifi, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, Sokak Bizim Derneği ve Kadıköy Belediyesi Bisiklet Birimi ile birlikte Tasarım Atölyesi Kadıköy’de (TAK) #YüzünüBisikleteDön sloganıyla geçtiğimiz hafta sonu 21-22 Ekim tarihlerinde Bisiklet ve Kent Çalıştayı’nı gerçekleştirdi.

Çalıştaya İstanbul dışından Adana, Bartın, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, İzmir, İzmit ve Şırnak olmak üzere 8 farklı ilden yaklaşık 300 kişi katıldı. Çalıştayda, şehirlerde bisikletin yaygınlaşması, gündelik yaşantıda bisikletin bir ulaşım aracı olarak kullanımının arttırılması ve bu bağlamda bisikletçilerin yan yana getirilmesi hedeflendi.

2 gün süren “Bisiklet ve Kent Çalıştayı”nın ardından forum ve çalışma grupları ile aşağıda belirtilen maddeleri hayata geçirme konusunda kararlar aldı.

  • Sekiz sunuş başlığına paralel olarak çalışma grupları oluşturulacak ve bu çalışma gruplarının bir ay içerisinde hazırlayacakları deklarasyonlar ile bir kitap çıkartılacak.
  • Çalışma gruplarının çıkartacağı kitap ücretsiz olarak yayınlanacak, basılı ve dijital formatı en yaygın dağıtım alanına sunulacak.
  • Çalıştay boyunca çekilen görüntüler en hızlı şekilde internet ortamında yaygınlaşacak.
  • Bu çalıştayın benzerinin diğer illerde de örgütlenmesi için yerellerdeki bisiklet ekiplerine destek sunulacak.
  • İstanbul’daki üniversitelerde bu çalıştayın daha küçük formları yapılacak.
  • Çalıştay her sene tekrarlanacak ve gelişmeler gözlemlenecek.

Çalıştay’da sırası ile gerçekleştirilen sunumlar ise şöyle:

  • Bisikletin Hukuku – Aysu Melis Bağlan
  • Bisiklet ve Medya – Bağış Erten
  • Bisiklet Kalp Dostudur –  Prof. Dr. Ali Serdar Fak
  • Bisikletli Kadın Olmak –  İpek Saraç
  • Bisiklet dostu Kent Tasarımı –  Arzu Erturan ve Doç. Dr. Kevser İsmet Üstündağ
  • Erişilebilirlik – Engelli Hakları Forumu’ndan Mahmut Keçeci
  • İki Teker Üzerinden Dünyaya Bakmak –  Murat Sevinç
  • Bir Aktivizm Aracı Olarak Bisiklet – Don Kişot Bisiklet Kolektifi adına Emre Tepe, Merve Vardar ve Gürhan Güven

 

Çalıştayın sonuç bildirgesinin tüm metnine Don Kişot Bisiklet Kolektifi web adresinden erişim mümkün.

 

(Yeşil Gazete)

İrlanda’da tarihi iklim değişikliği dönemeci: Hükümete karşı iklim adaletini sağlayamadın davası

Çevre konusunda çalışan yurttaş ağı İrlanda Çevre Dostları (FIE – Friends of the Irish Environment) İrlanda hükümeti’ne karşı tehlikeli iklim değişikliğini engelleyemediği için yasal işlem başlattı.

Ophelia Kasırgası geçtiğimiz hafta İrlanda’yı da vurmuş, Sel sonucu en az 3 kişi yaşamını yitirmişti

900 Hollanda vatandaşı tarafından Hollanda hükümetine karşı açılan ve 21 çocuk tarafından ABD hükümetine açılan ve görülmekte olan dava gibi küresel iklim değişikliği hukuk davalarından esinlenen FIE, İrlanda hükümeti ve Adalet Bakanlığı’na karşı yasal işlem başlattı. Bu dava İrlanda için bir ilki teşkil ediyor.

İrlanda Çevre Dostları FIE’nin açtığı davada, İrlanda Ulusal İklim Değişikliğiyle Mücadele Planı’nın İrlanda’nın sera gazı emisyonlarını azaltmak için yeterli olmadığı ve İrlanda İklim Kanunu, İrlanda Anayasası ve insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiği iddia ediliyor. Plan’ın Pariş Anlaşması’nın gerektirdiği önlemlerin çok gerisinde kaldığı da İrlanda Çevre Dostları’nın iddiaları arasında.

İrlanda Yüksek Mahkemesi davanın açılmasını bugün (24 Ekim) kabul etti. Hükümete cevap dilekçesini sunması için tanınan süre ise üç hafta. Sürenin daha da uzayabileceği belirtiliyor. Davanın 2018’de görülmeye başlanması bekleniyor.

İrlanda Çevre Dostları’ndan Tony Lowes

İrlanda Çevre Dostları’ndan Tony Lowes davaya dair şu görüşleri paylaştı:

“İrlanda hükümeti, iklim değişikliğinin engellenmesine yardımcı olmak için İrlanda’nın 2020’ye kadar sera gazı emisyonlarını (1990 emisyonlarını baz alarak) yüzde 25 ile yüzde 40 oranında azaltması gerektiğini birçok kez Birleşmiş Milletler seviyesinde kabul etti. Ancak, emisyonlarımızın 2020’ye kadar yüzde 7,5 ile yüzde 10 arasında artacağı ve 2030’a kadar daha da artacağı öngörülmekte.

İklim değişikliği vahim sonuçlar doğuruyor. Bu hükümetimiz tarafından uzun zamandır kabul edilmekte ama hükümet buna rağmen gerekli eylemlerde bulunmuyor. Bu dava tek bir çevre örgütünün davası değil.

Bu İrlanda’da yaşayan, genç, yaşlı herkesin davası. Bu davanın İrlanda ve diğer ülkelerde ilgi çekeceğini ve iddialı eylemlerin yapılmasını gerektiren bir hareketin fitilini ateşleyeceğini umuyoruz.

İklim değişikliğinin aşırı etkileri İrlanda’da görülmeye başlandı. Bunun bizim, çocuklarımız ve torunlarımız için “yeni normal” olmamasını sağlamak için acil olarak harekete geçmeliyiz.”

İrlanda, Paris Anlaşması’nı imzalayan 195 ülkeden biri. Paris Anlaşması, iklim değişikliği risk ve etkilerinin önemli oranda azaltılması için ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 2°C derecenin oldukça altında tutulması ve 1.5°C dereceyle sınırlandırılmasını taahhüt ediyor.

Davada İrlanda Çevre Dostları FIE’yi O’Connell & Clarke Solicitors hukuk bürosu ve avukatlar Eoin McCullogh SC ve John Kenny BL tarafından temsil edilmekte.

İklim değişikliği bu kez İrlanda’yı vurdu: Shakespeare’in “Ophelia”sı 3 kişinin ölümüne yol açtı

 

(Yeşil Gazete)