Ana Sayfa Blog Sayfa 2995

Dr. Michael Mann: İklim değişikliği kaynaklı olağanüstü hava koşullarını öngörmüştük

The Climate Reality Project’te yayınlanan ropörtajı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Cansu Yılmaz’ın çevirisi ile paylaşıyoruz.

                                                                                                                                                ***

İklim hareketinde, Penn State Üniversitesi atmosferik bilim alanı ünlü profesörü ve The Hockey Stick, The Climate Wars ve yakında çıkan The Madhouse Effect kitaplarının yazarı Dr. Michael E. Mann’in adını duymadan bir adım ilerleyemezsiniz.

Dr. Mann, 1998 yılında iki meslektaşı ile birlikte küresel ölçekte yüzyıllar boyunca süren ortalama sıcaklıkları, son yıllarda dikine yukarı doğru hareketi “hokey sopası” adını alan bir çizgi grafiğiyle belgeleyen çığır açıcı “MBH98” raporunu yayımladığında kamuoyunun dikkatini kazandı. Rapor –fosil yakıtların sonuçlarına dair sakıncalı gerçeğiyle– onu, iklimi yok sayan kişilerin hedefi haline getirdi; fakat Dr. Mann sessiz kalmayı reddetti ve iklim değişikliğine bilimsel ve rasyonel bir yaklaşım için Amerika’nın en önemli kamuoyu seslerinden biri haline geldi.

Climate Reality, kısa bir süre önce Dr. Mann ile onun da “Değişen Fırtınalarımız” panelinde öne çıkan bir konuşmacı olduğu Pittsburgh, Pennsylvania’daki Climate Reality Leadership Corps[1] eğitimimizin başında sohbet etti.

Galvanizleme anları ve Temiz Enerji Planı’ndan onun küresel iklim tartışmalarında sahip olduğu role dek konular ve daha fazlası üzerine (çünkü bizim kadar sizin de öğrenmenizi istiyoruz) uzun ve verimli bir sohbet gerçekleştirdiğimizden dolayı, gelecek birkaç hafta boyunca her Cuma yeni bölümleriyle konuşmayı bütünlüğü içinde size sunacağız.

Bunu, hareketin en güvenilir isimlerinden birinin bakışından iklimimize ne olduğu ve neler yapabileceğinize dair bir okuma kitabınız olarak düşünün. Konuşmaya, iklim değişikliği ile olağan dışı hava koşulları arasındaki ilişkiden başladık.

Climate Reality: Maria, Irma ve Harvey Kasırgalarının ardından, herkesin aklında bir konu vardı:  İklim değişikliği nasıl oldu da hava koşullarını daha olağan dışı bir hale getirdi?

Dr. Michael Mann: İklim değişikliğinin hava koşullarını daha olağandışı hale getirebileceği çeşitli yollar var. Bunlardan bazıları epey belirgindir –gezegenin ısınmasına neden olursanız, daha sık ve yoğun ısı dalgalarına sahip olursunuz. Daha sıcak gezegense, daha olağan dışı bir hale gelen sıcak günleriniz olacağı anlamına gelir. Su baskını olayları görme eğiliminde olursunuz, çünkü daha sıcak bir atmosfer daha fazla nem tutabilir, dolayısıyla yağmur ya da kar yağdığında gerçekte daha çok yağış alırsınız. Yağmur ve kar daha geniş miktarda düşer ve bu ise tam da son yıllarda gördüğümüz bir şeydir.

Bu durumda, insan kaynaklı iklim değişikliğine dair çözümü daha zor etkiler söz konusudur. Kurak alt tropikal bölgelerde, daha yüksek enlemlere doğru bir genişleme meydana geliyor, bu nedenle beklenmedik kuraklıkların gözlemlendiği alanlar olan Kaliforniya, Suriye gibi yerlerin, daha da kuru bir hale gelmesi bekleniyor. Alt tropikal ve orta enlemlerin, özellikle yaz aylarında daha da fazla kuraklık yaşaması öngörülüyor. Açıkçası, bunu da gördük.

Şimdi, daha kalıcı hava sistemleri gibi anlaşılması ilk aşamada daha da zor bağlantıları anlamaya başlıyorsunuz. Gerçek şu ki, bize bir tür model sunan –2003 Avrupa sıcak hava dalgası, 2011 Oklahoma ve Teksas kuraklık ve sıcaklık dalgası, 2010 Moskova yangınları ve Pakistan selleri gibi– olağan dışı hava sistemlerine şahit olduk. Devamlılıklarında sıra dışı bir özellik arz eden bir takım aşırı hava olayları gözlemledik. Bu olaylar her gün etrafta vuku buluyordu.

Aslına bakılırsa, Arktik bölgede ısınmanın artışı ile bunun jet akıntısını nasıl etkilediği arasında bir bağlantı olabileceğini önermek adına elde ettiğimiz –ve bu alanda yayımladığımız– bazı bilimsel veriler mevcut. Etkinliğinizin konuşmacılardan biri olan Jennifer Francis, bu alanda oldukça fazla çalışma yaptı. Şu anda Arktik deniz buzunun erimesi ve Kuzey Kutbu’nda artan ısınmanın, temelde Kuzey yarım kürenin jet akımı modelini değiştirdiğini öngören yeni bilimsel çalışmalar var. Bu olaylar, jet akımını, onu yavaşlatma eğilimi gösterecek şekilde değiştiriyor; ve bu, daha kalıcı hava koşullarının bulunduğu yerde bir şekilde sıkışıp kalmasına yol açıyor.

Sonunda, bir anlamda kendine özgü kategori olan olağan dışı hava koşullarının son kategorisine giriyoruz; bunun nedeni hem bilimsel verilerin çok açık ve hem de etkilerin çok derin oluşudur –bu etkiler, kasırgalar ile tropikal fırtınalardır.  Uzun zamandır, oldukça basit fizik bilgisine dayanarak anladık ki, okyanusun yüzeyinin ısınmasına yol açtığınızda, bu daha yoğun kasırgalar gerçekleşecek demektir. Daha fazla ya da az kasırganın gerçekleşmesine bağlı olarak da, en güçlü fırtınalar daha da güçlenme eğilimine girecektir. Bu, hayli güçlü bir teorik tahmindir [ve] bunu ayrıca gözlemlerde de görebiliyoruz.

Deneysel çalışmalar, kategori 5 düzeyi fırtınalarda ısınmanın her Fahrenheit derecesi için uzun süreli en şiddetli rüzgârlarda saatte yaklaşık 10 millik bir artış olduğunu gösteriyor. Dahası küresel okyanusların bir Fahrenheit dereceden daha fazla ısınmış olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Bu, diyelim ki bir kategori 5 fırtınası için, rüzgâr hızında yaklaşık olarak yüzde 7’lik bir artışa karşılık gelir. Fakat bir kasırganın sebep olduğu hasar, yıkıcı potansiyel, aslında rüzgâr hızının üçüncü güce yükselmesiyle birlikte gerçekleşmektedir. Rüzgâr hızındaki yüzde 7’lik artış bu fırtınaların maksimum yoğunluğunda kabaca yüzde 20’lik bir artışa neden oluyor.

Bu büyük bir uyarıdır; hatta görebileceğimiz ölçüde büyük bir uyarı. Ayrıca biz onu sadece verilerde değil, bu mevsimde daha önce örneğine rastlamadığımız fırtınalar biçiminde meydana geldiğini gördük. Şimdi bu demek oluyor ki, son üç yıl içinde küresel deniz yüzey sıcaklığının en yüksek olduğu zaman, Irma ile birlikte küresel ölçekte en güçlü kasırgayı, Kuzey yarım küredeki en şiddetli kasırgayı, Güney yarım küredeki en güçlü kasırgayı ve hem Pasifik’te hem de Atlantik’in açıklarında en şiddetli fırtınayı görmüş olduğumuzdur.

Bu, bir tesadüf değildir. Biz, bunu uzun zaman önce öngördük ve şu an gözlerimizin önünde tam olarak gerçekleştiğini görmekteyiz.

Dr. Mann’in açıklığa kavuşturduğu üzere, gezegenimize şu an ne olduğu konusunda herhangi bir gizem bulunmuyor.

Ve bu krizi kirli fosil yakıtlardan temiz ve yenilenebilir enerjiye geçerek nasıl çözeceğimizde de bir sır yoktur.

Çevre Koruma Ajansı, iklim değişikliğini sürdüren kirli enerji santrali emisyonlarını kesmek ve bu geçişi hızlandırmak amacıyla Amerika’nın Temiz Enerji Planı’nı tasarladı. Ancak şu an fosil yakıt menfaatlerinin yönlendirdiği ajans (EPA), Temiz Enerji Planı’nı yürürlükten kaldırmak ve bizi kirli enerjinin karanlık günlerine geri götürmek istiyor.

[1] https://www.climaterealityproject.org/leadership-corps.

 

Haberin İngilizce orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Cansu Yılmaz

 

(Yeşil Gazete, The Climate Reality Project)

 

İstanbul Şehir Tiyatroları, Cumhuriyetin 94. yılı nedeniyle 1 hafta ücretsiz!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Şehir Tiyatroları, Cumhuriyetin Kuruluşunun 94. yılı kutlamaları münasebetiyle İstanbullular için ücretsiz olarak sahne açacak.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı haftası boyunca; 29 Ekim 2017 ve 4 Kasım 2017 tarihleri arasında, 10 Sahnede, Oyun ve Müzikallerden oluşan 28 Oyun, tüm İstanbullar için ‘perde’ diyecek.

İstanbullular ücretsiz davetiyelerini Şehir Tiyatroları gişelerinden ve sehirtiyatrolari.ibb.istanbul adresinden temin edebiliyor.

29 Ekim ve 1-4 Kasım 2017 tarihleri arası sahneler ve oyun düzenleri:

29 Ekim 2017 Günü Oyun Düzeni (Oyunlar Saat : 15.00’da başlayacak.)

Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi /•Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar

Fatih Reşat Nuri Sahnesi/•Hisse-i Şayia

Kağıthane Sadabad Sahnesi/•Macbeth

Gaziosmanpaşa Sahnesi/•Şahane Züğürtler

Kadıköy Haldun Taner Sahnesi/•Geç Kalanlar

Ümraniye Sahnesi/•İki Arada Bir Yerde

Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesi/•Reis Bey

 

(İBB)

[Özel Haber] “Denizdeki gararti” Cemil’i karartmaz!”

Türkiye’de sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklanan isimlere bir yenisi daha eklendi. Dün ifade vermek için Hopa Adliyesi’ne giden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hopa İlçe Başkanı çevre aktivisti ve yazar Cemil Aksu, “suçu ve suçluyu övme” suçlamasıyla tutuklanarak Artvin Kapalı Cezaevi’ne gönderildi.

19 Ekim’de Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ne (ESP) yapılan operasyonda Aksu, eşi Hopa ESP İlçe Başkanı Nurcan Vayiç Aksu ile beraber başka bir dosyadan ifade vermesi gerektiği söylenerek gözaltına alınmıştı. Aksu ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakılmış, dört gün gözaltında tutulan eşi Nurcan Vayiç Aksu ise 24 Ekim’de sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle tutuklanmıştı.

“Denizdeki gararti” Cemil’i karartmaz!”

Yazar, çevirmen ve yayıncı Tanıl Bora, Yeşil Gazete’ye ekoloji üzerine çalışmalarıyla bilinen Cemil Aksu’yu şu sözlerle anlattı:

“Cemil Aksu’yla uzun süreli hapisliği sırasında mektup arkadaşlığı yaparak tanıştım. Yayınevine kitap yollama dileğiyle yazdığı mektubun dili, üslubu benzer mektuplardan farkıydı, uzunca bir cevap yazdım, öyle öyle yazışmaya başladık ve sanırım beş sene kadar mektup arkadaşlığı yaptık.

Hapisten çıktıktan sonra da e-mail üzerinden mektup arkadaşlığımız sürdü, bu arada yüz yüze de tanıştık, birkaç kez hasbihal etme fırsatımız oldu. Çok okuyan, okuduğu üzerine kendi aklıyla düşünen, fikrini kendi kelimeleriyle söyleyen bir “kafa” olarak tanıdım onu. Kendi sözü olan birisidir. Tabii aynı zamanda cevval bir aktivist.

Karadeniz’in sahici dokusuna nüfuz etmeye çalışan has bir “yerli”si aynı zamanda! Son yıllarda sosyalist fikriyatına, asla “yapıştırma” olmayan  bir ekolojizm kattı, ona da eleştirel ve geniş ufuklu bir bakış açısı getirdi, getiriyor, daha da getirecektir. “Denizdeki gararti” Cemil’i karartmaz!


Fotoğraf Birsen Kaya’nın Gazete Duvar’da yayınlanan “Arev’e nasıl anlatmalı” başlıklı yazısından alınmıştır.

Cemil Aksu kimdir?

Gor-Hemşin Kültürü Dergisi’nde yayın kurulu üyesidir. 1996 yılında politik suçlamalarla tutuklanan Aksu 2004 yılında serbest bırakıldıktan sonra Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans yaptı. 2008-2011 arasında Bir Yaşam dergisinin editörlüğünü yaptı. Yerel tarih, kimlik, ekoloji ve sosyalist siyaset üzerine yazıları yayınlandı. Meryem Özçep ile birlikte hazırladığı “Kimlikler, Çıkarlar, Siyasetler: Karadeniz Siyasetine Hopa’dan Bakmak” yazısı Değişen Karadeniz’i Anlamak kitabında yer aldı. Sinan Erensü ve Erdem Evren ile beraber “Sudan Sebepler: Türkiye’de Neo-Liberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişler” kitabının editörlüğünü yaptı.  Aksu çiftinin altı yaşında Arev adlı bir çocukları var.

 

(Yeşil Gazete)

Instagram’ın yeni özelliği uygulamaya geçti

Instagram’ın yeni özelliği aynı anda iki farklı yerden ortak canlı yayın yapabilme uygulamaya geçti.

Sosyal Medya.co’da yer alan habere göre Ağustos ayında canlı yayına arkadaşlarınızı davet edebilmenize olanak sağlayan özelliğin test sürecine başlanmıştı. Instagram, kendi blogu üzerinden bu özelliğin de artık yayına girdiğinin haberini paylaştı.

Arkadaş ile ortak canlı yayın yapma özelliği tek başına canlı yayın risklerini de minimize ediyor. Üstelik ortak yayın yapabilme özelliği ile canlı yayınların farklı bir noktaya taşınacağı da belirtiliyor. Yeni özelliğin uygulamaya geçmesi ile yepyeni içerik türlerinin oluşması için büyük bir fırsat meydana geldiği de sosyal medya uzmanlarının üzerinde durduğu bir diğer nokta.

 

(Sosyal Medya.co)

 

Almanya’dan Türkiye’ye yatırımları kısıtlayın atağı

Almanya, uluslararası kurumların Türkiye’ye yaptığı kredi akışını kısıtlıyor. Alman hükümetinin Türkiye’ye yapılan kredi desteğini kısıtlamak için uluslararası yatırım kuruluşları üzerindeki baskısını daha da artırdığı belirtildi.

Almanya, Türkiye’ye yatırım fonu sağlayan Alman KfW bankasının yanı sıra, Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa Kalkınma Bankası nezdindeki etkisini kullanarak Türkiye’ye kredi akışını sıkılaştırmak için yoğun bir şekilde çalıştığı ileri sürüldü.

Bloomberg’in bankacılara dayandırdığı haberinde Almanya’nın bu yöndeki çabalarını perde arkasında artırdığına dikkat çekiliyor. Bazı Alman ticari bankaların da Türkiye’deki siyasi atmosfer nedeniyle yatırımlarını gözden geçirmeye başladıkları belirtiliyor. Adı geçen yatırım bankalarının Türkiye’ye yönelik yatırımlarını resmi olarak dondurma kararı almadıklarını ancak kısıtlamaya gittiklerine dikkat çekiliyor.

Almanya Başbakanı Angela Merkel geçtiğimiz haftalarda AB’nin Türkiye’ye yaptığı katılım öncesi mali yardımlarda kesintiye gidilmesine destek vereceğini söylemişti.

Türk bankalarının borcu 104 milyar dolara çıktı

KfW bankasının yanı sıra Commerzbank AG’nin de Türk bankalarıyla ilişkilerini gözden geçirdiğini yazan Bloomberg, Türkiye’nin cari açığını finanse etmek için yurtdışından borçlanmaya ihtayacı olduğunu aktardı. Ayrıca Türk bankalarının 2011’den bu yana dış borcunun 104 milyar dolara, özel sektörün ise 233 milyar dolara yükseldiğini yazdı.

 

(BloombergEuro News)

Tohumbara’dan Tohum Merkezi’ne: Atalık tohumlar Seferihisar’da buluşuyor

2006 yılında çıkartılan 5553 sayılı Tohumculuk Yasası’yla, yerel tohumların satışının ve üretiminin yasaklanmasının ardından, 2010 yılında Belediye Başkanı Tunç Soyer öncülüğünde kurulan Can Yücel Tohum Merkezi’nde geleneksel tohumları üretmenin yanı sıra Seferihisar’daki öğrencilerle birlikte fide ve tohum atölyeleri de yapılıyor.

Nuray Pehlivan, Gazete Duvar’da yer alan özel haberinde Can Yücel Tohum Merkezi çalışanları ve katılımcıları ile görüştü.

2011 yılında ilk tohum takas etkinliğimiz öncesinde ‘TOHUMBARA’ isimli sandıklarımız Seferihisar’ın 9 köyüne dağıtıldı ve köylülerden, ellerinde bulunan yerel tohumları bu sandıklara atmaları istendi. Merkezimiz ilk üretim çalışmalarına bu sandıklara bırakılan ve tohum takas etkinliğinde katılımcıların takas yaptıkları tohumlarla başladı diyen Can Yücel Tohum Merkezi sorumlusu Aylin Bostancı, o günden bu yana çalışmalarının aralıksız devam ettiğini, merkezde 200 çeşit tohum bulunduğunu ve her geçen gün yeni tohumların da eklendiğini belirtti.

Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ise bu merkez fikrinin Can Yücel’in vasiyeti ile geliştiğini kaydederek, “Merkezimizde bir tohum en az 2 yıl deneme aşamasına alınır ve yerel tohum olup olmadığına karar verildikten sonra çoğaltma çalışmalarına başlanır. Paylaşabilecek duruma geldiğinde talepte bulunanlarla paylaşılır ya da takas yapılır.

Tohum üretim metotlarımız tamamen geleneksel yöntemlerle yapılır. Tohum paylaşımlarımız takas yöntemiyle yapılıyor olmakla beraber eğer vatandaşın takas yapacak tohumu yok ise verecek olduğumuz tohumu üretip çoğaltarak, tekrar bize getirmek koşulu ile isteyen herkesle tohum paylaşımı yapıyoruz. Seferihisar yöresindeki çiftçi üreticilerimize ve okullara bedelsiz fide ve tohum desteğinde bulunuyoruz.

Seferihisar’ın üretici pazarları var üreticiler bu pazarlarda sadece kendi ürettiği ürünleri satabiliyor. Böylece üretim yapma imkanı olmayanlarda bu pazarlardan yerel ürünlere ulaşabiliyor. Merkeze gelip tohum alma imkanı olmayanlara da kargo ile ücretsiz gönderiyoruz.” şeklinde konuştu.

Topan Karakılçık Buğday’ının hikayesi

Merkezin tohumlarından en gözde olanlarından birisinin Topan Karakılçık Buğdayı olduğuna dikkat çeken merkezin sorumlusu Aylin Bostancı bu buğdayı çoğaltmak için tam 5 yıl çalıştıklarını söylüyor ve ekliyor:

“Topan Karakılçık Buğdayı, ilk yapılan tohum takas etkinliğinde merkezimize ulaştı. Diğer birçok tohumumuz gibi neredeyse nesli tükenmek üzereydi. Hem üretim zorluklarından hem de hibrit (kısır_melez) tohumlara olan ilgi yüzünden üretiminden vazgeçilmeye başlanmıştı. Geçtiğimiz yıl hasat edilen buğdayımızdan, taş değirmende öğütüp ilk ekşi maya köy ekmeğimizi yaptık.

Biliyorsunuz ki son yıllarda birçok tarım ürünü ithal edilmeye başlandı. Buğdayda bu ürünlerin arasında, Tarım ülkesiyiz ama Buğdayı bile ithal ediyoruz. Ekmeği de fazla tüketen bir milletiz ve gerçekten güvenle yiyebileceğimiz ekmeği bulmak çok zor, ne yediğimizi bile bilmiyoruz. Belki de bu sebeplerden karakılçık buğdayı en gözde tohumumuz oldu.’’

 

(Gazete Duvar)

Türkiye’de önemli bir keşif daha: İstanbul’da Türklerin ilk izi ortaya çıktı

Beşiktaş’ta Barbaros Bulvarı’nın hemen yanında süren metro istasyon inşaatında çıkan buluntular İstanbul tarihini değiştirecek bilgileri gün ışığına çıkardı. Metro kazısında şu anda yaklaşık 3 bin 500 yıllık, İstanbul’un en eski mezarlığı kazılıyor. Şimdiye kadar 35 mezar tespit edildi. Kuzey Karadeniz step kültürüne yani eski Türk ve Altay kültürüne ait kurgan tipi mezarlığın ortaya çıkması bilim dünyasını da heyecanlandırdı.

Ömer Erbil’in Hürriyet’te çıkan haberine göre Beşiktaş’taki arkeolojik kazı sonuçları Türklerin Anadolu’ya girişini 1071 Malazgirt Savaşı’na bağlayan geleneksel tarih bilgisini de sorgulama noktasına getirdi. Şu anki mevcut bulgular ışığında tarihlemenin son tunç çağı ile demir çağının başlangıcı (MÖ 1200 – 1500) olduğu düşünülüyor.

Kurgan mezarlar

Kavimler Göçü’nden önce tunç çağı döneminde de steplerden bir göç dalgası olduğu Balkanlar’daki kurgan mezar tiplerinden de biliniyordu. Beşiktaş’taki buluntuların da bu göç dalgasının sonucu olduğu ve o dönemki tatlı su kenarına yerleştikleri sanılıyor. Bugüne kadar İstanbul’da ilk kurgan mezar Silivri’de yine İstanbul Arkeoloji Müzesi kazılarında ortaya çıkarılmıştı. Şimdi Beşiktaş’taki kurgan mezarlık ile Silivri’deki mezar arasında nasıl bir ilgi olduğu araştırılacak.

Bugüne kadar 35 kurgan tipi mezar Beşiktaş’ta tespit edildi. Bazı mezarlarda urne tipi kaplar içinde yakılmış kemikler bulundu. Kremasyon yani yakılarak gömülen kemiklerin renginden 700-800 derece sıcaklıkta yakıldıkları tahmin ediliyor. Ayrıca kurganların içine hoker pozisyonunda (ana rahmindeki duruş) gömülen yetişkinlerin de olduğu tespit edildi. Her iki gömü şeklinin de Kuzey Karadeniz step kültüründe var olduğu biliniyor.

 

(Hürriyet)

Eyüp Sultan’da hayvan hakları ihlali: Çoğu küpeli ve kısır 100 köpek tutanaksız toplandı!

Eyüp Sultan Belediyesi Göktürk’te çoğu küpeli ve kısır olan 100’e yakın köpeği uyuşturucu iğneyle vurarak toplanması hayvan aktivistleri tarafından tepkiyle karşılandı.

Ajanimo’nun haberine göre, Eyüp Sultan Belediyesi Veteriner Hizmetleri Müdürlüğü’ne bağlı 5 ekip 24 Ekim’de Göktürk’teki küpeli köpekleri tutanak tutmadan topladı. Görüntülerde sadece 1 ekipte veteriner hekim bulunmasına rağmen, tüm ekiplerin küpeli köpekleri uyuşturucu iğne ile vurarak topladığı görüldü. Hayvan aktivistleri, küpeli köpeklerin toplatılmasının yasaya aykırı olduğunu, uyuşturucu iğnelerin sadece veteriner hekim tarafından yapılaması gerektiğini belirttiler.

Normal şartlarda zorunda kalındığı takdirde “veteriner hekim tarafından” uygulanması gereken uyutucu iğneler, hekim sıfatı taşımayan belediye çalışanları tarafından rastgele atılarak hayvanların sağlığını büyük tehlikeye atıyor. Olay yerinde bulunan aktivistlerin beyanına göre ise çok sayıda hayvan bu bilinçsiz ve yasal olmayan uygulama nedeniyle hayatını kaybediyor.

İğne ile bayıltılan köpeklerin vücutlarından bilinçsizce ve karga tulumba kaldırılış ve araçlara konulma görüntüleri ise fotoğraf ve videolarla belgelendi. Bazı köpeklerin vücudunda birden fazla iğne görüldüğü ifade edildi.

Eyüp Sultan Belediyesi’nden sokak köpeği açıklaması

Eyüp Sultan Belediyesi Belediye Başkan yardımcısı Ahmet Turan Koçer şöyle açıklama yaptı:

“Organize saldırı yapılıyor. Eyüp Sultan Belediyesi yasadışı hiçbir işlem yapmamaktadır. Her geçen gün artan ısırma şikayetlerine rağmen vatandaşlarımızı mağdur olmasına seyirci kalamayız. Görevimiz probleme müdahaledir. Engelleyenler, hangi kılık ve isim altında olursa olsunlar suç işlemektedir. Kamu güvenliğinin sağlanması ve vatandaş mağduriyetinin giderilmesi görevini yerine getirmeyi iftira ve engellemelerle durdurmak suçtur.”

Ahmet Turan Koçer’in, bölgede kaç tane ısırma vakası ve şikayet  olduğu, neden tutanaksız toplama yapıldığına ilişkin soruları ise cevapsız bıraktığı belirtildi.

29 Ekim’de basın açıklaması çağrısı

Bütün bu sorunlara ve denetimsizliğe tepkili olan hayvanseverler, 29 Ekim Pazar günü saat 14:00’te Eyüp Sultan Belediye Binası önünde toplanacak ve basın açıklaması yapılacak. Tüm derneklerin, toplulukların ve savunucuların davet edildiği basın açıklamasından sonra başka bir tarihte ise tüm Türkiye’de eş zamanlı eylem yapılması bekleniyor.

BİMER’e şikayet etmek dilekçe örneğine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

 

(Patipedia, Ajanimo)

Avrupa Komisyonu glifosat kararını bir kez daha erteledi

Glifosatın Avrupa Birliği’nde kullanım izninin yenilenip yenilenmeyeceği dair süreç çelişkili görüşler, hararetli tartışmalar ve sonuç alınamayan oylamalarla neredeyse iki yıldır devam ediyor. Süre daraldıkça da adeta bir kördüğüme dönüşüyor.

Dünyanın en çok kullanılan tarım zehiri glifosat’ın Avrupa Birliği’ndeki izin süresi 15 Aralık 2017’de sona eriyor. Glifosatın AB’de kullanım izninin yenilenip yenilenmemesine karar verecek merci Brüksel’deki Avrupa Komisyonu. 2016 başından bu yana glifosat izninin 10 yıllığına yenilenmesini görüşmek ve oylamak için toplanan Komisyon’da nitelikli çoğunluk elde edilemediği için karar birçok kez ertelendi (üye ülkelerin %55’i ve nüfüsun %65’i gerekiyor). Artık bir karar çıkacak diye beklenen dün sabahki (25 Ekim 2017) oylamada da karar yine aynı sebepten dolayı henüz açıklanmayan bir tarihe ertelendi. Glifosatın AB’deki izin süresi 15 Aralık 2017’de bittiği için oylamanın Kasım ayı içinde yapılacağı tahmin ediliyor.

Öte yandan, Salı günü (24 Ekim 2017) Strasburg’da Avrupa Parlamentosuglifosatın Aralık 2022’ye kadar kademeli olarak, o tarihten sonra da tamamıyla yasaklanmasına dair bir tasarıyı kabul etti (355 evet, 204 hayır ve 111 çekimser oy). Ancak, Avrupa Parlamentosu kararları sadece görüş niteliği taşıyor, bağlayıcı değil. Dolayısıyla, Parlamento’nun kararı ancak Komisyon üzerinde baskı oluşturabiliyor. Avrupa Komisyonu’nun aksine, Avrupa Parlamentosu glifosata ve en büyük üreticilerinden Monsanto’ya hiç sıcak bakmıyor. Eylül ayında, Avrupa Parlamentosu Monsanto’nun glifosat konulu bir oturuma girmeyi red etmesi üzerine şirketin parlamentoya girişini yasaklamıştı. Monsanto Avrupa Parlamentosu tarafından girişi yasaklan ilk ve tek şirket oldu.

Bir ilginç detay da Salı günü Avrupa Parlamentosu glifosatın yasaklanmasını oylarken, Avrupa Konseyi de glifosatın yenilenme izni için bugüne kadar önerdiği 10 yıldanvazgeçtiğini, ertesi gün yapılacak toplantıyı kast ederek, 5 ve 7 yıl seçeneklerini oylamaya sunacağını açıkladı Evet, çocuk kandırıyor gibi. Ancak, dün sabah yapılan oylamada yine nitelikli çoğunluk elde edilemedi ve oylama bir kez daha bu yazıyı kaleme alırken henüz açıklanmamış ileri bir tarihe alındı.

Bir önceki yazımda glifosatın tarihçesini, kullanım verileri ve AB’deki sürecini daha detaylı olarak okuyabilirsiniz ancak burada da kısaca hatırlatmak gerekirse glifosat 1970 yılında Monsanto tarafından ot öldürücü (herbisit) olarak patentlendi, 1974’den itibaren Monsato’nun Roundup herbisitinin etken maddesi olarak piyasa sürüldü. Monsanto’nun 1996’da Roundup Ready ürünleri -yani Roundup ile birlikte kullanılan Roundup’a dirençli genetiği değiştirilmiş (GD) soya, ardından GD pamuk, GD kanola’yı piyasa sürmesiyle- Roundup kullanımı hızla yükselmeye başladı. Bugün dünya genelinde, GDO’ların toplam glifosat kullanımındaki payı %56. 2000 yılında Monsanto’nun patent süresi sona erdiğinde ise markalaşma hevesinde olmayan küçük şirketlerden Dow, Dupont, Syngenta, Aventis ve BASF gibi kimyasal devlerine kadar çok sayıda şirket glifosat içeren ürün satmaya başladı. 2012 yılında Çin, küresel glifosat üretimin %40’ını ve küresel glifosat ticaretinin %35’ini elinde tutuyordu. Monsanto’nun finansal raporlarına göre, şirket başta Roundup olmak üzere, 2015 yılında 4.76 milyar ABD dolarlık herbisit satışı yaptı ve 1.9 milyar ABD doları brüt kar elde etti. Monsanto glifosat içeren ürünlerini 100’den fazla tarım ürününde kullanılmak üzere, 130’u aşkın ülkede satıyor. Bugün,ABD’de 750’den fazla glifosat içeren ürün satılıyor. Avrupa’da ise 40 farklı şirket tarafından 300’ü aşkın glifosat içeren herbisit satılıyor.

Dünyada glifosat kullanımıGlifosat sadece GDO’lu tarımda değil, örneğin Avrupa’da tahıl ekili tarlalarda, bağlarda, zeytinliklerde ve narenciye bahçelerinde de otları öldürmek için  kullanılıyor . Birleşik Krallık gibi bazı ülkelerde hasat öncesi otları öldürmek için ve ekinlerin olgunlaşma sürecini hızlandırmak (kurutmak) için de kullanılıyor. Örneğin, Almanya’da on kolza tarlasının sekizinde glifosatlı herbisit kullanılıyor. Glifosat sadece tarımda da kullanılmıyor, parklar, bahçeler gibi ciddi miktarda bir tarım dışı kullanımı da var.

Türkiye'de glifosatGlifosatın dünya genelinde (tarımsal + tarım dışı) kullanımı 1994 ile 2014 arası 15 misli arttı (56 bin 296 tondan 825 bin 804 tona çıtkı). 1994-2014 arası dünya genelinde kullanılan toplam glifosat miktarının %72’si son on yılda kullanıldıTürkiye’deise glifosat kullanımı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre 2001’de 305 tondan 2013’te 4500 tona çıkarak, 15 misli arttı.

 

 

 

Haber: Ayşe Bereket

(Yeşil Gazete, Ayşe Bereket.wordpress.com)

Çanakkale’de kanser korkusu: Balıklar öldü, kömür ocakları çocukları hasta etti 

Çanakkale’nin Çan ilçesinde Çan Çevre Derneği’nce Çevre Kirliliği Paneli düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Yeşil Yenice Dayanışma Derneği adına Metin Ümit Ural, İDA Dayanışma Derneği Başkanı Hicri Nalbant, Çan Çevre Derneği Başkan Yardımcısı Hamza Yıldız, Osman Demircan ve Mustafa Önder katıldı.

Çocuklarımızın 0-5 yaş grubunun % 60-65’i ne yazık ki solunum yollarından muzdarip”

Çan Çevre Derneği Başkan Yardımcısı Hamza Yıldız, memleketimizin iki büyük sorunu var. Bunlardan bir tanesi işsizlik bir tanesi de kirlilik. Çandan göçün sebebi işsizlik olduğu kadar Çandaki hava kirliliği olduğunu artık herkes kabul etmektedir. Çünkü sabahları pencerelerimizi açtığımızda kömür kokusu ile uyanıyoruz. Çocuklarımızın 0-5 yaş grubunun % 60-65’i ne yazık ki solunum yollarından muzdarip. Türkiye’nin en fazla kanser olma riski olan bölgesinde yaşıyoruz. Sadece havamız kirlenmiyor suyumuzda kirlendi yakında toprağımızda kirlenecek. Peki bütün bu olanlara karşı biz sessiz mi kalalım. Oturalım mı? Ölümü mü bekleyelim.” dedi.

“Termik santraller bizim gibi 3. Dünya ülkelerine satılıyor”

Termik santrallerin hava kirliliğine neden olduğunu söyleyen Yeşil Yenice Dayanışma Derneği adına Metin Ümit Ural, “ Avrupa ülkelerinde bugün termik santraller sökülüyor. Termik santraller kullanılmıyor. O santraller bizim gibi 3. Dünya ülkelerine satılıyor. Ve biz onları alıyoruz iyileştirmelerle işletmeye çalışıyoruz” dedi.

“Kocabaş Çayı’nda balıklar öldü, Ağı Dağı’nın suları kirlendi”

Kocabaş Çayı’ndaki çevre kirliliğe değinen İDA Dayanışma Derneği Başkanı Hicri Nalbant, “Ağı dağından doğarak Karabiga’da denize dökülen Kocabaş Çayı çok kirli. Uzun zamandır duyuyoruz Kocabaş Çayı’nda Balıklar öldü diye. Bir kaç kez bende Etili köyü yakınındaki yerlere geldim. Ölü balıkları gördüm. Balıkların ölüm nedeni kömür ocakları. Kömür ocaklarının açtığı ama rehabilite edilmeden olduğu gibi bırakılan çukurlar var. O çukurlar içerisinde asit kaya dranajı oluşuyor. Altın madencileri Ağı Dağı’nı sondajlar ile delik deşik ettiler. Sondaj sırasında kil, polimer, gresyağı, mazot basıyorlar. Yerin altındaki tüm suları kirletiyorlar. Ağı Dağı’nın suları kirlendi. Ağı dağında maden şirketleri faaliyete geçtiğinde Çan ilçesindeki 27 köyün içme suyu ile Çan ilçesinin mahallerinde bulunan çeşmelerinin suyunu yok edecekler.” diye konuştu.

 

(Gazete Çaneri)