Ana Sayfa Blog Sayfa 290

Bilecik’te katliam: 14 köpek ölü, bir köpek yaralı halde bulundu

Bilecik‘te Vezirhan Jandarma Karakol Komutanlığı ekipleri, Bilecik-Sakarya kara yolu ikinci tünel mevkisinde, yol kenarında hareketsiz yatan köpekler olduğu ihbarı sonrası harekete geçti.

İncelemede 14 köpeğin öldüğü, bir köpeğin ise yaralı olduğu tespit edildi. Yaralı köpek tedavi altına alınırken, olay ile ilgili soruşturma başlatıldı.

DHA‘nın aktardığına göre, Bilecik Valiliğinden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bir vatandaşımızın yol kenarında ölü köpekler olduğunu beyan etmesi üzerine yapılan incelemede, yol kenarında 14 ölü, bir yaralı köpek tespit edilmiştir. Bahse konu bölgeye olay yeri inceleme timi, çevre koruma timi ve Tarım İl Müdürlüğü ekipleri sevk edilmiştir. Konuyla ilgili Cumhuriyet Savcısının talimatıyla adli tahkikata başlanılmıştır. Gelişmelerden kamuoyumuz bilgilendirilecektir.”

Bayramiçliler maden şirketinden dron alan Ziraat Odası’na tepkili: Şirket taraftar oluşturmak istiyor

ÇANAKKALEBayramiç‘te çevre aktivistleri, Bayramiç Ziraat Odası‘nın Truva Bakır İşletmeleri A.Ş.‘den Kazım Cengiz‘den ilaçlama dronu almasına tepki gösterdi. Aktivistler, “Bayramiç’in Hacıbekirler ve Muratlar köyünü haritadan silecek olan, yörenin tarımı için yaşamsal olan su kaynaklarına el koymayı planlayan bir maden şirketinden bağış alması, buna tenezzül etmesi ne kadar etik bir davranıştır? Koskoca Ziraat Odası’nın bir ilaçlama dronunu alacak kadar kaynak yaratamaması ne denli kabul edilebilir bir durumdur?” diye soran aktivistler, “Bayramiç Ziraat Odası’nın paraya ihtiyacı varsa biz verseydik” dedi. Yeşil Gazete‘ye konuşan Bayramiç Ziraat Odası Başkanı Mesut Şen, aktivistlere yanıt verdi:

“Kazdağları bizim kırmızı çizgimizdir. Ben bunu maden şirketleri ile görüştüm zaten. Yönetim Kurulu başkanı şu anda Kazım Cengiz. Kendisine ilk tanışmamızdan bu yana hep şunu izah ettim. Sizin, dedim, Kazdağları’nda projeniz var mı? ‘Başkanım bizim hiçbir şekilde Kazdağları‘nda projemiz yok. Biz zaten şu anda işlediğimiz Hacıbekirler tarafındaki maden ocağında bile toprağı sarıyoruz, limandan gönderiyoruz, Samsun‘da işleniyor. Bizim siyanür gibi yani insan sağlığına zararlı hiçbir şekilde çalışmamız yok’ beyanıyla karşı karşıya kaldık. Şimdi Kazdağları’nda bırakın Cengiz Holding‘i herhangi bir başka firma, Kanada firması da olabilir, herhangi bir maden şirketinin zaten bir projesi oluşacak oldu mu ben Bayramiç Ziraat Odası olarak, bırakın ziraat odası başkanlığını, ben kendim şahsen bir üretici olarak zaten karşılarına dikilirim.”

Çevre aktivistleri dün (22 Kasım) eylem gerçekleştirerek binlerce çiftçinin, üreticinin üye olduğu, üyelerinden aidat alan ve ayrıca gelir kaynakları olan ve kamusal bir görev yapan Bayramiç Ziraat Odası’nın tarım alanlarını yok etmek isteyen, tarımsal sulara el koyacak olan, toprağı ve suyu zehirleyecek olan bir şirketten dron hibesi almasını eleştirmişti.

‘Şirketin amacı taraftar oluşturmak, bağış da bu faaliyetlerden biri’

Ayrıca Bayramiç’e bağlı Hacıbekirler ve Muratlar köyleri ile Çan’a bağlı Halilağa köyü sınırları içerisinde faaliyete geçmesi planlanan ve daha çok sayıda köyü etkileyecek olan Halilağa Bakır Madeni Projesi’ne karşı verdikleri mücadeleyi nasıl kazandıklarını anlatan aktivistler şu ifadeleri kullanmıştı:

“Cengiz Holding’e ait olan Truva Bakır A.Ş.’nin kamuoyu yaratmak için daha önce yörede köylülere erzak kuponu dağıttığı, yemek organizasyonları yaptığı, köy muhtarlarını yanına almak için çeşitli geziler düzenlediği, kamunun yapması gereken altyapı işlerini yaptığı bilinmektedir. Şirket bu tür faaliyetleri ile bölgenin idam fermanı olan Halilağa Bakır Madeni Projesi için tepkileri sönümlendirmeyi, taraftar oluşturmayı amaçlamaktadır. Bayramiç Ziraat Odası’na yapılan bu bağış da bu faaliyetlerden birisidir.

Bayramiç Ziraat Odası’nın Çanakkale’nin tarımsal ve süt üretiminde potansiyelini görmezden gelip, bu potansiyele zarar verecek olan ve sicilini tüm Türkiye’nin bildiği bir maden şirketi ile bu denli yakın ilişkilere girmesi ve bağış kabul etmesini etik bulmuyor, kurumsal kimliğine yakışmadığını düşüyor, kınıyor ve tüm üyelerinin onurunu düşünerek ilaçlama dronunu şirkete iade etmesini istiyoruz.”

‘Dron bağışı yapmak isterlerse buyursunlar onlardan da alırım’

Ek olarak Bayramiç köylüleri ile Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kazdağları Kardeşliği ve Kazdağları Ekoloji Platformu‘na üye aktivistler hibeyi kabul eden odayı eleştirerek “Oda’nın bir drona ihtiyacı varsa, kaynak yaratamıyorsa, dilerlerse kendilerine kaynak yaratma konusunda yaşam savunucuları olarak destek vermekten mutluluk duyarız” demişti. Mesut Şen’in bu eleştirilere yanıtı şöyle oldu:

“Bize demişler ki Ziraat Odası’nın parası yok mu? Evet, yok. Bayramiç Ziraat Odası’nın bir geliri yok ki. Sadece üye aidatı ile geçinen bir kurum. Ben burada sekiz aydan beri başkanlık yapıyorum. Biz seçildikten üç ay sonra odamızın parası bitti. Ben beş ay boyunca bütün personelin maaşını, sigortasını cebinden ödemiş bir adamım. Bizi sanmasınlar ki multi milyoner bir oda. Böyle bir şey yok. Bizim sadece bizim üye aidat gelirimiz var ve bunlar da yani çok cüzi rakamlar. 118 lira bizim aidatımız.”

Odalara finansal desteğin ticari işletmelerle sağlandığını belirten Mesut Şen ayrıca “Türkiye’de birçok oda ticari işletme kurmuş, ilaç satıyor, gübre satıyor, tarımsal alet edevat satıyor. Bu şekilde ayakta kalıyor. Bizim odamızın ticari işletmesi yok. Ben şimdi kararını aldım. Ben de Bayramiç Ziraat Odası’na ticari işletme kuracağım ve aktif bir ticari gelir elde etmek için bir çaba göstereceğiz. Şu anda zaten bizim bölgeye bir dron yetmez, çevreci arkadaşlarımız da odamıza dron bağışı yapmak isterlerse buyursunlar onlardan da alırım” dedi.

‘Kazdağları’nda oluşabilecek her türlü eyleme ben varım’

Kendisinin de Ziraat Fakültesi mezunu bir insan olduğunu, meyvecilik yaptığını ifade eden Mesut Şen, “Bayramiç Ticaret Odası’na tarıma dayalı bir destek yapılmış. Ben bunu şimdi alırsam belli bir kitle eleştiriyor, almazsam daha büyük bir kitle eleştiriyor. Şimdi biz kendi şahsımıza herhangi bir şey, ne bir rüşvet ne de kendi şahsımıza kullanabileceğimiz bir hibe almadık. Biz Bayramiç çiftçisinin gereksinimi olan, tarım teknolojisi olan ilaçlama dronu aldık. Burada bu çevreciler, arkadaşlar bu kadar eleştiri yapacak bir anlamı yok. Çünkü Kazdağları’nda oluşabilecek her türlü eyleme ben varım zaten” şeklinde konuştu.

“Yarın bir A firması Kazdağları’nda gelsin, bir proje yapmaya kalksın, beni orada görmezlerse o zaman bu arkadaşlar desinler: Ziraat Odası madencilere destek oluyor” diyen Mesut Şen, ayrıca şu ifadeleri kullandı:

“Ama şimdi elbette ki Türkiye Cumhuriyeti büyük bir ülke. Bütün ülkeler yeraltı kaynaklarının hepsini kullanıyorlar. Her ülkede yani bugün Amerika’da da madenler işletiliyor. Diğer ülkelerde, Avrupa ülkelerinde bu madenler işletiliyor. Şimdi Türkiye’de işletilmeyecek diye bir şey yok ki. Bunun engellemesini ziraat odaları yapmıyor zaten şu anda bunu bakanlık yapıyor, devlet yapıyor bunu. Devletin izin verdiği bir şeye biz engel olamayız. Sadece ne yaparız? Eğer gerçekten bizim tasarımımızı, yeraltı sularımızı, içme sularımızı kirletecek bir pozisyon varsa biz buna engel olmak için eylem gösteririz.”

‘Şirket mahkeme kararını beklemeden faaliyete geçti’

Öte yandan yerel halk ve aktivistler hibe alınan şirkete karşı verdikleri mücadelenin devamında, mahkeme kararı gelmeden şirketin gerçekleştirdiği faaliyetleri şöyle aktardı:

“Projeden vazgeçmeyen şirket, yeniden başvurdu. Yeni proje de aralarında dernekler ve yöre köylülerinin olduğu 100’e yakın davacı tarafından yeniden dava ettik. 5 Aralık’ta, Hacıbekirler köyü yakınlarında proje alanında bilirkişi keşif yapılacak. Davayı bu kez de kazanacağımıza inanıyoruz.

Henüz dava süreci devam ederken şirket Çevre Etki Değerlendirme Süreçlerinden kaçarak madene su sağlamak için DSİ ile yaptığı protokol kapsamında, gölet inşaatlarına ve Çan’ın can damarı olan Kocabaş Çayı’ndan su almak için kanal yapımı işlemlerine başlamış ve bu amaçla ağaç keserek ve arazi düzleyerek şantiye kurmuştur. Mahkeme kararı beklenmeden yapılan bu işlemler hukuka aykırıdır ve kabul edilemez.”

Madagaskar’da rekor sıcak dalgası: İklim krizi olmasa ‘neredeyse imkansızdı’

World Weather Attribution grubu tarafından yürütülen yeni bir araştırma, ekim ayında Madagaskar‘da yaşanan rekor düzeydeki sıcak dalgasının, insan kaynaklı küresel ısınmanın olmadığı bir senaryoda “neredeyse imkansız” olacağını ortaya koydu.

Araştırmaya göre, aşırı sıcaklar aşırı yoksul milyonlarca insanı etkilediyse de bu insanların yaşamlarındaki hasar yetkililer ya da medya tarafından kaydedilmedi. Afrika‘daki pek çok hükümet iklim değişikliğinin etkilerini takip edecek olanaklardan yoksun. Raporu hazırlayan bilim insanları, bu bilgi eksikliğinin ölümleri önlemeye yönelik tedbirlerin uygulanmasını çok zor bir hale getirdiğini söyledi.

Uzun süreli sıcak dalgasının iklim krizi kaynaklı olduğu sonucuna ulaşan çalışma Sahra altı Afrika‘da bir ilk olma özelliğini taşıyor ve sıcaklıkların son ortalamadan 2,5°C daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Madagaskar‘ın 3 milyondan fazla insana ev sahipliği yapan başkenti Antananarivo, kaydedilen en sıra dışı sıcaklık rekorlarından bazılarına tanık oldu. Araştırmacılar, fosil yakıt kullanımının devam etmesi durumunda küresel ortalama sıcaklığın sanayi öncesi seviyelerin 2°C üzerine çıkacağını ve bu yoğunlukta bir sıcak dalgasının her beş yılda bir yaşanacağını hesapladı.

İklim değişikliği odaklı yüzlerce araştırma, insan kaynaklı küresel ısınmanın dünya genelinde aşırı hava koşullarını daha sık ve daha yoğun hale getirdiğini gösteriyor. Sadece sıcak dalgalarının bile son 30 yılda raporlanmamış milyonlarca erken ölüme yol açmış olduğu tahmin ediliyor.

Fotoğraf: Karel Prinsloo / UNICEF
‣ Bilim insanları açıkladı: İklim krizi yaşanmasaydı, aşırı sıcaklar neredeyse imkansızdı
‣ Cerberus sıcak dalgası: Avrupa neden bu kadar sıcak ve sıcaklar ne kadar sürecek?

‘Afrika’da ısı etkileri eksik raporlanıyor’

Üretim ve tüketim faaliyetleri sırasında açığa çıkan tarihsel emisyonları nedeniyle iklim değişikliğinde en büyük sorumluluğa sahip kalkınmış ülkelerin, iklim krizinin etkilerinden en fazla etkilenen ve bu etkilerle başa çıkma konusunda yeterli kaynaklara sahip olmayan gelişmekte olan ülkelere ödemeyi taahhüt ettiği iklim tazminatları, 30 Kasım’da Birleşik Arap Emirliklerinin (BAE) Dubai kentinde başlayacak olan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesinde (COP28) görüşülecek önemli konular arasında yer alıyor.

The Guardian‘ın aktardığına göre, Madagaskarlı bir okyanus bilimci olan ve şu anda Bergen‘deki Norveç Araştırma Merkezinde görev yapan Dr. Rondrotiana Barimalala şunları söyledi:

Madagaskar halihazırda iklim değişikliğinden etkileniyor ve milyonlarca insan için hayatı zorlaştırıyor. Toplumların ve hükümetlerin daha dirençli hale gelmeleri için adımlar atması kritik önem taşıyor.”

Madagaskar sakinlerinin yüzde 90’ından fazlası yoksulluk içinde yaşıyor, yarısının temiz suya veya elektriğe erişimi yok ve birçoğu aşırı sıcaklarla başa çıkmayı zorlaştıran gayri resmi konutlarda yaşıyor.

Hollanda Kraliyet Meteoroloji Enstitüsünden İklim Bilimci Dr. Izidine Pinto şunları kaydetti:

Afrika denince akla ısı etkilerinin eksik raporlanması gelir. Yoksulluğun hüküm sürdüğü pek çok ülke aşırı sıcaklarla başa çıkabilecek imkânlara sahip değil.”

Kızılhaç Kızılay İklim Merkezinden Sayanti Sengupta, ”Rapor edilmemiş olması etkilenmediği anlamına gelmiyor – kesinlikle etkileniyor” dedi. Sengupta, anekdotlara dayalı raporlara göre gece sıcaklıklarının sıcak dalgası sırasında çocukların nefes almasını zorlaştırdığını da sözlerine ekledi.

‣ Araştırma: Hayal dahi edemeyeceğimiz sıcak dalgalarına karşı hazırlık yapmalıyız
‣ Sıcak dalgaları dünyayı kavurmaya devam ediyor: On milyonlarca insanın yaşamı tehlikede

‘Buzdağının görünen kısmı’

2023’te küresel sıcaklık rekorları kırıldı. Önde gelen iklim bilimciler ağustos ayında “çılgın” aşırı hava koşullarının, gelecekteki daha da kötü etkilerle karşılaştırıldığında sadece “buzdağının görünen kısmı” olduğunu vurguladı.

Araştırmacılar hava durumu verilerini ve iklim modellerini kullanarak Madagaskar’da bugün yaşanan sıcak dalgalarının yoğunluğu ve sıklığının, küresel ısınmanın gezegenin sıcaklığını artırmasından önceki dönemle karşılaştırmasını yaptı.

Imperial College London‘da iklim bilimi alanında kıdemli öğretim görevlisi olan Dr. Friederike Otto şunları söyledi:

İklim değişikliği en zengin ülkeler ve şirketler tarafından yaratılan ve daha da kötüleştirilen bir sorundur, ancak en çok zararı en yoksullar görmektedir. COP28’de, gelişmiş ülkelerin kayıp ve zarar fonuna finansman sağlamak için taahhütte bulunmalarına ihtiyacımız var.”

‣ ‘Dayanılmaz’ sıcak dalgası Avrupa ve Türkiye’de hayatı tehdit ediyor
Sıcak dalgaları ve aşırı hava olayları neden artıyor?

İklim inkarcısı, İslam ve göçmen karşıtı Geert Wilders, Hollanda seçimlerinde zafer kazandı

İslam karşıtı popülist Geert Wilders, bugün (23 Kasım) erken saatlerde oyların neredeyse tamamının sayılmasıyla, Hollanda seçimlerinde büyük bir zafer kazandı ve hoşgörünün merkezi olarak tanınan ülkede aşırı sağa doğru çarpıcı bir dönüş yaptı.

Aşırı sağ ideolojinin yükselişte olduğu Avrupa‘da şok etkisi yaratan sonuçlar, Wilders’ın bir sonraki hükümet koalisyonunu kurma görüşmelerine liderlik edeceği ve muhtemelen Hollanda’nın ilk aşırı sağcı başbakanı olacağı anlamına geliyor.

Oyların neredeyse tamamının sayılmasıyla birlikte 150 sandalyeli parlamentonun alt kanadında Wilders’in Özgürlük Partisinin 37 sandalye sahibi tahmin ediliyordu. Bu sayı dün gece oy verme işlemi sona erdiğinde yapılan sandık çıkış anketinde öngörülenden iki fazla ve son seçimde kazandığı 17 sandalyenin iki katından fazla.

Associated Press‘in aktardığına göre sevinçten havalara uçan Wilders, sonuçların gerçekliğine inanabilmek için “kolunu çimdiklemek zorunda kaldığını” söyledi.

Fotoğraf: Peter Dejong / AP

Diğer partilere yeşil ışık yaktı

Siyasi partiler, yeni bir hükümet koalisyonu kurmak için 24 Kasım’da başlayacak olan zorlu süreç öncesinde sonucu ele almak üzere bugün ayrı ayrı toplantılar düzenlemeyi planlıyor.

Sert söylemlerine rağmen Wilders, zafer konuşmasında hangi politikaları benimserse benimsesin “yasalar ve anayasa çerçevesinde” olacağını söyleyerek diğer sağ ve merkez partilere görüşmeler için yeşil ışık yaktı.

Wilders’in seçim programında Hollanda’nın Avrupa Birliğinden ayrılması için referandum yapılması, sığınmacı kabulünün tamamen durdurulması ve Hollanda sınırlarından göçmenlerin geri çevrilmesi çağrıları yer alıyordu.

İslam ve göçmen karşıtlığı

Wilders ayrıca Hollanda’nın “İslamsızlaştırılmasını” savunuyor. Ülkede cami ya da İslami okul istemediğini söyleyen Wilders, bu seçim kampanyası sürecinde İslam konusunda geçmişte olduğundan daha ılımlı bir politika izledi.

Wilders’ın zaferinin, son iktidar koalisyonunun temmuz ayında istifa etmesine neden olan göçü dizginleme, hayat pahalılığı krizi ve konut sıkıntısı gibi sorunları çözmeye yönelik kampanyasına dayandığı düşünülüyor.

Seçmenler “Bundan bıktık. Midemiz bulanıyor” diyor ve Wilders’ın seçim kampanyasında ağırlık verdiği göç sorununa atfen “sığınma tsunamisine” son verme görevine geldiğini belirtiyor.

Wilders, “Hollandalılar yeniden bir numara olacak. İnsanlar uluslarını geri kazanmalı” diye konuştu.

Fotoğraf: Mike Corders / AP

Wilders’ı zor bir koalisyon kurma süreci bekliyor

Geçmişte eski ABD Başkanı Donald Trump‘ın Hollanda versiyonu olarak nitelendirilen Wilders’in iktidar koltuğuna oturabilmesi için önce bir koalisyon hükümeti kurması gerekiyor. Ana akım partiler Wilders ve partisiyle güçlerini birleştirmeye isteksiz olduğu için bu zor olacak, ancak zaferinin büyüklüğü müzakerelerde elini güçlendiriyor.

Wilders diğer partileri koalisyon görüşmelerine yapıcı bir şekilde katılmaya çağırdı. Kendi Yeni Sosyal Sözleşme partisini üç ayda kurarak 20 sandalye kazanan eski bir merkezci Hıristiyan Demokrat olan Pieter Omtzigt, görüşmelere her zaman açık olacağını söyledi.

Seçimlerde Wilders’e en yakın parti, 25 sandalye kazanacağı tahmin edilen merkez sol İşçi Partisi ve Yeşil Sol ittifakıydı. Ancak partinin lideri Frans Timmermans, Wilders ile koalisyon yapmayacağını açıkça dile getirdi. “Sığınmacıların tüm sefaletin kaynağı olduğunu iddia eden partilerle asla koalisyon kurmayacağız” diyen Timmermans, Hollanda demokrasisini savunmaya yemin etti.

Wilders’ın tarihi zaferi, kökenleri faşist diktatör Benito Mussolini‘ye duyulan nostaljiye dayanan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni‘nin zaferinden bir yıl sonra yaşandı. Meloni o zamandan bu yana çeşitli konulardaki tutumunu yumuşattı ve AB’deki sert sağın kabul edilebilir yüzü haline geldi.

Wilders uzun süredir İslam, AB ve göçmenlere karşı saldıran bir politika izliyordu; bu duruşu onu uzlaşmacı politikalarıyla ünlü ülkesinde iktidara yaklaştırdı ama asla iktidara taşımadı.

Macaristan‘ı “illiberal” bir devlete dönüştürmekle övünen ve göç ve AB kurumları konusunda benzer sert tutumlara sahip olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Wilders’i gecikmeden tebrik etti. Orban “Değişim rüzgârları burada! Tebrikler” ifadelerini kullandı.

Kampanyasının son haftalarında Wilders duruşunu biraz yumuşattı ve tüm Hollanda için bir başbakan olacağına dair söz verdi, öyle ki kendisine “daha ılımlılar” anlamına gelen “Milders” lakabı verildi.

Fotoğraf: Patrick Post / AP

Dilan Yeşilgöz’ün partisi mecliste sandalye kaybetti

Ülkedeki seçimler,  dördüncü ve son koalisyonunun göçü dizginlemeye yönelik tedbirler konusunda anlaşamayan Başbakan Mark Rutte‘nin temmuz ayında istifa etmesinin ardından yapıldı.

Rutte’nin yerini, eski bir Türkiyeli mülteci olan Dilan Yeşilgöz-Zegerius almıştı. Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nin (VVD) en çok oyu alması halinde Yeşilgöz-Zegerius’un ülkenin ilk kadın başbakanı olması söz konusuydu. Ancak partinin seçimlerde 10 sandalye kaybederek 24 sandalyeyle parlementoda kalacağı tahmin ediliyor.

Wilders’ın zaferi, Avrupa’nın siyasi manzarasını değiştiren bir dizi seçimin sonuncusu oldu. Popülist ve aşırı sağcı partiler Slovakya ve İspanya‘dan Almanya ve Polonya‘ya kadar bazı AB üye ülkelerinde zafer kazanırken bazılarında ise güç kaybetti.

‘Wilders demek, iklim değişikliğinin inkarı demek’

Hollanda, topraklarının yüzde 25’inden fazlasının deniz seviyesinden daha alçakta olması nedeniyle, başta artan okyanus sıcaklıkları nedeniyle deniz seviyelerindeki yükselme olmak üzere iklim krizinin etkilerine karşı en kırılgan ülkeler arasında yer alıyor.

Aşırı sağcı Geert Wilders ve partisinin Hollanda genel seçimlerini kazanmasının ardından ülkede yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasının özellikle tehlikeye girebileceği düşünülüyor.

İklim ve ekoloji örgütleri şimdiden alarma geçmiş durumda.

Recharge’ın aktardığına göre, Friends of the Earth (Yeryüzünün Dostları) Hollanda Başkanı Donald Pols, “Birçok insanın çevre dostu oy kullanmasına rağmen, geçici seçim sonuçları iklim için iyiye işaret değil” dedi.

Aynı ifadeleri kullanan Young Climate Activists (Genç İklim Aktivistleri) adlı bir başka aktivist grubu, “Wilders hükümeti dört yıl boyunca iklim değişikliğinin inkârı anlamına gelecek” ifadelerini ekledi.

Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) şunları kaydetti:

Bu sonuç muhtemelen iklim önlemlerinin geri alınması, yeni fosil yakıt yatırımları, marjinal grupların dışlanması ve daha fazlası anlamına gelecektir.”

Özgürlük Partisi, iklim değişikliğinin doğal olduğunu ve küçük bir ülke olan Hollanda’nın buna karşı hiçbir şey yapamayacağını savunuyor. Parti, seçim bildirgesinde ülkenin rüzgâr, güneş ve biyokütleden elde edilen enerjiyi kullanmayı bırakması, bunun yerine gaz ve kömürle çalışan elektrik santrallerini kullanmaya devam etmesi ve yeni nükleer santraller inşa etmesi gerektiğini belirtiyor.

Hollanda’nın enerji politikasında yapılacak bir U dönüşü, Avrupa’nın iklim politikası için büyük bir gerileme anlamına geliyor.

Ülke geçtiğimiz yıllarda enerji dönüşümünde, özellikle de Rutte hükümetinin açık deniz rüzgar enerjisinde 2030’a kadar 21 GW ve 2050’ye kadar 70 GW’ı kapasiteyi hedeflemesiyle, pragmatik ve istikrarlı bir genişleme rotası izlemiş ve yenilebilir enerjide öncü bir rol oynamıştı.

‣ Arjantin’de seçimleri aşırı sağcı ve iklim inkarcısı Milei kazandı

CHP’den ‘şiddet gören kadınların meşru müdafaa hakkı’ için kanun teklifi

CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, sistematik şiddete maruz kalan kadınların, şiddeti uygulayanlara karşı işledikleri suçların, meşru müdafaa hükmü kapsamında değerlendirilmesini içeren kanun teklifini, TBMM Başkanlığına sundu.

Köksal, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü öncesinde Meclis’e anlamlı bir kanun teklifi sunduklarını belirtti.

“Örselenmiş kadın sendromu” tanımının, Türk Ceza Kanunu‘na (TCK) eklenmesini isteyen Köksal, bunun TCK’ya girmesi durumunda şiddet gören kadınların meşru müdafaadan yararlanacağına dikkat çekti.

‘Caydırıcılığın yeterli olmaması şiddeti tetikliyor’

CHP’li vekil, kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla gerekli düzenlemelerin yapılmasının, ivedilik gerektiren bir konu olduğunu dile getirdi:

İstanbul Sözleşmesi‘nden çıkılması, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulanmaması gibi durumların yanı sıra cezaların caydırıcılığının yeterli olmaması, şiddet artışını da tetiklemektedir. Şiddet olaylarındaki artışla, fiziksel ve psikolojik şiddet esnasında kendini korumaya çalışan kadınların şiddetten kaçma veya kurtulma çabaları da suç unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda sürekli sistematik olarak şiddete maruz kalan kadınların bu şiddeti uygulayanlara karşı işledikleri suçlar meşru müdafaa hükmü kapsamında değerlendirilmelidir.”

Temiz enerji dönüşümündeki hız küresel sera gazı emisyonlarını 2024’ten itibaren düşürebilir

Küresel sera gazı emisyonlarının, temiz enerji dönüşümündeki hızın devam etmesi durumunda, 2024 itibarıyla düşmeye başlayabileceği öngörülüyor.

Küresel iklim bilimi ve politika enstitüsü Climate Analytics tarafından yapılan analize göre, rüzgar ve güneş enerjisinde son dönemde yaşanan büyümenin enerji talebindeki artışın önüne geçerek fosil yakıtları sistem dışı bırakabileceği tahmin ediliyor.

AA’dan Nuran Erkul Kaya‘nın aktardığına göre; rüzgar ve güneş enerjisi başta olmak üzere temiz enerji teknolojilerindeki hızlı ilerlemenin devam etmesiyle, kömür ve gaz kaynaklı emisyonların sırasıyla bu yıl ve 2024’te, petrol kaynaklı emisyonların elektrikli araçlardaki büyümenin sürmesiyle 2025’te zirve yapması bekleniyor.

Böylece, küresel sera gazı emisyonlarının bu yıl zirve yapma ihtimali yüzde 70 olarak hesaplanırken, emisyonların zirveyi görmesinin ardından 2024 itibarıyla düşüşe geçebileceği öngörülüyor.

Çin’de temiz enerji dönüşümünün hızı, emisyonların bu yıl zirve yapmasını sağlayacak en büyük faktörlerden biri olarak görülürken, ülkede güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinin 2025 itibarıyla 1500 gigavata ulaşacağı hesaplanıyor. Gerçekleşmesi halinde, Çin 2030 için belirlediği 1200 gigavat rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesi hedefine beş yıl erken ulaşacak ve ülkenin uzun dönemli emisyonlarında düşüş sağlayacak.

Birleşmiş Milletler‘in iklim bilim organı olan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılabilmesi için sera gazı emisyonlarının en geç 2025’ten önce zirve yapması gerekiyor.

Climate Analytics’in analizi, küresel sera gazı emisyonlarının IPCC’nin açıkladığı tarihten önce zirveye ulaşması halinde bile, sıcaklık artışının sınırlandırılması için emisyonlarda 2030’a kadar keskin düşüşler sağlanması gerektiğine işaret ediyor.

Sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması için 2030’a kadar dünyadaki yenilenebilir enerji kapasitesinin üç katına ve enerji verimliliğindeki ilerlemenin iki katına çıkarılması ve fosil yakıt kullanımının yüzde 40 azaltılması gerekiyor.

‣ Ember: Kuraklık, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini gösterdi
‣ AB, enerji ihtiyacında yenilenebilir kaynakların payını 2030’a kadar yüzde 42,5’e çıkarmayı hedefliyor
‣ ‘Finans kuruluşlarının gaz endüstrisine verdikleri destek enerji güvenliğini zayıflatıyor’

Climate Analytics Politika Lideri Claire Fyson, analize ilişkin değerlendirmesinde, küresel emisyonların IPCC’nin açıkladığı tarihle uyumlu şekilde zirve yapabileceğini tespit ettiklerini belirterek, “Ancak bu hükümetlerin yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemek ve fosil yakıt finansmanı ve sübvansiyonlarından vazgeçerek yanlış yöne gitmeyi bırakmasıyla gerçekleşebilir. Gelecek hafta başlayacak” ifadesini kullandı.

Climate Analytics Uzmanı Neil Grant ise yıllardır enerji talebindeki büyümenin yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışı geride bıraktığını dile getirerek, “Ancak şimdi, yenilenebilir enerjideki büyümenin küresel enerji talebini geride bırakacağı ve kömür, petrol ve gazı sistem dışına itebileceği bir zirve noktasına yaklaşıyoruz. Bu, fosil ekonomisinin sonunun başlangıcı olabilir.” şeklinde konuştu.

Ordular emisyonlarını neden raporlamıyor, şeffaflık mümkün mü?

Küresel emisyonların değerlendirilirken, dünyadaki silahlı kuvvetler genellikle göz ardı ediliyor.

Sıcaklıklar yeni rekorlar kırarken, bilim insanları ve çevre grupları orduların tüm emisyonlarını açıklamaya zorlanması için Birleşmiş Milletler (BM) üzerindeki baskıyı artırıyor. Orduların emisyonlarını raporlaması konusunda uzun süredir devam eden muafiyet, iklim değişikliğinin bir kısmının kayıt dışı kalmasına neden oluyor.

Dünyanın en büyük yakıt tüketicileri arasında yer alan ordular, uluslararası uzmanların 2022 tahminlerine göre küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık olarak yüzde 5,5’inden sorumlu.

Ancak uluslararası iklim anlaşmaları uyarınca savunma kuvvetlerinin karbon emisyonlarını raporlama ya da azaltma zorunluğu bulunmuyor. Bilim insanları ve akademisyenler, bazı ordular tarafından yayımlanan verilerin en iyi ihtimalle güvenilmez ya da eksik olduğunu söylüyor.

Daha fazla veri için kampanya yürütenler bu hafta Avrupa Parlementosu (AP) milletvekillerinin Komisyon, Konsey ve Avrupa Birliği (AB) dışişleri başkanına “askeri emisyonların BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) şeffaf bir şekilde bildirilmesi için bir teklif hazırlamaları” çağrısında bulundu ve destek gördü. Çağrı, kasım sonunda Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BEA) Dubai kentinde başlayacak BM İklim Zirvesi (COP28) öncesinde parlamentonun yıllık iklim krizi kararının bir parçasıydı.

Kararların yasal bağlayıcılığı bulunmasa da genellikle Parlamento’nun konulara ilişkin görüşlerini ifade etmesini sağlayan siyasi beyanlar olarak kabul ediliyor.

Konuya, BM Çevre Programı (UNEP) tarafından 20 Kasım’da yayımlanan yeni bir raporda da vurgu yapıldı.

Raporda “Askeri operasyonlar, araçlar ve tesislerden kaynaklanan doğrudan emisyonlar muhtemelen önemsiz değil, ancak yeterince hesaba katılmıyor” ifadelerine yer verildi.

Çatışma ve Çevre Gözlemevi, sosyal medya platformu X‘te yaptığı paylaşımda “108 sayfalık raporda sadece bir paragraf ama bu son derece memnuniyet verici bir adım” dedi.

Silahlı kuvvetler neden emisyonlarını bildirmek zorunda değil?

Jetlerden yelkenli gemilere ve eğitim tatbikatlarına kadar askeri emisyonlar, sera gazlarının azaltılmasına ilişkin 1997 Kyoto Protokolünün dışında bırakıldı ve 2015 Paris Anlaşmasından da muaf tutuldu. Bunun nedeni orduların enerji kullanımına ilişkin verilerin ulusal güvenliğe zarar verebileceğiydi.

Çatışma ve Çevre Gözlemevi’nin tahminlerine göre, 2019 yılında AB askeri harcamalarının karbon ayak izi yaklaşık 23 milyon ton CO2 eşdeğeriydi.

Bu da yaklaşık 14 milyon ortalama otomobilin yıllık karbondioksit emisyonuna eşdeğer. Grup bunun ihtiyatlı bir tahmin olduğunu söylüyor.

AB’deki en yüksek askeri harcamaya sahip olan Fransa‘nın, AB ordularının toplam karbon ayak izinin yaklaşık üçte birinden sorumlu olduğunu tespit etti. 

Küresel Sorumluluk için Bilim İnsanları (SGR) tarafından hazırlanan bir raporda, Birleşik Krallık‘ın 2018 yılındaki askeri harcamalarının karbon ayak izinin 10 milyon ton karbondioksit eşdeğeri olduğu tahmin edildi.

Çevreci gruplar askeri emisyonların raporlanmasını talep ediyor

Emisyon muhasebesi, ülkelerin Paris iklim hedeflerinden ne kadar geride olduklarının değerlendirileceği COP28’de’ki ilk küresel envanter çalışmasında gündeme gelecek.

Perspectives Climate Group‘un kurucu ortağı Axel Michaelowa, “UNFCCC muhasebesinde çatışmayla ilgili emisyonların ihmal edilmesi göze batan bir boşluk” diyor ve yüz milyonlarca ton karbon emisyonunun hesaba katılmamış olabileceğini ekliyor.

Ordular emisyonlarını ele almak için bir şey yapıyor mu?

Bununla birlikte, bazı orduların önümüzdeki yıllarda raporlama gerekliliklerinde değişikliklere hazırlandıklarına, bazılarının ise iklim üzerindeki etkilerini azaltmak için adımlar attıklarına dair işaretler var.

Örneğin 21 AB ülkesinin de aralarında bulunduğu 31 ülkeden oluşan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), üyelerinin askeri emisyonlarını rapor etmeleri için bir metodoloji oluşturduğunu açıkladı.

Savunma yetkilileri, Yeni Zelanda gibi ülkelerin denizaşırı operasyonlardan kaynaklanan emisyonlar gibi daha önce hariç tutulan alanları raporlara ekleyip eklemeyeceklerini araştırdıklarını, Birleşik Krallık ve Almanya‘nın ise raporlamalarındaki gri alanları ele almaya çalıştıklarını söyledi.

ABD hükümeti geçen yıl Mısır‘da düzenlenen COP27’ye Kara ve Deniz Kuvvetleri temsilcilerini göndererek ilk kez bir Pentagon heyetinin küresel iklim zirvesine katılmasını sağladı.

ABD Deniz Kuvvetlerinde enerji, tesisler ve çevreden sorumlu sekreter yardımcısı ve Pentagon delegelerinden biri olan Meredith Berger, “Bence bu, fosil yakıtlar ve enerji söz konusu olduğunda konuşmanın bir parçası olduğumuzu ve kesinlikle karbon salımlarından sorumlu olduğumuzu gösteriyor” dedi.

Dronelar askeri emisyonların azaltılmasına yardımcı olabilir

ABD ordusunun petrol kullanımı ve emisyonları düşüyor. Petrol alımını denetleyen ABD Savunma Lojistik Ajansı, 2022’de 84 milyon varil satın alındığını, bunun 2018’deki miktardan neredeyse 15 milyon daha az olduğunu söyledi. 2021’de 46 milyon ton olan alımlar da 2022’de 44 milyon tona düştü.

ABD Savunma Bakanlığı bu rakamların tüm emisyonları içerdiğini, ancak UNFCCC’ye bildirilen rakamlarda uluslararası taşımacılık ve sığınak yakıtlarının hariç tutulduğu söyledi.

Oxford Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Prof. Neta Crawford, ABD askerlerinin Afganistan ve Irak‘tan çekilmesi, yenilenebilir enerji teknolojilerinin benimsenmesi, yakıt verimliliği daha yüksek araçlar ve daha az ve daha küçük askeri tatbikatlar yapılması gibi adımların yakıt kullanımındaki düşüşe katkıda bulunduğunu söyledi.

İnsansız hava araçlarının (drone) daha yaygın kullanılmasının da etkili olduğu düşünülüyor.

Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir ABD savunma yetkilisi Reuters’a verdiği demeçte “En büyük emisyon azaltım teknolojilerinden biri insansız hava araçlarının -drone’ların- kullanılması oldu. İnsanı hava aracından çıkardığınızda, enerji performansında önemli ölçüde iyileşme elde edersiniz” ifadelerini kullandı.

Ukrayna’daki savaş askeri emisyonları nasıl etkiliyor?

BM’de askeri muafiyetlerin kaldırılması için lobi yapan gruplar, değişik talebinin önemli bir nedeni olarak Ukrayna‘daki çatışmayla bağlantılı emisyon artışına işaret ediyor.

Tipping Point North South çevre grubundan Deborah Burton, “Ukrayna, kesinlikle diğer çatışmaların yapmadığı şekilde dikkatleri bu konuya çekti” dedi.

Hollandalı karbon muhasebesi uzmanı Lennard de Klerk tarafından hazırlanan bir rapor, Ukrayna’daki savaşın ilk 12 ayda net 109 milyon ton sera gazı artışını tetikleyeceğini ve bunun da Singapur, İsviçre ve Suriye‘nin yıllık emisyon üretimlerinin toplamına eşit olduğunu tahmin etti.

Ukrayna Çevre Bakanlığı sözcüsü çabaları desteklediklerini ve askeri emisyonların daha şeffaf bir şekilde raporlanması için COP28’de hükümetlerden destek isteyeceğini belirtti.

‘Ordu bedavadan geçiniyor’

Ukrayna savaşı iklim aktivistlerinin askeri emisyonlar üzerindeki odağını artırırken, bazı uzmanlar bunun bölgesel güvenliğe odaklanan hükümetler için dikkat dağıtıcı olduğunu ve yakın vadede müzakereleri yavaşlatabileceğini söylüyor.

NATO’nun yeni güvenlik sorunlarından sorumlu genel sekreter yardımcısı James Appathurai, “Ukrayna krizinin bu konuyu biraz daha karmaşık bir hale getirdiğini anlamak önemli” diyor.

Bazı ordular petrol kullanımlarına ilişkin ayrıntılarını yayımlamanın denizaşırı operasyonlarına dair bilgi verebileceğini belirtiyor.

Alman Savunma Bakanlığının çevre koruma biriminden Markus Ruelke, “Bu görevlerde ne kadar yakıt kullandığımızı -ne kadar uçtuğumuzu, ne kadar araba kullandığımızı ve tatbikat düzenimizin ne olduğunu- herkesin bilmesini istemeyiz” diye konuştu.

UNFCCC, bazı askeri emisyonların BM’nin raporlama tablolarında belirtilmemiş yakıt kullanımı altında kaydedildiğini söylüyor.

Bu arada, Küresel Sorumluluk için Bilim İnsanları grubunun yönetici direktörü Stuart Parkinson, küresel askeri emisyonların yeterince anlaşılamayacağını söylüyor:

“İnsanlara uçmayı bırakmalarını ya da elektrikli arabaya geçmelerini söylemek çok iyi, bu onlar için bir masraf ya da rahatsızlık olsa da, ancak ordu bedavadan geçinirken bunu yapmak zor.”

IEA: Petrol ve gaz endüstrisi için kader anı

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) bugün yayınlanan ‘Net Sıfıra Geçişte Petrol ve Gaz Endüstrisi‘ başlıklı yeni raporu, enerji ve iklim hedeflerine ulaşmak üzere endüstri üzerindeki etkileri ve fırsatları analiz ediyor.

Rapora göre;

  • 2050’ye kadar küresel net sıfır emisyona ulaşan bir senaryoda, talepteki keskin düşüşler, yeni uzun vadeli konvansiyonel petrol ve gaz projelerini atıl bırakacak.

  • 1,5°C senaryosuna uyum sağlamak için sektörün kendi emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 60 oranında azalması gerekiyor.

  • En yüksek emisyona sahip petrol ve gaz üreticilerinin emisyon yoğunluğu şu anda en düşük emisyona sahip olanlardan beş ila on kat daha fazla ve bu da dönüşüm için büyük bir potansiyel olduğunu gösteriyor.

  • Şu anda petrol ve gaz sektörüne her yıl yapılan 800 milyar ABD dolarlık yatırım, ısınmayı 1,5°C ile sınırlayan bir patikada 2030’da yapılması gerekenin iki katına karşılık geliyor.

  • Petrol ve gaz endüstrisi 2022’de temiz enerji teknolojilerine yaklaşık 20 milyar ABD doları yatırım yaptı; bu rakam 2022 yılındaki toplam sermaye harcamalarının yüzde 2,7’sini (ve temiz enerjiye yapılan toplam yatırımın yüzde 1,2’sini) temsil ediyor. Bunun yüzde 60’ından fazlasını dört şirket karşıladı: Her biri toplam bütçelerinin yaklaşık yüzde 15-25’ini temiz enerjiye harcayan Equinor, TotalEnergies, Shell ve BP.

  • Paris Anlaşması‘nın amaçlarına uyum sağlamak isteyen üreticilerin, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak için gereken yatırıma ek olarak, 2030’a kadar sermaye harcamalarının yüzde 50’sini temiz enerji projelerine ayırmaları gerekiyor.

‘Petrol ve gaz endüstrisi COP28’de bir dönüm noktasıyla karşı karşıya’

Dubai‘deki  COP28 iklim zirvesi öncesinde yayınlanan özel rapor, küresel petrol ve gaz sektörünün faaliyetlerini Paris Anlaşması’nın hedefleriyle uyumlu hale getirmek için neler yapması gerektiğini ortaya koyuyor.

En son IEA projeksiyonlarına göre, bugünkü politikalarla dahi, hem petrol hem de gaza yönelik küresel talep 2030 yılına kadar zirveye ulaşacak. İklim değişikliğiyle mücadelede daha güçlü adımlar atılması, her iki yakıta yönelik talepte de net düşüşler anlamına gelecek. Buna göre; hükümetlerin ulusal enerji ve iklim taahhütlerini tam olarak yerine getirmeleri halinde, talep 2050’ye kadar bugünkü seviyesinin yüzde 45 altına düşecek. Küresel ısınmayı 1,5 °C ile sınırlama hedefini ulaşılabilir kılmak için gerekli olan yüzyılın ortalarında net sıfır emisyona ulaşma yolunda, petrol ve gaz kullanımı 2050’ye kadar yüzde 75’ten fazla azalacak.

Ancak rapora göre, küresel enerji arzının yarısından fazlasını sağlayan ve dünya çapında yaklaşık 12 milyon işçi istihdam eden petrol ve gaz sektörü, temiz enerji sistemine geçişte en iyi ihtimalle  marjinal bir güç oldu. Petrol ve gaz şirketleri şu anda küresel temiz enerji yatırımlarının sadece yüzde 1’ini oluşturuyor ve bunun yüzde 60’ı sadece dört şirketten geliyor.

IEA Başkanı Dr. Fatih Birol da rapora ilişkin açıklamada bulunarak “Petrol ve gaz endüstrisi Dubai’deki COP28’de bir dönüm noktasıyla karşı karşıya. Dünya giderek  kötüleşen bir iklim krizinin etkilerini yaşarken, her zamanki gibi iş yapmaya devam etmek ne sosyal ne de çevresel açıdan sorumlu bir yaklaşımdır” diyor ve şunları aktarıyor:

“Dünyanın dört  bir yanındaki petrol ve gaz üreticilerinin küresel enerji sektöründeki gelecekteki yerleri hakkında derin kararlar almaları gerekiyor. Sektörün, dünyanın enerji ihtiyaçlarını ve iklim hedeflerini  karşılamasına gerçekten yardımcı olma taahhüdünde bulunması gerekiyor – bu da inanılmaz büyük miktarlarda karbon yakalamanın çözüm olduğu yanılsamasından vazgeçmek anlamına geliyor. Bu özel rapor, petrol ve gaz şirketlerinin temiz enerji ekonomisinde gerçek bir pay sahibi olurken, dünyanın iklim değişikliğinin en ciddi etkilerinden kaçınmasına yardımcı olacak adil ve uygulanabilir bir yol gösteriyor.”

‘Sektörün emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 60 azalması gerekiyor’

Küresel petrol ve gaz endüstrisi, küçük, uzmanlaşmış operatörlerden devasa ulusal petrol şirketlerine kadar geniş ve çeşitli bir oyuncu yelpazesini kapsıyor. Dikkatler genellikle özel sektörün büyük  şirketlerinin rolüne odaklanır, ancak bu şirketler küresel petrol ve gaz üretiminin ve rezervlerinin yüzde 13’ünden daha azına sahip.

Petrol ve gazın üretimi, taşınması ve işlenmesi, küresel enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 15’ine yol açıyor – bu oran ABD’nin enerji kaynaklı tüm sera gazı emisyonlarına eşit. Mevcut durumda, kendi emisyonlarını azaltma hedefleri olan şirketler, küresel petrol ve gaz üretiminin yarısından daha azını gerçekleştiriyor.

1,5 °C senaryosuna uyum sağlamak için sektörün kendi emisyonlarının 2030 yılına kadar yüzde 60 oranında azalması gerekiyor. En yüksek emisyona sahip petrol ve gaz üreticilerinin emisyon  yoğunluğu şu anda en düşük emisyona sahip olanlardan beş ila on kat daha fazladır ve bu da  iyileştirmeler için büyük bir potansiyel olduğunu gösteriyor. Ayrıca, petrol ve gaz faaliyetlerinden kaynaklanan toplam emisyonların yarısını oluşturan metan emisyonlarını azaltmaya yönelik stratejiler iyi biliniyor ve genellikle düşük maliyetle uygulanabilir.

Net sıfır emisyona geçişte petrol ve gaz üretimi büyük ölçüde azalsa da, 1,5°C senaryosunda bile ortadan kalkmayacaktır. Rapora göre, enerji arz güvenliğini sağlamak ve emisyonların azaltılmasının daha zor olduğu sektörlere yakıt sağlamak için petrol ve gaz arzına bir miktar yatırım yapılması gerekiyor. Ancak her petrol ve gaz şirketi üretimini sürdüremeyecek; bu da üreticilerin  gelecekteki harcamaları konusunda bilinçli kararlar verebilmeleri için tüketicilerin yönleri ve hızları konusunda net sinyaller göndermelerini gerektiriyor.

Şu anda petrol ve gaz sektörüne her yıl yapılan 800 milyar ABD doları tutarındaki yatırım, ısınmayı 1,5°C ile sınırlayan bir patikada 2030 yılında gerekli olanın iki katına karşılık gerekiyor. Bu senaryoda, talepteki  düşüşler, yeni uzun vadeli konvansiyonel petrol ve gaz projelerine ihtiyaç duyulmayacak kadar keskin. Hatta bazı mevcut petrol ve gaz üretiminin durdurulması gerekecek.

Net sıfıra geçişte, petrol ve gaz zaman içinde daha az kârlı ve daha riskli bir iş haline gelecek. Raporun analizi, tüm ulusal enerji ve iklim hedeflerine ulaşılması halinde özel petrol ve gaz  şirketlerinin bugünkü değerinin 6 trilyon ABD dolarından yüzde 25, dünyanın küresel ısınmayı 1,5°C ile  sınırlama yolunda ilerlemesi halinde ise yüzde 60’a varan oranda düşebileceğini ortaya koyuyor.

Bu zorluklara rağmen önümüzde fırsatlar var. Rapor, petrol ve gaz sektörünün temiz enerji geçişleri için bazı önemli teknolojileri ölçeklendirmek için iyi bir konumda olduğunu ortaya koyuyor. Aslında, 2050 yılında karbondan arındırılmış bir enerji sisteminde tüketilen enerjinin yaklaşık yüzde 30’u, hidrojen, karbon yakalama, açık deniz rüzgârı ve sıvı biyoyakıtlar gibi sektörün beceri ve  kaynaklarından faydalanabilecek teknolojilerden geliyor.

Ancak bunun için sektörün finansal kaynaklarını tahsis etme biçiminde bir adım değişikliğe gidilmesi  gerekiyor. Petrol ve gaz endüstrisi 2022 yılında temiz enerjiye yaklaşık 20 milyar ABD doları veya toplam sermaye harcamalarının yaklaşık yüzde 2,5’i oranında yatırım yaptı. Rapor, Paris Anlaşması’nın amaçlarına uyum sağlamak isteyen üreticilerin, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan emisyonları azaltmak için gereken yatırıma ek olarak, 2030 yılına kadar sermaye harcamalarının yüzde 50’sini temiz enerji projelerine ayırmaları gerektiğini ortaya koyuyor.

‘Temiz enerjideki ilerleme petrol ve gaz üreticileri olsa da olmasa da devam edecek’

Rapor ayrıca, şu anda birçok firmanın geçiş stratejilerinin temelini oluşturan karbon yakalamanın statükoyu korumak için kullanılamayacağını belirtiyor. Petrol ve doğal gaz tüketiminin günümüz  politikaları çerçevesinde öngörüldüğü şekilde gelişmesi halinde, sıcaklık artışının 1,5°C ile  sınırlandırılması için 2050 yılına kadar, 23 milyar tonu doğrudan hava yakalama yoluyla olmak üzere,  32 milyar ton karbonun kullanım veya depolama amacıyla yakalanması gerekecektir. Bu teknolojilere  güç sağlamak için gereken elektrik miktarı, bugün dünyanın tüm elektrik talebinden daha fazla  olacak.

Dr. Birol, “Fosil yakıt sektörü şimdi zor kararlar vermek zorunda ve bu seçimlerinin önümüzdeki on  yıllar boyunca sonuçları olacak” diyor ve ekliyor:

“Temiz enerjideki ilerleme petrol ve gaz üreticileri olsa da olmasa da devam edecek. Ancak, net sıfır emisyona giden yolculuk, sektörün bu yolda olmaması halinde daha maliyetli ve daha zor olacaktır.”

Siirtte bakır madeninde göçük: Üç işçi hayatını kaybetti

Siirt‘in Şirvan ilçesine bağlı Maden köyünde bir madende meydana gelen göçük nedeniyle üç işçi hayatını kaybetti.

DHA‘nın aktardığına göre, özel şirkete air bir bakır madeni ocağında gece saatlerinde meydana gelen göçüğün bildirilmesi üzerine olay yerine sağlık, jandarma, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve itfaiye ekipleri sevk edildi.

Göçük altında kalan beş işçi, ekipler tarafından kurtarılarak Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırdı. İşçilerden üçü, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Yaralı iki işçinin ise sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Göçüğün nedenine ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinden yapılan açıklamaya göre hayatını kaybeden işçilere ilişkin bilgiler şu şekilde:

  • Maden Mühendisi Zekayi Can Çalık (32)
  • Maden Mühendisi Emre Gökduman (24)
  • Maden İşçisi Orhan Gültekin (26)

 

Siirt Valiliği tarafından yapılan konuya ilişkin basın açıklamasına göre Vali Kemal Kızılkaya, şunları kaydetti:

Şu anda arkadaşlarımızın bize vermiş olduğu bilgiye göre maden sahasında gerekli diğer tedbirler alınmış, herhangi bir tehlike arz eden durum söz konusu değildir. Tekrar geçmiş olsun diyorum.”

 Ne olmuştu?

Genellikle ekolojik yıkım projeleriyle hatırlanan Cengiz Holding‘e ait madende daha önce de 2016 yılında bir göçük meydana gelmişti. Bu iş cinayetinde 16 işçi göcük altında kalmış ve bu işçilerin tümü yaşamını yitirmişti.

‣ Şirvan’da göçük altındaki 12. madenciye ulaşıldı
‣ Şirvan Madenköy’de neler oluyor? Ya maden, ya hayat!

Kazdağları Ekoloji Platformu, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, 2016 yılında yaşanan iş cinayetini hatırlatarak şunları kaydetti:

“Kazada gerekli tedbirlerin alınmadığı, bir işçinin beyanıyla ‘Göçüğün olduğu yerdeki tepenin yamacı haftalardır gözle görünür şekilde çatlaktı. Önlem almak yerine kamyonlarla toprak taşıyıp çatlakları kapatıyorlardı’ denilmişti.

Kazanın detayları hakkında bir açıklama, kazada şirketin ihmali olup olmadığının aydınlatılması, alınan tedbirlerin neler olduğu hakkında kamuoyu olarak açıklama bekliyoruz!

Kazdağlarında Halilağa Bakır Madeni projesi ile tüm doğal hayatı, hayvancılık ve tarım ile geçinen köylülerin geçim kaynaklarını ellerinden almaya hazırlanan Cengiz Holdingin madencilik sektöründe sebep olduğu kazaların üstünü örtbas etmelerine izin vermeyeceğiz!”

Dinamitlerden evleri sarsılan İkizköylüler şikayetçi oldu: Yazık değil mi bu millete!

MUĞLA – Milas, İkizköy‘de, 24 Temmuz’da başlayıp bir haftada baskı ve şiddetle, ağır müdahaleler ile vatandaşın tüm çabasına rağmen ağaçların kesildiği Akbelen Ormanı‘nda maden çalışmalarının başlamasının ardından İkizköylüler soluğu Tarım ve Orman İlçe Müdürlüğü‘nde aldı. Dinamitlerin patladığı alana yalnızca birkaç yüz metre ötede evleri ve zeytinlikleri bulunan İkizköylüler dayanışmaya çağırarak tüm hukuki yolları deneyeceklerini ve gerekli tüm baskıları ilgili kurumlara yapacaklarını, Akbelen’den vazgeçmeyeceklerini belirtti. Dinamitlerin evini sarstığı Melahat Çulha, “Çıldırıyoruz. Yazık değil mi bu millete!” diyerek tepki gösterdi.

Akbelen direnişçileri Limak HoldingIC İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji’nin kömür madeni tesisi için yok edilmek istenen ormandan vazgeçmediklerini her defasında dile getirdi. Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme Ve Dayanışma Derneği adına İkizköylüler, Karacahisarlılar ve Çamköylülerden toplanan imzalarla, Tarım ve Orman Bakanlığı İl Müdürlüğü, Muğla Valiliği ve Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne şikayetler teslim edildi.

Yurttaşlar Müdürlük önünden tepkilerini şöyle dile getirdi:

Bakanlığa, Valiliğe ve İl Müdürlüğüne şikayet

Valiliğe, Bakanlığa ve İl Müdürlüğüne yapılan şikayette ise bölgeye ivedi şekilde denetime gidilerek gerekli adli ve idari yaptırımların uygulanması talep edildi.

Akbelen
Maden ocağı için dinamitlerin patlatıldığı alandan yalnızca birkaç yüz metre ötede zeytinlik sahasında zeytin toplayan Nejla Işık. – 21 Kasım 2023

İkizköy-Çamköy-Karacahisar bölgesinde yapılması planlanan maden işletmesinin Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanununa aykırı faaliyetler, mevzuata aykırı biçimde tarım arazileri ve zeytinliklere fiili olarak zarar verildiği için şikayette bulunuldu.    

Dilekçede şu ifadelere yer verildi:

Yeniköy Kemerköy Enerji Üretim ve Ticaret AŞ ye ait 86541 sicil numaralı ruhsat sahası incelendiğinde açık kömür ocağı işletmesinin yalnızca orman alanı ile sınırlı olmadığı, İkizköy mahallesine ait tarım arazileri üzerinden, kuzeydeki Çamköy mahallesine doğru ilerleyip daha sonra kuzeybatı istikametinde Karacahisar mahallesi istikametinde tamamı tarım arazileri olan yaklaşık 10 bin  dekar alanı kapladığı görülmektedir. Bu arazilerin 3000 dekarı 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamındaki arazilerdendir.  

Malumunuz olduğu üzere bu alanlar Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatça korunmaktadır. Bu alanların korunması kurumunuzun asli görevleri arasında yer almaktadır.

18 Ağustos 2023 tarihinde Tarım Orman Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’ne,  16 Ağustos 2023 tarihinde Müdürlüğünüze bu alanlarda maden için kullanılmasına ilişkin herhangi bir izin süreci işletilip işletilmediğine ilişkin bilgi edinme başvurusu yapmış olmamıza rağmen bilgi edinme başvurumuza yanıt verilmemiştir.

Yanıt verilmediğine göre, bu alanlarda maden işletilebileceğine dair hukuken geçerli idari işleminizin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

15 Kasım 2023 tarihinde korumakla, zarar görmelerini, daraltılmalarını önlemekle görevli olduğunuz tarım alanları ve zeytinliklerde dinamit kullanılarak patlatmalar yapılmaya ve bu alanlar yok edilmeye başlanmıştır. Bu sürece acilen müdahale edilmesi zorunludur. Bölgeye ivedi şekilde denetime gidilerek tarım alanları ve zeytinliklerin yok edilmesinin önlenmesi gerekmektedir.”

Ne olmuştu?

Limak, IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji‘nin termik santraline linyit arzı oluşturmak için ağaçları bir bir kesilen Akbelen Ormanı için nöbet tutuluyor.

24 Temmuz’dan bu yana tutulan nöbetin öncesinde ise iki yılı aşkın bir süredir alanda zaten nöbet tutuluyordu. Kesimin ardından sert müdahaleler, gözaltılar, darp ve çeşitli engellemeler yapıldı. Jandarmanın barikat kurduğu ormandaki nöbet alanına kimi zaman hijyen için kullanılan su tankerleri, kimi zaman seyyar tuvaletler alınmadı.

Akbelen Ormanı’ın 740 dönümlük bölümündeki ağaçlar, Limak Holding ve İÇTAŞ ortalığıyla kurulan YK Enerji tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine linyit sağlayacak maden ocağı açmak için kesilmek isteniyor.