Ana Sayfa Blog Sayfa 2626

Pembe Hayat KuirFest başlıyor!

Pembe Hayat KuirFest, 24 Ocak Perşembe akşamı Sevgiler, Scott filminin gösterileceği açılış töreni ve ardından Anahit Sahne’de gerçekleşecek konser ve partiyle festival sezonunu açıyor. 

25-26-27 Ocak tarihlerinde gerçekleşecek olan festivale bu yıl Kıraathane İstanbul Edebiyat EviFransız Kültür Merkezi ve Tasarım Atölyesi Kadıköy ev sahipliği yapacak.

Festival bu yıl Norveç Büyükelçiliği başta olmak üzere Almanya Elçiliği, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı, Danimarka Elçiliği, Finlandiya Elçiliği, Fransız Kültür Merkezi, İngiltere Elçiliği, Hollanda Elçiliği, Kanada Elçiliği ve Movies That Matter katkılarıyla gerçekleştirilecek.

Gökkuşağının Altında

KuirFest programı bu yıl da heyecan verici gösterim ve etkinliklerden oluşuyor. Her yıl dünya festivallerinde dikkat çeken uzun metraj kurmaca filmleri izleyicilerle buluşturan Gökkuşağının Altında bölümünde bu yıl Elektrik Beden (Corpo Elétrico, 2017), Madi Nullius (Terror Nullius, 2018), Malila: Veda Çiçeği (Malila: A Farewell Flower, 2017), Minyatür (Retablo, 2017) ve Rafiki (2018) yer alıyor.

Elektrik Beden, yakın dönemde oldukça başarılı kuir sinema örnekleri veren Brezilya sinemasından bol ödüllü bir yapım. Queer Lisboa dahil pek çok festivalde ödülleri toplayan film, tekstil işçisi olarak çalışan bir grup gencin hikayesini gündelik karşılaşmalar ve ânlar üzerinden gerçekçi bir dille anlatıyor. São Paulo’da yaşamaya yeni başlayan Elias bir tekstil fabrikasında işçi olarak çalışmaktadır. Tatil sezonu yaklaştıkça iş yükü daha da artan Elias gittikçe daralan özgür vakitlerini değerlendirmek için yeni sosyal çevrelere girmeye başlar; yepyeni duygular ve deneyimlerle tanışır. ‘Kuir Belgeseller’ bölümünde yer alan Zırıl Lubunya filminin yıldızı Linn de Quebrada’nın da oynadığı filmin gösteriminin ardından Denizli’de tekstil işçisi olarak çalışan göçmen LGBTİ+larla bir söyleşi gerçekleştirilecek.

Madi Nullius, adını sahipsiz toprak anlamına gelen “terra nullius” tamlamasından alıyor. Film biçimsel özellikleri ve içeriği ile başarılı bir kuir sinema örneği olarak dikkat çeken bir mash-up. 2002 yılından Sydney’de kurulan ve genellikle belgesel ile spekülatif kurgu türlerinin kesişiminde işler üreten iki kişilik sanat kolektifi Soda Jerk tarafından çekilen film, Hollywood yapımı “Çılgın Max 2: Yol Savaşçısı” filminin setinde geçen hikayesi üzerinden Avustralya sinemasını yapıbozuma uğratıyor. Film, tahmin edilebileceği üzere sıkı bir kolonyalizm ve ataerki eleştirisi.

İlk uzun metraj filmi Mavi Saati (Onthakan, 2015) ile 5. Pembe Hayat KuirFest’te yer alan Anucha Boonyawatana’nın Tayland’ın bu yılki Oscar adaylığına layık görülen filmi Malila: Veda Çiçeği sade anlatısı ve etkileyici sinematografisi ile özel bir ilgiyi hak ediyor. Ölümcül bir hastalıkla boğuşan Shane’in eski aşkıyla yeniden bir araya gelişini, yaşamın kırılganlığı ve ölümün kaçınılmazlığını simgeleyen “Bai Sri” süsleme sanatı üzerinden aktaran film, doğanın ihtişamı ve insanın varoluşsal korkuları üzerine düşünen şiirsel bir yapım.

2018 Berlin Film Festivali’nin Generations bölümünde gösterilen Minyatür, ismini heykel ve resim sanatını bir araya getiren tekniğiyle dinsel öyküleri desenleyen “retablo” sanatından alıyor. Tıpkı babası gibi, “retablo” sanatında değerli bir usta olmak ve aile geleneğini devam ettirmek isteyen 14 yaşındaki Segundo, babasının gizli olarak yaşadığı hayatı ortaya çıkınca yaşadığı sert yüzleşmeyle nasıl baş edecektir? Babasına yönelen nefrete seline mi katılacaktır, yoksa başka bir yol mümkün müdür? Geçen yıl Berlin Film Festivali izleyicisinin çok sevdiği bu film, festivalden TEDDY Yeni Yetenekler En İyi İlk Film Ödülü ile dönmüştü.

Yılın en dikkat çeken yapımlarından Rafiki de bu yıl Gökkuşağının Altında izleyicisiyle buluşacak. Prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan Rafiki, ailelerinin politik karşıtlıklarına karşın arkadaşlıklarını sürdürmek için direnen, dostlukları aşka dönüşen iki genç kadının hikayesini anlatıyor. Film, ülkesi Kenya’da eşcinselliği özendirdiği gerekçesiyle yasaklanmasıyla da çok konuşulmuştu. İlerleyen aylarda KuirFest kapsamında Denizli’de de gösterilecek olan Rafiki, Türkçe’yle birlikte aynı zamanda Farsça altyazılı olarak izlenebilecek.

Kuir Belgeseller

Festivalin Kuir Belgeseller bölümünde, Burada Demokrasi Yok (No Democracy Here, 2017), Dayks, Kamera, Ekşın! (Dykes, Camera, Action!, 2018), İnterseks (Entre Deux Sexes, 2017), Kainatla Münasebet (A Deal with the Universe, 2018), Kaliarnta: Yunan Lubuncası (2015), Lunadigas veya Çocuksuz Kadınlara Dair (Lunadigas or ‘Concerning Childfree Women’, 2016), Sevgiler, Scott (Love, Scott, 2018) ve Zırıl Lubunya (Bixa Travesty, 2018) filmleri gösterilecek.

Performans sanatçısı ve aktivist Liad Hussein Kantorowicz, BDSM’yi demokrasinin mekanizmalarını sorgulamak için bir alegori olarak kullandığı belgeseli Burada Demokrasi Yok’ta bir “dominatriks” olarak, sağcı “köle”lerini tamamen karşı oldukları bir partiye oy vermek üzere tasmalarından tutarak katı emirler eşliğinde sandığa götürüyor. Elbette karşı tarafın rızasıyla ve meraklı bakışlar eşliğinde.

Dayks, Kamera, Ekşın! Stonewall hareketi, aktivizm, feminizm ile kuir sinema ve deneysel sinemanın tarihsel olarak kesişiminde dönüşerek kendini var eden, beyaz perdeyi renklendiren kuir kadınların sinemasını anlatıyor. Filmde, 5. Pembe Hayat KuirFest’te Bu Eve Hoşgeldiniz (Welcome to this House, 2015) filmi gösterilen Barbara Hammer ve 6. Pembe Hayat KuirFest’te Karpuz Kadın (Watermelon Woman, 1996) filmi gösterilen Cheryl Dunye gibi pek çok öncü isim yer alıyor.

Queer Lisboa’da yoğun ilgi gören İnterseks, yaşamının ilerleyen dönemlerinde, kendini tanımlayabileceği interseks kelimesini keşfettiğinden beri kendi gibi olanlarla bir araya gelmeye çalışan Vincent Guillot’nun hikayesini anlatan sıkı bir aktivizm filmi. Belgeselde, Vincent’ın yolculuğuna illüstratör Ins a Kromminga da katılıyor ve ikili dört satırlık hastane kayıtlarına sığmayan hikayelerini, kişisel deneyimleri, hisleri, anlatıları ve Ins’in anime edilmiş çalışmaları aracılığıyla aktarıyor. Film, Vincent ve sevgilisinin komüniteyi bir araya getiren düğününe ve interseks kampındaki büyük bir buluşmaya da tanıklık ediyor. 27 Ocak’ta Tasarım Atölyesi Kadıköy’de gösterilecek filmin ardından Vincent Guillot ve Ins A Kromminga ile aktivist Şerife Yurtseven “X: Ulusötesi Interseks Aktivizmi” başlıklı panel için Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde bir araya gelecek.

Kısa filmleri pek çok festivalde kendine yer bulan ve daha evvel BFI Flare programcıları arasında yer alan trans yönetmen Jason Barker’ın ilk uzun metraj filmi Kainatla Münasebet tamamen kişisel arşivlerden oluşan otobiyografik bir çalışma. İlk kez BFI Flare’da gösterilen belgesel, Jason’ın çocuk sahibi olma sürecini toplumsal cinsiyet ve yeni ebeveynlik tartışmaları üzerinden oldukça içten ve kişisel sorgulamalar eşliğinde aktaran özel bir iş.

Atina’da linç edilerek öldürülen LGBTİ+ aktivisti Zak Kostopoulos’un anısına gösterilecek olan Kaliarnta: Yunan Lubuncası, Yunanistan’da yaşayan trans seks işçisi Paola Revenioti’nin artık konuşulmayan Yunan lubuncası üzerine yaptığı bir belgesel. 25 Ocak’ta, filmin Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’ndeki gösteriminin ardından yönetmen Paola Revenioti’nin katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirilecek.

Seçkinin bir başka ilgi çekici yapımı Lunadigas veya Çocuksuz Kadınlara Dair, yönetmenlerin kendi hikayelerini de paylaştığı, farklı geçmiş ve deneyimlerden kadınların hikayelerinin buluştuğu, çocuk sahibi olmayan, olamayan ve olmak istemeyen kadınların dünyalarını keşfe çıkan bir belgesel. Filmin 25 Ocak’taki Tasarım Atölyesi Kadıköy gösteriminden sonra yönetmenler Nicoletta Nesler ve Marilisa Piga ile yapımcı Susi Monzali soru-cevap etkinliği için izleyicilerle olacak. Yönetmenler ve yapımcı, filmin 26 Ocak’ta Feminist Mekan’da yapılacak gösteriminden sonra yine soru-cevap etkinliğinde izleyicilerle olacak. Hemen ardından yine film ekibinin katılımıyla, “Çocuksuzluğa Dair” başlıklı bir forum düzenlenecek.

Festivalin açılış filmi olan Sevgiler, Scott ilk gösterimini BFI Flare’da gerçekleştirmişti. Sevgiler, Scott, maruz kaldığı nefret saldırısının ardından müzikle hayata tutunan Scott Jones’un yaşadığı travmatik olaydan sonraki üç yıl boyunca yaşadıklarını konu ediniyor. Katıldığı koro sayesinde hayata dair umudunu tazeleyen Scott’ın hikayesi ilham veren güçlü bir belgesel. Scott Jones, KuirFest’in açılışı için İstanbul’da olacak. Film, Farsça altyazılı olarak izlenebilecek.

Berlin Film Festivali’nde TEDDY En iyi Belgesel ödülünü kazanan Zırıl Lubunya, São Paulo’nun favelalarından çıkan siyah trans performansçı ve aktivist Linn da Quebrada’nın çarpıcı kişiliğine ve baş döndüren dünyasına tanıklık ediyor. KuirFest ekibi heteronormatif düzene karşı çıplaklığı radikal bir araç olarak kullanan sanatıyla baş kaldıran ve kendini “toplumsal cinsiyet teröristi” olarak Linn da Quebrada’yla tanışma fırsatının kaçırılmamasını öneriyor.

Kuir Diziler

KuirFest, LGBTİ anlatılarına özgür bir ifade alanı açması bakımından internet dizilerine özel bir önem veriyor. Üç yıldır ‘Kuir Diziler’ bölümüne yer veren festivalin programında bu yıl Karışık Mesajlar (Mixed Messages, 2017) yer alıyor. Londralı bir lezbiyenin Berlin’in kuir ortamlarındaki flört maceralarını konu alan mini dizi, aşkı yanlış yerlerde aradığını fark eden kahramanının başarısız ve kimi zaman talihsiz tecrübelerini muzip bir dille anlatıyor.

kÜLT

Geçmişten günümüze sinema tarihine damgasını vuran kuir yapımları festival izleyicileriyle buluşturan Pembe Hayat KuirFest ‘kÜLT’ bölümünde, bu yıl 30. yaşını kutlayan Çözülen Diller’i (Tongues Untied, 1989) ağırlıyor. Restore edilmiş kopyasından gösterilecek olan film performatif belgesel türünün en önemli örneklerinden sayılıyor. Çözülen Diller, siyah, gay, HIV+lerin ‘kendi adlarına konuşmalarına alan açmasıyla film tarihinde oldukça özel bir yere sahip. Marlon Riggs imzalı filmde yer alan Essex Hemphill dizelerini, ünlü akademisyen ve çevirmen Fahri Öz KuirFest için Türkçe’ye kazandırdı. Çözülen Diller, Farsça altyazılı olarak gösterilecek.

Önceki yıllarda da programında siyah kuir hareketten filmlere geniş yer ayıran KuirFest, ‘kÜLT’ bölümünde ayrıca 1985 yapımı Eküriler (Buddies) filmini yine restore versiyonundan takipçileriyle buluşturacak. Eküriler, HIV+ler hakkındaki önyargıları parçalayan anlatısı bakımından sinema tarihinde oldukça önemli bir yere sahip.

Ğ

Sıra festivalin en özel bölümlerinden biri olan ‘Ğ’ bölümüne geldi. Türkiye’den kuir yapımları ve LGBTİ+ hareketine dair çığır açan filmleri izleyicileriyle buluşturan bölüm kapsamında bu yıl 25. yılını kutladığımız, Atıf Yılmaz imzalı kült film Gece, Melek ve Bizim Çocuklar (1994) gösterilecek! Türkiye sinemasında, lubuncayı ilk duyduğumuz filmlerden olan Gece, Melek ve Bizim Çocuklar dönemin lubunya yaşantısından gerçek sahneler içermesiyle de çok özel bir yere sahip. Filmin 26 Ocak Cumartesi günü Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek gösteriminin ardından şair ve yazar Yıldırım Türker, filmde de rol alan ünlü oyuncu Deniz Türkali ve Türkiye sinemasında kadın cinselliği ve sansürü tartışan Çekil(e)meyen Sahneler filminin yönetmeni Metin Akdemir ile bir söyleşi gerçekleştirilecek.

KISA SEÇKİLERİ

Pembe Hayat KuirFest her yıl kısa seçkileriyle sinemayı kuirleştiren kısa film seçkilerine geniş yer ayırıyor. Festival programı kapsamında bu yıl tam yedi kısa film seçkisi gösterilecek.

KuirFest, kısa seçkilerinde her yıl olduğu gibi bu yıl da yurtdışından programcılarla işbirliği yapıyor. Londra merkezli “Fringe! Queer Arts Festival” tarafından hazırlanan Fringe! Kısa Seçkisi : Kader Diyemezsin Sen Kendin Ettin (Fringe! Shorts Selection: You Came in Like a Wrecking Ball) başlıklı bölümde sinemasal anlatımın sınırlarını keşfeden yenilikçi yapımlar yer alıyor. Seçkinin 25 Ocak’ta Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde gerçekleşecek gösteriminin ardından Fringe! Kuir Film & Sanat Festivali programcısı Muffin Hix izleyicilerle soru-cevap etkinliğinde bir araya gelecek.

Önceki yıllarda KuirFest’in konuğu olarak Türkiye’ye gelen Saadat Munir’in de ekibinde bulunduğu Mix Copenhagen LGBT Film Festivali’nin KuirFest için hazırladığı Mix Copenhagen Kuzey Işıkları (Mix Copenhagen Nordic Lights Shorts Selection) başlıklı seçkide ise beden ve önyargı temaları ön plana çıkıyor. Seçkiyi hazırlayan Mix Kopenhag LGBTQ Film Festivali programcısı Andrea Coroma, seçkinin 25 Ocak’ta Tasarım Atölyesi Kadıköy’de gerçekleşecek gösteriminin ardından soru-cevap etkinliğinde izleyicilerle bir araya gelecek.

Wotever DIY Film Festivali’nin kurucusu Theresa Heath ise hazırladığı İşte Böyle Güzeliz! Engel(siz)lilik Kesişiminden Kısalar (An Unashamed Claim to Beauty: Short Films at the Intersection of Queerness and Dis/ability) başlıklı seçkiyle kuirlik ve engel(siz)lilik kesişiminden kısaları KuirFest takipçilerine sunuyor. Seçkinin Tasarım Atölyesi Kadıköy’deki gösteriminin ardından Heath’in katılımıyla bir soru-cevap etkinliği yapılacak.

KuirFest programının Başkaldıran Bedenler (Revolting Bodies) başlıklı kısa seçkisindeki filmler de yine egemen sistem tarafından beden algılarımıza koyulan ipoteklere meydan okurken, belleğin lubundarlığı (queerdom of memories) adını taşıyan kısa seçkisi kişisel ve kolektif hafızayı sorgulayan filmleri KuirFest izleyicisiyle buluşturacak.

Erkeklik Belası (Masculinities! Shorts Selection) başlıklı seçkide ise ezber bozan yapımlar yer alıyor. Seçkide dikkat çeken Bekledim de Gelmedin (Still Waiting) filminin yönetmeni Thomas Hakim soru-cevap etkinliğinde KuirFest izleyicisiyle buluşacak. Bekledim de Gelmedin, Anton’un sevgilisi Alexandre’ın ölümünün ardından yaşadıklarını, arzu ve özlem dolu rüyalarını anlatan oldukça iyi anlatılmış özel bir hikâye.

Festival programında bu yıl yine Türkiye’den Kısalar bölümü özel bir yere sahip. Seçki kapsamında Sinan Göknur’un Rüya, Umut Erdem’in Bir Bisiklet Hikâyesi, Gizem Aksu’nun Hisler Arşivi: Radikal Şefkat, Demhat Aksoy’un Oda Ex, Bahar Kılıç Adilçe ve Hulusi Nusih Tütüncü’nün Başka Mevzu, Öykü Aytulun’un Tanışma filmleri ile Ezgi Şahin, Demhat Aksoy, Uzay Nagodre ve Umut Erdem’in Değişim İçin Film başlıklı projeleri gösterilecek.

FİLM LİSTESİ

GÖKKUŞAĞININ ALTINDA 
ELEKTRİK BEDEN / CORPO ELECTRICO 
MADİ NULLİUS / TERROR NULLIUS 
MALİLA: VEDA ÇİÇEĞİ / MALILA: A FAREWELL FLOWER 
MİNYATÜR / RETABLO 
RAFİKİ / RAFIKI

KUİR BELGESELLER 
BURADA DEMOKRASİ YOK / NO DEMOCRACY HERE 
DAYKS, KAMERA, EKŞIN! / DYKES, CAMERA, ACTION! 
İNTERSEKS / ENTRE DEUX SEXES 
KAİNATLA MÜNASEBET / A DEAL WITH THE UNIVERSE 
KALİARNTA: YUNAN LUBUNCASI / KALIARNTA 
LUNADIGAS VEYA ÇOCUKSUZ KADINLARA DAİR / LUNADIGAS OR ‘CONCERNING CHILDFREE WOMEN’ 
SEVGİLER, SCOTT / LOVE, SCOTT 
ZIRIL LUBUNYA / BIXA TRAVESTY

KUİR DİZİLER 
KARIŞIK MESAJLAR / MIXED MESSAGES

Ğ 
GECE, MELEK VE BİZİM ÇOCUKLAR / THE NIGHT, MELEK AND OUR CHILDREN

kÜLT 
ÇÖZÜLEN DİLLER / TONGUES UNTIED 
EKÜRİLER / BUDDIES

BELLEĞİN LUBUNDARLIĞI / QUEERDOM OF MEMORIES 
BABALAR PROJESİ 1. BÖLÜM / FATHERS PROJECT EPISODE 1 
BİRKAÇ KELAM / SOMETHING SAID 
BUNLAR BENİM ELLERİM / THESE ARE MY HANDS 
FİLMDEN ZİYADE BİR DUYGU / A FEELING MORE THAN A PICTURE 
GERÇEKLİK FRAGMANI 160921 / REALITY FRAGMENT 160921 
NA-İTİRAFLAR / UNCONFESSIONS 
SOKAKLAR BİZİMDİR: KARAÇİ’DE KESİŞEN İKİ HAYAT / THE STREETS ARE OURS: TWO LIVES CROSS IN KARACHI

TÜRKİYE’DEN KUİR KISALAR 
BAŞKA MEVZU / ANOTHER MATTER 
DEĞİŞİM İÇİN FİLM AKTİVİZM / FILMS FOR A CHANGE 
HİSLER ARŞİVİ: RADİKAL ŞEFKAT / ARCHIVE OF FEELINGS: RADICAL COMPASSION 
ODA EX / ROOM EX 
BİR BİSİKLET HİKAYESİ/ A BIKE STORY 
RÜYA 
TANIŞMA

ERKEKLİK BELASI KISA SEÇKİSİ / MASCULINITIES! SHORTS SELECTION 
BEKLEDİM DE GELMEDİN / STILL WAITING 
KIRMIZI BALIK / GOLDFISH 
MATHİAS

BAŞKALDIRAN BEDENLER KISA SEÇKİSİ / REVOLTING BODIES SHORTS SELECTION 
BAŞKA DİYAR / OTHERLAND 
BİRYANİ KRALİÇESİ / QUEEN BIRYANI 
BİZ İNTERSEKSİZ / RECLAIMING INTERSEX 
DİYET DEĞİL İSYAN / RIOT NOT DIET 
FLORA 
BASİRETSİZLİKLER LAPASI / PURÉE INCOMPETÁNCE

FRINGE! KISA SEÇKİSİ: KADER DİYEMEZSİN SEN KENDİN ETTİN / FRINGE! SHORTS SELECTION: YOU CAME IN LIKE A WRECKING BALL 
CLOSET WITCH – CENAZE NEDAMETLERİ / CLOSET WITCH – FUNERAL REGRETS 
ÇARPIŞAN DALGALAR / CRASHING WAVES 
ÇARPIŞMA / CLASH 
KALABALIKTA / IN THE CROWD 
OYUNCAK HİKAYELERİ / TOY STORIES 
WESTFIELD UNICORNLARI / WESTFIELD ÜNİKORNLARI 
FLESHBACK: MANCHESTER ALACAKARANLIK BÖLGESİNDE QUEER RAVE / FLESHBACK: QUEER RAVING IN MANCHESTER’S TWILIGHT ZONE 
CAVLAYANLAR: İKİNCİ DİLİM – OPE LORI / SHE IS JUICED: SLICE TWO – OPE LORI 
SINIRLARDAN UZAK: SHAY / BEYOND THE MARGINS: SHAY

İŞTE BÖYLE GÜZELİZ! KUİRLİK VE ENGEL(SİZ)LİLİK KESİŞİMİNDEN KISALAR / AN UNASHAMED CLAIM TO BEAUTY: SHORT FILMS AT THE INTERSECTION OF QUEERNESS AND DIS/ABILITY 
BENİM KIYIM / MY SHORELINE 
DÖRT MİLYAR / FOUR BILLION 
DÜŞÜNDÜĞÜNÜ DÜŞÜNDÜKLERİNİ DÜŞÜNÜYORUM / THE THINGS YOU THINK I’M THINKING 
ENİD VE VALERİE: RÜYA / ENID AND VALERIE: THE DREAM 
MÜZİĞİ YAKALA / HOLD MUSIC 
ONUN VÜCUDU / HIS PHYSIQUE 
SESSİZ GÜLÜŞLER / SILENT LAUGHS 
BUNU HAYAL ET! / PICTURE THIS

MIX COPENHAGEN: KUZEY IŞIKLARI KISA SEÇKİSİ / MIX COPENHAGEN NORDIC LIGHTS SHORTS SELECTION 
Bİ’ ÇEŞİT ÖNYARGI / BI IN BIAS 
CEP HERKÜLÜ / ODD JOB MAN (ALTMULIGMAND) 
PROJE BEBEK / PROJECT BABY 
RENOVASYON / RENOVATION (RENOVERING)

FESTİVAL ETKİNLİKLERİ

Festival programında paneller, söyleşiler, yuvarlak masa buluşmaları ve bir performatif atölye yer alıyor.

YUVARLAK MASA: Kuir Performans: Şansın ne? Çatışman ne? Dönüşümün Nereden Nereye?/Queer Performance: Chances/Challenges/Chances 
25 Ocak saat 18.00, Dramaqueer

Brenda Dixon-Gottschild’in Tanz im August’ta üç farklı kıtadan üç kadın koreografa sunduğu bu kavramsal çerçeve, kendisinin izniyle ve Gizem Aksu’nun moderasyonu ile KuirFest’e taşınıyor. Sanatçıların kişisel tarihlerinde ve bu tarihin politik, ekonomik ve sosyo-kültürel olan ilişkisinde şansa, çatışmaya ve dönüşüme odaklanacağımız bu sohbete Kuir Belgeseller bölümünde Burada Demokrasi Yok filmiyle yer alan Liad Hussein Kantorowicz, Atina Kuir Sanatlar Müzesi’nden Maria Dolores, Dramaqueer’den Hülya Dolaş ve performans sanatçısı Leman Sevda Darıcıoğlu katılıyor.

SÖYLEŞİ: KUİR MENSUCAT A.Ş.: TEKSTİLDE ÇALIŞAN LUBUNYALAR ANLATIYOR/QUEER WORKERS IN TEXTILE INDUSTRY SPEAK 
25 Ocak saat 19.15, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Gökkuşağının Altında bölümünde yer alan Elektrik Beden filminin gösteriminin ardından tekstil endüstrisinde çalışan LGBTİ+’lerle “Kuir Mensucat A.Ş.: Tekstilde Çalışan Lubunyalar Anlatıyor” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirilecek. Söyleşide, böylesi emek yoğun bir sektörde işçi olmak üzerinden, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık mekanizmaları tartışılacak.

GİZEM AKSU İLE PERFORMATİF ATÖLYE 
26 Ocak saat 13.30-16.00

Sanatçı Gizem Aksu’nun bedenin organ’ik bilgeliğini araştıran ve birçok festivalde gösterilen solo performansı YU’da ve IV. Mardin Bienali için ürettiği bedenin yokluğu üzerine odaklanan Barınak, Barikat, Tabiat enstalasyonunda kullandığı obje; bedenin çokluğu ve bolluğunu kutlamak için ilk kez kuir bir bağlama ve birçok performansçıya açılıyor. Katılımcıların performatif araştırmacı olacağı bu atölyede; bedenin, hareketin ve algının kuir inşasına yönelik performatif önermeler denenecek. Atölyeye performatif denemelere açık olan herkes katılabilir. Ancak, sınırlı sayıda yer olduğu için [email protected]adresine mail atılması gerekiyor.

PANEL: NEFRET.DLL BULUNAMADI!/ ERROR İN HATE.DLL 
26 Ocak saat 14.15, Tasarım Atölyesi Kadıköy

Kanada, Türkiye ve Yunanistan örnekleriyle, nefret dilinin ve nefret suçlarının bölgesel değil evrensel bir sorun olduğuna dikkat çeken panelde konuşmacılar kendi özel hayatlarındaki ve profesyonel yaşamlarındaki deneyimleri paylaşacaklar. Bu etkinlik aslında dilimizin altında saklı duran kimi sözlerin tebessümle ortaya çıkması halinde dahi nefret söylemine nasıl dönüşebileceğini, bu söylemlerin bir çığ gibi büyüyerek nasıl nefret suçlarını açığa çıkarabileceğini bizzat nefret suçu mağdurlarının ve avukatlarının ağzından dinlemenize fırsat tanıyacaktır. Moderasyonu Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nin hukuk danışmanı avukat Emrah Şahin tarafından yapılacak olan panele Kuir Belgeseller’den Sevgiler, Scott filminin baş kahramanı Scott Jones, avukat Eren Keskin, Türkiye’nin bilinen açık kimlikli ilk avukat adayı Efruz Kaya ve 20 yıldır Atina’da kuir ve feminist grupların içinde yer almış aktivist Anna Apostotelli katılıyor.

PANEL: X: ULUSÖTESİ İNTERSEKS AKTİVİZMİ/X: TRANSNATIONAL INTERSEX ACTIVISM 
26 Ocak saat 17.45, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Dünyadan örnekler ve deneyimler üzerinden interseks aktivizminin masaya yatırılacağı, sınırları aşan dünya interseks buluşmalarının konuşulacağı, farklı yerlerdeki mücadelelerin tartışılacağı panele Almanya’dan Ins A Kromminga, Fransa’dan Vincent Guillot ve Hollanda’dan Vreer Sirenu katılacak; moderasyonu ise interseks aktivist Şerife Yurtseven üstlenecek.

SÖYLEŞİ: GECE, MELEK VE BİZİM LUBUNLAR 
26 Ocak saat 19.15, Fransız Kültür Merkezi

Türkiye sinemasında kadın filmlerinin yönetmeni olarak nam salan, incelikle sarsan filmlerin rejisörü Atıf Yılmaz’ın dönemine damgasını vuran Gece, Melek ve Bizim Çocuklar filmi, 25. yılına özel gösterimi ile KuirFest seyircisiyle buluşuyor.

Gece, Melek ve Bizim Çocuklar filminin gösteriminin akabinde, filmin senaristi Yıldırım Türker ve “Melek”i Deniz Türkali’ye Türkiye sinemasında kadın cinselliğine dair filmi Çekil(e)meyen Sahneler” Metin Akdemir’in eşlik edeceği panelde, 80’ler ve 90’larda Türkiye sinemasında, lubunyalığın ve cinselliğin ana tema olarak ele alındığı filmler ve dönemin kendisi üzerine bir sohbet gerçekleşecek. Panelin moderasyonunu Esma Akyel üstlenecek.

FORUM: ÇOCUKSUZLUĞA DAİR/CONCERNING CHILDFREENESS 
26 Ocak saat 19.30, Feminist Mekan

Kuir Belgeseller seçkisinde yer alan, Lunadigas veya Çocuksuz Kadınlara Dairfilminin gösteriminin ardından gerçekleşecek olan bu forumda, filmden yola çıkılarak çocuk sahibi olmayan, olamayan ve olmak istemeyen kadınların deneyimleri paylaşılacak.

SOHBET: MAKBUL YURTTAŞ: DEVLET, SEÇİM, KIRBAÇ: LİAD&NOİR İLE POLİTİK BDSM ÜZERİNE/THE GOOD CITIZEN: STATE, ELECTION, WHIP: ON POLITICAL BDSM WITH LIAD&NOIR 
26 Ocak saat 20.00, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Liad Hussein Kantorowicz’in Burada Demokrasi Yok adlı performans – filminin gösteriminin ardından, çevirmen, editör, yazar, şair araştırmacı Gülkan Noir ve Kantorowicz filmin de mesele ettiği siyasi kavramlarla erotik / pornografik hattın kesiştiği yerlere, BDSM’nin politik zeminine dair çok yönlü bir sohbet gerçekleştirecek.

SOHBET: KÜRMASYON: KUİR PROGRAMCILAR ANLATIYOR/QUEERATION: QUEER PROGRAMMERS TALK 
27 Ocak saat 15.00, Kıraathane Edebiyat Evi

Kuir festivaller programlarını nasıl oluşturuyor? Seçkilerinde nelere öncelik veriyor, nasıl hassasiyetler gözetiyorlar? Avrupa’dan kuir festivallerin programcıları, festivallerin nasıl hazırlandığı ve programlama süreçleri hakkında deneyimlerini paylaşacak. Moderasyonunu Esra Özban’ın (KuirFest) üstleneceği sohbete Ricke Mericke (Queer Lisboa), Theresa Heath-Ellul (Wotever DIY Film Festivali), Muffin Hix (Fringe! Kuir Sanatlar Festivali) ve Andrea Coloma(Mix Copenhagen) katılacak.

FORUM: KUİR SİNEMACILAR TOPLAŞIYOR/QUEER FILMMAKERS ON BOARD 
27 Ocak saat: 17.45, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Türkiye’den Kuir Kısalar seçkisinin gösteriminin ardından, seçkide yer alan filmlerin yönetmenlerinin ve ekiplerinin yanı sıra Türkiye’de kuir sinema üreten sinemacıların bir araya geleceği bu forumda, Türkiye’de kuir film üretim koşulları, zorlukları, gösterim ve dağıtım gibi pek çok konu masaya yatırılacak. Türkiye’de kuir sinema üreten, üretmek isteyen herkes bu foruma bekleniyor.

Pembe Hayat Kuir Fest ile ilgili tüm sosyal medya paylaşımları için ise #ÇokGüzelsinYasakMısın ve #URPrettyRUBanned hashtagleri kullanılacak.

Festival ile ilgili detay bilgi ve son dakika gelişmeleri için pembehayatkuirfest.org adresini ziyaret edebilirsiniz.

.

(Yeşil Gazete)

SAF, Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden ödülle döndü

Dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan ‘SAF’, Amerika’nın önemli film festivalleri arasında yer alan Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden ödülle döndü. Amerika prömiyerini gerçekleştirdiği ve New Voices New Visions bölümünde yarıştığı festivalde ‘SAF’, Özel Mansiyon Ödülü’ne layık görüldü.

Baş rollerini Saadet Işıl Aksoy ve Erol Afşin’in paylaştığı, Ali Vatansever’in yeni filmi ‘SAF’ın, geçtiğimiz günlerde Amerika prömiyeri gerçekleştirildi. Bu yıl 30’uncusu düzenlenen Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nde seyircilerle buluşan filmin 9 Ocak’taki prömiyerine yönetmeni Ali Vatansever ile başrol oyuncularından Saadet Işıl Aksoy da katıldı.

SAF Fragmanı

Terminal Film, 2Pilots Film ve 4 Proof Film’in yapımcılığını üstlendiği ‘SAF’, Fikirtepe’de bir gecekonduda yaşayan genç evli bir çiftin kentsel dönüşüm söylentilerinin mahallelerine düşmesiyle beraber dönüşen hayatlarını anlatıyor. Onur Buldu, Ümmü Putgül ve Kida Ramadan gibi isimlerin de rol aldığı film sadece Türkiye’nin değil, dünyada kendini gösteren en güncel sorunlardan birine kamerasını çeviriyor.

.

(Yeşil Gazete)

Toker klasikleri kurcalıyor

Dilediği müzik türlerini dilediği oranlarda anında doğaçlama yoluyla birbirine karıştırıp şaşırtıcı ve esprili sentezler elde etme yetisine sahip müzisyen Hakan A. Toker 16 Ocak 2019 saat 20.00’de Summart Sahne’de müzikseverlerle buluşuyor!

Summart’tan yapılan açıklamaya göre Toker, dünya literatüründen bilindik parçaların Caz, Latin, Barok ve Alaturka gibi tarzlarda düzenlemelerini icra etmenin yanı sıra o anda dinleyicilerden gelecek istekler üzerine de benzer nitelikte doğaçlamalar da yapacak.

Mozart’ın “Türk Marşı” yorumu, 2009

Konsere katılım ücretsiz.

Rezervasyon için: 0 543 604 67 85

.

(Yeşil Gazete

British Council’den küratörlüğün dijitale taşınması ile dijitalde sanat ve erişilebilirlik konferansı

British Council tarafından üç yıldır farklı temalarla hayata geçirilen, zaman ve mekândan bağımsız bir sanat deneyimi sunan ‘Duvarları Olmayan Müze’ dijital sanat platformunun 3.sergisi ‘Cadılarla Dans Etmek’, Ocak ayında açılıyor.

Serginin, 16 Ocak Çarşamba günü Pera Müzesi’nde gerçekleşecek lansman etkinliğinde, küratörlüğün dijitale taşınması ve dijitalin yeni bir sanat alanı olarak kullanılmasının yanı sıra,prodüktör, eğitmen ve engelli hakları savunucusu Jo Verrent tarafından da dijitalde sanat ve erişilebilirlik konusu ele alınacak. 

Yapılan açık çağrı sonucunda küratör olarak Mine Kaplangı seçildi. Küratörlüğünü Mine Kaplangı’nın üstlendiği ‘Cadılarla Dans Etmek’ sergisi, 16 Ocak’ta Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek lansman etkinliğinin ardından, dünya genelinde internet bağlantısı olan tüm masaüstü ve mobil cihazlardan erişilebilir olacak. ‘Herkes için sanat’ prensibinden yola çıkarak farklı konuşmacılarla sanat, dijital ve erişilebilirliğin önemi ve ilişkisinin konuşulacağı etkinliğin detaylarına British Council web sitesinden ulaşılabilir.

Jo Verrent ile ‘Dijitalde sanat ve erişilebilirlik’ hakkında yeni tartışmalar

Dijital ortamda benzersiz bir sanat deneyimi sunmayı hedefleyen serginin açılış etkinliğinde,moderatörlüğünü British Council Sanat Pazarlama Direktörü Ryan Nelson’ın üstleneceği ve küratörlüğün dijitale taşınması ve dijitalin yeni bir sanat alanı olarak kullanılması üzerine konuşulacak panelde, küratör Mine Kaplangı’ya ‘Duvarları Olmayan Müze’ platformunun ilk iki sergisinin küratörleri Elif Kamışlı ve Ulya Soley eşlik edecek. Etkinliğin, British Council Türkiye Sanat Müdürü Su Başbuğu’nun moderatörlüğünü yapacağı ikinci söyleşisinde, dünyaca ünlü engelli hakları savunucusu, eğitmen ve engelli sanatçılara yeni sanat işleri üretebilmeleri için fon ve sahne sağlayan Unlimited’in yapımcısı Jo Verrent, dijitalde sanat ve erişilebilirlik üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirecek.

Bir sergiden çok daha fazlası…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 2 milyonun üzerinde erkeğin ve 2.8 milyona yakın kadının, en az bir engeli bulunuyor. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde 15’ini oluşturuyor. British Council tarafından yapılan bir araştırmayagöre ise, Türkiye genelinde internet kullanımı 16-24 yaş için yüzde 84, 25-34 için ise yüzde 79 olmasına rağmen, engelli bireylerin yüzde 27’sinin bugüne kadar hiç internet kullanmadığı görülüyor. British Council’ın görsel sanatlar koleksiyonundan ve Türkiye’den eserleri bir araya getiren ‘Cadılarla Dans Etmek’,engelli izleyicileri de kapsayarak ve sanatı dijital ortama taşıyarak tüm internet kullanıcılarının rahatlıkla erişebileceği yeni bir sergi deneyimi yaşatmayı hedefliyor. Tasarlanan sergi alanı ziyaretçilere, zaman kısıtlaması veya fiziksel erişim engeli olmadan serbestçe dolaşma ve keşfetme özgürlüğü tanıyacak. Ziyaretçiler, bu sanal sergi alanında eserler ve sanatçılar hakkında detaylı yazılı, görsel, işitsel bilgi alabilecek.

Türkiye ve Birleşik Krallık’tan sanatçılar bir arada

Küratör Mine Kaplangı’nın, ‘Duvarları Olmayan Müze’nin bu seneki ‘Kadın’ teması üzerinden yola çıkarak geliştirdiği ‘Cadılarla Dans Etmek’ sergisi, bir cadı/kadın olmanın güç sembolü olarak değerlendirilmesine odaklanıyor ve özellikle İngiliz edebiyatının kadınların hak ve eşitlik arayışlarına öncülük eden eserlerinden ilham alıyor.Sergide, British Council Koleksiyonu’ndan seçilen Batı sanat tarihi yazımında kadınların gizli rollerinin ve gizlenmiş, üstü örtülmüş izlerinin altını çizen eserlerle, Türkiye’den çağdaş sanatçıların eserleri bir arada yer alacak. British Council Koleksiyonu’nun farklı dönemlerinden seçilen 20’den fazla eserin yanı sıra bu sene ilk defa koleksiyon dışından sanatçıların da eserleri seçkiye dahil edilerek ülkeler arası bir diyalog oluşturulması hedefleniyor.

Türkiye’den Fatma Bucak, Canan, Nilbar Güreş, Gözde İlkin, İstanbul Queer Art Collective, Erinç Seymen ve Pınar Yolaçan ile beraber, ünlü İngiliz sanatçılar Anya Gallaccio, Paula   ve ülkemizde de sergilenen Grayson Perry’nin eserleri de yer alacak. Sergiye ayrıca British Council sanat koleksiyonunun dışında, İngiltere’nin en önemli yazar ve sanatçılarından biri olan William Blake’in 1795 tarihli The Night of Enitharmon’s Joy (‘Hecate’ olarak da bilinen) eseri de eşlik edecek.

Program:

16.00-16.15 – Açılış konuşması

16.15-16.30 – Küratör Mine Kaplangı sergi sunumu

16.30-16.45 – Ara

16.45-17.45 – Panel: Küratörlüğün dijitale taşınması ve dijitalin yeni bir sanat alanı olarak kullanılması

Moderatör: Ryan Nelson, British Council Sanat Pazarlama Direktörü

Konuşmacılar: Elif Kamışlı, Ulya Soley, Mine Kaplangı

17.45-18.00 – Ara

18.00-18.45 – Panel: Dijitalde sanat ve erişilebilirlik

Moderatör: Su Başbuğu, British Council Türkiye Sanat Müdürü

Konuşmacı: Jo Verrent,eğitmen, engelli hakları savunucusu, engelli sanatçılara yeni sanat işleri üretebilmeleri için fon sağlayan Unlimited’in yapımcısı

.

(Yeşil Gazete)

Yüzyılın iklim davasına 2 milyon Fransızdan destek

Fransa’da 4 sivil toplum kuruluşu; Fondation pour la Nature et l’Homme (FNH), Greenpeace Fransa, Oxfam Fransa ve Notre Affaire à Tous tarafından hükümete karşı açılan tarihi davaya destek verenlerin sayısı 2 milyonu geçti. Fransa hükümetinin iklim değişikliği konusunda yeteri kadar önlem almadığı ve temel hakları ihlal ettiği gerekçesi ile açılan dava, tarihteki en büyük imza kampanyalarından birine dönüştü.

18 Aralık’ta açılan ve Fransız Devleti’ni, yükümlülüğü olmasına rağmen, Fransa’da iklim değişikliğiyle mücadele etmek için somut ve etkin önlemler almamakla suçlayan dava iklim değişikliği tehdidinin karşısında yurttaşların temel haklarının korunmasını sağlamak amacını taşıyor.

Davayı açan STKlar tarafından Fransız Hükümeti’ne tanınan 2 aylık süre 19 Şubat tarihinde sona eriyor. İlgili süre zarfında hükümete sunulan 40 sayfalık ön tazmnat taleplerine tatmin edici bir yanıt gelmez ise Paris İdari Mahkemesi’nde tam yargı davası açılması planlanıyor.

Ekoloji Kolektifi ve Doğu Akdeniz Çevre Platformu avukatlarından değerlendirme

İklim Değişikliği tüm gezegende gündemin başına oturmuş durumdayken, Hollanda’da açılan Urgenda davasında mahkeme devletin vatandaşların haklarını korumak için sera gazı azaltım hedeflerini arttırmasına karar vermiş, Kolombiya’da 25 genç tarafından açılan davada Yüksek Mahkeme’ ormansızlaştırmaya karşı ve iklimin korunması için harekete geçilmesi gerekliliğinin tanınmasını sağlamış ve Pakistan’da bir çiftçinin oğlu tarafından açılan davada iklim değişikliği karşısındaki yaşam hakkı ve gıda erişimi hakları tanınmış durumdayken Türkiye’deki durumu da öğrenmek adına Ekoloji Kolektifi adına avukat Serde Atalay ile Doğu Akdeniz Çevre Platformu (DAÇE) adına avukat  İsmail Hakkı Atal’ın görüşlerini aldık.

Atalay ile Atal’dan Fransa’da açılan ve yüzyılın iklim davası olarak adlandırılan davayı yorumlamalarını, peşpeşe açılan iklim davalarının iklim değişikliği mücadelesine katkılarını ve ülkemizde bu alandaki durumua dair değerlendirmede bulunmalarını istedik.

Serde Atalay: Türkiye’de bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var

Serde Atalay – Ekoloji Kolektifi

Fransa’da açılan dava özellikle Urgenda davasının öncülüğünü ettiği domino etkisinin bir devamı. Urgenda özellikle emisyon tartışmaları bakımından bir ilkti ve çıkan karar çok büyük önem arz etti. Ayrıca o davayı yürüten ekibin dünyadaki diğer davaları planlama konusunda yaptığı yardımlar da kritik rol oynadı, örneğin İrlanda’da bu ay duruşması yapılacak olan iklim davası buna bir örnek. Davaların dayandıkları hukuk sistemlerine göre içerik ve talep sonuçları değişiyor elbette. Bunları en genel itibariyle iklim değişikliğinden sorumluluğu nedeniyle özel şirketlere açılan davalar ve devletlere karşı açılan davalar olarak ayırabiliriz. Ancak hem kapsam hem de etki alanı olarak son yıllarda asıl yükselişte olan ve önem arzeden esasen devletlere yönelik davalar, fakat duruma göre şirketlere yönelik davalar da ses getirebiliyor. Örneğin ABD’de petrol şirketleri gibi büyük yatırımcılara yönelik ceza ve tazminat davaları yaygın, özellikle de son dönemde Exxon’a karşı verilen mücadele oldukça gündemde. Ancak orada da yine anayasal hak ihlali iddiası taşıyan Juliana v. US davasını görüyoruz. Dolayısıyla örnekler çeşitli ve kapsama ve etki alanına göre davaları iyi anlamak gerekiyor, fakat son dönemdeki motifin genellikle devletlere doğrudan hesap sormaya yönelik olduğu söylenebilir. Bu gerçeğin ise özellikle küresel hüviyet taşıyan iklim sorunu bakımından taşıdığı önem ne kadar vurgulansa az.

“ABD’de Exxon’a karşı verilen mücadele oldukça gündemde. Ancak orada da yine anayasal hak ihlali iddiası taşıyan Juliana v. US davasını görüyoruz”

Fransa’daki dava bizim için özellikle takip edilmeyi hak eden bir dava. Çünkü bizim idare hukukumuzun Fransız idare hukukundan büyük ölçüde etkilendiğini de düşünürsek, Fransa davasının açılmasında işletilen hukuki mekanizmaları iyi anlamak ve analiz etmek faydalı yorum ve çıktılar sağlayabilir.

Türkiye açısından, durumun uzun yıllardır stabil olduğu söylenebilir. Yani bizde gerçek anlamda yurtdışında gördüğümüz örnekler muadilinde bir iklim davasından pek söz edilemez, genelde yatırımlar özelinde iptal davaları görülüyor. Devletin iklim değişikliği konusundaki ataleti bakımından nasıl bir hukuki mekanizma işletilerek dünyadaki akıma dahil olunabileceği, ciddi hukuki ve teorik tartışmalar gerektiren önemli bir soru. Ancak Türkiye’deki paydaşların bu konuda harekete geçmesi ve bunu yaparken de iklim mücadelesi bakımından stratejik açıdan çok önemli bir zaman diliminde ve coğrafyada olduğunun ayırdında olarak meseleye yaklaşması ve perspektifini genişletmesi önemli. Bir anlamda paradigma değişimine ihtiyaç olduğu dahi söylenebilir.

Özellikle, eğer bu küresel mücadelede geri kalmak istemiyorsak, bu konuda sivil topluma büyük rol düştüğü vurgulanmalı. Fransa’daki dava da buna iyi bir örnek mesela. Çünkü yurtdışındaki davalar başta da belirtildiği gibi birbirinden habersiz gündeme gelmiyor, etkin bir işbirliği ile ortaya çıkarak ilerletiliyor bunlar ve her bir kazanım bir diğer birlikteliğin önünü açıyor. Bu dokuyu görmek ve örnek almak lazım.

İsmail Hakkı Atal: 7 termik santralin lisans iptal davasında iklim değişikliğine dayandık

İsmail Hakkı Atal – Doğu Akdeniz Çevre Platformu

Şunu net olarak söyleyebilmek mümkün ki iklim değişikliği nedeniyle  21. yüzyılda çevre hakkının ihlali yaşama hakkının ihlaliyle eşdeğer hale geldi. Bence iklim değişikliği süreci çevre hakkının kuşak atlayarak 3. kuşak haklardan, yaşama hakkının yer aldığı 1. kuşak haklar arasına sıçramasına neden oldu. Bu durumda her devletin anayasasında devlete yüklenen ödev yurttaşlarının yaşama hakkını korumak . Bu nedenle iklim değişikliğini engelleme yükümlülüğü aynı zamanda devletin yurttaşlarının yaşama hakkını korumak için yerine getirmesi zorunlu olan bir yükümlülük. Bu aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Evrensel İnsan Hakları bildirgesi başta olmak üzere uluslararası hukuk açısından da devletlerin hak ve görevi.

İklim davasında 2 milyon kişinin imzacı olması çok önemli. Gezegen halkları iklim değişikliği konusunda bilinçlendikçe ve/veya iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini yaşadıkça hükümetler üzerindeki baskı artacak ve devlet sistemleri, Uluslararası ceza mahkemesi benzeri iklim değişikliğini engellemek konusunda küresel bağlayıcı bir hukuk sistemi kurmak zorunda kalacaklar.


“Ankara İdare Mahkemesindeki termik santral duruşmasından bir gün önce Erzin‘de dolu nedeniyle narenciyeler dalında telef olmuştu”

Ülkemizde bildiğim kadarıyla iklim değişikliği özelinde bir dava henüz yok. Ancak geldiğimiz noktada bir örnek vermek gerekirse biz DAÇE (Doğu Akdeniz Çevre Platformu) olarak 2016 yılında açtığımız 7 termik santralin lisans iptal davasının ana argümanlardan birisi olarak iklim değişikliğine dayandık. Her termik santral duruşmasından önce sayısı ve yoğunluğu artan iklim değişikliği kaynaklı seller, fırtınalar, orman yangınları vs. meydana geliyor. Biz de özellikle termik santral duruşmalarında, dayandığımız ana argümanlardan birisi olan iklim değişikliğini çarpıcı bir şekilde örnekliyoruz. En son Ekim ayında Ankara İdare Mahkemesindeki termik santral duruşmasından bir gün önce Erzin‘de narenciyenin neredeyse yarısından fazlasının dalında telef olmasına neden olan bir dolu yaşanmış, Ankara’da hava sıcaklığı 1 gün içinde 12 C düşmüştü.

İklim davasına destek Sarı Yeleklilere desteğin bile ötesine geçti

Fransız vatandaşlarının 4 STK tarafından iklim davasına dair yapılan çağrıya verdikleri yanıt, bu yılın ilk günlerinde sarı yelekliler tarafından başlatılan ve akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi için açılan (1,2 milyondan altında destekçisi olan) imza kampanyası da dahil olmak üzere, daha önce kırılan rekorları da geride bıraktı.

İklim taahhütlerinin gerisinde kalan ve kendi sera gazı azaltım hedeflerinin aşıldığını kabul eden Fransa Hükümeti dava sonucunda mahkeme tarafından suçlu bulunabilir. Hükümet, bu dört örgütün iddialarına şu ana kadar bir yanıt vermezken hükümetin cevap verme süresi de 19 Şubat’ta sona eriyor.

İklim davaları çoğalıyor, mahkemeler yaptırımları artırıyor

Hollanda’da tarihi iklim zaferi: Mahkeme’den hükümete, “Emisyonlarını azalt” kararı

Hatay’ın Erzin ilçesinde iklim felaketi: Görülmemiş şiddette dolu hasat bekleyen narenciyenin yarısını vurdu!

.

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Affet bizleri Ceren!… – Arzu Kök

Bu yazı https://arzu-kok.blogspot.com‘dan alınmıştır.

Güney Afrika’da bir üniversitenin girişindeki bir yazı şöyle der: “Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsaade etmek yeterlidir. Bunun sonucunda: 1- Hastalar doktorların elinde can verir. 2- Binalar mühendislerin elinde çöker. 3- Para ekonomistler elinde kaybolur. İnsanlık dinci akademisyenlerin elinde ölür. 4- Adalet hakimlerin elinde yok olur. Eğitimin çökmesi bir ulusun çöküşüdür.”

Bu sözün doğruluğu hiçbir şüphe götürmez bir gerçektir. Bu sözün ardından düşündüm de eğitimde çocuklara kazandırılması istenen davranışlar vardı. Onlar mı? 1- Saygı 2- Dürüstlük 3- Kitap okuma alışkanlığı 4- Kimseyle alay etmemesi gerektiği 5- Küfür sözcüklerini kesinlikle kullanmamak 6- Teşekkür etmeyi bilmesi gerektiği 7- Hayvan ve doğa sevgisinin anlamını 8- Erdemli insan olmanın gerekliliği 9- Zamanın boşa harcanmayacak kadar değerli olduğu 10- Kusurlarla dalga geçmemesi gerektiği… Bunlar sadece aklıma gelenler.

Bu edinimler çok basit ve sıradan kabul edilirdi. Ancak bunun önemi her geçen gün artan olaylarla yeniden gündeme oturdu. Eskiden veliler toplantılarda öğretmene evladı için, saygılı mı, dürüst mü diye sorarlardı. Şimdi ise soruları neti kaç arttı, neden 100 değil de 90 aldı? Veya “Çocuklar telefon bağımlısı oldu, ne yapalım hocam?” diye soruyorlar. Ama hiç düşünmüyor, o pahalı telefonları çocukların ellerine verenlerin yine kendileri olduğunu. 

Notları öğretmene, okul idarelerine yaptıkları baskıyla alan, hayatı boş beleş yaşayan ve hep öyle olacağını sanan, her şeyi kendine hak gören, insani erdemleri edinememiş, öz benliği, öz saygısı gelişmemiş, içgörüsü ve empatisi gelişmemiş, salt dürtüleriyle hareket eden çocuklar yetişiyor artık. Hayatın sınavlardan ibaret olduğunu öğreten, çocuğuyla ilgili hiçbir farkındalığı olmayan başta aileler olmak üzere tüm eğitim sistemi, eğitim kurumları, öğrencinin ve velinin karşısında köleleştirilen öğretmenler…Bunların hepsi Ceren Damar’ın ölümünde, yaşanan vahşette sorumludur.

Affet bizleri Ceren!… Eğitim özelleştirilirken karşısında duramadık. Gün geçtikçe de özelleşen eğitimin bilime-bilim adamlarına verdiği değeri (!) gördük!… Bir slogandan korkanların “güvenlik” kaygılarını da!…Affet bizleri Ceren!… Çocuktan-gençten katil yaratan sistem hepimizin gözleri önünde palazlandı, semirdi ve biz bir şey yapamadık. Sonuç mu işte başına gelenler…

Parayla-pulla eğitim olmaz. Zengin çocuklarının egolarını tatmin etmek değildir eğitim kurumları. Unutmayın ki her çocuk dünyaya bir melek olarak gelirken onu canavara, şeytana dönüştürenler ebeveynler ve ne yazık ki eğitim sistemidir. Yazıktır ki bizim eğitim sistemimiz özgün ve özgür düşünceli, yaratıcı, sanattan anlayan insanlar yetiştirmek istemiyor. İşte sonuç: Cehalet tunçtan bir heykel gibi karşımızda. Eğitim sistemi gün geçtikçe bilimsel çizgiden dinci çizgiye kaymakta. Belki de orada itiraz, eleştiri ya da yaratıcılık olmadığındandır, ne dersiniz?

Eskiden karanlık, loş hücrelerde mum ışığı altında kitapların ezberlendiği Ortaçağ medreseleri yerine günümüzde modern binalarda öğretim yapan, adına ‘lise’, ‘üniversite’ dedikleri günümüz medreseleri geldi. Eleştirmeyin yok yere, sadece son zamanlarda uluslararası alanda kabul gören makale sayılarını inceleyin yeter. Ne kadar gerilediğimizi göreceksiniz.

İşte tüm bunlar ve toplumu kutupsallaştıran, şiddeti meşrulaştıran yıkıcı politikalar son meyvesini Ceren olayı ile verdi. Tekrar söylüyorum ki bu olayda: Üniversiteleri ticari işletme, öğrencileri ise müşteri gören, değerli akademisyenleri olmaz iftiralarla meslekten ederken, üniversite eğitiminin ve üniversitenin insana kattığı gelişimin içini boşaltan, eğitimcileri itibarsızlaştıran ve bunun sonucunda nasıl acı hadiselerin yaşanacağını umursamayan, toplumun her kesimine, kutuplaştırıcı politika ve söylemlerle şiddeti aşılayan, kadına şiddete susan ve hatta çoğu zaman cezasız bırakma ya da az ceza verme suretiyle bu şiddete dolaylı olarak azmettiren, zihniyetin payı büyüktür.

Ceren’in, hepimizden alacağı var… Özellikle de eğitim öğretimi yaz boz tahtasına çevirip, bataklığa dönüştüren eğitim yöneticilerinden daha fazla da öğretmenlerden… Eğitim sisteminin şiddet üretmesinden her birimiz sorumluyuz, suçluyuz… Çocukları iyi eğitememekten,onlara sevgiyi kardeşliği, haklıyı, haksızı, emeği, alın terini öğretememekten suçluyuz… Bu sonuçtan kimse yakasını sıyırmamalı… Kimse sütten çıkmış ak kaşık olamaz…

Küfrün konuşmalara egemen olduğu, kültürün, sanatın,edebiyatın, müziğin, sinemanın insan yaşamından çıkarıldığı bir toplumda bu sonuçların ortaya çıkmaması şaşırtıcı olmaz mı?

Ceren hepimizi mahkemeye suçlu olarak gönderip gitti. Hakim karşısındayız şimdi. Doğruyu, yalnız doğruyu söylemek zorundayız…

Ülke yangın yeri, her taraf öfke… Sevgisiz bir toplum,saygısız insanlar üretmeye devam ediyoruz… Büyük küçük kavramı kalmadı…

“Yasam büyüklerimi SAYMAK, KÜÇÜKLERİMİ SEVMEKTİR” diye bağırdığımız andımız yasaklandı, ne diyorsunuz!…

Okuduğunu anlayamayan, ama çalışan çalışmayan herkesin teşekkür, takdir belgesi aldığı bir sistem… Öğrenci çalışsa da çalışmasa da sınıf geçilen bir sistem… Kendi dilini doğru dürüst konuşamayan ve yazamayan bir toplum…

Heyyyy nereye doğru gidiyoruz?… Daha doğrusu bu kafayla nereye gidebiliriz?…

Yazık ki eğitim sistemi düzelmedikçe Ceren son olmayacak. Yalnız bununla da kalmayacak, ülkeyi bile kurtarmamız güçleşecek. Geleceğe umutla bakamayacağız… 

Ceren hepimizin gözlerine bakıyor şimdi. Talihsiz bedeni ve yaşayamadığı hayatı toprak altına giderken, hepimizi suçlu ilan ediyor… Affet bizi Ceren!… Affet bizi!…

Bu yazı https://arzu-kok.blogspot.com‘dan alınmıştır.

Arzu Kök

Banu Cennetoğlu’nun kişisel sergisi Sculpture Center’da

New York’taki Sculpture Center, 14 Ocak – 25 Mart 2019 tarihleri arasında Banu Cennetoğlu’nun ABD’deki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.Sanatçının yayınına SAHA Derneği destek veriyor.

SAHA’nın desteğiyle yayınlanan sergi kitabında küratör Sohrab  Mohebbi ile Bard College’da İnsan Hakları Projesi direktörü ve Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü Thomas Keenan’ın yazıları yer alıyor.

Kişisel olan politiktir, politik olan da kişisel

Sohrab Mohebbi küratörlüğünde düzenlenen sergisinde Banu Cennetoğlu’nun bilgi, veri ve görsellerin toplanması, sunulması ve dolaşımını ele alan çalışmaları yer alıyor. Banu Cennetoğlu kendisi tarafından veya kendisi için üretilen bilgilerle karşılaşan insanın anlatı, tarih ve anılarını yaratma biçimlerini ele alan işlerinden bir seçki sunuyor. Sanatçı, kurduğu estetik bağ üzerinden, bireysel konumlarımız ve eylemlerimizin yaşamlarımızı şekillendiren daha büyük yapı ve olaylar ile süregelen pazarlığını düşünmeye davet ediyor. Kişisel ve kamusal arşivini birbirine bağlayarak ‘kişisel olan politiktir’ söylemini kuvvetlendirmekle kalmayıp tam tersi şekilde politik olanın kişisel olacağının da altını çiziyor.

.

(Yeşil Gazete)

Mersin’de tam fırtına uyarısı: Ağaçlar devrildi, Sini Çayı taştı

Mersin’de etkili olan kuvvetli fırtına ve sağanak yağmur nedeniyle çok sayıda ağaç devrildi, çatı uçtu, sahil şeridindeki yol sular altında kaldı.  Kentte Salı günü (15 Ocak) öğle saatlerinden itibaren özellikle kıyı kesiminde etkisini gösteren kuvvetli fırtına nedeniyle Adnan Menderes Bulvarı sahilinde ve Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’nda çok sayıda ağaç ve çöp konteyneri devrildi.

Bazı mahallelerinde elektrik kesintilerinin yaşandığı kentte, rüzgarın zaman zaman hızının saatte 105 kilometreyi bularak “tam fırtına” şeklinde esebileceği uyarısında bulunuldu. Bozyazı ilçesinde Sini Çayı’nın taşması sonucu bazı bölgeleri su bastı.

Birçok reklam panosunun da yıkıldığı sahil şeridi, akşam saatlerinden itibaren sağanak başlaması ve dalgaların boyunun artmasıyla sahil bandını aşması sonucu sular altına kaldı. Polis ekipleri de herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması için sahil yolunu çift yönlü trafiğe kapattı.

Vatandaşlar ikazlara ve tehlikeye rağmen 10 metreyi bulan dalgaların fotoğrafını çekmek için birbirleri ile yarıştı

Mezitli ilçesinde de bir halı sahanın çatısı uçarak, yanındaki elektrik direğine çarpıp, devirdi. Kaza sonrasında bazı mahallelerde elektrik kesintisi yaşandı. Kentte hayatı durma noktasına getiren kuvvetli fırtına ve yağışlar nedeniyle merkez Toroslar ilçesi Selçuklar Mahallesi’nde de bir evin çatısı yola uçtu. Olayda iki elektrik direği devrildi.

Tam fırtına” uyarısı

Mersin Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada uyarılarda bulunularak, zaman zaman rüzgarın hızının saatte 105 kilometreyi bularak “tam fırtına” şeklinde esebileceği vurgulandı.

Açıklamada, fırtına nedeniyle başta denizciler olmak üzere tüm vatandaşların ve ilgililerin dikkatli olması istendi.

Kentte etkili olan fırtına nedeniyle akşam saatlerinde Mersin Uluslararası Limanı yakınlarında demirli bulunan bir kargo gemisi de bir süre sürüklendikten sonra karaya oturmuştu.

.

(Milliyet, Mersin Portal)

Güncel Sırp sinemasının filmleri Akbank Sanat’ta

Akbank Sanat, 15 – 30 Ocak 2019 tarihleri arasında güncel Sırp sinemasından 5 seçkin filme ev sahipliği yapıyor.

Sırbistan Film Merkezi’nin katkılarıyla gerçekleşecek etkinlikte “İyi Bir Eş”,“Annelerini Arayan Haydutlar”, “Bayan J İçin Ağıt”, “Tren Makinistinin Güncesi”ve “Dünya Şampiyonları Olacağız” adlı filmler gösterilecek. Filmler orijinal dilinde, Türkçe altyazılı olarak gösterilecek.

.

(Yeşil Gazete

İngiltere Parlamentosu Başbakan May’in AB ile vardığı Brexit anlaşmasını reddetti

İngiltere Parlamentosu, Başbakan Theresa May’in Avrupa Birliği ile vardığı Brexit anlaşmasını 202’ye karşı 432 oyla reddetti. Bu, İngiltere tarihinde hükümetin verdiği ve en büyük farkla reddedilen yasa tekliflerinden biri oldu.

Başbakan May, ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin bu akşam güven oylaması talep etmesi durumunda Çarşamba günü güven oylaması yapılacağını duyurdu. Ana muhalefet lideri Jeremy Corbyn de May’e yanıt olarak güven oylaması talep ettiklerini açıkladı.

Hükümeti dışardan destekleyen Kuzey İrlanda partisi Demokratik Birlik Partisi (DUP), güven oylamasında hükümeti desteklemeye devam edeceklerini açıkladı. DUP lideri Arlene Foster vekillerin yapması gerekenin anlaşmayı değiştirmek olduğunu, AB’den anlaşmasız ayrılmaya karşı olduklarını söyledi.

Bu durumda hükümetin düşmesi için tüm muhalefetin yanı sıra iktidardaki Muhafazakar Parti içinden vekillerin de güven oylamasında karşı oy kullanması gerekiyor. Aralık ayında Başbakan Theresa May’i parti liderliğinden almak için 117 vekilin oy kullandığı göz önüne alınınca bu da mümkün olan bir seçenek.

AB: İngiltere bir an önce karar vermeli

Avrupa Birliği liderleri ise Brexit oylamasının sonucuna dair ortak bir açıklama yaptı:

“Oylamanın sonucundan üzgünüz. İngiliz hükümetinin bundan sonraki süreç için niyetini bir an önce belli etmeye davet ediyoruz.

“AB’nin 27 ülkesi bundan sonra da birlikte hareket etmeye devam edecektir ve Brexit’in verdiği hasarı gidermeye çalışacaktır.

“Brexit’in herhangi bir anlaşma olmadan gerçekleşmesi de dahil olmak üzere tüm senaryolara hazırlanmaya devam edeceğiz. Bu oylama ile düzensiz bir Brexit’in gerçekleşme ihtimali artmıştır. Bunu istemesek de buna hazır olmalıyız.

“Biz AB’nin İngiltere ile imzaladığı anlaşmayı yürürlüğe koyma sürecine devam edeceğiz. Brexit için en iyi anlaşmanın bu olduğunu düşünmeye devam ediyoruz.”

Şimdi ne olacak?

Avam Kamarası daha önce anlaşmanın reddedilmesi durumunda hükümete üç gün içinde bir B planı ile gelme zorunluluğu getirmişti.

Brexit ve İngiltere hükümetinin geleceğiyle ilgili ise farklı senaryolar var.

Seçeneklerden biri Parlamento’da bir güven oylaması yapılarak hükümetin düşürülmesi.

Oylama öncesinde konuşan ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn, anlaşmanın reddedilmesi durumunda en doğru tercihin erken seçime gidilmesi olduğunu söyledi.

Theresa May ise erken seçimin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söyleyerek öneriye karşı çıkıyor.

Başbakan May, bir sonraki seçimde partisinin başında olmayacağını söylemişti. Bu durumda erken seçime gitmesi başbakanlığının sonlanması anlamına gelecek.

.

(BBC Türkçe)