Ana Sayfa Blog Sayfa 2625

Tenor Ömer Yılmaz Ankara’da türkülerle anılacak

2006 yılında hayata veda eden Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçısı, tenor Ömer Yılmaz 19 Ocak 2019, Cumartesi saat 20.00’de, Ankara’da, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir konserle anılacak.

Ömer Yılmaz (1953/ 2006)

1953 yılında Gümüşhane’de dünyaya gelen sanatçı 1965 yılında TRT Ankara Radyosu’ndaki müzik eğitiminin ardından 1974 yılında sınavla girdiği Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde önce korist sonra solist olarak yer aldı. Opera literatürünün önemli eserlerinden Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma”, “Zaide”, “Sihirli Flüt”, “Don Giovanni”, “Cosi Fan Tutte”, Rossini’nin “Sevil Berberi”, Donizetti’nin “Don Pasquale”, “Aşk İksiri”,”Rita”, Çaykovski’nin “Yolanta”, Borodin’in “Prens Igor”, Verdi’nin “Rigoletto”, Gounod’un “Faust”, Hacıbeyov’un “Arşın Mal Alan”, Strauss’un “Yarasa”, Lehar’ın “Tebessümler Diyarı” ve Carl Orff’un “Carmina Burana” eserlerinde başrol oynadı.  Yurt içi ve dışında çok sayıda etkinliğe de katılan Yılmaz, 2002 Dünya Kupası’nda Seul’de İstiklâl Marşı’nı seslendirdi.

Gitarist Bekir Küçükay ile birlikte “Sevda Türküleri” adlı albümü yayınlanan Yılmaz, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı.

Ömer Yılmaz, 7 Nisan 2006’da Ankara’da hayata veda etti ve cenazesi Ankara Karşıyaka mezarlığına defnedildi.

Ezgili Yürekler, 2010

Ömer Yılmaz’ın hayata veda etmesinin ardından, opera sanatçısı arkadaşı Bariton Tuncer Tercan, Ömer Yılmaz’la birlikte seslendirdikleri türkülerden oluşan ” Ezgili Yürekler” albümünü 2010 yılında yayımladı.

Anısına her yıl Gümüşhane, Zigana’da doğduğu köyde ve Trabzon Karadeniz Üniversitesi’nde törenler düzenlenen sanatçı, 19 Ocak Cumartesi saat 20.00’de Ankara’da, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir anma konseriyle anılacak.

Ruhi Su’nun 1985 yılında aramızdan ayrılışının ardından düzenlenen anma konserlerinde de birçok kez sahne alan Ömer Yılmaz için, Ruhi Su Dostlar Korosu ve uzun yıllar operada ve birçok sahnede birlikte yer alan opera sanatçısı Bariton Tuncer Tercan türküler seslendirecekler. Şef Mutlu Ödemiş yönetiminde sahne alacak olan Ruhi Su Dostlar Korosu’na, bağlamasıyla Boran Mert eşlik edecek.

(Yeşil Gazete)

Haklarında harika filmler yapılabilecek 10 feminist protesto ve bu protestolardan öğrenebileceklerimiz

The Guardian‘da Poopy Noor imzasıyla yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Hilal Işık‘ın çevirisi ile yayınlıyoruz.

***

Keira Knightley’in başrolünü oynadığı ve 1970 Miss World protestosunu konu alan film yapım aşamasında. Peki feminist muhaliflerin başka hangi büyük eylemleri filmler için mükemmel bir malzeme olabilir?

1970 Miss World güzellik yarışmasında, ev sahibi Bob Hope’u dehşete düşürerek Royal Albert Hall sahnesine, domateslerin ve un bombalarının fırlatılması tam bir film sahnesiydi. 100 milyondan fazla izleyici, Kadın Kurtuluş Hareketi’nin “güzel değiliz, çirkin değiliz, sinirliyiz” sloganı attığı, kadınların nesneleştirilmesine karşı görkemli bir meydan okuma eylemine tanık oldu. Yine de bazıları böyle düşünmüyordu. The Crown’un yapımcıları yedi yıl önce Kadın Kurtuluş Hareketi’nin ortaya çıkışını konu alan bir film çekmeyi denediklerinde bu talepleri reddedildi. Ancak, Keira Knightley’nin başrolünü oynadığı ve 2020’de gösterime girmesi planlanan Misbehavior isimli filmin senaryosu #MeToo hareketinin ardından bugün yeniden gündeme geldi. Peki başka hangi büyük feminist protestolara filmlerde yer verilmeli ve bu protestolardan neler öğrenebiliriz?

Sister’s Uncut

Suffragette’ın galasında Sister’s Uncut üyeleri, aile içi şiddet hizmetlerinin bütçesindeki kesintiyi protesto ettiler. Ekim 2015. Fotoğraf Tristan Fewings/Getty Images

Grup üyeleri Suffragette filminin prömiyerini basıp “ölü kadınlar oy kullanamaz” yazılı pankartlarla kırmızı halıda yatarak devletin aile içi şiddet hizmetlerinde yaptığı kesintileri protesto ettiklerinde manşet oldular. Göz alıcı gösterileri arasında, bir Portsmouth konseyi toplantısına konfeti bombaları yerleştirilmesi ve Trafalgar Meydanı’ndaki çeşmelerin kırmızıya boyanması da vardı. Grup, feminist hareketlerin nasıl yerelleştirilebileceğini ve basit araçlar kullanılarak büyük başarılar elde edilebileceğini ortaya koydu.

Çin’de #MeToo Hareketi

The Chinese Feminist Five aile içi şiddeti protesto etmek için sokaklarda kanlı gelinliklerle dolaşarak ve cinsel tacizi protesto etmek için toplu taşıma araçlarında pankartlar taşıyarak 2017’de kamuoyunun dikkatini çekti. Protesto düzenlemenin suç olduğu bir alandaki gösterileri sonucu “sorun çıkardıkları” gerekçesiyle hapse gönderildiler ve gözaltında tutuldular. Grubun üyesi kadınlar devlete karşı olağanüstü bir cesaret örneği göstererek, tüm kadınlar için halihazırda var olan aracın, yani bedenlerinin bu alanda nasıl kullanılabileceğini ve nasıl güçlü bir etki yaratacağını ortaya koydular.

E15 Anneleri

E15 Anneleri Carpenters’ın tahliyesine karşı mücadele verdiler. Fotoğraf Jess Hurd/reportdigital.co.uk

Genç evsizler için olan Focus E15 hostelinde yaşayan kadınlar uymayı reddettikleri tahliye bildirimlerini aldıktan sonra 2013 yılında, Londra’nın doğusunda bulunan Newham’daki Carpenter’ın mülkünü ele geçirdiler. 2012 Olimpiyatları’nın ardından mülklerinin hızlı bir şekilde kentsel soylulaştırma sürecinden etkilenmişlerdir ancak konut yardımı kesintileri ve uygun fiyatlı yerel konut yetersizliği nedeniyle yaşayacak bir yer istedikleri takdirde ailelerinden ve destek ağlarından uzakta, Manchester ve Birmingham gibi uzak yerlerdeki özel kiralık konutları kabul etmeleri gerektiği söylendi. Grup, işçi sınıfının dışına atıldığı şehirlerdeki boş mülklerin sayısına dikkat çekti. Sonunda meclis, sitede 40 evsiz aile barındırmayı kabul etti ancak grubun mücadelesi devam ediyor. Bu, yerel bir kampanyayı aşağıdan yukarıya doğru nasıl inşa edeceğiniz ve hayır’ı bir cevap olarak kabul etmemeniz konusunda önemli bir derstir.

2017 Kadın Yürüyüşü

21 Ocak 2017 Washington Kadınlar Yürüyüşü. Fotoğraf Shannon Stapleton/ Reuters

Dört kadının düzenlediği bir Facebook etkinliği ABD tarihinin en büyük yürüyüşü haline nasıl geldi ve benzer protestoları tüm dünyada tetikledi? Planned Parenthood’un ve Helen Mirren, Madonna gibi ünlülerin desteğini alan 2017 Kadın Yürüyüşü’ne yedi milyon göstericinin katıldığı düşünülüyor. Pussyhats takmış protestocular kadınların cinsel organlarını elle tutma konusunda kameralar önünde övünen ABD başkanı ile alay ettiler. Yürüyüşün yapıldığı 21 Ocak 2017 tarihi dünya çapında bir kadın güç birliğinin bir arada olduğu gün olarak tarihe geçecek.

Funmilayo Ransome-Kuti

Ransome-Kuti 1932’de, Nijerya’nın sömürge karşıtı mücadelesindeki en etkili hareketlerden biri olan Abeokuta Kadın Kulübü’nü kurdu. Grup, kadınların gelirlerini ve haklarını önemli ölçüde sınırlayan fiyat kontrollerine karşı ve Nijeryalı kadınların eğitim ve politik temsil hakları için kampanyalar yürüttü. Grubun Sir Ladapo Ademola II hükümeti aleyhindeki gösterileri, hükümetin 1949’da geçici olarak kaldırılmasını ve Nijerya’da kadınlar için ayrı vergi oranı düzenlemesinin ortadan kalkmasını sağladı. Ransome-Kuti nadir bulunacak bir güçtü ve sinema ekranlarında gösterilmeye hazır.

Miss Amerika protestosu

1968 Miss Amerika protestosu. Fotoğraf Bev Grant/Getty Images

Yüzlerce feminist, kadınların Amerika’daki güzellik yarışmasında nesnelleştirilmesini protesto etmek amacıyla, güzellik ürünleri ve ev eşyalarını çöpe atmak için 1968 yılında çöplükleri dolaştı. New York Radikal Kadınlar ağı tarafından biraraya getirilen protestocular pankartlar açıp tabak çanak, takma kirpik, topuklu ayakkabı ve baskı sembolleri sayılan diğer eşyaları Atlantic City iskelesindeki büyük “Özgürlük Çöp Tenekesi”ne attılar. Çöp kutusunu ateşe vermeyi planlayan göstericiler polis tarafından durduruldu (“sütyen yakma” terimi buradan gelmektedir). Bu durumdan çıkarabileceğimiz tek bir şey varsa o da kadınların güçlenmesinden duyulan korkuların onları “sütyen yakanlar” olarak adlandırarak bu eylemi nasıl komik duruma getirmeye çalıştığıdır. Günümüzde artık bu protestonun önemini anlamlı bir şekilde tekrar ele almanın zamanı geldi.

Wangari Maathai

Nobel ödüllü Wangari Maathai, Yeşil Kuşak  hareketinin Karura ormanına ağaç dikilmesi çalışması sırasında kiralık güvenliğe karşı mücadele veriyor. 1991. Fotoğraf Simon Maina/AFP

Kenya’nın kırsal kesiminde aşırı yoksul kadınlarla Yeşil Kuşak ağaç dikme hareketini başlatan ve Doğu ve Orta Afrika’da doktora derecesini alan ilk kadın olan Nobel ödüllü Wangari Maathai, biyografik bir film için uygun bir figür kuşkusuz. Bu kadınları harekete geçiren şey, temel ihtiyaçları olan temiz su, yakıt, gelir ve etraflarında daha iyi bir çevre. Maathai, nihai olarak içilebilir suyu ve yenilenmiş bir eko-sistemi beraberinde getirecek ağaç dikme eylemiyle, içindeki bulundukları durumu iyileştirmek için kadınları doğrudan eyleme geçmeleri konusunda teşvik etti. Başlangıçta ağaç dikemeyeceklerini düşünen kadınların sayısı bugün 30 milyona ulaştı. Bireysel eylemlerle ufaktan başlanarak nasıl büyük bir değişiklik yaratılabileceği konusunda bir ders niteliğinde.

İzlandalı Kadınlar Grevi

2017 yılındaki küresel Kadın Yürüyüşü’nün ilham kaynağı kadınların çocuk bakımına, ev işlerine ve profesyonel iş gücü olmaya ara vererek adaletsiz istihdam uygulamalarını protesto etmek için güçlerini göstermeye teşvik edilmeleridir muhtemelen. İzlanda’da kadınların erkeklerin gelirinin yarısından biraz fazlasını kazandığı bir dönemde, İzlandalı kadınların %90’ı greve katıldı. Kadınlar ülkeyi durma noktasına getirerek tüm İzlanda’ya kadınların gücünü gösterdiler. Bu bizim Birleşik Krallık’ta alabileceğimiz bir ders.

Polonya Kürtaj Protestoları

Polish women’s rights strike in Belgium, October 2016. Photograph: Stephanie Lecocq/EPA
Belçika’da Polonyalı kadınlar protestosu. Ekim 2016. Fotoğraf Stephanie Lecocq/EPA

Polonya Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) 2016 yılında Polonya’da kürtajın yasaklanması tasarısını ortaya attı. Krystyna Kacpura, güçlü bir mesaj içeren basit bir el ilanıyla insanları bu yasa tasarısının sonuçları hakkında bilgilendirdi: “Yasa tasarısı hapis cezası ve zoraki doğumları tehdit ederek kadınların hayatlarını tehlikeye atacaktır,” Çok geçmeden binlerce kişi kitlesel yürüyüşlere katıldı. Kacpura’nın ilham verici konuşmaları doktorların ve jinekologların da gizli desteğini aldı ve sonunda tasarılar geri çekildi. Bu bizlere, el ilanı gibi görünürde modası geçmiş yöntemlerin değişim için hâlâ güçlü bir mesaj iletebileceğini gösteriyor.

Lezbiyen protestocuların BBC’ye girişi

BBC’nin canlı haber yayını, Bölüm 28’i protesto eden bir grup kadın tarafından 23 Mayıs 1988’de yarıda kesildi. O sıralar pek çok protesto gerçekleşiyordu ancak küçük bir kadın grubu da medyada farkındalık yaratmak istemişti. Sue Lawley altı haberlerinin [Six O’Clock News] ortasındayken BBC’ye giren bir eylemci kendisini bir kameraya kelepçeledi ve protestocuların hepsi tutuklandı. Protesto medyada geniş yer buldu ve medya sizi duymak istemese bile kendinizi haberin konusu haline nasıl getireceğinize dair mükemmel bir örnek oldu.

.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yeşil Gazete için çeviren: Hilal Işık

.

(Yeşil Gazete, Guardian)

Türkiye Kadın Buluşması Sonuç Bildirgesi: Artık daha birlikte ve daha güçlüyüz!

165 kadın ve LGBTİ+ örgütünün imzalı çağrısıyla Türkiye Kadın Buluşması Artvin’den Van’a, Adana’dan Muğla’ya 600’ü aşkın kadını İstanbul’da buluşturdu.

“Haklarımız, hayatlarımız ve kazanımlarımız bizim! 2019 kadınlarla başladı, artık daha birlikte ve daha güçlüyüz!” diyerek 5-6 Ocak tarihlerinde Beşiktaş’taki Fulya Sanat Merkezi’nde düzenlenen Kadın Buluşması sonuç bildirgesinde kısaca şu ifadeler yer aldı:

“Bu buluşma bize bir kez daha gösterdi ki biz kadınlar birlikte çok güçlüyüz. 35’i aşkın ilden bine yakın kadın salonlara sığmadık.

“Artvin’den Van’a, Adana’dan Muğla’ya, Antakya’dan Erzincan’a, Samsun’dan Diyarbakır’a, Ankara’dan Batman’a, İstanbul’dan Karadeniz Ereğlisi’ne, Balıkesir’den Urfa’ya, Mersin’den Didim’e, Kocaeli’den Mardin’e, Bursa’dan Trabzon’a, Antalya’dan İzmir’e, Çanakkale’den Dersim’e kadınlar nelerle nasıl mücadele ettiğimizi konuştuk, daha fazla birlikte hareket etmenin yollarını aradık.”

“Kadınların gündemi yine çok kalabalıktı:

  • Cinsel istismar ve kadın cinayetlerinden erkek şiddetinin meşrulaştırılması ve cezasızlığa,
  • Nafaka hakkı gibi haklarımızı hedef alan yasa tasarılarından iktidarın artan kadın düşmanı politikalarına,
  • Büyüyen eşitsizlikten kazanımlarımızı tek kişinin kararlarına bırakan rejim değişikliğine,
  • 6284 sayılı yasanın tartışmaya açılmasından İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmamasına,
  • Hayatı bize dar eden erkek egemenliğinden başka bir yaşam arzumuza,
  • Üniversitede, eğitimde cinsiyetçilik ve imam-hatipleşmeden kayyumlara,
  • Homofobi ve transfobiden yükselen savaş politikalarına ve bütçesine,
  • Kadınlar için güvencesizlik ve sosyal politika yoksunluğundan ücret eşitsizliği ve emek sömürüsüne,
  • 8 Mart’tan yerel seçimlerde kadınların sözüne,
  • Göçmen kadınlarla dayanışmadan dinci politikaların ve Diyanet’in hayatlarımızı belirlemesine karşı birlikte olmaya,
  • Ekoloji ve çevre mücadelesinden ekonomik krize,
  • Küresel olarak yükselen feminist isyandan sesimizi kısma amaçlı yaygınlaşan tutuklamalara,
  • Tutuklu kadın vekil ve belediye başkanlarına,
  • OHAL’de kapatılan derneklerden emeğimizin sömürüsü ve işçi kadınların mücadelesine…”

“Ortak akıl için iletişim ağı kuracağız”

“Türkiye Kadın Buluşması yalnızca başlangıçtı.

“Burada biz, çok farklı illerden kadınlar, iletişimimizi ve dayanışmamızı güçlendirmek, saldırılar karşısında tek tek değil birlikte hareket etmenin yollarını bulmak, birbirimize daha fazla temas edebilmek ve ortak akıl yürütebilmek için bir koordine olma/iletişim/haberleşme ağı var etmeye karar verdik.

“Bu bağlamda yüz yüze gelmeyi, hem bir arada hem illerimizde toplantılar yapmayı sürdüreceğiz. İlk olarak da buluşmanın sonuçlarını konuşmak, nasıl hayata geçireceğimizi tartışmak için bulunduğumuz yerlerde bir araya geleceğiz.”

“Çağrımız, birlikte mücadele etmek için”

“14 Şubat’ta eşitsiz aşka ve meşrulaştırdığı erkek şiddetine karşı farklı farklı yerlerde, kendi yöntemlerimizle sesimizi yükselteceğiz.

“Ayrıca bir 8 Mart grevini, imkânlarını, yapabileceklerimizi, çeşitli tartışmalarıyla gündeme almayı önümüze koyduk.

“Bunu ne şekilde mümkün kılabileceğimizi, bu konuda düşündüklerimizi, isyanımızı, hayallerimizi her yerde konuşacağımız bir sürece giriyoruz.

“Buna bu 8 Mart’ta ortak bir sembolle ve yaygın eylemlerle birlikteliğimizden aldığımız gücü görünür kılarak başlıyoruz.

“Çağrımız birlikte mücadele etmek için. 8 Mart’tan yerel seçime ve ötesine aramızdaki ilişkiyi, buluşmalarımızı, ortaklıklarımızı güçlendirecek, sesimizi dünyanın her köşesinde haklarına ve hayatlarına sahip çıkan kadınların isyanına katacağız.

“Biz hayatı istiyoruz. Hayatı dönüştürmeye, dünyayı yerinden oynatmaya devam!”

.

(Bianet)

Dersim’e dağ keçilerini öldürmek için gelen avcılara protesto: Defolun!

Dersim’e dağ keçisi öldürmek için gelen avcılar olduğunu duyan doğa ve hayvan hakları aktivistleri  durumu protesto etti.

Dersim’de  kaçak avlanma sonucu çok sayıda dağ keçisinin katledilmesine yönelik tepkiler sürerken bu kez de kente paralı avcılık faaliyetleri için gelen avcılar tartışma konusu oldu.

Dersim’e avcılık faaliyeti için gelen avcılar olduğunu duyan doğa ve hayvanseverler  durumu protesto etti.

‘Katil avcılar defolun!’

Seyit Rıza Parkı’nda bir araya gelerek “Katil avcılar Dersim’den defolun”pankartı açan grup, yetkililerin avcılara karşı gerekli önlemleri almalarını istedi.

Grup adına basın açıklamasını okuyan doğa aktivisti Haydar Çetinkaya, ilde paralı avcıların iki vadide de avcılık yaparak Dersim’in kutsallarına zarar verdiklerini söyledi.

Dersim insanı olarak avcılara izin vermeyeceklerini de ifade eden Çetinkaya, “Defalarca av ihalesine karşı dilekçe vermemize rağmen ve devam eden imza kampanyamıza rağmen bu avcılar dışardan gelip doğamızın bu çeşitliliğini katlediyorlar. Bunlara rehberlik eden kılavuzlara, yaban hayatını kast edenlere sesleniyoruz. Yazık günahtır, doğadaki her canlının ahı vardır. Bizler bu katiller sürüsünü istemiyoruz” diye konuştu.

Avcılığa karşı imza kampanyası

Dersim’de her türlü avcılık faaliyetinin yasaklanması için change.org sitesi üzerinden imza kampanyası başlatıldı.

İmza kampanyasını başlatan aktivistler doğada yaşam süren yaban hayatının korunmasını, yasal olarak devam eden avcılık faaliyetlerinin yasaklanmasını, kaçak avcılık yapanlara karşı gerekli tedbirlerin alınarak suç işleyenlerin tespit edilmesini ve cezalandırılmalarını istiyor.

İmza kampanyasına katılmak için tıklayınız. 

.

(Sivil Sayfalar)

Küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak mümkün mü?: Araştırmalara göre yüzde 64 ihtimal var

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) geçen Ekim ayında açıkladığı “1,5 Derece Küresel Isınma Özel Raporu”na göre, küresel ısınma, önümüzdeki 20 yıl içinde, sanayi öncesi dönemin ortalama sıcaklık derecesine göre 1,5 derecelik bir artışta durdurulamadığı takdirde iklim krizi artık geri döndürülemez bir sürece girecek.

İngiliz The Guardian gazetesinde yer alan habere göre, yapılan son araştırma küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Nature Communications dergisinde yayınlanan araştırmaya göre elektrik santralleri, fabrikalar, gemiler ve uçakların tükettiği fosil yakıtların sıfır karbonlu alternatiflerle yer değiştirmesi halinde ısınmanın 1,5 derecenin altına kalma ihtimalinin yüzde 64 olduğu belirlendi.

Leeds Üniversitesi’nden Christopher Smith ve Londra Ekonomi Okulu’ndan Nicholas Stern’in liderliğinde yapılan araştırmada bir fosil yakıtın aşamalarına bakılarak küresel sıcaklıkların ne kadar artacağının tahmin edilebildiği, bilgisayar destekli modelleme programı kullanıldı. Yapılan modellemeye göre santrallerin 40, arabaların ortalama 15 ve uçakların ortalama ömrü 26 yıl olarak belirlendi.

Bu senaryoya göre karbon emisyonlarının önümüzdeki 40 yıl içinde sıfıra düşeceği, küresel sıcaklık artışının 1,5 derece altında kalma ihtimalinin yüzde 66 olacağı belirtildi. Eğer fosil yakıtlardan çıkış 2030’a kadar başlamazsa ısınmayı yavaşlatmadaki şans oranı yüzde 33’e gerileyecek.

Araştırmaya liderlik eden Leeds Üniversitesi’nden Christopher Smith, “Sizi iklim sistemi değil, küresel toplum durduruyor” diyor.

Türkiye’de fosil yakıtlar ne durumda?

TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.) tarafından açıklanan verilere bakıldığında, 31 Aralık 2018 itibari ile Türkiye’nin elektrik üretim kapasitesi kaynaklarına göre şu şekilde gerçekleşti:

Doğalgaz+LNG’den 22.437,80 megavat (MW)

Yerli kömürden 10.203,50 megavat (MW)

İthal kömürden 8.793,90 megavat (MW),

Hidrolik barajdan 20.356,10 megavat (MW),

Hidrolik akarsudan 7.755,3 megavat (MW),

Rüzgârdan 7.005,1 megavat (MW),

Güneşten 5.062,9 megavat (MW),

Jeotermalden 1.282,50 megavat (MW)

Bu istatistiklere göre Türkiye’nin fosil yakıt bağımlılığı devam ediyor. Elektrik kurulu gücünün yüzde 55’ini fosil yakıtlar oluşturuyor. Türkiye aynı zamanda 44 gigavatlık (GW) yeni kömür kapasitesi de kurmayı planlıyor. 

“Türkiye Paris Anlaşması’nı onaylamalı”

Uzmanlar, Türkiye ve çevresinin iklim değişikliğinin etkileri açısından hassas bölgelerden birinde bulunduğunu ifade ediyor. İklim değişikliği ile mücadelenin aciliyetinin ortaya konduğu IPCC 1,5 derece Özel Raporu’nun ışığında gerçekleşen COP24 (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 24.Taraflar Toplantısı) toplantısında 2020 yılından itibaren yürürlüğe girecek iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerini somutlaştıran Kural Kitabı kabul edilmiş, küresel çabaların bir arada toplandığı Paris Anlaşması’nda “gelişmiş ülke” olarak değerlendirilen ve anlaşmayı onaylamayan Türkiye’nin, “gelişmekte olan ülke” statüsüne geçme talebi ise kabul görmemişti. İklim uzmanları Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı acilen onaylayıp iklim politikalarını geliştirmesi gerektiğini söylüyor.

Türkiye’nin karbon emisyonları 2018’de arttı”

Aralık 2018’de Global Carbon Project (GCP, Küresel Karbon Projesi) tarafından yayınlanan 2018 Küresel Karbon Bütçesi’ne göre, küresel karbondioksit emisyonlarındaki artışın başlıca nedeni petrol ve doğal gaz kullanımının artmaya devam etmesi.

2018 yılında emisyonlarda artış görülen Türkiye’nin, 2000 ile 2017 arasında kömür kaynaklı emisyonları yıllık ortalama yüzde 5,4 büyüme kaydetti, petrolde ise bu oran yüzde 6,2 ile gerçekleşti. Küresel CO2 emisyonlarındaki bu artış, Paris Anlaşması hedeflerini tehlikeye sokuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’ye göre, küresel ısınmanın 2 derecenin oldukça altında tutulması için emisyonların 2030 itibarıyla yaklaşık olarak %20 azaltılması ve 2075 itibarıyla sıfırlanması gerekiyor. Küresel ısınmanın 1,5 derecenin oldukça altında tutulması için ise, emisyonların 2030 itibarıyla %50 oranında azaltılması ve 2050 itibarıyla sıfırlanması gerekiyor.

[Katowice’den Notlar 4] Neden çok geç ve çok yavaşız? Neden acilen harekete geçmeliyiz? Temel derslerle, basit gerçekler

2018 boyunca iklim değişikliği kaynaklı hava olaylarında milyonlarca insanı etkileyen felaketler yaşandı

İklim uzmanları Katowice’de gerçekleşen COP24’ü değerlendirdi: Kazançlar, kayıplar

(The Guardian, Yeşil Gazete)

Beykoz ormanlarının imara açılması projesi meclis gündeminde

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi Üyesi ve Milletvekili Sera Kadıgil, Beykoz Ormanları’nın talan edilerek 553 adet villa yapılması planını Meclis’e taşıdı. Kadıgil, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli tarafından yanıtlaması istemi ile soru önergeleri verdi.

İstanbul Beykoz’da özel ormana 553 adet villa yapılmasını öngören projenin imar planı Aralık ayı ortasında yayımlanmıştı. 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan Kuzey Kirazlı ve Güney Kirazlı özel ormanlarına 553 adet villa yapılmasını öngören projenin imar planının iptali için dava açacaklarını söyleyen CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu, “Bakanlık bugün Beykoz’da en az 5 bin ağacın katledilip yerine beton dökülmesine onay vermiş durumda. Tüm hukuki haklarımızı sonuna kadar kullanacak; Beykoz’da yapılmak istenen bu doğa katliamını durduracağız” demişti.

AKP’deki 17 yıllık siyaset geçmişinin ardından istifa eden İBB Meclis üyesi Muharrem Kaşıtoğlu da Beykoz’daki ormanlık bölgenin nasıl imara açıldığını TV5’ten Çağlar Cilara’ya anlatmış, “Söz konusu alana “kamu yararı” gerekçe gösterilerek 550 villa yapılacak.” demişti.


Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi Üyesi ve Milletvekili Sera Kadıgil

Bu gelişmeler üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli tarafından yanıtlaması istemiyle soru önergeleri veren Kadıgil,  Bakanlara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var” sözlerini de anımsatarak; “Genel Başkanınızın sözlerini düşündüğünüzde bu proje ihanet midir yoksa kapitalizmin bir oyunu mudur? dedi.

CHP’li Kadıgil önergesinde21 Ekim 2017 tarihinde, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz” dedi. Yine  Erdoğan,  9 Ocak 2019 tarihinde yaptığı konuşmada; “Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarında buraları betona çevirme gayreti içinde olanlar var. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman falan kesiyor, götürüyor. Dikey mimari yapayım, malı götüreyim. Biz medeni olmayı bileceği ki o beton yükselişlerde değil, toprağa yakın olma anlayışında bulunacağız. Kimsenin gözyaşına bakmayacağız, yıkılacaksa yıkacağız” ifadelerini kullandı. Bu sözler düşünüldüğünde bu projeyi hangi kapsamda değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yöneltti.

.

(Yeşil Gazete)

Saghar Daeiri’nin Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Merkür Galeri’de

Galeri MERKUR, 16 Ocak – 4 Şubat 2019 tarihleri arasında İranlı genç sanatçı Saghar Daeiri’nin “Yut Öp Yan” başlıklı Türkiye’deki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.

Daha önceki sergilerinde; kültürel deformasyon, kimlik krizi ve aşırılık gibi konuları ironi ile ele alan Saghar Daeiri, “Yut Öp Yan” adlı sergisinde de toplumsal deformasyonları İran Bahçeleri’nde (Persian Garden) resmedip ele alıyor.

Ortadoğu mitolojisi ve prototip imgelere odaklanırken, erotik Fars minyatürlerini mekanda kullanıyor. Dünyadaki cennet metaforu olarak tasvir edilen İran Bahçeleri’nde kullandığı kemerli bitkiler, yeşil labirentler, güller, fıskiyeler ve havuzlar gibi ayırt edici imgeler, yanlış giden ütopyaların sembolik manzaralarını oluşturmak için kullanılır. Resimlerdeki idealist düşüncelerin sapkın yanılsamalara ve umutlu fantezilerin hüzünlü bir gerçekliğe dönüştüğünü görürüz.

Sanatçının suluboya işlerinde canlı renkleri kullanması ilk bakışta coşkuyu uyandırsa da resmedilen detaylar ile bu coşku yerini sorgulamaya bırakır.  Bedenleri popüler ve ticarileştirilmiş güzellik imajlarını örneklemeyen hurilerden esinlenilmiş figürler; geleneksel olmayan giysiler giyerler; cinsiyetleri uyumsuz; ciltleri sarkık, fazla kilolu, yaşlıdır. Resimlerin arka planında aslında farkında olunmayan veya sakince bekleyen kıyamet yıkıcılığının sahnelerini görürüz.

1985 yılında İran’da doğan Daeiri, resim dalında lisans eğitimini ülkesinde tamamladı. 2012 yılında Türkiye’ye göç edip Yüksek Lisans Eğitimini Marmara Üniversitesinde tamamlayan sanatçı sanatsal felsefe ve bakış açısını şöyle yorumlamakta:

“Eserlerim benim yaşadığım toplumumun yansımasıdır. İran’da Savaş döneminde doğup büyüyen bir bireyim, ülkemin insanları tarihte çok zorluklarla baş etmiş bir toplumdur. Bu etkenlerin neticesinde toplum, sosyo-kültürel açıdan çelişkili ve henüz aşamadığı meselelerle boğuşmaktadır. Rutinleşmiş toplumsal alışkanlıkları insanlarla karşılaştırmayı, Grotesk ve ironik bir mizahla göstermeyi seven birisiyim. Unutulmuş ve sık yapılmakta olan sıradan alışkanlıklar benim için çok önemli toplumsal ilkelerdir. Bu alışkanlıklar bireylerin toplumdaki davranışlarıyla bir araya gelerek daha da belirgin hale gelir. Ben o belirginlikleri (bir toplumu tanıtan alışkanlıklarını) kara bir mizahla göstermeyi tercih edenlerdenim…Eserlerimde gizli ve hayali mutlak Ütopik cennetini arayan, kurtuluş arayışında olan insanlar tasvir edilir;  parodik mutlulukla yaşamaya çalışan insani arayışlar çalışmalarımda yer almaktadır…”

.

(Yeşil Gazete)

YSK listelerine göre yerel seçimlerde oy kullanacak altı binden fazla seçmenin yaşı 100 ve üzerinde

Türkiye’de Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) yerel seçimler için açıkladığı listelere göre dünyanın en yaşlı insanı 31 Mart’ta sandık başına gidecek. Listeye göre Kayseri’de yaşayan 165 yaşındaki Ayşe Ekici, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınan 1930’lardan bu yana ilk kez oy kullanacak.

YSK listesindeki 6 bin 389 seçmenin 100 ila 165 yaş aralığında olduğu tespit edildi. Yüksek Seçim Kurulundan iddialara yönelik henüz bir açıklama gelmedi.

Seçmen listelerinde Ayşe Ekici’nin yanı sıra soyadları yer almayan 148 yaşındaki Ayşe ve 149 yaşındaki Zülfü isimli şahıslar da göze çarpıyor. İleri yaşlarıyla listede adı geçen bu şahısların hayatta olup olmadığı ise merak konusu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel, YSK’nın seçmen listelerinde tespit ettikleri çarpıcı bilgileri meclise taşıdı. Adıgüzel, 24 Haziran seçimlerinin ardından YSK’yı uyardıklarını ancak ikazlarının dikkate alınmadığını belirtti.

Adıgüzel’in aktardıklarına göre bazı seçim bölgelerindeki seçmen sayısı 24 Haziran’dan bu yana neredeyse iki katına çıktı.

Çankırı’nın Orta ilçesinde seçmen sayısı 24 Haziran’dan bu yana yüzde 95,74 arttı. Ankara Çamlıdere’de ise artış yüzde 90 civarında. 

Yine Adıgüzel’in aktardıklarına göre Üsküdar’da bir apartman dairesinde 40 kişi ikamet ediyor. Selimiye Mahallesi’nde inşaat halindeki bir binada 43 seçmen kayıtlı görünüyor. Bir hanede 7 farklı soyadlı seçmen bulunması ve bir stadyumda 15 seçmenin olması da dikkat çeken hususlar arasında.

Türkiye, en yaşlı seçmen konusunda Malezya ve Zimbabve’yi geride bıraktı

Zimbabve’de 30 Temmuz 2018 seçimleri için açıklanan seçmen listelerinde 141 yaşındaki bir kişinin adı yer almış; seçimlerin güvenilirliği tartışmaya konusu olmuştu.

Bir hanedeki seçmen sayısı konusunda ise rekor Zimbabve’de. Bir hanede 100’den fazla seçmenin kayıtlı olduğu ülkede ayrıca birden fazla kişinin aynı kimlik numarasına sahip olduğu iddia edilmişti. Zimbabve’nin yüksek seçim kurulu sonradan yapılan hataların düzeltildiğini açıklamıştı.

Endonezya’daki seçmen kayıtlarında, 1 Ocak 1868 yılında doğan 151 yaşındaki bir seçmene rastlanmış, durumu ilk fark eden kişi ‘eğer bu hata değil de doğruysa, Endonezya dünyanın en yaşlı insanına sahip ülke olarak rekorlar kitabına girmeli yorumunu yapmıştı.

.

(Euronews)

Şarkı yazarlığı: İdil Meşe’nin sunumuyla Simge Pınar & Şenceylik

Şehrin bağımsız kadın müzisyenlerinden İdil Meşe, Simge Pınar ve Şenceylik ile şarkı yazarlığı üzerine bir sohbet ve şarkılarının en ham, en samimi halini dinleyeceğimiz bir performans için 17 Ocak’ta Babylon’da bir araya geliyorlar!



If He Knows

New York’ta yaşayan İstanbullu şarkı yazarı İdil Meşe; aşkın ve kaybetmenin, güzellik ve hakikatin hikâyelerini modern ozanlara özgü bir sakinlikle anlatıyor. Oceanvs Orientalis ve Da Poet ile yaptığı üretimlerle ismini duyuran müzisyen; on seneyi aşkın süredir Amerika’da, Avrupa’da ve Türkiye’de akustik konserler veriyor. 2016 yılında Oceanvs Orientalis ile biraraya gelerek yazdığı “The Cube” parçasını Berlin çıkışlı plak şirketi “Bar 25”etiketiyle, 2017’de ise Barcelona kökenli plak şirketi Kanto Records’tan “General Tales of Ordinary Madness” kısaçalarını dinleyiciyle paylaştı. İlhan Erşahin ve Oceanvs Orientalis ile birlikte çalıştığı “Television”ın da yer aldığı kısaçalar prömiyerini Mixmag üzerinden yaptı. Türkiye’nin sevilen hiphop gruplarından 90bpm ile “Simsiyah”ı yazan ve söyleyen İdil Meşe; Rain Lab, Raymond Angry, Mehmet Aslan, Islandman, Mind Shifter, Lemurian, Sainte Vie ve Carlita ile müzik üretmeye devam ediyor.

Yeni Bir Hayat- Sofar İstanbul

İstanbullu şarkıcı ve söz yazarı Simge Pınar, kelimelerin ve melodilerin iyileştirici gücünden ilham alarak yaşamından öyküleri dinleyicilerine ulaştırıyor. Çıkışını yaptığı Sofar İstanbul performansı ve“Yeni Bir Hayat” parçası, Youtube üzerinden bir milyondan fazla izlendi. İlk teklisi “Biz Hep Aynı” ve ikinci teklisi “Sangria”, Rakun Müzik etiketiyle yayımlandı. Katıldığı bir şarkı yazarlığı atölyesinde Harun Tekin ile yolu kesişen Simge Pınar, 20’li yaşlarının ilk yarısının ürünü olan ve prodüktörlüğünü Harun Tekin’in üstleneceği ilk albümünün hazırlıklarına devam ediyor.

Çok Eski Bir Şarkının Nakaratı- Sofar İstanbul

Müzik hayatına BÜMK Orkestra’da gitarist ve BÜMK korolarında alto vokalist olarak başlayan Eda Sena Şenceylan, şarkılarını Boğaziçi Taşoda Müzik Festivalleri’nde ve İstanbul’da verdiği konserlerle duyurdu. 2015 yazında Arel Koray Nalbant prodüktörlüğünde şarkılarını düzenleyip kaydeden Şenceylik, dört parçasını YouTube üzerinden dinleyicileriyle buluşturdu. İlk kısaçaları “Çok Karışık”ı 2016’da yayımladı. Çeşitli elektronik müzik prodüktörleriyle yayımladığı teklilerin yanında, yaptığı reklam müzikleri ve Ahmet Ali Arslan gibi müzisyenlerle birlikte kayıtları da bulunuyor. Sofar İstanbul’daki performansıyla şarkılarını geniş bir dinleyici kitlesiyle buluşturan Şenceylik, yeni şarkılarını yazmaya devam ediyor.

Etkinlik bugün 20.30’da Şişli’de Bomonti Ada Babylon’da…

www.babylon.com.tr

.

(Yeşil Gazete)

Türkiye’de fidanlar artarken ormanlar azalıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var” sözleri tartışılıyor. Araştırmalar, Türkiye’de dikilen milyonlarca fidana rağmen ormanların azaldığına işaret ediyor.

DW Türkçe’den Miray Gökçe’nin haberine göre ormanlık alanların azalması, buralarda enerji ve madencilik başta olmak üzere değişik alanlarda yapılaşmalara izin verilmesi sonucunda meydana geliyor.

Hükümetin ormanlık alanlarla ilgili en önemli argümanı ise “fidan sayısı”. AKP iktidara geldiğinden bu yana 4 milyardan fazla fidanı toprakla buluşturduğunu açıkladı.

“Dağıtılan her fidan ormana dönüşmüyor”


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Türkiye’de özellikle 2013 sonrasında ormanlarda azalma meydana geldiğini söylüyor. Tolunay’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 2013 sonrasında ormanlaştırılan alan 221 bin hektar iken, ormansızlaşan alan 226 bin hektar oldu. 

Prof. Tolunay, rakamların doğru olduğunu ancak dağıtılan her fidanın ormana dönüşmediğine dikkat çekiyor. Tolunay’a göre, önemli olan fidan sayısındaki değil, orman alanlarındaki artış.


Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu

Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu her fidanın ormana dönüşmediğini verdiği şu örnekle açıklıyor:

“İstanbul’a yapılan 3’üncü havalimanı 7-8 bin hektarlık bir alanı kaplıyor. ‘Bu alanın 3-4 katı ağaç dikeceğiz’ diyorlar. Keserken 100 yaşında ağaç kesiliyor. Dikilen fidanlar o süreye gelene kadar ekosistem hizmetinden eksik kalıyor. Bu nedenle aslında bu sayı kesilen alanın onda biri yapmıyor.”

Türkiye’de uzun yıllardır çevre davalarına bakan avukat Alptekin Ocak, Erdoğan’ın açıklamalarının “siyasal görüş değişikliği” ya da “yerel seçimler öncesi yapılmış popülist bir söylem” olarak değerlendirebileceğini söylüyor. 

Ocak’a göre, özellikle son yirmi yılda orman, mera, kıyı ve ırmaklar üzerinde “yıkıcı etkileri olan projeler” yapıldı; çevre hukukundaki koruma ve kullanma dengesini kaldıran, doğal varlıklar üzerinde yıkıcı etkileri olan yasal değişiklikler oldu.

Yeşil alan miktarı dünya standartlarının altında 

Türkiye’de yeşil alanlarla ilgili sorun ormanların azalması ile sınırlı kalmıyor, şehirlerde de kişi başına düşen yeşil alan miktarı giderek azalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, şehirlerdeki yeşil alan miktarının kişi başına en az 9 metrekare olması gerekiyor. Türkiye’de yönetmelikler bundan daha büyük bir alan öngörüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mevzuatında bu alan 15 metrekare. Ancak İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı, Ağustos 2018 itibariyle 5,98 metrekareydi.

Prof. Tolunay’a göre, yeşil alan kavramı da tartışmalı bir konu. Çünkü gerçekte yeşil alan olmayan kavşak, mezarlık, yol kenarları da bu yeşil alan kapsamında sayılıyor. Belediyeler bu konuda detaylı açıklama yapmıyor.

.

(DW Türkçe)